
Laden, Çehomist'in evinden çıkar çıkmaz Yakuza'yı yanına çağırdı ve ondan kendisine bir kamera getirmesini ayrıca bu olayı bazı sebepler uydurarak gizli tutmasını istedi. Yakuza yoğun işleri yüzünden ancak kamerayı üç gün sonra getirebildi. Kamerayı Laden'e verirken de ertesi gün Prenses Helen ve Komutan Taru'nun düğünün olduğunu prenses Helen'in de ona bunu Maya'ya bizzat iletmesi gerektiğini emrettiğini söyledi. Laden duyduğu karşısında telaşa kapılsa da bir şey belli etmemeye çalıştı. Ve Yakuza gider gitmez Hemen kamerayı alıp Çehomist'in evine koştu.
Çehomist daha ona kapıyı aralarken soluk soluğa içeri dalıp "ya.. yarın evleniyor, yarın evleniyorlarmış" dedi. Sonra içeride kola kola oturan Kebbom ve Çalıkuşu'nu diğer bir koltukta ise de Hun'u gördü. Sabahtan beri uyduğunu zannettiği arkadaşı ondan habersiz sevdiğini görmeye gelmişti.
Hun bir anda ayağa fırlayıp " Ne yarın mı?".
Çehomist, Laden'e bakıp "bizim bundan haberimiz yoktu."
Kebbom oturduğu yerden doğrularak "neden bu kadar acele etti ki? Daha düğünle ilgili bir çok şeyin eksik olduğundan eminim."
"Neler oluyor" dedi Çalıkuşu şaşkın bir şekilde fakat kimse onu duymadı.
Kebbom da Hun gibi telaşla ayağa fırlayarak "planımızı öğrenmiş olmasın!?"
Çehomist "bu imkansız."
Hun "planımızı öğrenseydi daha önce bir çok kez yaptığı gibi soluğu Laden'i öldürmek için onun yanında alırdı"
Laden "ne bir çok kez mi? Yangını biliyorum ama diğerlerinden bana bahsetmemiştiniz."
"Açıklayacak vakit yok. Hemen saraya gidip kamerayı Taru'ya vermeliyiz."
Çehomist ve arkadaşları evden hızlıca uçup gitti. Hatta o kadar hızlı çıkmışlardı ki Laden ve Çalıkuşu'nun bütün saçları havaya uçuşmuştu. Çalıkuşu tüm yüzünü kaplamış olan saçlarını iki eliyle iki yana ayırırken Laden'e bakıp "sanırım şu an bana bir şeyler anlatman gerekiyor" dedi.
*******
Saray düğün hazırlığı ile telaşa kapılmış sağa sola koşuşan hizmetliler ile kaynıyordu. En başta muhafızlar Çehomist'i ve diğerlerini bu karmaşa da içeri almakta tereddüt etseler de Çehomist, Taru'nun kuzeni ve arkadaşları olduklarını Taru'yla acil görüşmeleri gerektiği konusunda ısrar edince muhafızlar daha fazla direnmediler. Çehomist bileğine sakladığı küçük kamera ile hemen Taru'nun odasına koştu. Fakat Taru içeride değildi. Her zamanki gibi Helen'in yanındaydı. Helen onu bir saniye olsun yanından ayırmıyordu. Çehomist kamerayı Taru'nun yastığının altına koydu. Çok az vakitleri kalsa da Çehomist Taru'nun bir şekilde Helen'i yarın düğünden önce konuşturabilmesini umuyordu.
Taru ancak gece yarısı, yorucu ve düğün hazırlıkları ile dolu kabus gibi bir günün ardından kendini Helen'in elinden kurtarıp odasına atabildi. Çok üzgün ve stresliydi. Sürekli düşünmekten midesi bulanmaya başlamış ve başı ağrıyordu. Yarın ne yapıp ne edip o düğünü durdurmalıydı ama Çehomist'e ulaşamadığı için işlerin ne durumda olduğunu ona soramıyordu. Anlaşılan kamerayı yapamamışlardı. Yolun sonuna gelmişlerdi. Çaresizce yatağına uzanıp başını yastığa attı. Ama acı içinde kafasını kaldırması bir oldu. Kafasına iğne gibi ince ama oldukça sert bir şey batmıştı. Ne olduğuna bakmak için yastığın altını kaldırdı. Ve gördüğü şey karşısında anında kalbinde bir umut ve sevinç parıltısı yayıldı. Bu bir kameraydı. Çehomist nihayet ona bir kamera yapmayı ya da bulmayı başarmıştı. Bu ona umudunu kestiği son anda verilmiş büyük bir armağandı. Geriye ise yarın düğünden önce Helen'i bülbülü gibi şakıtmak kalıyordu.
Taru ertesi gün sabah erkenden Helen'in yanına gitti. Helen düğün için çoktan hazırlanmaya başlamıştı bile. Taru, Helen ile özel bir şey konuşmak istediğini söyleyerek herkesi odadan çıkarttırdı. Helen'i kızdırıp sabrını sınayarak ona her şeyi itiraf ettirmek istiyordu. Helen büyük boy aynasında kendine bakarken ona doğru yaklaşıp;
"Ben evlenmekten vazgeçiyorum" dedi.
Helen gayet sakin bir tavırla ona dönüp "tamam, Laden ölsün o zaman."
"Buna asla izin vermeyeceğim. Her daim onun yanında olacağım ve onu koruyacağım."
"Saçma sapan konuşmayı bırak Taru. Bunu sana daha önce de söyledim yer yarılıp yerin içine girseniz dahi sizi bulurum."
"Yaptıklarının bir gün, gün yüzüne çıkmasından ve cezalandırılmaktan hiç mi korkmuyorsun?"
"Ah Taru o zaman sana bir şey anlatayım. Ben çocukluğumdan beri asık suratlı bir insandım, kimseye bir zararım yoktu. Ama herkes asık suratım yüzünden benden uzak durur benden korkardı. Ne kadar tuhaf halbuki diğer varlıklar Mesanların birer melek olduğunu düşünür değil mi? Ama asla öyle değil. Ben hep dışlanan hep istenmeyen oldum. Ve bir gün yemin ettim. Madem insanlar benim bir canavar olduğumu düşünüyor. Ben de öyle olacağım asla kimseye acımayacağım. Asla kimseden korkmayacağım, asla istediğimi almaktan çekinmeyeceğim. Çünkü ben bir canavarım."
"Prenses Helen lütfen artık kendinize de diğerlerine de eziyet etmeyi bırakın. Böyle davranmak zorunda değilsiniz. Canavar olmak zorunda değilsiniz."
Helen sakinliğini bozup sesini yükselterek "sen benim halimden ne anlarsın ha!! Canavar olmak zorunda değilmiş, miş, miş" alaycı bir kahkaha attıktan sonra tekrar öfkeyle bakışlarını Taru'ya yöneltti, bağırarak "DEFOL ODAMDAN VE BEN ÖĞLEN DÜĞÜN İÇİN GELİNLİĞİMLE SENİN YANINA GELMEDEN GÖZÜME GÖZÜKME."
Taru hiçbir şey demeden odadan çıktı. Bir bilezik gibi bileğine saklayarak her şeyi kaydettiği kamerayla bu kayıtlar onun için yeterde artardı bile. Fakat ilk defa nefret ettiği Helen'e karşı kendini biraz üzgün hissetmişti. Onun doğuştan gelen bir kötülüğü olduğunu düşünmüştü hep ama bugün aslında öyle olmadığını Helen'in de küçüklükten kalma kanayan bir yarısı olduğunu fark etmişti. O an Helen ve Laden'in benzer bir geçmişi olduğunu fark etti. Laden'de, Helen'de farklı dünyalarda yaşayan iki varlık olmalarına rağmen dışlanmış ve sevgisiz büyümüşlerdi. İkisi de inatçı ve gözü karaydı. Lakin biri gücünü kötülükten yana kullanmayı seçerken biri iyiden taraf olmayı seçmişti.
Taru elindeki kayıt ile hemen Kral'ın yanına gitmek istedi. Fakat daha sonra kralın biricik kızına karşı adil davranmayacağından korkarak görüntüyü düğün yerinde herkesin içinde açıp dinletmeyi daha mantıklı gördü. Kamera küçüktü belki herkes görüntüleri göremeyecekti. Ama bu kanıt için sadece sesi dinlemeleri bile yeterdi. Nikahları yapılmadan hemen önce herkesten sessiz olmalarını isteyecek ve kaydı açıp dinletecekti. Evet, öyle yapacaktı. Bu kurtuluş için son şanslarıydı ve sonucu iyi de olsa kötü de olsa buna katlanacaktı.
********
Helen özenle hazırlanmıştı. Gelinliği, makyajı ve güzelliği ile göz kamaştırıcı olduğunu kimse inkar edemezdi. Toz pembe elbisesinin içinde bembeyaz teni kiraz dudakları ve al al yanakları ile peri kızları kadar güzeldi. Ama bakışları ve düşünceleri hep güzelliğinin aksi bir yöndeydi. Öğlen olmak üzereydi ve büyük an git gide daha da yaklaşmaktaydı. Çocukluktan beri her genç kız gibi hayalini kurduğu düğün günüydü bugün. Ama hiç bir şey çocukluğundaki gibi saf, masum ve güzel değildi. Yanındaki hizmetlilerinden birine dönüp hemen Laden'i çağırmasını istedi. Hizmetli Helen'in düğünden hemen önce istediği bu tuhaf istek karşısında şaşırmıştı ama düğüne çok az bir vakit kaldığı için etekleri tutuşa tutuşa Maya'yı aramaya başladı. Maya'nın evinde değil yakınında bir yerlerde olmasını çok istiyordu. Çünkü Maya'nın evine gidecek kadar vakti yoktu. Ve dileği hemen kabul olmuşcasına, sarayın önünde Helen ve müstakbel eşini büyük bir törenle düğün yerine kadar eşlik edecek kalabalığın içinde Maya'yı gördü. Soluk soluğa yanına koştu. Laden bir an da onu yanında görünce çok şaşırdı. Hizmetli vakti olmadığı için hemen lafa dalıp
"sayın Maya prenses sizi görmek istedi. Acaba benimle Prenses Helen'in yanına kadar gelebilir misiniz?"
Her şeyi öğrenmiş ve o büyük günde Laden'e destek olmak için orada olan kızlar da bu tuhaf isteğe karşı Laden gibi şaşırmışlardı. Esram endişe ile Laden'i kolundan tutup
"Gitme bu bir tuzak olabilir."
Buse "evet, o cadıya hiç güveniyorum"
Çalıkuşu "Bence de gitmesen daha iyi olur. Herkes burada onu beklerken seni yanına çağırması tuhaf değil mi?"
Laden "sorun değil gideceğim. Zaten yanına gitmezsem de her an bir arıza çıkarabilir. Herhalde hava atmak ya da düğün öncesi beni aşağılayıp stres atmak falan istedi."
Çalıkuşu "tamam ama bizde seninle geleceğiz güvende olduğundan emin olmalıyız."
"Helen sizi içeri almayacaktır."
Buse "olsun kapı da bekleriz. Olası bir tehlike anında tek bir sözün bize içeri dalmamız için yeter de artar."
Laden gülümseyerek dostlarına teşekkür etti. Böyle bir günde yalnız olmadığını bilmek güzeldi. Saraydan içeri geçip Helen'in odasına çıktı. Düşündüğü gibi Helen odasına sadece onu aldı ve kızların dışarıda kalmasını emretti.
Helen yine sabahtan beri kendine baktığı boy aynasının başındaydı. Aynadan başını hiç kaldırmadan "Nasıl sayın Maya güzel olmuş muyum?"
Laden "şu an senden nefret etmeme yetecek kadar güzelsin"
Helen gülümsedi. Laden'in yanına yürüdü ve onun etrafında daire şeklinde gezerek konuşmaya başladı.
"Bugün benim düğün günüm. Seni daha kötü görmeyi umuyordum."
"Ne kadar?"
"Ölmeyi isteyecek kadar kahrolmuş olman lazımdı."
"Neden peki? Neden benden bu kadar nefret ediyorsun? Ben sana ne yaptım Helen? Neden geldiğim günden beri beni rahat bırakmıyorsun?"
"Çünkü insanlar ben onlara hiçbir şey yapmama rağmen hayatım boyunca hep benden nefret ettiler. Ama senin gibi bir katilin Helusa'ya geldiği yetmezmiş gibi bir de kahraman ilan edilmesi haksızlık."
"Yanılıyorsun. Helusa halkı en başta bana karşı da önyargılıydı. Beni de sevmiyorlardı ama benim iyi bir insan olduğunu gördüklerinde zamanla bana karşı olan bütün önyargıları kalktı. Dışlanmak ve sevilmemek nasıl bir duygudur bilirim Helen. İnan bana seni en iyi ben anlarım. İstersen bunu aşabilirsin hem de benim aştığım gibi. Bu yüzden bana eziyet etmene gerek yok. Hem sen bir prensessin belki de ileride bu gezegenin kraliçesi sen olacaksın. Halkına kendini sevdirebilmek için elinde binlerce fırsat olacak."
"Peki ya artık kendimi halkıma sevdirmek istemiyorsam? Ya artık beni dışladıklarında benim acı çektiğim gibi onların da acı çekmesini istiyorsam?"
Ve Helen daire çizmeyi kesip tam Laden'in arkasında durdu. Laden ilk defa korktuğunu hissediyordu. Bu zamana kadar Helen'in sadece kendisi için bir tehdit olduğunu sanmıştı. Ama hayır, o an Helen'in herkes için büyük bir tehdit olduğunu anladı. Laden başını arkasına çevirip Helen'e baktı.
"Bugün senin düğün günün. Niye beni yanına çağırıp bana böyle şeylerden bahsediyorsun? Sonunda Taru'ya sahipsin mutlu olman gerekmiyor mu?"
"Henüz ona sahip değilim. Bunun için çok uğraştım. Onu defalarca tehdit ettim. Hatta yeri geldi, ona vurup canını da yaktım. Yeri geldi gözlerinin önünde ne kadar ileri gidebileceğimi gösterebilmek için seni öldürmeye çalıştım ama o aptal yine de beni hiçbir zaman anlamadı. Ona ve sana yaptıklarımdan hiç ders çıkartmadı."
Laden korkarak "ne demek istiyorsun?" .
Felaketin yaklaşmakta olduğunu hissedebiliyordu. İçinde yavaş yavaş bir korku ve endişe belirmişti. Helen bir şeyleri anlamışsa eğer bu sonları olabilirdi. Bugün kötü bir şeyler olacağını ne kadar görmezden gelmeye çalışmışsa da artık içindeki kötü hisler kuvvetleniyor bastırılamayacak bir hal alıyordu.
Helen geçip tahtvari bir şekli olan koltuğuna oturdu. Laden ise ayakta onun tam karşısında Helen'in ne diyeceğini bekliyordu. Helen sustu. Sanki önemli bir şeyler demeden önce son kez aklından ne diyeceğini hangi kelimeleri seçeceğini düşünüyordu ya da belki biraz sonra yapacağı şey üstünde son kez düşünüp emin olmak ve cesaretini toplamak istiyordu. Ayağa kalktı dolabına gidip okunu ve yayını çıkardı. Laden kendini vuracağından onu bu kez kesin olarak öldürmek isteyeceğinden emindi. Ama yine de kızları çağırmadı Helen'in ona attığı ok kızlara da gelebilirdi. Ama neden, neden hala onu öldürmek istiyordu? İşte o an Helen'den beklediği cevap geldi.
"Kamera bir tek sizin aklınıza geldi değil mi?"
Laden hayatında hiç olmadığı kadar korkuyordu. Bu kez sonun yaklaştığını hissedebiliyordu. Nasıl bu da bu kadar büyük bir şeyi atlamış ve hiçbiri fark etmemişti? Helen yayına bir ok koyup onu iyice gerdi ve kollarını kaldırıp onu Laden'e yöneltti.
"Belki hayatımda ilk kez bir şeyler benim istediğim gibi olsaydı. Yalandan da olsa Taru'nun beni sevmesini sağlayabilseydim, bütün bunlara gerek kalmayacaktı. Ama beni buna siz mecbur bıraktınız."
Laden gözünden akan bir kaç damla yaş ve ıstırapla ölümünü, Helen'in ona vurmasını beklerken Helen okunu yere indirdi ve dışarı da kendine bekleyen kalabalığa bakabilmek için pencerenin önüne gitti. Sonra tekrar konuşmaya başlayarak
"Taru ne kadar da yakışıklı değil mi? Şu an aşağı da beni bekliyor olmalı ve muhtemelen mutlulukla, zavallı bir umutla nikahtan önce beni alaşağı etmenin planlarını kuruyordur" Sonra Laden'e baktı.
Laden yüreğinde ki korkuyla Helen’e yalvardı. "yo hayır yalvarırım, aklımdan geçeni ne olur yapma. Beni öldür sadece beni öldür."
Helen "Aslında en başta niyetim öyleydi. Ama Taru'yu öldürüp senin acı dolu feryatlarını dinlemek, sanırım daha çok hoşuma gidecek. Evet, bu daha iyi bir intikam olur"
Laden, Helen'i durdurmak için koşarak onun üzerine atladı. Helen’in ise tek bir hareketi ile onu odanın diğer ucuna atması bir oldu. Laden'in hiç şansı yoktu ama ne olursa olsun onu tekrar durdurmayı denemeliydi. Fakat o ayağa kalkıp Helen'in yanına ulaşan kadar Helen yayını gerdi ve okunu tam Taru'nun kalbine fırlattı. Taru kalabalığın içinde kan kusarak dizlerinin üzerine düştü. Laden ise çığlık atarak "HAYIR, HAYIR DUR LÜTFEN" diye bağırmasına rağmen Helen'e yetişememişti. Pencereye ulaşınca Çehomist'in kollarında kanlar içinde yatan Taru'yu gördü. Laden gözlerinden yaşlar bir nehir gibi akarken tekrar bağırarak Helen'in üzerine saldırdı. "CANAVAR SEN BİR CANAVARSIN."
Helen ise ona bakıp gülüyordu. "Sonunda" dedi "görmek istediğim manzara buydu."
Çığlıkları duyan hizmetliler odaya girip Laden'i, Helen'in üzerinden aldılar. Kızlar da odaya girip henüz neler olduğunu anlamasalar da Laden'i sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Buse ve Esram, Laden'in kollarına girmiş Laden'i zapt etmek için büyük bir uğraş veriyorlardı. Ama Laden onların kolundan kurtulup odadan dışarı fırladı. Sarayın merdivenlerinden inip dışarıda kanlar içinde yatan Taru'nun yanına koştu. Maya'nın geldiğini gören halk hemen kalabalıkta geniş bir yol açtı. Herkes hala olayın şokundaydı ve dehşete kapılmışlardı. Böyle bir olay daha önce Helusa da görülmüş şey değildi.
Laden göz yaşları içinde gelip Taru'yu, Çehomist'in kucağından aldı ve dizlerine yatırdı. Taru'nun yüzüne vurarak "HAYIR HAYİR AÇ GÖZLERİNİ LÜTFEN" dedi. Bu manzara ile daha önce de karşılaşmıştı. Günel abla öldüğünde de bu kadar çaresiz ve perişan bir haldeydi. Ve şimdi aynı şeyleri bir dejavu gibi tekrar yaşıyordu. Titreyen ellerini korkakça Taru'nun ağzına götürdü. Ona son dokunuşları olmasından korkuyordu. Fakat öyleydi. Taru nefes almıyordu. Laden o zamana kadar Helusa'nın duyduğu en acı verici çığlıkla göğe bakıp inledi. "HAAAAYIIIR, HAAAAYIIIR" "ALLAH'IM OLAMAAAZ O ÖLEMEZ NE OLUR BENİM CANIMI ALLLL NEEE OLUUR BENİM CANIMI ALLL YALVARIRIM" "TARU GİTMEE NE OLUR SENDE BENİ BIRAKIP GİTMEE!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
