
Laden kalktığın da akşam olmuştu. Ağlamaktan ve uyumaktan gözleri şişmişti. Stres ve üzüntü yüzünden de başı ağrıyordu. Salondan birtakım seslerin geldiğini duydu. Anlaşılan gene babasının arkadaşı olan polis Sedat amca gelmişti. Laden sessizce bir süre daha oturmaya devam etti. Yarım saat karanlıkta sessizce oturduktan sonra içeri gelip ışığı yakan annesi oldu. Elinde de evden kaçtığı gece sokakta bulduğu o tuhaf kitap vardı. Annesi kitabı masanın üstüne koyarken "bu senin herhalde hastane de dolaptaydı, çıkarken aceleyle çantama koymuş olmalıyım daha demin çantamda cüzdanımı arayana kadar çantamda olduğunu fark etmedim bile."
Laden şaşırmıştı sabah kıyafetlerini giyerken kitabı dolapta hiç görmemişti. Daha da ilginç bir şekilde ise abisi onu kovalarken bile kitabı elinden düşürmemiş bayılana kadar dayak yerken bile nedense kitabı sıkıca tutmaya devam etmişti. Satacak birini bulana kadar bu ürkütücü kitabı dolaba kaldırsam iyi olur diye düşündü.
Annesi kitabı masanın üstüne bıraktıktan sonra Laden'e dönüp "baban ve Vedat amcan salonda seni bekliyor" dedi. Laden ne kadar onları görmek istemese de annesinin ardından kalkıp solana gitti. Yine abileri, babası ve Vedat amca toplanmış her zamanki gibi masayı da mezelerle donatmışlardı. Anlaşılan bu gecede içki içip zıkkımlanacak ona ve komşulara da geceyi zehir edeceklerdi. Fakat henüz içmeye başlamamışlardı.
Laden salonun kapısından içeri girince mümkün olduğunca onlara bakmamaya çalıştı. Çünkü hepsinden yüzlerine bile bakmak istemeyecek kadar nefret ediyor ve tiksiniyordu. Abilerinden, babasından ve onların her türlü pisliğinin üzerini kapatan ve kendisine sürekli sapık gibi bakan Vedat denen adamdan da. İçeri girer girmez bile o pisliğin bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Hemen kapının karşısındaki koltuğa geçip oturdu. Suratına bile bakmadan babasına "beni çağırmışsınız" dedi. Babası "evet seni çağırdım baş belası" dedi. Laden babasının bu laflarına artık daha fazla katlanmak istemiyordu. Daha 17 yaşındaydı ama kendini 47 yaşında gibi hissediyordu. Son günlerde tüm gücü tükenmiş bir haldeydi ve ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Eskiden olsa umurunda olmazdı ama artık gücü kalmamıştı. Artık bu kadar aşağılanmaya ve hor görülmeyi görmezden gelecek kadar bile gücü kalmamıştı.
Yerden gözünü ayırmayarak dinlemeye devam etti.
"Yarın seni yatılı okula göndereceğiz git eşyalarını hazırlamaya başla"
Laden şaşırmıştı. "Nasıl yani?"
"Otobüs biletini aldık. Işık turizm saat gece on, koltuğunda dört numara. Yurdunun bir yıllık parasını da peşin ödedik. Vedat amcan sağ olsun yardım etti bize, parayı nakit vereceğiz deyince indirim de yaptılar. Senin yüzünden rezil olduğumuz yetmezmiş gibi paramızdan da olduk piç kurusu. Biraz uzak kal da bari başımıza başka iş açma. Bu rezilliğin de o esnada unutulur belki."
Laden "teşekkürler" demekle yetindi sadece.
Babası ise gene onu tersleyerek cevap verdi "teşekkürler mi? Eşoğlueşek bizden kurtulmayı o kadar mı istiyordun?"
Araya, Laden'e pis bakışlarını yöneltmiş, yüzünde sırıtır gibi bir ifade olan Vedat amca girdi. "Tamam yeter gitme kızın üstüne. Baksana yüzü gözü zaten perişan olmuş" sonra Laden'i baştan aşağı süzerek "tüm güzelliği gitmiş kızcağızın" dedi.
Laden bu bakışlardan aşırı derece rahatsız oluyordu ama babasının arkadaşı diye ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Vedat amca babasının çocukluk arkadaşıydı. Babası onu o kadar çok seviyordu ki küçük abisinin adını da Sedat koymuştu. Vedat amca konuşmasını bitirmeden pis bir kahkaha ile Mehmet abisi araya girdi "ne güzelliği be baksana sokak iti bu" dedi. Sonra Sedat abisi de gülüp onu aşağılamaya devam etti. Laden içinden onlara aklına gelen bütün küfürleri sayıyordu bir yandan da içinden yeminler ederek "bekleyin de ben sizi nasıl sokak itlerinden beter edeceğim" diyordu.
Sonra Vedat amca tekrar araya girdi. "Sen onlara bakma canım, yurdun adı Venüs 4J Çanakkale'de ki en güzel yurt orası diyorlar." Laden kısa bir şok geçirdi.
"Ne! Neden o kadar uzak buradan Mersin'den değil?" dedi.
Aslında o evden gitmeyi çok istiyordu Laden ama daha önce hiç başka bir şehirde kalmamıştı ve kalabalıktan nefret ederdi. Onun için ne kadar çok kalabalık o kadar çok yargılayan göz ve rezil hissetmek demekti. Keşke bana özel ev tutsalardı dedi ama tabi ki bu mümkün değildi.
Sedat abisi kaşlarını çatıp: "Piçe bak bir de şehir beğendiremiyoruz" dedi.
Babası: "Sen bizden ne kadar uzak olursan o kadar iyi olur ayrıca Vedat’ın bir akrabası da orada çalışıyor bize aslında biraz da onun sayesinde indirim yaptılar. O yüzden seni oraya yolluyoruz yoksa o güzelim yurda senin gibi hak etmeyen bir baş belasını göndermezdim. O yüzden otur da biraz haline şükret" dedi. Sanki Laden'in suratını görmüyordu. Birde dalga geçer gibi ona şükret diyordu.
Laden" Adı ne?" diye sordu.
Sedat abisi "Söyledi ya geri zekâlı daha demin Vedat amca, Venüs 4J.""
"Hayır, ben Vedat amcanın kuzeninin adını sormuştum."
"Günel Çetin, o yurtta 3 yıldır hademelik yapıyor. Orada kime sorsan bilir onu. Ben ona dedim zaten bir ihtiyacın olursa yardım edecek sana" dedi Vedat amca.
Laden zoraki bir şekilde tekrardan "tamam, teşekkürler" dedi
"tamam şimdi hadi defol odana gidene kadar da gözüme gözükme".
Laden hemen odasına yani eski oturma odasına gitti. Yatak olarak kullandığı çekyatın üzerine zıplayıp Allah'a şükretmeye başladı. Hatta ilk defa gözleri mutluluk gözyaşları ile doldu. Aslında yeni bir şehir, yeni insanlar ve özellikle yurttaki oda arkadaşlarının onu sevip sevmeyeceği konusunda birçok endişesi vardı ama en azından artık dayak yoktu. Bu yüzden endişelerini kenara atıp bunun için sevinmeye çalıştı. Sonra aklına bir anda yaptığı plan geldi ve sevinci kursağında kaldı, planı unutmuştu. Bir ikileme düştü. Zaten yurda gidecekti ve ailesinden bir süreliğine de olsa kurtulacaktı. “Bu planı yapmanın artık bir gereği var mıydı ki?” diye düşünmeye başladı.. Yastığının altındaki mp3 çalarını alıp kulaklığını taktı ve en sevdiği şarkıyı Black Swan'i açtı. Ne zaman bu dünyadan uzaklaşmak istese kulaklığını takar ve derin düşüncelere dalardı. Hatta birçok dayağın sebebi de müzik dinlerken kendisini çağıran abilerini ve babasını duymadığı içindi. Ama o yine de bu huyunu bırakamıyordu. Abileri ve babası defalarca kez mp3 çalarını kırsa da o bir şekilde tamir ediyor ve yahut bir yolunu bulup yeniden ucuz ama iş görecek bir mp3 alıyordu. Ve kulakları ağrıyana kadar müzik dinliyordu. Çünkü bu onu mutlu eden ve huzur veren tek şeydi. Sadece bu şekilde bu dünyadan ve sıkıntılardan uzak kalabiliyordu. “Keşke bir gün hatta en yakın zamanda sadece bu evden değil bu gezegenden de gidebilsem” dedi tekrar içinden. Bu kırık kalbinin en derinlerinde hissettiği ve Allah'a defalarca umutsuzca dua ettiği en samimi ve imkânsız dileğiydi. Bunu o da biliyordu. Fakat ölü ya da diri bu dünyadan ayrılacağı vakit bu dünyayı asla özlemeyeceğinden adı kadar da emindi.
Gözlerini kapattı ve düşünmeye başladı. Önemli bir karar vermesi gerekti ve bunu uzun uzun düşünmeliydi. Ya ailesini bitirmeyi göze alıp onlardan intikamını alacaktı ya da yine susup kaderine boyun eğip onların kazanmasına ve kötülüklerini sürdürmelerine izin verecekti. Hem de sadece ona karşı değil, ailesinin başkalarının da canını yakmaya devam etmelerine göz yummak demekti bu. Laden uzun uzun düşündü MP3 çalarındaki şarkıların tamamı üç kez bitirip tekrar dinledi. Ve sonunda kararını verdi.
Kararı onları bitirmekten yanaydı. Çünkü şimdilik onların elinden kurtulsa bile yaz tatilinde eve geri geldiğinde yine onlardan dayak yiyecekti. Bunu çok iyi biliyordu. O yüzden abilerini, babasını ve o Vedat denen sapığı en kısa sürede şah mat etmeliydi. Ve sonra da planlandığı gibi Çanakkale'ye Venüs 4J yurduna gidecekti. Yurdun parasının peşin ödenmesi aslında baya işine gelmişti. Ama planını uygularken kimse ondan şüphelenmemeliydi. Eğer abileri onun yaptığını öğrenirse peşine arkadaşlarını takar ona ne yapıp ne edip hayatı dar ederlerdi. Laden yaptığı planı defalarca kez gözden geçirdi. Allah'a bir aksilik çıkmaması için bolca dua etti. Kendince en doğru şeyi yapıyordu. Eğer bunu başarabilirse kendisi gibi canı yanan ve belki de ilerde canı yanacak olan onlarca insanı daha kurtarmış olacaktı. En başta biraz pişman olmaktan korksa da şimdi gözünü iyice karartmıştı. Artık asla pişman olmamak ve geri dönmemek üzere yapmıştı bu planı. Sonra salonda içip gününü gün eden o canavarlara rağmen gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı uyumalı ve enerji toplamalıydı. Çünkü yarın büyük gündü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
