
İyi okumalar dilerimm ✨️
Önceki bölümden hatırlatma
Devrim sordu, “Biri bir şey yapacak mı artık? Öyle dik dik bakarak büyümüyor bu çocuk.”
Altay cevap verdi, “Biz Can’la video izliyoruz. Bebek bakımı falan.”
Can ekledi, “Yani çok zor şeyler değil komutanım. Ama bir yerden sonra makineli tüfek kullanmak daha kolay geliyor açıkçası.”
Devrim gülerek, “Onu da senin gibi biri söyler zaten.”
Bu sırada Aybars ve Giray üstlerini değiştirmiş, hazırlanıp evden çıkmıştı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra elleri poşet dolu şekilde döndüler.
Devrim merakla, “Ne yaptınız bakalım?” diye sordu.
Giray biraz mahcup, “Komutanım biz biraz abarttık. Şimdiden oyuncaklarını bile aldık.”
Devrim sordu, “Mama, bez falan aldınız mı bari?”
Aybars sakin, “Hepsi tamam.”
Giray devam etti, “Hatta beşik bile aldık. Kurulumu kolay, nereye kurarız?”
Devrim, “Boş bir oda var yukarıda. Malzemeleri oraya yerleştiririz. Rahat olmazsa başka eve taşınırız, orası dert değil.”
O sırada Can, sessizce uyuyan Boran’a bakarken gözlerini kısmış, iç çekti.
“Ben şimdi taşınalım desem, bu ev neyine yetmiyor dersin Deli Komutan.”
Ortamda anlık bir sessizlik oldu. Ardından tüm tim kahkahalarını bastırarak hafifçe güldü.
🇹🇷Aşk🇹🇷
Gece ilerlemişti.
Atalay odasında, tek başına oturuyordu.
Masanın üzerindeki evraklara göz attı ama zihni tamamen başka yerdeydi.
Birkaç saat önce karargâhta gördüğü sahne dönüyordu aklında: Devrim ve kucağındaki o küçücük bebek.
Söylenen tek şey şuydu.
“Görevde verilen bir emanet.”
Ama herkes anlamıştı.
Böyle durumlarda gerçeği fazla açıklamazlardı.
Zaten gerek de kalmazdı.
O görüntü hâlâ aklındaydı.
Devrim bir çocuğu taşırken...
Bir anlığına her şey duruyordu sanki.
Normalde silah taşıyan o kadın, şimdi bir hayat taşıyordu.
Atalay çenesini sıktı.
İçinden bir şey kıpırdadı ama bastırdı hemen.
Alışkındı buna.
Bir kaç aydır bastırıyordu zaten.
Gözlerini kapadı Devrim’in yüzü geldi aklına.
Bebeğe baktığı hali.
“Keşke...”
Devamı gelmedi.
Ayağa kalktı. Ceketini üzerine aldı ve balkon kapısını aralayıp dışarı çıktı. Gecenin serin havası yüzüne çarptı. Cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane aldı. Sessizce yaktı ve demir korkuluğa yaslandı.
Bir iki nefes çekmişti ki yan balkondan bir kapı sesi duyuldu. Başını çevirince Devrim’i gördü. O da sigarasını yakmak için dışarı çıkmıştı. Aralarında sadece bir duvar vardı.
Devrim kısa bir bakış attı, “İyi akşamlar,” dedi.
Atalay cevap vermek için ağzını tam açıyordu ki içeriden bir bebek ağlaması duyuldu. Devrim irkildi, yakmak üzere olduğu sigarayı bırakıp, arkasına dönüp hızla içeri girdi.
Birkaç saniye sonra Devrim tekrar çıktı. Kucağında Boran vardı. Ağlamayı kesmişti ama hâlâ mırıldanır gibi sesler çıkarıyordu. Devrim, battaniyeyi bebeğin üzerine iyice sardı.
Yüzünde, alışılmadık bir şefkat vardı. Gözleri yumuşaktı başını hafifçe eğerek bebeğe seslendi.
“Bak Borancım, bu Atalay abin. Biraz sert görünür ama fena biri değildir.”
Atalay bir an duraksadı, sonra gülmeye başladı. Yumuşak bir kahkaha sardı geceyi.
“Merhaba Boran, tanıştığımıza çok memnun oldum,” dedi, kahkahaları arasında.
Boran, sanki bu sıcaklıkla karşılık verircesine ağlamayı bırakmış, yerine minik sesler çıkarmaya başlamıştı. Ağzını kocaman açıp komik bir sesle mırıldanıyor, ellerini battaniyenin içinden dışarı uzatmaya çalışıyordu.
Devrim kıkırdadı. “Sanırım o da çok memnun olmuş,” dedi gülerek.
O anda Boran’ın yüzündeki ifade birden değişti. Gözleri hafifçe doldu, dudağı titredi minik suratı bir anda buruştu.
Devrim hemen refleksle onu hafifçe sallamaya başladı.
“Tamam tamam ağlama,” dedi usulca. “Acıktı büyük ihtimal.”
Ardından başını Atalay’a çevirdi.
“Ben bir gideyim, mamasını hazırlayayım.”
Atalay, bakışlarını odanın kapısına yöneltti.
“Diğerleri uyuyor mu?” diye sordu. “Gerçi Can falan varsa heyecandan mantıken uyuyamamıştır.”
Devrim içini çekti.
“Bugün hep ben Boran'la kaldım zaten. Onlar etrafta koşturdu durdu. ‘Bir şeye ihtiyacın olursa uyandır’ dediler ama yoruldular. Mümkün olduğunca dinlensinler istiyorum.”
Boran artık iyice kıpırdanmaya başlamıştı. Minik bir mızmızlanma sesi çıktı ağzından. Devrim hızlıca mama işine girişti.
Atalay, balkonun kapısına yaslanarak, "Anladım... Aç o zaman kapıyı," dedi.
Devrim bir an durdu "Ne?" dedi anlamamış gibi.
Atalay kaşlarını hafif kaldırıp başını yana eğdi.
"Evin kapısını aç Devrim, geliyorum ben. Yardım edeceğim."
Devrim kısa bir iç çekti, Boran’a baktı.
"Hiç gerek yoktu, ben hallederdim aslında," diye mırıldandı.
Atalay, ona sert olmayan ama net bir bakış attı.
"Hadi Devrim kapı," dedi yalnızca, ardından geri döndü, evinin içine yöneldi.
Devrim ise Boran’ı daha sıkı sardı ve kapıya yöneldi.
Kapıyı açtı. Atalay karşısında duruyordu.
“Hoş geldin,” dedi Devrim hafifçe tebessüm ederek.
Atalay ve Devrim mutfağa doğru yürüdüler. Atalay hafifçe gülümseyerek,
“İstersen Boran’ı ver bana, sen mamayı hazırla ben o işten pek anlamam çünkü,” dedi.
Devrim Atalay’ın uzattığı ellerine doğru minik Boran’ı nazikçe uzattı. Boran Atalay’ın kucağına geldiği gibi garip, meraklı bakışlar attı ona. Atalay bu bakışlara hafifçe karşılık verdi, biraz şaşırmış ama hoşlanmış gibiydi.
Devrim ise hemen tezgaha yönelip mamayı hazırlamaya başladı.
Bir kaç dakika sonra Devrim, hafifçe eğilerek Boran’ın küçük ellerine biberonu verdi. Minik parmaklar sıkıca tutmuştu biberonu.
Atalay, bu anı sessizce izliyordu. Gözleri, Devrim’in sakin ve derin bakışlarıyla karşılaştı. Aralarında kelimelere ihtiyaç duymayan, uzun ve anlamlı bir sessizlik yaşandı.
Sanki zaman durmuş gibiydi; ortamı sadece Boran’ın biberondan çıkardığı hafif sesler dolduruyordu. Bu ses, bakışmaların büyüsünü bozduğunda Atalay derin bir nefes aldı, yutkundu ve gözlerini yavaşça indirdi.
Boran mamasını bitirdiğinde, biberondan gelen o küçük emme sesi yerini sessizliğe bıraktı. Devrim, gülümseyerek biberonu yavaşça aldı. Minik eller bir an tutmaya devam etti, sonra gevşedi. Biberonu tezgâha bıraktıktan sonra Atalay’a döndü.
“Geçin siz odaya,” dedi sessizce, eliyle mutfak tezgahını işaret etti. “Şurayı biraz toparlayayım, hemen geliyorum. Yavaş yavaş salla, uyur zaten şimdi.”
Atalay başını sallayıp Boran’ı kucağına aldı. Çocuk, mamasını bitirmenin verdiği rahatlıkla göz kapakları düşmeye başlamış bir hâlde kafasını Atalay’ın göğsüne yasladı. Devrim ikisine kısa bir bakış atıp tezgâha yönelirken, Atalay sessiz adımlarla salona geçti.
Devrim tezgahı hızlıca toparladı. Tezgâhı silerken göz ucuyla saate baktı. Sessizlik evin her yerine sinmişti. İşini bitirip ellerini kuruladıktan sonra salona yöneldi.
Odaya gittiğinde gördüğü manzara, adımlarını yavaşlattı.
Atalay, salonun köşesindeki koltuğa uzanmıştı. Üzerinde ise Boran… Küçük beden, Atalay’ın göğsüne kıvrılmış, başını boynuna yaslamıştı. İkisi de derin bir uykuya dalmıştı. Atalay’ın kolu, sanki içgüdüsel bir koruma hissiyle Boran’ın sırtını sarmıştı.
Devrim, bir an onları öylece izledi. Gözlerinde kısa bir parıltı, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Sessizce yaklaşıp kenardaki örtüyü aldı, önce Boran’ın üzerine, sonra Atalay’ın omzuna kadar dikkatlice örttü.
Tam o sırada, ayak sesleri duyuldu. Aybars, uykulu gözlerle içeri süzüldü.
Devrim parmağını dudaklarına götürerek onu susturdu, sonra başıyla koltuğu işaret etti. Aybars gözlerini koltuğa çevirdiğinde Atalay’ı ve üstünde uyuyan Boran’ı fark etti.
Devrim hemen balkonu gösterdi, başıyla ‘gel’ işareti yaptı. Aybars sessizce balkona yöneldi, Devrim de arkasından yürüdü. Balkon kapısını yavaşça kapattıktan sonra, cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Duman gökyüzüne doğru usulca süzülürken, Aybars sabırsızca sordu.
“Atalay Komutanım’ın bu saatte burada ne işi var?”
Devrim, sigarasından bir nefes alıp, gözlerini uzaklara dikti.
“Balkonda sigara içerken boran mızmızlanınca sizde yorgundunuz diye uyandırmak istemedim yardım için geldi boranı uyutmaya çalışırken burda uyuya kalmış işte,” dedi, sesi sakindi.
Aybars kaşlarını hafifçe kaldırıp dudaklarını büktü.
“Hee… sadece yardım için geldi yani?” dedi, sesi normaldi ama vurgusu anlamlıydı.
Devrim başını çevirdi, Aybars’a anlamlı bir bakış attı. Gözleriyle adeta “aklını alırım” diyordu. Aybars da yerinde durmadı.
"Mutfaktayken sizi gördüm… ayıptır söylemesi, birbirinize aşık gibi bakıyordunuz."
Devrim bir anda dönüp Aybars’a doğru yürüdü. Aybars refleksle hafif geri çekildi ama gülümsemeyi de ihmal etmedi.
"Ben sadece gördüğümü söylüyorum komutanım," dedi savunmaya geçer gibi.
Devrim hızla ensesine bir tane patlattı.
"Sen yürek mi yedin lan bu gece?" dedi gözlerini kısarak.
Aybars ensesini ovuşturdu, kıkırdayarak.
"Ama bi düşünün... Kim gelir gecenin bu saatinde, bebek bakmaya yardım için? Ben şahsen gelmem!"
"Salak ya..." dedi Devrim, başını iki yana sallayarak. Ardından sigarasından bir nefes daha çekip balkon demirine yaslandı. Ama yüzündeki o gülümseme... o başka bir şeydi.
Aybars kollarını göğsünde birleştirip ciddi bir tavır takındı. “Neyse ciddi olacağım şimdi. Kızım… Sen nasıl bir körsün ya? Erkek halimle Atalay’ın bakışlarını ben fark ettim.”
Devrim ona doğru kısa ama derin bir bakış attı. “Farkındayım,” der gibiydi sadece gözleriyle.
Aybars’ın sesi yumuşadı. “Uzun zamandır farkındasın, değil mi?”
Devrim başını hafifçe salladı. “Evet ama… kendi duygularımı anlamak için bekledim.”
Aybars, gözlerini heyecanla açtı. “Ee? Sonuç?”
Devrim iç geçirdi, dudakları hafifçe kıvrıldı. “Ben de… Onu seviyorum, Aybars.”
Aybars’ın ağzı şaşkınlıkla aralandı. “Deli Komutan büyümüş de aşık mı oluyormuş?”
Tam o anda kapının kenarından bir ses duyuldu.
“Ohhhaaa!”
Devrim ve Aybars refleksle kapıya döndü. Can, Altay ve Giray kapının önünde sırıtarak onları izliyordu.
Can, Devrim’in tepesine öyle bir atladı ki az kalsın ikisi birden yere yuvarlanacaktı.
“Ne zamandır bunu bekliyorduk biz be!” diyerek sıkı sıkı sarıldı.
Devrim, yüzünde istemsiz bir gülümsemeyle Can’ın sırtına bir kez vurdu.
“Tamam oğlum, ezme beni,” diye mırıldandı.
Aybars kısık sesle uyardı.
“Can, sessiz ol. Atalay içeride, uyuyor.”
Can hemen Devrim’e dönüp gözlerini büyüttü.
“Lan! Eve erkek mi attın? Hem de Atalay Komutanımı?” diye çığırdı.
Aybars, anında ensesine bir şaplak indirdi.
“Lan ben sana ‘sessiz ol’ demedim mi?”
Can, ensesini tutarak yüzünü buruşturdu.
“Tamam komutanım ya, ne vuruyon? Acıdı vallahi...”
Altay, ortam sakinleşir gibi olduğunda sordu.
“Boran nerede?”
Devrim, bir baş hareketiyle salona yöneldi.
“Atalay’ın kucağında. Uyuyor.”
Altay, anlamıştı. Yüz ifadesiyle belli etti sadece. Sessizce başını eğdi.
Giray, elini iki yana açarak timi süzdü.
“Hadi, sessizce herkes odalarına. Sabah yine konuşuruz.”
Devrim başını kaldırdı,
“Boran Atalay’ın yanında kalacaksa... Ben de odada kalırım. Belki gece ağlar.”
Timin üyeleri kısa bir bakışmanın ardından aynı anda başlarını salladılar.
“Tamam komutanım.”
Hepsi yavaş adımlarla odalarına çekildi. Devrim ise salona döndü.
Koltuğa oturdu, Atalay’ın kucağındaki Boran’a uzun uzun baktı yüzünü, nefesini, minik ellerini inceledi.
Sonra başını koltuğun arkalığına yasladı.
Birkaç saniye gözlerini kapattı sonra yavaşça uykuya daldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |