
Gözlerini açtığında her yer kapkaranlıktı. Kaç saattir uyuyordu? Laden'in yüreğini bir anda müthiş bir korku kapladı. Işıklar sönmüştü. Gelip kimse söndüremeyeceğine göre elektrikler kesilmiş veya şalterler falan atmış olmalıydı.
Yattığı yerden doğruldu içeri sadece ay ışığı giriyordu ama bu korkusunu hafifletmek için yeterli değildi. Mezarlıktan bile korkmazdı ama karanlık hayatı boyunca onu deli gibi korkutan en büyük şey olmuştu. Hatta birçok gece uyurken ışığı açık bıraktığı için babasından dayak bile yemişti. Yaklaşık on dakika olduğu yerde hareketsiz kaldı. Ne yapacağını bilmiyordu. Ama sabaha kadar karanlıkta oturamayacağının da farkındaydı. Allah bilir saat kaçtı? Sabaha daha ne kadar vardı? Hızlıca düşünüp karar vermesi gerekiyordu. Ya korkusunu hafifletmeye çalışıp sabaha kadar sınıfta oturacaktı. Ya da sınıftan koşarak çıkacak, okuldan uzaklaşacak ve aydınlık bir yer arayacaktı.
Aslında kararı çok netti. Sabaha kadar oturup bu karanlıkta beklemeye niyeti yoktu. Deli gibi korksa da hemen bu sınıftan ve okuldan koşarak uzaklaşıp aydınlık bir yere gitmeliydi. Her neresi olursa olsun umrunda bile değildi. Sadece aydınlık bir yere gitmek istiyordu. Derin bir nefes aldı. Ayağa kalktı, yattığı sıradan çıkıp sınıf kapısının hemen yanındaki lamba anahtarının yanına gitti. Sınıfın lambasını ne olur ne olmaz diyerek son bir kez yakmaya çalıştı. Ama nafile gerçekten elektrikler kesilmişti.
Başka çaresi kalmamıştı. Sınıfın kapısını açtı ve üçe kadar sayıp son sürat koşmaya başladı. Dördüncü kattan aşağı inene kadar kendini sanki dünyanın en uzun yolundan geçiyormuş gibi hissetti. Bir an sanki merdivenlerin sonu hiç gelmeyecek sanmıştı. Nihayet zemin kata geldikten sonra okulun yine arka kapısından çıktı. Aynı okula gizlice gelirken yaptığı gibi ilk önce bahçe duvarının üzerine çıkıp sonra demirlerin üzerinden atladı. Okul yokuşundan da aynı hızla koşarak geçti ve okul yoluna çıktı. Sokak lambaları yanıyordu. Biraz rahatlamıştı fakat şimdide aklına sokak köpekleri gelmişti. Yaşadığı yerdeki sokak köpekleri geceleri çok saldırgan olabiliyordu. O yüzden hemen kendine güvenli bir yer bulmalıydı. Ne yapsam ne etsem diye sağına soluna bakıp düşünürken gözüne beş katlı bir apartman çarptı. Apartman çok uzaktaydı. Ayrıca oraya giden yol karanlık ve ıssız gözüküyordu. Ama binanın etrafı lambalarla dolu ve apaydınlıktı. Ayrıca orası kendi evinden de uzak olduğu için onu orada aramak kimsenin aklına gelmeyecekti ve güvende olacaktı. Eğer içeri girmenin bir yolunu bulabilirse binanın yangın merdivenlerinde geceyi geçirebileceğini de düşündü. Evet, kararını vermişti oraya gidecekti.
İlk önce sakince yürümeye başladı. Sonra birkaç köpeğin havlama seslerini duydu. Onları göremiyordu ama korkması için seslerini duymak yeterdi. Adımlarını iyice hızlandırıp tekrar koşmaya başladı. Yaşadığı yerdeki köpekler geceleri gurup halinde gezerdi ve Laden daha önce birçok kez insanlara saldırdıklarını duymuştu. Eğer gece vakti bu ıssız sokaklarda tek başınayken onlara yakalanırsa hapı yutmuş olacaktı. Anlaşılan bu gece onun için gerçekten uzun ve zor geçecekti. Uzunca bir süre koştuktan sonra gözüne kestirdiği binaya gidebilmesi için geçmesi gereken son sokağa geldi. Sokağın girişinde biraz soluklandı fakat çok geçmeden yükselen ve sanki ona doğru geliyormuş gibi hissettiği köpek seslerini tekrar duyunca yeniden son sürat koşmaya başladı. Fakat daha sokağı yarılayamadan bir anda ayağı bir şeye takıldı ve kendini yerde yüz üstü bir vaziyette iki seksen bir doksan yatarken buldu. O kadar kötü düşmüştü ki neredeyse havada uçmuş sonra da sümük gibi yere yapışmıştı. Acı ve korku içinde afallamış bir halde ayağı kalkıp üzerini silkeledi. Karanlık bile olsa pantolonun yırtıldığını ve dizinin kanadığını görebiliyordu. Ayağının neye takıldığına bakmak için arkasını döndü. Ayağı sandığı gibi bir taşa takılmamıştı. Bu bir kitaptı. "Yolun ortasında bu kitabın ne işi var!" diye söylendi. Kitaba, sanki canını yaktığı için onun da canını yakmak istiyormuşçasına bir tekme attı. Kitap taş olmasa bile taş gibi sem sertti. Kitabı arkasında bırakmaya karar verip yürümeye başladı. Fakat biraz yürüdükten sonra dayanamadı ve geri dönüp kitabı yerden aldı. Belki gece canı sıkılırsa ve uyuyamazsa kitabı açıp okuyabilirdi. Konusu ilgisini çektiği müddetçe kitap okumayı severdi.
Birkaç dakika sonra köpek seslerini duyunca yine yüreğini bir korku kapladı ve elindeki kitapla tekrar koşmaya başladı. Biraz koştuktan sonra ise soluk soluğa da olsa nihayet gözüne kestirdiği binanın kapısına gelmeyi başardı. Binanın ön kapısı kapalıydı. Gece gece milletin ziline basıp kapıyı açın demekte de garip olurdu. Binanın etrafından dolanıp arkasındaki yangın merdiveni kapısına gitti. Şansına binanın arka kapısı açıktı. Bugün anlaşılan arka kapılardan yana şanslı günündeydi. Kapıyı itip, içeri girdi. Birinci kattaki çöp kovasının yanından geçerken iki tane karton kutu gördü. Kutuları da yanına alıp son kat olan beşinci kata çıktı. Yangın merdiveni beşinci katı geçince apartmanın çatı katı boşluğunda bitiriyordu ve merdivenlerin tam karşısında da bir pencere vardı. Burada onu kimse bulamazdı. Düşündüğü gibi rahat ve güvendeydi. Birinci katta bulduğu kartonları iyice açıp yere serdi. Bunları bulması çok iyi olmuştu. Serdiği kartonların üzerine uzandı. Kolunu başının altına koyup pencerenin olduğu sağ tarafa döndü. Burası tamda istediği gibi bir yerdi. Hatta hayır istediğinden bile iyiydi. İçeri hem ayın hem de sokak lambasının ışığı giriyordu. Müthiş dolunay manzarasını da karşısındaki pencereden görebiliyordu. İşte şimdi içi huzurla dolmuştu. Kısa da olsa bu huzurlu an için kavga ve gürültü dolu evinden kaçmaya değerdi. Manzaraya bakarak hafif hafif üşüse de apartmanın çatı katında karton kutuların üstünde tatlı bir uykuya daldı.
★★★★★★★★★
Gözlerini açtı. Kalkıp iyice gerildi ve esnedi. Sabah olmuştu ve uykusunu almıştı. Hatta bir insan iki büklüm bir şekilde kartonun üzerinde nasıl bu kadar rahat uyuyabilirdi kendisi bile şaşırmıştı. Pencereye gidip dışarı baktı. Güneşin yeni doğmadığı belliydi saat en az sekiz veya dokuz olmalıydı. Merdivenlere oturup kara kara düşünmeye başladı. Dün akşam eve gitmeyince ailesi çıldırmış olmalıydı. Hatta kesin polise bile haber vermişlerdi. Sonsuza kadar saklanamazdı bunu o da biliyordu. “Acaba polise gidip kendim teslim olsam ve ailem bana şiddet uyguluyor deyip sığınma mı talep etsem” diye düşündü. Ama kısa süre sonra bu fikrinden de vazgeçti. Çünkü karakol müdürü bizzat babasının çok yakın arkadaşıydı ve böyle bir şey yaşanmasına asla izin vermezdi. Laden kendini çok çaresiz hissediyordu. “Bu geceyi de burada geçireyim belki bu gece de eve gitmezsem ailem evden kaçtığım için üzülür ve küçük bir ihtimalde olsa bana yaptıklarından pişman olurlar” diye düşündü. Aslında asla böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu ama son bir umuttu işte içindeki. En iyisinin biraz daha beklemek olduğuna karar verdi.
Pencerenin önünden çekilip yattığı yere kartonların yanına gitti. Dün gece bulduğu kitabı, gece yatarken başucuna koyduğunu hatırladı. Zaman geçirmek için kitabı alıp incelemeye başladı. Kitap gerçekten de çok ağırdı. Kap kalın sayfaları vardı. Dün gece hiç fark etmemişti ama hayatında gördüğü en garip şey bu kitap olabilirdi. Rengi açık kahverengiydi. Baya yıpranmıştı. Eski bir kitap olduğu belliydi. Kitabın kapağının tam orta kısmında ise sadece bir daire ve onun içinde de bir ok vardı. Laden kitabın dışını iyice inceledikten sonra içine açıp dikkatli bir şekilde bakmaya başladı. Kitabın içinde daha önce hiç görmediği tuhaf yazılar, karakterler ve el çizimi resimler vardı. Bu tuhaf resimler sanki ona bir oyunu ya da yapılması gereken bir ayini anlatıyor gibiydi. Resimlerde dokuz kişi çember olarak oturmuş ve sol baştan hepsi elden ele birbirlerine bir şeyler vererek tuhaf şeyler yapıyorlardı. Sonra ayağa kalkıp el ele tutuşup kitabın etrafında dönüyorlardı. Kitap böyle değişik şeyler anlatan resimlerle ve tuhaf yazılarla doluydu. Laden biraz daha inceledikten sonra kitabı kapattı. Nedense bu kitapta hoşuna gitmeyen bir şeyler vardı. Ve biraz ürkmüştü de. Böyle bir kitabı dün gece yolda bulması akıl alır şey değildi. Ama biraz düşününce aklına bu kitabı bir koleksiyoncuya iyi bir fiyata satabileceği geldi. O yüzden bu kitabı atmayacak, saklayacaktı. Ve fırsatını bulduğu ilk anda da satacaktı.
Çatı katında birkaç saat daha boş boş oturdu. Fakat canı iyice sıkılmaya ve karnı guruldamaya başlamıştı. En iyisi dışarı çıkıp biraz hava almak ve akşama doğru buraya geri gelmek diye düşündü. Fakat sonra aklına polisin onu şu an her yerde arıyor olabileceği geldi. Eğer polise, abilerinden birine ya da babasına yakalanırsa çok kötü olabilirdi. Köşeye sıkışmıştı ayrıca git gide daha da acıkıyordu. Artık geri okula da gidemezdi. Muhtemelen ailesi onun kayıp olduğunu çoktan hocaları da dahil herkese söylemiş olmalıydı. Ayrıca dün müdürün odasından çaldığı izin kağıtlarını sınıfta unutmuş, tüm hocaların dolabını karıştırmış ve ana sınıfı mutfağında bulunan buzdolabındaki yiyecekleri de yemişti. Belki de bu sabah okula gelen birileri onun dün geceyi okulda geçirdiğini çoktan anlaşılmış bile olabilirdi. O yüzden okula bir daha gitmek mantıklı olmazdı. Hem ailesinin hem hocaların azarını aynı anda işitmeyi kaldıramazdı ki bu işin sadece azarla biteceğini düşünmüyordu.
Akrabalarının evine de gidemezdi. Hem hiçbirini zerre kadar sevmiyordu. Hem de onların yanına daha gider gitmez. Kendisine aptalca nasihatler verip yaşadıklarını küçümseyerek "onlar senin anandır babandır, her evde olur bazen öyle şeyler, git sarıl öp onları, yaptıkların için özür dile, helallik iste anan babandan "benzeri şeyler deyip onu hemen başlarından savıp ailesinin evine postalamak isteyeceklerinden de emindi. Ve tabi ki o gittikten sonra da onun arkasından "Nevzat'ın kızı evden kaçmış. Evet, şu asık suratlı dövecekmiş gibi bakan. Ay zaten sorunlu bir kız Allah başa vermesin" deyip dedikodusunu yapacaklarından da adı kadar emindi. Akraba değil aslında hepsi daha çok akbaba gibilerdi. Tek farkları akbaba leşten kendi sülalesi ise gıybetten ve kötülükten besleniyordu. Aslında ona göre dedikodu ve art niyetin de leş yemekten pek bir farkı yoktu.
Laden “başka bir kurtuluş yolu var mıdır” diyerek gün boyunca düşündü durdu. Fakat en sonunda pes etti eninde sonunda eve dönmeliydi. En iyisinin bu geceyi de orada geçirip yarın sabah eve gitmek olduğuna karar verdi. Kaderine boyun eğecekti başka şansı yoktu. Ona yardım edebilecek ne bir dost ne bir akraba ne de annesi vardı. O tamamen yapayalnızdı tıpkı hep olduğu gibi.
Tüm gün aç mideyle kıvrandı durdu. Sonra gece oldu ve açlığını yatıştırmak umuduyla erkenden uyudu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
