
Taru büyük bir endişe ile sevdiği kız kollarının arasında yatarken evine geldi. İçeri girip üst kata çıktı ve hemen kollarında yatan Laden'i yatağına yatırdı. Telaşla uzay yolculuğundan kalan ilaçları bulmak için dolapları dökmeye başladı. Sonunda ilaç çantasını buldu ve içinden her türlü zehire karşı panzehir etkisi bulunan ilacı alıp yatağa Laden'in yanına koştu. Nabzı iyice azalmış dudakları mosmor olmuştu. İlacı hemen Laden'in ağzına koydu. Ve yutması için baygın olan Laden'e su içirmeye çalıştı. Laden sonunda zor da olsa ilacı yuttu. Fakat Taru geç kalmıştı. Laden'in nabzı artık hissedilmiyordu.
Taru "hayır hayır olamaz lütfen kendine gel aç gözlerini" diyerek Laden'i yüzüne dokundu. Sonra göğsüne dokunarak kalbinin yerini buldu ve işe yaraması için dua ederek ona kalp masajı yapmaya başladı. Ama Laden hala nefes alamıyordu. Laden'in yüzüne doğru eğildi. Dudaklarını dudaklarına yerleştirip suni teneffüs uygulama başladı. Birkaç dakika sonra nihayet Laden yeniden nefes almaya başlayınca Taru için hayatın kısa süreliğine solan renkleri tekrar gelmeye başladı. Kan ter içinden kalan Taru gözünden birkaç damla yaş akarken Laden ellerine sarılıp Laden kurtulduğu için Allah'a sonsuz şükürlerini iletti.
Bir daha asla onu yalnız bırakmayacaktı. Ondan uzak durma fikrinin ne kadar aptalca olduğunu düşündü. Laden ona görünmez bir bağla bağlanmış diğer yarısıydı. Bunu onu ilk gördüğü andan beri hissedebiliyordu. Yatağında yatan Laden'e baktı. Yavaş yavaş mor olan dudakları eski güzel pembe rengine dönüyordu. Anlaşılan ilaç etkisini göstermeye başlamıştı.
Taru biraz önce Laden'i öptüğü, dudaklarına dokundu. Onu ilk öpüşünün böyle olmasını istemezdi. Lakin inkar edemezdi eğer Laden'i ölümün pençesinden kurtarmakla meşgul olmasaydı. Laden'e bir öpücükten daha fazlası için yalvarıyor olurdu. Oturduğu yerde doğrulup aklındaki düşüncelerden kurtulmaya çalıştı. Ona göre böyle şeyler düşünmek yanlıştı. İzni olmadan ona defalarca bakmış ve şimdi izni olmadan ona dokunmuş ve öpmüştü. Aslında yanlış bir şey yapmamıştı. Onu kurtarmaya çalışıyordu suni teneffüs öpmek sayılmazdı ama yine de dudakları dudaklarına değmişti. Hiçbir yanlış yapmamış olsa da sanki bir günah işlemiş gibi huzursuzdu.
Taru için Laden'e bakmak çok huzur verici ve güzeldi. Ama sonuçta o bir genç kızdı. Yanlışlıkla da olsa ona istemediği ya da hoşlanmayacağı şeyler yapmaktan korkuyordu. Bu sebepten geliyordu huzursuzluğu. Laden gözlerini açmadığı sürece ise hayatı tehlikeyi atlatmış sayılmazdı. Ona birşey olmasından deli gibi korkuyordu. Bu yüzden o uyanana kadar tedbiri asla bırakmayacaktı.
O gün gece yarısına kadar Laden'in başında nöbet tuttu. Onun yanında olduğunu bilmek ona doyasıya bakabilmek o kadar güzeldi ki. Ona bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor gözünü bile kırpmıyordu. Lakin Laden'in uyanmamasından korkuyordu. Laden gece de uyanmayınca sabaha kadar nöbet tutmaya devam etti.
Sabah olunca mutfağa gitti. Laden'in iyileşmesi için güç toplaması lazımdı. Ona yemek yedirmeliydi. Ama Laden yemek yiyemeyeceği için ona sıvı bir şeyler vermeliydi. Hemen et suyundan bir çorba yaptı. Ve üst katta yatağında yatan Laden'in yanına çıktı. Başını bir eliyle kaldırdı ve diğer eliyle de çorbayı ona içirebilmek kaşığı dudaklarına götürdü. Biraz uğraşın sonunda nihayet ona bir şeyler içirmeyi başarabilmişti. Peçeteyle Laden'in dudaklarını sildi. Ellerinin arasındaki başını nazikçe geri yastığın üzerine koydu.
Uyurken bile nasıl bu kadar güzel olabildiğini düşündü. Buğday teni, siyah uzun ipeksi saçları, dolgun kirpikleri ve kalp şeklindeki kiraz dudakları ile bu kız gerçekten çok güzeldi. Taru yine Laden'e bakarken dalıp gittiğini fark etti. Ve kendini toparlayıp yemek tepsisini mutfağa bırakmaya gitti. Sonra tekrar odasına çıkıp Laden'in yattığı yatağın ayak ucundaki kanepe oturup başında nöbet tutmaya başladı. Gün boyunca arada sırada kalkıp ona yemek yedirmeye, bazen de ilaç içirmeye devam etti. Fakat bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydı. Eğer yarında kendine gelmezse onu hastaneye götürmek zorundaydı. O gece yine sabaha kadar Laden'in başında nöbet tuttu. Sabah güneş doğmadan tam bir saat önce bedeni daha fazla yorgunluğa dayanamadı ve Taru’nun gözleri de yorgunluğun verdiği ağırlıkla yavaş yavaş kapandı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
