
Mart ayının başlarıydı. Hava buz gibi soğuktu. Laden, Çalıkuşu, Ayça, Nila ve Buse sıcacık yataklarından kalktılar ve zemin kattaki yemekhaneye indiler. O gün cumaydı fakat resmi tatildi.
Çalıkuşu da eve gitmemiş Nila ve Ayça'nın ısrarları ile yurtta kalmıştı. Çünkü hafta sonu deli gibi eğlenmeyi planlıyorlardı. Laden ise birkaç gündür tek tabanca takılıyordu. Çünkü aklı hala iki gün önce olan garipliklerdeydi, sanrı görüp görmediğinden bile emin olamıyordu. Fakat iki gündür başına tuhaf bir olay gelmediği için mutluydu. Tek başına kahvaltıya indi. Sonra odasına çıktı. Kızlar dün gece odaya gelmedikleri için şaşırmıştı ama bundan şikayetçi de değildi korkusu geçtiği için o oda da tek takılmak artık her zamanki gibi hoşuna gidiyordu. Ama hala canını sıkan bir şey vardı hem de buna her şeyden daha çok canı sıkılıyordu. Annesini onu hala aramıyordu. Evet, Laden'in bir telefonu yoktu ama annesi yurdu arayıp kızıyla konuşmak istediğini söyleyebilirdi. Ayrıca ona Günel ablanın telefonundan da defalarca mesaj atmıştı ama annesi hiçbirine dönmemişti. Laden kendini çok yalnız hissediyordu. Evet, Günel abla ve arkadaşları vardı ama onlarda eninde sonunda bir gün gidecekti. Yine yalnız kalmaktan korkuyordu. Yazın okul bitince ne yapacağını bile bilmiyordu. Günel abla ona destek oluyordu ama ona da daha fazla yük olmak istemiyordu. Eve giderse de abileri veya babası ile karşılaşmaktan ya da annesinin onu eve almamasından korkuyordu. Bunları düşünmeden edemiyordu düşündükçe de kendini daha da çaresiz hissediyordu.
Usul usul sessizce ağlamaya başladı. Tek başına ne ölmek istiyordu ne de yaşamak için gücü vardı. Gencecik yaşta gülen yüzü solmuştu. Ona yürüyen ölü deyip dalga geçenler pek de haksız sayılmazdı ya hani pek yaşadığı da söylenemezdi. Biraz ağladıktan sonra gözyaşlarını sildi "ağla ağla nereye kadar ne faydası var ki?" dedi. Bir süre boşluğa uzun uzun bakıp düşündükten sonra "keşke başka bir dünyada yeniden uyansam ve beni seven ama gerçekten seven birileri olsaydı. Gözlerden ırak huzur ile yaşasaydım ne güzel olurdu" diye düşündü her zamanki gibi. Sonra "saçma sapan hayaller kurma kim ne yapsın seni" dedi kendi kendine ve biraz kafasını dağıtmak için yatağının yanındaki çekmecenin üstünden okul kütüphanesinden aldığı kitabı okumaya başladı.
Meral, Melis, Esram ise evlerinde başlarına bir gün önce gelen olayı düşünüyorlardı. Hatta Meral ile Esram olanları ailelerine anlatmışlardı bile. Melis ise eve geldiğinde annesi ve babası her zamanki gibi kavga ettiği için hiçbir şey anlatamamıştı. Meral'ın ailesi hemen kızları için pazartesi gününe bir psikolog randevusu almıştı. Esram ise sadece annesine anlatmış annesi ise duyduklarına şaşırsa da kulağa pek inandırıcı gelmediği için kızının okula gitmemek için böyle saçma bir yalan uydurduğunu düşünmüştü "hayal görmüşsün sen birkaç gün yat dinlen bir şeyin kalmaz" demişti. Esram ne kadar uğraşsa da annesine kendisini inandıramamıştı. Fakat sonra annesi kızına muska yapıldığını ve onun o yüzden aklının başında olmadığını düşünmeye başlamıştı.
Çalıkuşu, Ayça ve Nila ise birlikte kahvaltıya indikten sonra koşarak odalarına çıkıp hararetli bir sohbete tutulmuşlardı.
Buse ise Laden gibi tek başına kahvaltıya inmiş sonra da geri odasına çıkmıştı. Yurtta da Meral, Melis ve Esram'i göremediği için hala kendisinden kaçtıklarını düşünüyordu. Hatta dün akşam odalarına bile gidip bakmış ama Laden'den başka kimseyi göremeyince kendi odasına geri gelmişti. Ona attıkları kazık çok zoruna gitmişti. Hayatı boyunca kilolu ve iri yarı olduğu için insanlar onunla dalga geçmiş, dışlamış, bazen korkmuş bazen de onu kullanmışlardı. Buse Meral ve Melis'in de onu kullanmak istedikleri için arkadaş olduklarını biliyordu. Fakat Buse buna bile razıydı. Tek kalmamak için insanların onu kullanmasına bile izin veriyordu. Çünkü artık dışlanmaktan ve yalnız kalmaktan bıkmıştı. Ama dünkü olaydan sonra kendini yine aptal bir yalnız gibi hissediyordu. "Demek kendimi kullandırtmam bile yetmedi" dedi.
Odasına çıktıktan sonra biraz telefonla oynadı. Ama sıkıntıdan patlıyordu. "En iyisi Günel ablanın yanına gitmek" dedi. Yurtta herkes Günel'i bilirdi. Zaten Buse'de onun yanına uğramayalı baya bir olmuştu. Biraz aradıktan sonra onu 4. katta temizlik odasının önünde buldu.
Yanına gidip "yardım edilecek bir şey var mı Günel abla" diye sordu kalın sesiyle.
Günel elindeki koca sabun bidonunu sürüklemeye çalışırken durdu. Başını kaldırıp Buse'ye baktı "merhaba kuzum valla zahmet olmazsa şu bidonu taşımama yardım edersen başka bir şey istemem" dedi.
“Tamam abla sen çekil ben tek başıma taşırım" dedi bidona doğru elini uzatarak Buse.
"Yok ablam çok ağır birlikte taşırız koridorun başına kadar."
"Sorun değil abla ben alışkınım.
"Peki madem, onu sen taşı bende kovalarla diğer temizlik malzemelerini alayım ama bezleri rafın üstüne koymuş sağ olsun kim koyduysa sen uzun boylusun bana ilk önce bezleri verir misin?"
Buse "tamam abla" deyip Günel ablanın arkasından temizlik odasına girdi. Elini uzatıp hemencecik verdi bezleri. Sonra birlikte odadan çıktılar. Buse odaya girmeden önce kapının önünde olan sabun bidonunu baktı, ama göremedi.
Yanında duran Günel'e "abla bidon yok" dedi şaşkınlıkla.
"Allah Allah bende fark ettim kim aldı acaba?" dedi Günel de aynı şaşkınlıkla.
Günel'in gözü sol taraflarında duran pencereye ilişti. Ama suratı bir anda hayalet görmüş gibi bembeyaz oldu. Arkasına döndü. Daha demin çıktıkları kapı da yoktu ortada, temizlik odası da. Sonra hemen biraz ötelerinde duran asansörün düğmesine gidip bastı. Ama gördüğü şey karşısında bir daha şaşırdı ve dehşete düştü. Onun bu halini gören Buse' de endişelenmişti.
"Ne oldu abla, hayırdır? Bembeyaz oldu suratın."
"Biz daha demin 4.kattatydik dimi?"
"Hala 4. kattayız"
"Asansöre bak" dedi Günel.
Buse ilk önce asansördeki 7 sayısına sonra da yanındaki pencereden aşağı baktı. Sonra da arkasını dönüp temizlik odasından çıktıları kapıyı aradı. Ama o da görmemişti ve normalde çok soğukkanlı bir insan olmasına rağmen o da korkmuştu. Günel'e dönüp
"Ne oluyor abla?" diye sordu.
"Bende anlamadım tövbe estağfurullah tövbe estağfurullah Bismillahirrahmanirrahim kafayı yiyorum herhalde, ya da yorgunluktan mı acaba?"
"Saçmalama abla bende vardım yanında. Daha demin kapıdan aynı anda çıktık ya, sen yorgunsun hadi diyelim peki ya ben? Adım kadar eminim biz daha demin 4. kattaydık"
Sonra yanlarında ki asansöre doğru kol kola girmiş iki tane kız yaklaşmaya başladı.
"Neyse gel benim odama gidelim orada konuşmaya devam ederiz" dedi Günel ve kızlarla asansöre binip 4. Kata indiler ama ne tuhaf ki 4.katta da sabun bidonu yoktu. Sonra ikisi bir Günel'in odasına gidip pencerenin önündeki masaya oturdular.
"Abla daha demin biz ne yaşadık ya?"
"Bilmiyorum ablam benim de kafam almadı niye böyle oldu ki?"
"Bu çok tuhaf. Hayır, biri bize eşek şakası yaptı diyeceğim ama böyle bir şey de mümkün değil."
"Hala ellerim titriyor korkudan" dedi. Günel titreyen ellerini göstererek.
“Dur abla bir sakin kalmaya çalışalım."
Sonra Günel biraz düşündükten sonra aklına bir şey geldi.
"Tabi ya" dedi.
"Ne oldu abla?"
"İnşallah düşündüğüm gibi değildir ama aklıma başka bir açıklama gelmedi."
"Ne abla söylesene"
"Kitap."
" Ne kita..." derken bir anda Buse'nin de jetonu düştü.
"Doğru kitap" dedi duraksadı sonra "ama bu beş gün önceydi neden beş gün önce değil de şimdi böyle bir şey oldu ki neden o zaman değil"
"Bende bilmiyorum"
"Gidip hemen kızlara söyleyelim"
"Yok yok ablam dur biraz. Gidip de kızları da korkutmayalım şimdi. Hem emin değiliz daha, belki kitapla alakası yoktur."
"Bence var abla"
"Bilemiyorum ama ben korkuyorum ablam ne yalan söyleyeyim sen benimle kalır mısın bu gece?"
"Olur abla bende bir başıma sıkılıyorum zaten odamda ama tek yatak var senin odada onu ne yapacağız"
"Ben koltukta da yatarım" dedi yatağının yanındaki eski 2. el kanepeyi göstererek"
"Tamam o zaman ben odamdan yastığımla yorganımı alıp geleyim" dedi Buse.
Ve hemen 6. Kattaki odasına gidip eşyalarını alıp geldi. Sonra akşama kadar Günel ile o günkü yaşadıkları şeyi ve neden olmuş olabileceğini konuşup durdular. Akşam yatma vakti gelince Buse yatmadan önce gidip tuvalete girdi. Günel abla ise çoktan geceliğini giymiş yatağına uzanmıştı. Buse ellerini yıkamak için biraz sabun aldı iyice köpürttükten sonra suyu açıp elini bir güzel yıkadı. Sonra suyu kapamak için tekrar elini çeşmenin üzerine koydu ve musluğu çevirdi. Suyu kapadıktan sonra ise elini çeşmenin üstünden çekmeye çalıştı. Fakat eli sanki yapışmıştı ne kadar denerse denesin elini çekemiyordu. Yaklaşık bir on dakika boyunca tüm gücünü kullanarak elini çekmeye çalıştı ama ne yaparsa yapsın eli çeşmeden ayrılmıyordu. Son çare olarak Günel'e seslendi. Günel geceliği ve ayağında terlikleri ile yanına gelip "ne oldu ablam?" diye sordu.
Buse elini gösterip "abla elim" dedi.
"Ne olmuş eline?" dedi Günel telaşla.
"Musluğa yapıştı."
"Olur mu canım öyle şey" dedi bir yandan da var gücü ile Buse'nin elini çeşmeden ayırmaya çalışırken. "Tövbe tövbe ne oluyor bugün böyle ya" dedi
"Abla benim elim böyle mi kalacak ne yapacağız"
"Dur dur bekle bir düşüneyim" dedi sonra " tamam bak seni sıkı sıkı tutacağım sonra ikimizde var gücümüzle elini çekip ayırmaya çalışacağız" dedi.
Sonra Buse'yi belinden tutup" 3 diyince 1 2 3" dedi ve ikisi de tüm gücü ile çekti. Ama ikisi de tüm gücünü kullanmasına rağmen eli musluktan ayrılmıyordu.
"Gerçekten inanılır gibi değil ama pes etmek yok " dedi Günel ve bir daha çektiler ama yine bir şey olmadı sonra bir daha bir daha denediler. İkisi de kıpkırmızı olmuşlardı. Günel " son bir kez hadi bu seferde olmazsa gidip birilerini çağıracağım" dedi ve son kez 3 2 dedi ve daha 1 demeden buse tüm gücüyle asılıp elini kurtarınca ikisi de boylu boyunca yere uzandı. Buse hem korkmuş hem de bu saçma sapan şeye sinirlenmişti Günel'e dönüp "seni bilmem abla ama ben gidip kızlarla konuşacağım bunlar normal değil" dedi. Günel "tamam ama şimdi çok geç herkes uyuyordur yarın gider birlikte konuşuruz" dedi ve sonra ikisi de gidip yataklarına yattılar ama sabaha kadar ikisinin de gözüne uyku girmedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
