49. Bölüm
Asi / DOKUZ / Koruyucu Melek

Koruyucu Melek

Asi
yazarasi

Laden müthiş bir karın ağrısı ve mide bulantısı hissetti. Gözlerini açtı nerede olduğunu anlamak için etrafına bakındı fakat her yer karanlıktı. Nerede olduğunu anlayamadı. Sonra karnındaki ağrı bir anda ona bıçak gibi saplanıp ona inanılmaz bir sancı verdi. Karnını tuttu. Hemen tuvalete giymeliydi. İki gündür uyuyordu ve hiç tuvalete gitmemişti. İdrar kesesi neredeyse imdat diye bağırıyordu. Yataktan fırladı yatak odasının kapısını açıp kimin evi diye hiç düşünmeden tuvaleti aramaya başladı. Sonunda koridorun sonunda tuvaleti buldu. Kapıyı kitleyip hemen tuvalete oturdu. İşi bittikten sonra "oh be dünya varmış" dedi kendi kendine. Lavaboya geçip elini yüzünü yıkadı. Aynadaki yüzüne baktı. Duşa da girmeliydi. Fakat şimdi en büyük sorunu bu değildi. O şu an neredeydi? O Helen denen şeytanın ona kötü bir şeyler yapmak istediğinden adı kadar emindi. O sinsi gülüşü aklına gelince resmen sinirden elleri titredi. Fakat en son uzay gemisindeydi onu kim kurtarmış ve nereye getirmişti? Ne kadar zamandır uyuyordu? O uyurken neler olmuştu? Banyodan çıktı.

Güneş ışığı ile yavaş yavaş aydınlanmaya başlayan eve baktı. Sanki bu ev ona bir yerden tanıdık geliyordu. Sonra bir anda dank etti. Bu evin içine hiç girmemişti fakat bu evi dışardan görmüştü. Burası Taru'nun eviydi. Onu Taru kurtarmış olmalıydı. Kalbi yine deli gibi atmaya başladı. Fakat Taru neredeydi? Yatak odasına gitti. Taru kanepede kolları başının altında uyuya kalmıştı. Yattığı yatağa baktı. Taru onu kendi yatağına yatırmıştı. İki gündür uykusundayken çok güzel kokular aldığını anımsadı. Demek bu koku Taru'nun kokusuydu. Taru'nun oturduğu kanepenin önüne gitti. Ona yaklaşarak tam karşısına bağdaş kurup oturdu. Ellerini çenesine dayadı ve onu görünce deli gibi atan kalbini sakinleştirmeye çalışarak onu izlemeye başladı, fakat bu mümkün değildi.

Uzun boylu, siyah saçlı, siyah ve gri gözlü Taru. Yüzünün her hattı sanki bir kalemle çizilmiş gibiydi. O gerçek olamayacak kadar güzeldi. Beyaz ve devasa boyuttaki kanatlarına baktı. Sadece dış görünüşü değil onun içi de güzeldi bunu hissedebiliyordu. Taru onun kahramanıydı. Taru onun kurtarıcı meleğiydi. Hem Perus'dan hem de Helen'den onu o kurtarmıştı. Ona karşı inanılmaz bir çekim hissediyordu. Ona sımsıkı sarılıp onu asla bırakmamak istiyordu. Ona bakarken bir anda duygulandı. Hayatında ilk defa onu seven birisi vardı. Eskiden sınıftaki herkesin onun yanına oturmamak için öğretmene yalvardığı birisiydi o. Kimse onu sevmezdi herkes ondan uzak dururdu. O hep tek başınaydı. Hep dışlanan ve hiçbir zaman istenmeyendi. Gözleri doldu birisi tarafından sevilmenin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu hissetti. Bunu hayatında ilk kez tadıyordu. Fakat sonra ya Taru bana aşık değilse ya ben yanlış anladıysam diye endişelenmeye başladı. Yüreği bunu kaldıramazdı. Zaten yeterince hayal kırıklığı yaşamıştı. Kendi kendine tasalanıp sessizce ağlamaya başladı. Hiç sesi çıkmadığı halde sanki Taru onun ağladığını hissetmiş gibi hemen gözlerini açtı. Karşısında Laden'i nihayet uyanmış ve sapasağlam görünce çok sevindi. Fakat neden ağlıyordu? Hemen yanına gidip diz çöktü. "Özür dilerim yanlış bir şey mi yaptım? Bir yerin mu acıyor yoksa?" Diye sordu. Laden kendini toparlamaya çalışıp gözyaşlarını sildi. Tam karşısında durup onun için endişe ile çırpınan ve tam gözlerinin içine bakan Taru'ya baktı. Hayır, yanlış anlamış olamazdı. Taru ona karşı boş olamazdı. Hem onca yer varken niye kendi evine kendi yatağına getirmişti ki?

"Asıl ben özür dilerim. Seni uyandırmak istememiştim"

"Hayır hayır ben özür dilerim. Senin başında nöbet tutmalı asla uyumamalıydım."

Sonra ikisi birden ne kadar çok özür dilediklerini fark edip gülmeye başladılar. İkisi de ayağa kalkarken Laden "sanırım şu özür dileme faslını aşmamız lazım artık" dedi.

"haklısın" diye cevapladı Taru, endişe ile Laden'e bakarak "şimdi daha iyi misin bir yerin ağrıyor, miden bulanıyor veya başın dönüyor mu?" diye sordu.

"Endişelenmene gerek yok. Ben iyiyim" dedi Laden ve devam etti. "Bize ne oldu? En son geminin içindeydik. Ben nasıl buraya geldim, diğerleri nerede?"

"İstersen aşağı geçip oturalım. Sana sıcak bir çay ve yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra olan biten her şeyi anlatırım"

Laden, Taru'yu takip ederek dediği gibi merdivenlerden indi ve geçip bir yere oturdu. Birkaç dakika sonra Taru da ona koca bir kupa bitki çayı ve bir kâse yulaf getirip tam karşısına geçip oturdu.

"İki gün önce sabah erken saatlerde birisi gelip, evimin kapısına gürültülü bir şekilde vurmaya başladı. Sabahın köründe kapıyı kıracak gibi vuruşundan kötü bir şeyler olmak üzere olduğunu anladım. Kapıyı açtığımda Bangam isimli bir genç Peruslu, bana sizin alelacele ve şüpheli bir şekilde gemiye bindirildiğinizi ve dünyaya gönderilmek üzere olduğunuzu söyledi. Bu emri Kral ve Kraliçenin vermediğinden emindim. Bu yüzden hemen uçarak gemiye gittim. Oraya gittiğimde çok şükürler olsun ki gemi henüz kalkmamıştı. İçeri girip sizi aramaya başladım. Sonra Prenses Helen'i gördüm. İçimden bir ses onun hiç de iyi şeyler peşinde olmadığını söyledi. Ben yanından hızla geçerken beni durdurmaya çalıştı. Sanki bir şeyler saklıyor gibiydi. Fakat ben durmadım ondan kurtulup sizi aramaya devam ettim ve odalardan birinde seni baygın bir halde buldum. Nabzın çok yavaştı, dilin gri ve göz bebeklerin beyazdı. Maalesef sizi zehirlemişti. Hızla seni aldığım gibi eve getirdim ve iyileşmen için ilaç verdim. İki gündür baygın yatıyordun. Çok şükür artık uyandın ve kritik durumu atlattın. Arkadaşların içinde endişelenme lütfen. Arkadaşların da kurtardıldı."

Laden dehşete düşmüştü.

"Helusa'daki herkesin iyi olduğunu sanıyordum. Herkes dünyalı olduğumuz için ilk geldiğimiz zamanlar bizden çok çekinmiş ve korkmuştu. Halbuki korkmaları gereken kişi biz değiliz bu kız. Aklım almıyor bize bu neden yapmak istedi ki? Biz ona ne yaptık?"

"Helusa halkı iyilik ve erdem sahibidir. Hatta bir efsaneye göre yüz yıllar önceki atalarımızda tıpkı sizin gibi kanatsızdı fakat bir gökten bir adam indi. Helusa halkı ona, o da halkımıza o kadar iyi davrandı ki. Bu adam Allah'a bizim için dua etti ve Allah'ta atalarımıza iyiliği karşısında bu kanatları ve daha güçlü bir yürek bahşetti. Ama bu aramızda hiçbir zaman kötü birilerinin çıkmayacağı anlamına gelmiyor tabi. Prenses Helen'de sanırım aramızda nadir olarak gözüken kötülerden biri. Biz buna çekinik gen diyoruz ve kraliyet ailesinden olması onu daha güçlü ve cüretkâr yapıyor ne yazık ki."

"Bu yaptığı yanına kar mı kalacak? Sen ve Bangam olmasanız şimdiye ölmüş olurduk"

"Elbette kalmayacak. Lakin hala bir şeyler ters gidiyor, bundan eminim. Şimdiye kadar komutan Yakuza sizi gemiden çıkarıp gittiğimizin haberini almış ve bize çoktan hesap sormaya gelmiş olmalıydı. Fakat iki gündür gelen giden kimse yok. Anlaşılan prenses Helen hala bir şeyler peşinde. O yüzden en iyisi ne olup bittiğini öğrenene kadar, burada sizi güvende tutmak."

Laden biraz durdu, sonra aklına bir şey takıldı.

"Kral ve Kraliçenin bizi göndermek istemeyeceğini söyledin, peki ama neden?"

"Bunu şimdilik bilmemen inan en iyisi sayın Maya"

"Eninde sonunda öğreneceğim zaten söyle lütfen"

"Daha yeni uyandın güçlü değilsin."

"Lütfen söyle."

"Hayır."

"Lütfen."

"Sana bir şey olmasını istemiyorum, üzülmeni istemiyorum."

"Sen söylemezsen gider bizzat Kral ve Kraliçe'ye kendim sorarım."

"Tamam söyleyeceğim ama duydukların hiç hoşuna gitmeyecek" sonra yüzüne tekrar yerleşen endişe ve ağzından kaçırmasının verdiği pişmanlıkla söze başladı.

"Uzay zaman teorisini hiç duydun mu?"

"Hayır"

"Uzayda kilometrelerce hızla ve birçok uzay eğrisiyle giderken zaman Helusa veya dünyadakiyle aynı ilerlemez zaman bize ve diğer gezegenlere farklıdır. Ben bu dünyada tam 200 yıl önce doğdum. Yani uzayda geçirdiğim dokuz yıl ben dönene kadar burada iki yüzyıla yıla tekabül etti ve tüm ailem ben dönene kadar öldü. Ama biz bunu biliyorduk ve her asker bunu bilerek o göreve gider. O yüzden"

"o yüzden" diye devam etti. Laden gözleri dolmuş bir şekilde. "Benim ailemde çoktan ölmüş olabilir"

"Ölmediyseler bile uzay yolculuğunuz sırasında. Siz dünyaya gidene kadar ölmüş olacaklar. Bunu benden duyduğun için üzgünüm."

"Ama henüz ölmemiş olabilirler"

"Evet, olabilir" dedi.

Laden gözyaşlarını sildi fakat sildikçe yerine yenileri geldi. "Umarım annem hayatının geri kalanını bensiz mutlu bir şekilde yaşar" dedi.

Taru onun yanına geçip oturdu. Onu teselli etmek istiyordu. Fakat o an ne söylese boştu bunu biliyordu. Laden başını Taru'nun koluna yasladı ağlamaya devam ederek "Çalıkuşu, Buse, Esram ve Ayça bunu öğrenirlerse mahvolacaklar." dedi. Çok geçmeden başı Taru'nun kollarındayken hıçkırıklarla ağlayarak uyuya kaldı. Taru bunu ona söylediği ve onu daha da çok üzdüğü için kendinden nefret ediyordu. Onu kollarına alıp tekrar yatak odasına çıkarmak istedi. Fakat Laden, Taru onu kollarının arasına alırken uyandı. Taru bir an yanlış bir şey yapıyormuş gibi utandı ve kıpkırmızı oldu. Laden'i geri koltuğa koyarken "şeyy uyuduğun için seni geri yatağa götürmek istedim" dedi.

Laden "ah teşekkürler fakat iki gündür uyuyorum zaten. Artık daha fazla uyumasam iyi olacak" dedi.

O esnada kapı çaldı. Taru gidip kapıyı açtı. Gelen Çehomist'ti. Çehomist içeri salona doğru geçerken bir anda karşısında Laden'i görünce nefesi kesildi. Onu birkaç kez gemideyken, uyurken görmüştü ama şimdi ilk kez uyanık ve keskin bakışlarını üzerinde hissedince yüzüne tokat çarpmış gibi oldu. Onun bu kadar güzel olduğunu daha önce fark etmemişti. Kendini toparlamaya çalışarak salondaki koltuklardan birine geçip oturdu. Taru, Laden’i kuzeni Çehomist ile tanışırdıktan sonra Çehomist hiç uzatmadan Taru'ya bakıp direkt konuya girdi.

"Haberler maalesef kötü."

Laden endişe ile "arkadaşlarıma kötü bir şey mi oldu?"

"Hayır hayır hepsi gayet iyiler fakat Prenses Helen sizin gemide ona saldırdığınızı söyleyip Maya, arkadaşları ve Perus halkının şehir merkezine girmelerini yasaklamış. Ve şehir merkezinde görülmeniz halinde sizin için yakalama kararı çıkartırmış."

"Bu çok mantıksız gemiden çıkarken Maya ve diğerleri baygındı. Ayrıca gemideki kamera kayıtları her şeyi ispatlamak için yeter de artar bile."

"İşte en kötü yanı da bu. Gemideki kamera kayıtları silinmiş ve önceden başımıza gelen olay yüzünden, Yakuza senin yine Maya'yı korumak için böyle bir şey yaptığın düşünüyor. Yakuza'nın, evini arama kararını da iki gündür ona dil dökerek zorla vazgeçirdim. Bu yüzden askerlikten atılma tehliken var. En iyisi uzunca bir süre ikinizin ortada gözükmemesi ve herkesten uzak durmanız" sonra Laden'e dönüp "başınıza gelenlerden dolayı üzgünüm sayın Maya ve arkadaşlarınız için endişelenmeyin. Hepsi çok iyi. Bu durum ortadan kalkıncaya dek sizi gelip bilgilendireceğim" dedi. Taru'ya da başı ile selam verip kapıya yöneldi. Taru kuzenini gönderirken kapının ağzında ona birkaç şey söyledi ve onu gönderdikten sonra gelip tekrar solana oturdu.

Laden o oturur oturmaz "Çehomist, Maya'yı tekrar korumaya çalışırken derken ne demek istedi" diye sordu.

Taru bu soru karşısında tekrar kıpkırmızı oldu. "Sanırım bunu da artık sana söylemem gerek. Yoksa bunu da zorla öğrenmeye kalkacaksın"

Laden hafifçe gülümseyip "evet" dedi.

Taru yutkundu ve derin bir nefes alıp "tahmin edersin ki biz askerlerin yapmaması gereken şeyler vardır. Mesela görev yerini asla terk etmemek gibi ve ben maalesef bu ve birçok kuralı birçok kez ihlal ettim."

"Ama neden yoksa gemide ben uyurken başıma yine kötü bir şey mi geldi?"

"Hayır, bu tamamen benim hatam ve hatamın bedelini yakalandıktan sonra iki yıl boyunca geminin alt kısmında en ağır işleri yapmak ve senden uzak tutulmakla ödedim. Tabi bana yardım ettiği için Çehomist'de öyle"

"Bu kadar büyük bir cezayı hak etmiş ne yapmış olabilirsin ki?"

"Sizin bulunduğunuz kabinlerin olduğu odaya girmek bizim için kesinlikle yasaktı. Fakat ben seni görmek ve yaralarını böcek makinalarla temizleyebilmek için defalarca bu kuralı ihlal ettim. İşte hatam bu ama inan bana tek amacım sana yardım etmekti."

"Demek o yüzden gemiden indiğimde kıyafetlerim sapasağlam ve ellerim tertemizdi"

"Çok fazla özür dilediğimin farkındayım ama senden birkaç şey için daha özür dilemem gerekecek" durdu tekrar derin bir nefes alıp söze devam etti. "Sana yardım etmek için bile olsa senden izinsiz gemideyken sana bakmamalıydım. Ayrıca iki gün önce çok kısa süreliğine kalbin durdu ve sana suni teneffüs yapmak zorunda kaldım. Bunlar seni rahatsız etmiş olabilir lütfen beni affet."

Laden ellerini dudaklarına götürdü. Bu dudaklara birkaç gün önce uyurken Taru'nun dudaklarının değdiğine inanamıyordu. Bunu düşündükçe her yerine ateş basıyordu. Ayrıca Taru'nun bu kadar açık sözlü ve düşünceli davranması, aynı zamanda çocuk gibi utanıp özür dilemesi onu kendine bir kez daha aşık etmesine sebep olmuştu. Hayatında hiç bu kadar düşünceli bir erkekle karşılaşmamıştı. O gerçek olamayacak kadar güzeldi. Taru, Laden'in kötü bir tepki vermesinden korktuğu için nefesini tutmuş bir şeyler söylemesi için utanarak onun gözlerinin içine bakıyordu. Laden'de karşısında duran Taru'nun gözlerinin içine baktı ve cesaretini toplayıp bu hayatta başka hiçbir erkeğe soramayacağı ve Taru'dan başka da kimseye sormak istemediği o soruyu sordu. "Bana aşık mısın?"

Taru bu soruyu hiç beklemiyordu. Laden sorunca bir an afalladı ve sersemledi o kadar şaşırdı ki ne diyeceğini bilemedi. Aslında ona ondan ne kadar hoşlandığını o olmadan yaşamak istemediğini ondan bir an bile uzak kalmak istemediğini söylemek istiyordu.

Laden, Taru'dan cevap gelmeyince hayal kırıklığına uğradı.

"Neyse boşver. Sanırım saçma bir soruydu" deyip geçiştirmeye çalıştı.

Bu esnada ise Taru "evet" dedi.

Bu sefer affalayan Laden oldu. Kekeleyerek "e,e,efendim" diyebildi.

Taru ayağa kalktı tekrar yanına geçip oturdu. Laden heyecandan tüm vücudundan soğuk terler boşaldığını hissedebiliyordu. Neredeyse bayılmak üzereydi. Taru gözlerinin içine bakarak "evet, sana aşık oldum" dedi.

Laden'in ağzından bir anda "neden ben" diye bir kelime fırladı.

Taru "sanırım aşk neden aramıyor bir anda seni yakalayıp hapsediyor. Bende sana yakalandım. Bir suçlu gibi gözlerinde hapsoldum. Seni görür görmez ruhun ruhumu ele geçirdi. Beynim, vücudum, kalbim her şeyimle sana esir düştüm. Suçum sana aşık olmak ama ben suçumdan da cezamdan da memnunum. Olacaksam senin esirin olayım. Senden bana asla karşılık vermeni beklemiyorum. Sen benim, seni görmeden önceki karanlık ve soğuk olan hayatıma içimi ısıtan bir güneş gibi doğdun. Sürekli elimde olmadan sadece seni düşünmek, seni korumak istedim. Hep seni sanki kaybolan diğer yarımmışsın gibi hissettim" dedi bir solukta, söylediklerine kendisi bile şaşırmıştı. Hissettiği her şey bir anda hızlıca ağzından dökülüvermişti. Ama pişman değildi hatta hayatında hiç kendini bu kadar rahatlamış vw hafiflemiş hissetmemişti.

"Sanırım birbirimize karşılıklı olarak esir düştük"

Taru "bu sende beni" Laden, Taru'nun cümlesini tamamladı

"Bu bende seni seviyorum demek, hem de çok. Bende ilk gördüğüm andan beri seni aklımdan çıkaramıyorum. Gemi de gözlerimi açtığım ilk andan beri sebepsizce gözlerim sürekli seni aradı. Sonra seni çarşı da tam karşımda görünce ne kadar sevindiğimi anlatamam. O gün seni bir kez daha yakından görebilmek için seni evine kadar takip ettim. Evet, belki de benim de bu yaptığım yanlıştı, ama pişman değilim. Sonra ki hafta ise seni çarşı da bir anda karşımda görünce elim ayağım birbirine dolandı. Ağzım kurabiyelerle doluydu. Beni o halde görmeni istemedim sana rezil olmak istemedim ama sanırım o gün kendimi daha çok rezil ettim."

Taru'nun elini tuttu gülümseyerek "elini de ısırmamam lazımdı üzgünüm ama ilk defa böyle güçlü bir duygu hissettim. Sanırım insan âşık olduğunda terazisi şaşırıyor ve pek de mantıklı olmayan şeyler yapabiliyor." Derin bir nefes alıp Taru'nun gözlerinin içine aşkla baktı. "Bende seni seviyorum Taru bende seni"

Taru'ya sıkıca sarıldı. Taru da ona. Laden başını kaldırıp Taru'nun güzel dudaklarına baktı. "Ve bunun için özür dilemene gerek yok. Senin yerinde olsaydım muhtemelen bende aynısını yapardım" dedi ve Taru'nun dudaklarına bir öpücük kondurdu. Taru'ya bakmak için geri çekilecekken tam o esnada Taru onu tekrar kendine çekti ve dudaklarını dudaklarının arasına aldı. Laden o kadar güzeldi ki onu asla bırakmak istemiyordu. Tadı, kokusu ve yumuşak teni onun vücudunda uyuşturucu etkisi yapmıştı. Onu asla bırakmak istemiyordu sürekli onu istiyordu sürekli.

Taru bir kaç dakika sonra zor da olsa soluk soluğa dudaklarını Laden'den geri çekti. Kedi yavrusu gibi iri gözlerle kendine bakan Laden'in yüzünü okşadı.

"Üzgünüm bir an kendimi kaybettim bu yaptığım yanlıştı. Evlenmeden önce sana asla dokunmamam gerekirdi"

Laden bu konuda Taru'ya hak veriyordu ama o da kendini tutamamıştı Taru'nun düşünceli birisi olduğunu bildiği için alınmadı da

"sorun değil" dedi ve hemen kıpkırmızı olan suratı ile üst kata banyoya koştu.

Son günlerde yaşadıklarına inanamıyordu. Hatta onun yerinde kim olsa hayatının son iki buçuk yılında başına gelen bu şeylere inanamazdı. O dünya dışında bir gezegene sırlarla dolu bir kitapla gitmeyi başarabilmiş, dünya dışında başka insanları hatta Mesan'ları görebilmiş beş dünyalıdan biriydi. Daha da inanılmazı o Maya'ydı. İki gün önce ölümden dönmüştü ve şimdi de hoşlandığı adam Taru, o büyüleyici Mesan ona aşkını itiraf etmişti. Her şey çok ama çok hızlı gelişmişti. Ama o sanki geç kalmış gibi hissediyordu.

Aynanın karşısına geçti. Kıpkırmızı olan yanaklarına baktı. Daha sonra parmaklarını birkaç dakika önce Taru'nun dudaklarının değdiği dudaklarında gezdirdi. İki gün önce ölmek üzereydi ama şimdi bu umrunda bile değildi. Tek düşünebildiği Taru'ydu. Onu kucağına alıp ayaklarını yerden kestiğinde, ona yaklaştığında, ona dokunduğunda normal de sert ve soğuk kanlı olan Laden resmen bambaşka bir insan oluyordu. Bunun o da farkındaydı.

Taru onun aklını başından alıyordu. Ona sımsıkı sarılmak asla ama asla bırakmamak istiyordu. Aşk demek böyle bir şeydi. Sürekli onu düşünmek, sürekli onu istemek, sürekli onu görmek bir anda her şeyin o olması demekti. Onun kokusu, onun teni, onun sesi, ve onun aşkı ile sarılıp sarmalanmak kendine onu severken engel olamamaktı. Laden ateş bastığı için üstünden ceketini çıkardı. Aynadaki yüzüne baktı. Hep bir baş belası olduğunu düşünmesine rağmen hayatında ilk defa aynadaki kıza acımasız davranmadı ve aslında onun ne kadar güzel olduğunu gördü. Bu Taru sayesindeydi. Taru ona hayatında ilk defa güzel ve özel olduğunu hissettirmişti. Ve sevilen insan güzelleşirdi. Bunu artık o da görebiliyordu.

Aynaya bakmaya devam etti. Sürekli aynı şeyi giyiyor olmaktan gına gelmişti. En nefret ettiği renk olmasına rağmen şu kiremit rengi t-shirtle gezip durmaktan da bıkmıştı. Sürekli ceketini boğazına kadar çekip onu saklamaya çalışmaktan da. Her duşa girip çıktıktan sonra bu kıyafetleri yıkayıp kurutup tekrar giymekten de. Evet, bu kıyafetler ona dünyadan kalan tek şeylerdi ama artık güzel şeyler giymek ve bu kıyafetleri sadece saklamak istiyordu. Ama yapabileceği bir şey yoktu. Üstünü çıkarttı sıcak suyla güzel bir duş aldı ve kıyafetlerini temizleyip tekrar giydi. Saç kurutma makinesini bulamadığı için saçları ıslak ve dalgalı bir şekilde duştan çıktı. Çekingen bir tavırla merdivenlerden aşağıya indi. Salonda koltuğa oturmuş bir şeyler okuyan Taru onun geldiğini duyunca hemen başını kitaptan kaldırdı. Laden zaten çok güzeldi, ama şimdi onun için duştan çıkmış hali ıslak ve dalgalı saçları ile nefes kesiciydi. Birkaç dakika gözünü kırpmadan Laden'e baktı. Ona sarılmak kokusunu içine çekmek istiyordu. Laden koltuklardan birine geçip otururken Taru'nun ona karşı olan bakışlarını fark etti ve gülümsedi. Saçını kulağının arkasına koyarken "kusura bakma kurutma makinesi yoktu. Maalesef saçlarımı kurutamadım"

"Bence böyle çok daha güzelsin" Laden'in güzelliğine bakarken birkaç saniyeliğine gözleri daldı. Sonra kendini toparlayıp "Helusa teknoloji olarak bütün gezegenlerden daha ileri bir seviyede. Fakat acil durumlar ya da uzay görevleri dışında hiçbir teknolojik aleti kullanmıyoruz. Fazla teknolojinin tembelliğe ve zeka geriliğine yol açacağına inanırız. O yüzden teknoloji bizim için sadece acil durumlarda kullanılan, uzay gemisinde olan ve bir de bu alana ilgi duyan profesör ve öğrencilerin kullandığı ve geliştirdiği bir şeydir. Kuzenim Çehomist'de onlardan biri, bir teknoloji mühendisi."

"Birazcık tembellikten veya hiç yoksa kurutma makinesinden bir zarar gelmezdi bence" dedi Laden tekrar gülümseyerek.

Taru'da onun güzel gülüşüne karşılık verip güldü ve "bu sadece kraliyet ailesinin verebileceği bir karar" sonra Laden'e bakıp hala aynı kıyafetleri giyiyor olduğunu fark etti. Ayağa kalkıp "kusura bakma ne kadar da düşüncesizim sana kıyafet vermem gerekirdi" dedi.

Laden "hayır hayır gerek yok ben üstümdeki kıyafetleri temizledim. Hem alıştım artık buna. Zaten sizin kıyafetleriniz bana olmaz"

"Hayır, lütfen sana yardım etmeme izin ver. Kız kardeşimin kıyafetleri hala duruyor. Sana çok yakışacaklarından eminim"

"Taru" Laden, Taru'nun yanına gidip gözlerine baktı. "Lütfen kıyafet falan istemiyorum daha önce sizin kıyafetlerinizden arkadaşlarım giymişti ve o kıyafetlere karşı hiçte güzel anılarımız olmadı."

Taru, Laden'e iyice yaklaştı ellerini tuttu. "Sen nasıl istersen fakat sadece kardeşimin kıyafetlerini giymek zorunda değilsin. Eğer istersen sana benim kıyafetlerimden de verebilirim. İçinde senin giydiklerine benzer şeylerden olduğuna eminim."

Laden "senin kıyafetlerin mi" dedi ve muzip bir bakış attı "o zaman belki olabilir."

Birlikte Taru'nun odasına çıktılar. Laden, Taru'nun dolabından kendine siyah düz bir kazak ve siyah bir pantolon buldu. Üstünü değiştirip Taru'ya gösterdi. Giydiği kazak o kadar büyüktü ki omuzları açık kalmış neredeyse üstünden düşecekti. Pantolonun belini de düşmemesi için iki eliyle sıkı sıkı tutuyordu. Taru onu bu halde görünce istemeden de olsa gülümsemekten kendini alamadı ve ikisi birlikte gülmeye başladılar.

"Hala kız kardeşimin kıyafetlerini giymek istemediğinden emin misin?"

"Ne fark eder ki onlarda bana büyük gelecek. Hem bunlar senin kıyafetlerin bunlar daha güzel ve" dedi utanarak "bunlar da senin kokun var".

"O zaman bunları biraz düzeltmemiz gerekecek."

Laden eski kıyafetlerini geri giydi ve Taru'nun getirdiği iğne ipliklerle ikisi birlikte oturup birkaç parça kıyafeti onun için kesip dikmeye başladı. Akşama kadar bu işle uğraştıktan sonra nihayet bitirdiler ve Laden tekrar gidip küçülttükleri Taru'nun kıyafetlerini giydi. Hala ona büyük geliyorlardı fakat artık üstünden düşmüyorlardı. Oversize havası verdiği için kıyafetleri rahattı, sevmişti ama en çok da kıyafetlerin üstünde hala Taru'nun kokusu olmasını sevmişti. Bu koku onun başını döndürüyordu. Üstünü giyindikten sonra tekrar alt kata indiler.

Taru ona bakıp "aç mısın?" diye sordu.

"Kurt gibi" dedi Laden.

Birlikte evin arka tarafında yer alan mutfağa geçtiler. Laden bu evde bir mutfak olduğunu görünce şaşırdı. "Helusa da evlerde mutfak olmadığını sanıyordum" dedi. Taru dolaptan yemek için malzemeleri çıkartırken "bu ev bir istisna" dedi. Taru sevdiği kadına büyük bir özenle yemek hazırlarken Laden'de karşısına oturmuş onu izliyordu. Taru yarım saat içinde basit ama lezzetli bir ev yemeği yaptı. Yemeklerini yiyip mutfağı birlikte temizledikten sonra tekrar salona geçtiler. Ama bu sefer karşı karşıya değil yine yan yana oturdular. Birbirlerine karşı olan çekingenlikleri yavaş yavaş ortadan kayboluyordu. Birlikte saatlerce oturup sohbet ettikten sonra ikisi de birbirine sarılmış halde koltukta uyuya kaldılar.

Bölüm : 01.11.2024 21:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...