55. Bölüm

Yardım

Asi
yazarasi

Laden aş evine gidip yemek yemek dışında günlerdir evden dışarı çıkmıyordu. Evde kaldığı zamanlar ise Taru'yu düşünmemek için deli gibi örgü örüyordu. Ne onu dışarı çıkarmaya çalışan ne de ara vermesini söyleyen kızları dinliyordu. Ne de örgü örmekten kıpkırmızı olan parmaklarını umursuyordu. Fakat her ne kadar kafa dağıtmak için örgü örse de çoğu zaman farkında olmadan kendini uzaklara dalıp gitmiş Taru'yu düşünürken buluyordu. Ayça ve Bangam ise düğünden sonra ertesi gün Helusa'nın diğer ucunda bulunan Buseyn, Pene ve Minelice isimli üç şehirden oluşan bir balayı turuna çıkmışlardı ve tabii ki olanların hiçbirinden haberleri yoktu. Bu yolculuk uzun ve yorucu olacağı için yolculuğa Helusa'nı atı anımsatan evcil bir hayvanın üzerinde çıkmışlardı. Bu hayvanların adı çuha'ydı. Kafaları kedi kafasına, vücutları ata, kulakları köpeğe benzeyen kanatlı tuhaf yaratıklardı. Açık yeşil, açık mavi, siyah ve toz pembe, dört renk grubuna ayrılıyorlardı. Bangam ile Ayça'nın ne zaman dönecekleri de belli değildi.

Helen ise Taru'yu yanına çağırmış resim çizerken ona eşlik etmesini istemişti. Taru bu kadını her gördüğünde ne kadar midesi bulansa da ondan kurtulana kadar her istediğini yapmak zorundaydı. Helen beyaz tüylü sandalyesine oturup tuvalini çizmeye başlarken Taru'nun ondan ne kadar uzak oturduğunu fark etti.

"Bana biraz daha yaklaş benden bu kadar uzak durmanı istemiyorum" Taru sandalyesini biraz daha ona yaklaştırdı ama hala ondan mümkün olabildiğince uzak durmak için direniyordu. Helen "daha da" dedi.

Taru yerinden bir milim daha oynadı. Helen yine memnun olmadı

"daha da" dedi sonra yine "daha da" "daha fazla"

En sonunda ayağa kalkıp kendi sandalyesini ve tuvalini Taru'nun tam dibine çekti. Fakat oturup resim yapmak yerine elini Taru'nun keskin yüz hatlarında gezdirmeye başladı. Taru tiksinerek yüzünü geri çekti.

"İsterseniz resminizi yapmaya devam edin majesteleri. Ben de gideyim artık. Size engel olmak istemem"

Tam gitmek için ayağa kalkacakken Helen onun omzuna bastırıp geri oturmasını sağladı. "Burada senin gibi yakışıklı bir sanat eseri varken resim yapmak kimin umurunda?"

Helen son günlerde gerçekten Taru'nun çok yakışıklı olduğunu düşünüyordu. Fakat Taru ona bakmıyordu bile. Taru'nun yüzünü tutup kendine çevirdi.

"Bana bak benimle ilgilen."

Taru, Helen'in ellerini tutup yüzünden çekti.

"Size daha önce de söylemiştim majesteleri, ben sizi sevmiyorum. Başkasına aşığım."

"Hayır, zorla bile olsa beni sevmeye çalışacaksın sevmesen bile öyle davranacaksın sen bana aitsin."

"Benim herşeyim sadece Laden'e ait siz ise ona el koyan bir rehinecisiniz o kadar."

Helen sinirlenmişti. Gözlerinden nefret fışkırıyordu. "Demek öyle her şeyin Laden'e ait HA!!! O zaman tamamen bana ait olman için Laden'i ortadan kaldırmam gerekecek."

Helen koşarak odasının balkonuna gitti ve kanatlarını açıp gökyüzüne yükseldi. Taru'da hemen arkasındaydı. Ama nişanlısı da olsa Prenses Helen'e dokunmak ve onunla kavga etmek herkesin dikkatini çekecek ve işleri daha da kötü bir hale sokacaktı. O yüzden bir şey yapamıyor sadece onu takip edebiliyordu. Helen, Laden'in evinin önüne geldi. Hızla kapıyı açıp içeri daldı ama kimse evde yoktu. Helen tam da yemek saati olduğunu fark etti. Aş evinde olmalılardı. Taru'ya kendini yakalaması için fırsat vermeden hemen hızlıca tekrar Fransız kapıyı andıran büyük bahçe pencerelerinden dışarı fırladı. Aş evinin arka bahçesinde süs havuzunun kenarına oturmuş arkadaşları ile yemek yiyen Laden'i gördü. Elbisesinin içinden bir hançer çıkartıp kolunun iç kısmındaki kumaşların arasına sakladı. Sadece bir kaç dakika sonra ona sırtını dönmüş oturan Laden'in tam üstünde durup hançeri onun boğazına saplamış olacaktı. Hızla onun üstüne uçarken Taru tenhada ona yetişip Helen'i tuttu ve kızlar onları fark etmeden elinden tutup çekerek kimsenin olmadığı bir sahil kesimine doğru götürmeyi başardı. Herkesten yeterince uzaklaşınca sahildeki kayalıklardan birinin üstüne indi ve Helen'i bırakmaya çalıştı. Ama Helen fırsattan istifade elini tutan Taru'ya sımsıkı sarılmış bırakmamak için direniyordu.

"Şimdi daha iyi anladın mı? Neler yapabileceğimi, hatırladın mı? Sen benimsin ve benim istediğim gibi davranmazsan bunun bir bedeli olur inan bana. Her şeyi yapabilirim hem de hiç tereddüt etmeden."

Ellerini Taru'nun yüzünde ve boynunda gezdirdi. Sonra da sert ve geniş omuzlarından göğsüne kadar indi. Elleri kalbinin üstüne gelince kafasını yaslayıp biraz dinledi. Sonra da elini yumruk yapıp Taru'nun göğsüne okkalı bir darbe indirdi. Taru acı içinde bir kaç adım geri giderken;

"O kalp benim için atmalı. Yoksa o kalbi de o kalbin uğruna attığı insanları da yok ederim" dedi ve hiddetle uçup gitti.

Taru yorgunlukla dizlerinin üzerine çöktü. Bu kadın şaşırtıcı şekilde çok hızlı, çok güçlü ve Helusa halkının tam tersine gerçek şeytani bir ruha sahipti. En çevik ve güçlü komutanlardan biri olan Taru bile onunla başa çıkabileceğinden emin değildi. Kalbi çok acıyordu hem bedenen hem de ruhen acı çekiyordu. Bu kadın onu sevdiğini söylemesine rağmen ona eziyet ediyordu. Çehomist haklıydı. Helen her zaman Laden için bir tehdit oluşturmaya devam edecekti. Sonra sağ kolundan akan birkaç damla kanı gördü. Helen onu kolundan yaralamıştı. Büyük ihtimalle onu elinden tutup çekiştirdiği esnada olmuştu. Ama ciddi bir şey değildi.

Taru o gün Helen'in ne kadar ileri gidebileceğine bir kez daha tanık oldu. Bir kez daha emin oldu ki ona karşı çok daha dikkatli ve itaatkar olmalıydı. Her şey Laden içindi. Laden belki o olmadan yaşayabilirdi ya da yaşamalıydı ama Taru onun başına bir şey gelirse asla kendini affetmez ve yaşayamazdı.

Helen ise bir kaç gün sonra yine rahat durmadı. Bahçede yürüyüş yaparken Taru onun elini tutmadığı için ok takımlarından birini kaptığı gibi yine soluğu Laden'in yanında aldı. Bu kez ise Laden kızların zoru ile havaya almaya çarşıya çıkmıştı. Helen, Laden'i çarşı da görür görmez kimseye aldırış etmeden oku ile ona doğru giderken yine son anda onu Taru durdurmuştu. Hiç kimse neler olup bittiğini anlamadığı için şanslılardı. Fakat Helen sınırlarını zorlamakta kendisine hala direnen Taru'yu yola getirmekte çok ısrarlıydı. En son hamlesi diğerlerinden daha da büyük ve tehlikeli oldu. Bu kez ona karşı güzel ve aşkla dolu bakmaya ikna edemediği Taru'ya gerçekten büyük bir ders vermekti niyeti. Sabah erkenden saraydan fırlayıp kızlar uyurken evlerini ateşe vardı. Taru'nun ise olanlardan ancak Peruslular yangın büyümeden söndürüp kızları kurtardıktan sonra haberi olmuştu. Bu Taru için bardağı taşıran son damlaydı. Ama geç de olsa aklını da başına almasına yardım etmişti. Artık gerçekten Helen ne isterse yapacak intikamı içinse soğuk savaş tekniğini kullanacaktı. O günden sonra Taru asla Helen'in sözünden dışarı çıkmadı. Hatta prenses onunla el ele kol kola şehir merkezinde gezip tozmak hatta özellikle Laden'in olduğu yerlere gidip Laden'i herkesin içinde aşağılamaya çalışmak istese bile karşı çıkmadı.

Laden ise artık Taru'ya nefret dolu bakmıyordu. Yaşadığı onca şeyden sonra tuhaf bir şekilde her şeyi sindirmiş ve alttan almak istiyormuş gibiydi. Ama Taru, Laden'in onu ne kadar özlediğini gözlerinden anlayabiliyordu. Yine de sanki onun mutluluğu için susuyor gibiydi. Helen'in Laden'i herkesin içinde aşağıladığı gün Laden'in Helen'e esip gürlemesi lazımken Laden ağzını bile açmamıştı. Hatta kendisini itip kalkan Helen'e elini dahi sürmemiş sadece üstünü silkeleyip yoluna devam etmişti. Laden normal değildi ve bu sessizlik hiç onluk hareketler değildi. Taru'da ona olan aşkından ölüp bitiyor ona gidip sarılmak kendi elleriyle açtığı tüm yaralarını sarmak istiyordu. Fakat Helen'in foyasını ortaya çıkaracağı güne kadar beklemesi gerekti. Ondan sonra ilk işi uçarak gidip Laden'i kollarının arasına almak ondan af dilenmek olacaktı.

*******

Aradan tam bir ay geçti. Düğün günü iyice yaklaşmasına rağmen Çehomist, Hun ve Kebbom hala kamerayı yapamamışlardı. Geniş güvenlik önlemleri ve sürekli her şeyi sorgulayan komutanlar yüzünden aradıkları parçaları bulmak beklediklerinden daha da zor olmuştu.

Çehomist evde tek başına oturmuş gene ne yapacakları konusunda kafa patlatırken kapının çaldığını duydu. İsteksiz bir şekilde kalkıp kapıyı açtı. Gelenin Hun veya Kebbom olduğunu düşünürken gelenin Laden olduğunu görünce birden beti benzi attı. Eli ayağı boşaldı. Laden bitik görüntüsüne rağmen hala çok güzeldi ve kalbini deli gibi çarpıtıyordu. Fakat Çehomist içindeki düşünceleri ve hisleri her zamanki gibi görmezden gelmeye çalıştı. Bu her zaman sadece onun bildiği bir sır olarak ebediyete kadar gidecekti. Laden'i içeri alıp almamak konusunda kararsızlığa kapılsa da Laden bir dünyalı olduğu için ondan izin alma gereğine duymadan direkt içeri girmişti bile. Salonda masanın üstünde duran bir çok mekanik parçayı görünce

"Yanılmamışım bir haltlar karıştırdığınızı en başından beri biliyordum"

Çehomist kimsenin onları görmediğinden emin olmak istermiş gibi kafasını kapıdan çıkarıp sağa sola baktı. Sonra da kapıyı kapatıp içeri Laden'in yanına gitti. "Ben teknoloji mühendisiyim bunların hepsi iş için. Ayrıca bir haltlar derken ne ima etmeye çalıştığınız anlamadım sayın Maya."

Laden artık çok sıkılmış gibi derin bir nefes vererek "hadi ama Çehomist böyle şeylerin iş gereği bile olsa evlere sokulamayacağını öğrenecek kadar uzun bir süredir burada yaşıyorum"

"Yanılmışsınız benim özel iznim var. Büyük bir proje üzerinde çalışıyorum"

"Ya! Neymiş bu?"

"Bu bir sır maalesef size söyleyemem."

"İyi madem bende gider komutan Yakuza'ya kendim sorarım."

Çehomist, Helen ve Laden'in bu özelliğinin ne kadar birbirine benzediğini fark etti. İkisi de kafasını koydukları şeyi yapmaktan ve bunun için her türlü yola başvurmaktan çekinmiyordu.

Laden kendini durdurmak için Çehomist'in bir hamle yapmadığını görünce "sence yapamaz mıyım, unuttun mu? Ben Maya'yım istersem öğrenirim bak da gör" deyip kapıya yöneldi.

Çehomist "lütfen oturun buna hiç gerek yok" dedi sonunda.

"Anlat o zaman dinliyorum."

"Dediğim gibi bir projem için bütün bunlar ama bunu gizli bir şekilde yapmak istiyorum. Bu yüzden aramızda kalırsa size minnettar kalırım."

"Ne projesi bu?"

"Gizli bir proje."

"Ne projesi dedim"

"Lütfen sayın Maya daha fazlası için ısrar etmeniz ikimizi de zor durumda bırakır."

Laden alaycı bir gülümseme attı.

"Zor durumda mı bırakır?" dedi ve öfkeyle, Çehomist'in yakasına yapıştı.

Çehomist, Laden'in bu hareketi karşısında donup kaldı. Çünkü Helusa da Helen dışında kimse böyle bir harekete kalkışamazdı. Hem de Laden'in onlara nazaran daha kısa olan boyuyla bu kadar cesur olması onu baya bir etkilemişti. Ve her ne kadar şu an öfke dolu olsa da şu an ona bir metreden bile daha yakın ve yüz yüze olan Laden'e karşı bakmamak ve hislerini kontrol edebilmek için kendini çok zor tutuyordu. Laden onun yakasını çekiştirmeye devam ederek

"ZOR DURUMDA KALMAK HA!!" Sen benim aylardır ne yaşadığımı biliyor musun? Ben başıma gelebilecek en kötü şeyleri yaşadım. Yaşamaya da devam ediyorum. Senin o zor durum dediğin şey benim için hiçbir şey. Artık canıma tak etti. Ya bugün bana tüm olan biteni anlatırsın ya da ben bugün Meydciseteron'u (yaşadıkları yer) herkesin başına yıkarım. Unutma ben hala Maya'yım ve geldiğim günden beri benden tek bir emir alabilmek için ağzımın içine bakan 200.000 kişilik bir ordum var."

Helen nasıl Taru'yu köşeye sıkıştırdıysa. Laden'de aynı şekilde Çehomist'i köşeye sıkıştırmayı başarmıştı. Laden öfkeyle Çehomist'in yakasını sertçe itip bıraktı ve cevap bekleyen sabırsız gözlerle geçip koltuğa oturdu. Çehomist yakasını düzeltip çaresizce olan biteni anlatmak için Laden'in karşısına geçti. Ama bunu tehdit edildiği için değil Laden'e karşı inanılmaz bir acı ve üzüntü hissettiği için yapacaktı. Çünkü Laden'in o gün gözlerinde gördüğü şey askerliği boyunca gittiği gezegenlerde ki ve sadece bir kaç kez denk geldiği büyük buhran sonrası kafayı yemek üzere olan insanların gözünde gördüğü son belirtilerin alametiydi.

"İlk öncelikle benden duyacaklarınız aramızda tamamen sır olarak kalmalı. Eğer bu sır bir şekilde Helen'in kulağına giderse bu ikinizin arasında ki büyük ve acı verici bir savaşın başlangıcı olabilir."

"Tabi ya Helen. En başından beri zaten Taru'nun beni aniden bırakıp gitmesine inanmamıştım. Bu çok mantıksızdı"

"Helen, Taru'yu size zarar vermekle tehdit ediyor maalesef."

"Şaşırmadım ama Taru neden direnmedi başka bir yolu yok mu bunun?"

"Helen bir prenses. Biliyorsunuz ki tüm güç onun elinde. İsterse bizi zindana tıktırıp size istediğini yapabilir. Biz ise öyle bir senaryo da hiçbir şey yapamayız. Bir yanda sınırsız güç sahibi olan Prenses Helen ve bir tarafta da biz varız"

"Peki bu parçalar niçin" dedi Laden kafası ile masanın üzerini göstererek"

"Bu parçalarla bir kamera yapmak için. Bir umut prenses Helen'i suçlarını itiraf ederken gizlice yakalayabilmeyi umuyoruz. Lakin düğün çok yaklaştı ve hala bir çok parçamız eksik. Prenses Helen, Taru'yu yanından ayırtmadığı için o da bize yardım edemiyor"

"Peki ben size yardım edemez miyim?"

"Kendi güvenliğiniz için bu meseleden uzak durmanız en iyi sayın Maya."

"Benim yardımıma ihtiyacınız var. Bu meseleye dahil olsam da olmasam da zaten güvende değilim. Geçen haftalarda durup durmadık yerde evimde çıkan yangından da Helen sorumlu bunu biliyorum. O yüzden bırak size yardım edeyim. Son ana kadar sırt sırta verip hep beraber savaşalım."

"Taru bunu duyarsa hiç hoşlanmayacaktır."

"Karar ver. Benim sözüme karşı Taru'nun sözü mü, ben mi?"

"Peki ama siz bize nasıl yardım edebilirsiniz?"

"Komutan Yakuza'dan evimin güvenliği için bana bir kamera vermesini istemek zaten ne zamandır aklımda olan bir şeydi."

"Tamam ama ya Helen'in kulağına giderse ve bir şeylerden şüphe ederse?"

"Yakuza'dan bu olayı gizli tutmasını isterim. Ben Maya'yım öyle değil mi bana itaat edecektir."

Bölüm : 17.11.2024 14:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...