36. Bölüm

Yeni Bir Yaşam

Asi
yazarasi

Askerler eşliğinde tüm Perus halkı şehirden içeri geçti. Herkes büyülenmiş gibi etrafına bakıyordu. Her yer yemyeşil ve güzel evlerle doluydu. Laden onların devasa uzay gemilerini ilk gördüğünde onların filmlerdeki gibi uzay çağında, teknolojik aletlerle dolu bir dünyada yaşadıklarını zannetmişti. Fakat tam aksine boylarına uygun olarak mükemmel ve estetik şekilde yapılmış devasa evler, taşlarla örülmüş yollar ve gayet güler yüzlü mütevazi insanlar dışında hiçbir şey göremiyordu. İşin ilginç yani o ki o devasa uzay gemisini yapan da gene bu mütevazı bir hayat sürüyor gibi duran insanlardı. Laden o an orası hakkında gözükenden daha fazlası olduğunu anladı.

Kalabalık ile yürürken yolun kenarında, tıpkı pazardakiler gibi rengarenk çatılı tezgahlarda bir şeyler satmaya çalışan Mesanlar gördü. Her yer çok temiz ve bakımlıydı. Hatta pazar tezgâhları bile lüks denebilecek kadar güzeldi. Ve herkes meraklı gözlerle de olsa onları güler yüz ile karşılamıştı.

Çok geçmeden sırtına birinin dokunduğunu fark etti. Bunlar kızlardı Laden'in aksine onlar ayrı düşmemişti. Ve şimdi onu da bulmuşlardı. İlk önce birbirlerine sıkıca sarılıp hasret giderdiler sonra da yürümeye devam ettiler. Buse bir yandan yürürken bir yandan da

"peki şimdi ne olacak bizi nereye götürüyorlar?" diye sordu.

"bilmiyorum" dedi Laden

Çalıkuşu, Laden'e bakıp "şimdi daha iyi misin?"

Esram "evet, en son berbat gözüküyordun sana da bir şey olacak diye aklımız çıktı."

Laden "özür dilerim ama şimdi daha iyiyim. Şaşılacak şekilde artık hiçbir şey hissetmiyorum istesem de üzülemiyorum."

“Evet, bende" dedi Esram ve sonra diğer kızlar da.

Çalıkuşu "sizce onlara güvenebilir miyiz?"

“Başka çaremiz yok" dedi laden

“Ya bize bir şey yaparlarsa?" diye sordu Buse

Ayça "sanmıyorum bence öyle bir planları olsa şimdiye kadar çoktan yaparlardı"

Esram "ama biz gene de gözümüzü dört açalım"

“Aynen" diye yanıtladı laden ve varacakları yere kadar bir daha konuşmadılar.

Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından yaşayacakları yerlere geldiler. Orası şehir merkezinden biraz uzakta rengarenk çiçeklerle donatılmış bahçeleri olan ve yine merkezdeki gibi küçük şatolara benzeyen evlerle dolu bir yerdi. Evler yeni inşa edilmişti bu her hallerinden belli oluyordu. Resmen herkesi ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp onlar için kocaman bir toplu konut inşa etmişlerdi.

Askerler kalabalığı denetlerken görevli kadınlardan ve erkeklerden oluşan diğer görevli Mesanlar da insanlara sırayla yerleşecekleri evlerini göstermeye başladı.

Evler sıralı bir şekilde uzayıp gidiyordu. Ve hepsi birbirinin aynıydı. Sadece bir ev diğerlerinden daha gösterişli olmamasına rağmen biraz daha büyüktü ve çatısı diğerlerinin arasında biraz yüksekte kalıyordu.

Sonunda çok zarif ve etik bir elbisesi olan Mesan bir kadın, Laden'i ve arkadaşlarını yaşayacakları eve götürmek için yanlarına geldi ve onlara eşlik etti. Laden ve diğerleri o büyük evde kalacaklardı. Taşlı yoldan ve çiçeklerin içinden geçtiler en ön sıranın sonundaki deniz manzaralı ev onlarınkiydi ve evin yanındaki merdivenlerden sahile iniliyordu. Kadın kapıyı açıp onları içeri davet etti. O da aynı diğerleri gibi uzun boyluydu. Perus halkı da onların yanında ergen boylarında kalsa da dünyadan gelen Laden ve arkadaşları onların yanında tam anlamıyla çocuk gibi kalıyordu. Evlerin kapılarının ve tavanlarının da bu kadar büyük ve yüksek olmasının sebebi de tabii ki devasa Mesan kanatlarıydı. Ama yine de Maya'ya yakışır olduğunu düşündüklerinden olsa gerek bu büyük evi onlara vermişlerdi.

İlk Laden evden içeri girdi. Ev sanki tamamen tek parça yontulma bir taştan yapılmış gibiydi. Gösterişli değildi ama yine de çok göz alıcıydı. Kapıdan içeri girince kocaman bir salon onları karşılıyordu. Solunun beş tane upuzun penceresi vardı. Tavan ise o kadar yukarıdaydı ki Laden yaklaşık kaç metre olduğunu hesaplayamadı. Salonun sağ tarafında kalan merdivenleri ve salonun ortasına doğru biraz ilerleyip başını kaldırınca üst kattaki odaların kapısını görebiliyordu. Hepsinin kapısı merdivenin hemen önünde yan yana duruyordu. Bir koridor yoktu. İnce uzun bir merdiven sahanlığı vardı. Merdivenin önü küçük dar bir balkonu anımsatıyordu. Salondan bakınca kapılar, kapılardan bakınca da salon gözüküyordu.

Kadın onlara tek tek odaları gösterdi. Merdivenin önündeki ilk odayı Buse seçti içerisi büyük ve ferahtı, hepsinin pencereleri de denize bakıyordu. Odalarında bembeyaz örtülerle kaplı yumuşacık yataklar, içlerinde birkaç kitap bulunan birer kitaplık, beyaz bir çalışma masası, beyaz bir dolap, beyaz yumuşak yuvarlak bir halı ve küçük beyaz kanepeler ve odaların içinde yine beyaz lavabolu, beyaz küvetli ve yine beyaz yuvarlak halılar olan banyolar vardı. Ama Helusa'lılar küvetleri kendi boylarına göre ayarladıkları için kızların gözünde küvetler küçük birer havuz gibi gözükmüştü.

Kadın onlara odaları gösterirken "biz odaları şimdilik idareten böyle dizdik ama siz ileride kendi isteğinize göre değiştirebilirsiniz bir şey lazım olduğunda söylemeniz yeter." dedi.

Sonra ikinci odayı Ayça aldı. Üçüncü odayı Esram. Dördüncü odayı Çalıkuşu ve son odayı da Laden aldı. Kızlar odalarından gözüken açık yeşil ve berrak denize, evin yerlerindeki, duvarlarındaki ve tavanlarındaki el işlerine hayran hayran baka kalmışlar resmen büyülenmişlerdi. Bu ev basit bir mimariye sahip olmasına rağmen çok büyüleyiciydi. Sonra Laden, kadın gitmek için merdivenlerden aşağı yönelirken ona birkaç soru sormak için hemen yanına koştu.

"Bakar mısınız gemi de bana iki yıldır uyuduğumuz söylendi. Peki neden uyuttular bizi? Sanırım nedeni söylenmişti ama şimdi hatırlayamıyorum."

"Çünkü gemide herkese yetecek miktarda gıda ve enerji kaynağı yoktu. Sizi uyutmak en mantıklı olandı. Bunun için özür dileriz."

"Hayır, özür dilemenize gerek yok sizi bizi kurtardınız. Yani o askerler kurtardı ve şimdi de yatacak yer veriyorsunuz size borçluyuz teşekkür ederim."

"Bunlar bizim görevimiz kainattaki her canlının koşulsuz şartsız yaşaması ve yaşatılması gerekir biz bu emri aldık. Ve atalarımızdan da böyle gördük. Lütfen şimdi dinlenin."

"Peki geri dünyaya dönebilecek miyiz?"

"Bunları sizinle konuşmak maalesef benim görevim değil."

O sırada Buse merdivenlerden koşarak aşağı geldi. Boyu Helusa'lılardan kısa olsada Buse hala heybetini kaybetmemişti.

"Mutfak yok. Mutfak nerede? Açlıktan ölüyorum"

Arkasından da gülerek Esram seslendi: "Aklım fikrin yemek yemek"

"Haksız da sayılmaz onunkisi iki yıllık bir açlık" dedi Çalıkuşu da gülerek.

"Yemek mi yapmamız gerekecek şimdi eyvah yandık" dedi Ayça.

Kadın aşağı inerken durdu ve yukarıdan kendisine bakan kızlara dönerek:

"Bizim evlerimizde genelde mutfak bulunmaz yemeği aş evlerimizde hep beraber yeriz. Sonra da hep beraber ortalığı toplar, bulaşıklarımızı sırayla yıkarız. Bu hepimizin birlik olması için yüzyıllardır yaptığımız bir gelenek. Sabah sekiz de kahvaltı. Öğlen on iki de öğle yemeği akşam yedi de akşam yemeği yeriz. İstediğiniz aş evinde yemek yiyebilirsiniz buraya da bir aşevi kurduk ama isterseniz şehirdekine de gidebilirsiniz. Yemeği kaçırsanız da korkmayın siz misafirlerimiz için 3 ay boyunca her şey ücretsiz sonraki aylarda ise okula gidip harçlık alabilir ya da iş sahibi olabilirsiniz. Ama şimdi bunları düşünmeyin iyi dinlemeler ve tekrar güzel Helusa 'ya hoş geldiniz." Dedi ve kapıya yönelip çıkıp gitti. Evde beş kız yalnız kalmışlardı. Hepsi aşağı inip bej renkteki geniş büyük koltuklara oturdular.

"Burası harika bir yer resmen cennet gibi ve herkes de çok iyi" dedi Buse.

“Bunu demek için erken daha bir şey görmedik" dedi Laden onun gibi düşünse de.

Ayça "Aş evi olayını ben pek sevmedim sanki ama neyse umarım her şey güzel olur burası o cehennemden bin kat iyidir"

Buse "Aynen öyle sonunda boğazımızdan patis ve solucan dışında bir şey geçecek"

Çalıkuşu ise "Odalara bayıldım, özellikle de manzaraya ve berrak yeşil denize, her şey çok büyüleyici" dedi

Esram "Bakın duvarda bir saat var aynı dünyadaki saatlerimiz gibi her şeyi düşünmüşler bizim için."

Çalıkuşu "Keşke Nila, Günel abla hatta Meral ve Melis burada olsaydı. Bu güzel yeri onlarında görmesini o kadar çok isterdim ki"

"Bende" dedi Laden. Sonra "bence bize antidepresan verilmiş, istesem de üzülemiyorum hala"

"Verilmişse bile böylesi daha iyi seni veya bir başkasını bir daha asla o halde görmek istemiyorum" dedi Ayça

Buse "Belki de buranın havasındandır, antidepresan etkisi yaratan bir hava" dedi

Esram "Bilemiyorum bu biraz saçma gibi"

Buse "Bu zamana kadar yaşadığımız ne mantıklı ki, lanet bir kitap sayesinde galakside yolculuk yapıp iki ayrı gezegene geldik. Bak böyle yüksek sesle söyleyince daha da bir saçma geliyor kulağa" dedi

Esram "O da doğru"

Laden "Özür dilerim bunların hepsi benim yüzümden tüm bu işleri ben başınıza açtım."

Çalıkuşu "Hayır, bu doğru değil kitabı sen bulsan da oynamak için ısrar eden en başta Melis'di sonra da biz tabii ki. Oysa sen bizi hep uyarmıştın ama biz seni dinlemedik. Ayrıca bizim senden özür dilememiz gerek. O nehirde seni biraz daha beklemeliyik."

Buse “Bunları daha kaç defa konuşacağız? Eskiyi unutmaya ne dersiniz, tüm bunları unutsak ve burada huzurlu yeni bir başlangıç yapsak."

Laden "Bence de böylesi en doğru olanı"

Birkaç dakikalık sessizliğin ardından.

"Günel ablanın patiğinin biri bende vasiyetindeki gibi birini ben aldım. Meral'in yüzüğü de hala bende. Peki ya diğerleri" dedi Laden, kargo cep pantolonundan patiği ve yüzüğü çıkarırken.

Buse'de cebinden Meral'in tokasını çıkardı ve salonun ortasındaki sehpanın üstüne koydu. "Bu da hala bende" dedi.

Ayça da cebinden Nila'nın pembe küçük saatini çıkardı. "Nila'nın saati de bende aslında terliklerini de ben giyiyordum ama biz gemiye taşınırken düşmüş olmalı." Sonra derin bir nefes alıp "umarım şu an hepsi huzur içinde yatıyordur ve cennettelerdir." dedi

"Melis" dedi Buse ama sonra sustu.

Ayça "Nila'ya göz kulak olamadım o benim kan bağımın olmadığı kız kardeşim gibiydi. Dünyaya geri dönersek ailesine ne derim bilmiyorum annesi bu acıya dayanamaz"

Laden "O hastalandı ve aniden öldü yapabilecek hiçbir şeyimiz yoktu."

"Ailelerimiz" dedi Esram ve devam etti "Kim bilir şimdi ne haldedirler bizi aramaktan yıllardır perişan olmuşlardır. Onları çok özledim hem de çok. Annemin kokusu burnumda tütüyor"

Çalıkuşu "Bende özledim ailelerimiz hala bizi düşünüp ağlıyor olmalı. Umarım en kısa zamanda bizi onların yanına gönderirler"

Laden "Sanırım benim annemin umrunda bile olmamıştır. O zaten beni hiç umursamazdı."

"Öyle deme annen o senin elbet o da seni özlemiştir." Ayça

"Bakın kızlar artık aramızda bir sır olsun istemiyorum ve ailem hakkındaki gerçeği de sizden daha fazla saklamayacağım. Benim ailem çok kötü insanlardı ama size, bana kızıyorlardı çok düşüncesizlerdi gibi ergence şeyler söylemeyeceğim benim ailem gerçekten çok kötüydü. Abilerim ve babam kara para aklama, uyuşturucu, silah, hatta adam öldürmeye kadar her pisliğe karışmıştı. Yıllarca onlardan dayak yedim, eziyet çektim annem ise hep sustu bir kere bile beni korumadı bir kere bile beni savunmadı bir kere bile saçımı okşamadı o abilerimin annesiydi sadece. Bir gün dayak yemekten hastanelik olduğumda intikam almak için yemin ettim ve abimlerle babamı tüm kanıtları ile polise ihbar ettim. Sonra da ailem yurdun parasını önceden nakit ödediği için kaçıp yurda geldim. Annem ise ben evden giderken bile yüzüme bakmadı. Beni aylarca bir kez bile aramadı. Bana tek sahip çıkan ise Günel ablaydı. Ben ailemden, o da eski kocasından kaçıp gelmişti o yurda. İkimizde geçmişimizden kaçarken birbirimize rastladık ve o günden sonra birbirimize sıkı sıkı sarılıp destek olduk. O yüzden Günel abla benim hiç sahip olmadığım annem gibi gelmişti bana o kısacık sürede, hatta ondan da öteydi. O birkaç ay bile ona minnet duymama yetti de arttı bile. Çünkü ben ondan gördüğüm iyilikleri daha önce kimseden görmedim. Ama tabi ki de bende hala ne olursa olsun annemi özlüyorum bunu inkâr edemem fakat geçmişi de görmezden gelemiyorum."

Esram "Bize bunları neden daha önce söylemedin?"

Laden "Kim böyle şeyleri anlatmak ister ki?"

Çalıkuşu "Bu yaşadıklarını bilmiyorduk senin adına çok üzüldüm ama umarım annen hatasını anlamıştır. Hem anlamasa da boşver. Artık bizde bir aile olduk. Beş kişilik bir aile. Yaşadıklarımız bence bizi birbirimize daha da sıkı bağladı, artık biz varız yanında."

"Aynen biz artık bir aileyiz" dedi Buse. Sonra "dünya ya dönünce bizimle yaşayabilirsin ben zaten hep bir kız kardeşim olsun istemiştim" dedi

Çalıkuşu "bende"

Laden "Teşekkür ederim kızlar iyi ki varsınız"

"Bakın saat on iki olmak üzere hadi yemeğe gidelim" dedi Buse heyecanla gülerek, gergin havayı da dağıtmıştı biraz bu gülümse.

Ayça "Aynen bende kurt gibi acıktım"

Esram "Ama aşevi nerede ki? Ben kadının yerini söylediğini hatırlamıyorum"

Laden "Yolda birilerine sorarız hadi gidelim o zaman "

Bunun üzerine hepsi birlikte kol kola evden çıktılar. Birkaç kişiye sorduktan sonra büyük ve altın rengindeki binayı gördüler burası aş eviydi. Kulaklarının arkasına takılan minik çipler sayesinde hem Perusluları hem de Helusalıları çok net anlayabiliyorlardı. Buse çok acıktığı için yeni yapılan ve kendilerinin de yaşadığı kentin tam ortasındaki aş evini görür görmez koşarak gitti. Arkasından da onları da beklemesini söyleyerek Esram ve Ayça'da koşmaya başladı.

Çalıkuşu "Sen niye duruyorsun hadi bizde gidelim"

Laden "Ben aslında şehrin içindeki aş evini merak ediyorum"

"Tamam hadi oraya gidelim bizde"

"Tamam o zaman bekle diğerlerine haber vereyim"

Sonra Laden diğer kızlara uzaktan seslenerek haber verdi. Ve yavaş yavaş etrafı ağaçlarla kaplı taş yoldan şehre doğru yürümeye başladılar. Yolda giderken Çalıkuşu "neden bugün illa oraya gitmek istedin ki? Oraya yarın da gidebilirdik"

"Hiç öylesine sadece şehri merak ettim."

"Beni kandırmayı bırak lütfen, bir nedeni olmalı. Hani birbirimizden sır saklamayacaktık"

"Tamam ama sana dediklerimi büyütmek veya başka yerlere çekmek yok tamam mı?"

"Tamam anlat hadi çok merak ettim" dedi Çalıkuşu zıplayarak.

"Birini görebilecek miyim merak ettim."

"Kimi?"

Laden, Perus'da yaptıklarını hatırlayarak ilk defa utançtan kıpkırmızı oldu.

"Şeyi, şeyi işte..."

"Ölücem şimdi meraktan ne şeyi söyle hadi!"

"Hani Perus'da yakışıklı dediğim asker var ya..."

"Ohaaa Laden sen âşık olmuşsun" sonra dirseği ile yavaşça vurup imalı bir bakışla gülerek “hem de mermer tenli yakışıklıya” dedi. Bunu yaparken çok eğlendiği belliydi.

Laden, Çalıkuşu'na yandan bir bakış atıp, durdu.

"Hani büyütmek yok demiştim. Ayrıca ne aşkı sesini bile duymadım adını dahi bilmiyorum daha."

"Yani sesini duyup adını öğrenebilirsen..."

"Çalıkuşuuuu, senin de tatlı dediğin askeri unutmadım" dedi bu sefer Laden gülerek.

"Tamam tamam ama onu nasıl göreceğiz ki?"

"Gemiden inip kral ve kraliçe ile konuştuktan sonra yürürken onu kalabalığın arasında gördüm. Belki o da diğerleri ile şehirdeki aş evindedir."

"Olabilir peki şu Maya dedikleri şey konusunda ne yapacaksın? Sen resmen kraliçe oldun Laden, hala inanamıyorum." Kızlar kendi aralarında Laden’in eski haline dönmemesi için kral kongor’un ölümünden ve sonrasında yaşanan can sıkıcı anılardan mümkün olduğunca bahsetmeme kararı almışlardı. Bu yüzden bu esnada o soruyu soran sadece Çalıkuşu olmuştu.

"Ben kraliçe veya Maya falan değilim krala da aynısını söyledim zaten. Biz burada kalıcı değiliz ayrıca ben onlardan biri de değilim."

"Haklısın, peki ya şu askeri görürsen ne olacak?"

"Bende bilmiyorum sadece görmek istedim. Biliyorsun o gün biraz tuhaftım ve her şey öylece ağızımdan çıkıverdi işte."

"Sanırım hala dediğin kadar yakışıklı mı onu kontrol etmek istiyorsun" dedi Çalıkuşu muzipçe gülerek.

"Belki o askeri görmeyiz de senin tatlı dediğin çıkar karşımıza. O zaman ona bakarız hala dediğin kadar tatlı mı diye" dedi Laden gülerek.

Ve yol boyunca şakalar yapıp, gülerek şehre geldiler. Habersizce, vücutlarına enjekte edilen ilaçlar etkilerini gösteriyordu. Ve uzun bir süre daha etkisini göstermeye devam edip onların bu şekilde mutlu olmalarını sağlayacaktı.

Laden ve Çalıkuşu orman yolundan çıkıp şehirden içeri girdiler. Gösterişten uzak sade ama büyüleyici güzelliği ile tekrardan şehre hayran kaldılar. Üstü kapalı tezgahlarda kurabiye, takı ve taze meyve satan Mesanlar. Mis gibi kokan parfüm dükkanları, giyeni peri kızına benzeten uçuş uçuş elbiseler satan dükkanlar ve daha niceleri hepsi yeşil çimenler, rengarenk çiçekler ve devasa büyüklükteki ağaçlarla çevrelenmiş, insanı cezbediyordu.

"Hayallerimde bile bu kadar güzel bir yer hayal edemezdim" dedi Laden.

"Evet, burası nefes kesici"

Etraflarına hayranlıkla bakınırlarken Çalıkuşu;

"Şu dükkandaki elbiseler ne kadar güzel ne kadar zarif. Sanki kumaş parçalarından kuş tüyleri yapmış gibiler. Ayrıca çok hafif ve ince duruyor sence bir gün biz de bunlardan giyebilecek miyiz?"

O sırada Laden gökte uçuşan genç kızlara baktı. Hepsi kahverengi, beyaz, krem, siyah, toz pembe ya da gri kanatlı, uzun saçlı, uzun boylu güzel kızlardı.

"Yukarıdakilere baksana onlar ne kadar güzel ve de uzun biz ise onların yanında çocuk gibi kalıyoruz. Biz asla bu insanlardan biri olamayız suratımıza karşı gülseler de arkamızdan bize tedirgince bakan bakışlarını hissedebiliyorum. Evet burası, bu elbiseler, bu evler her şey çok güzel ama biz buraya ait değiliz yakında buradan gidebiliriz bunlara kendimizi çok kaptırmamız lazım."

"Onlardan biri olmak istemiyorum zaten ben kendim olmak istiyorum. Bırak kim ne düşünürse düşünsün. Bizim mutlu olmaya en az onlar kadar hakkımız var. Hatta belki de daha fazla. Mutlu olmaktan korkma Laden birkaç günlüğüne burada olsak bile bırak her şeyin tadını çıkaralım ha! Bunu sende istemez misin? Biz başka bir dünyadayız bu çok çılgınca, söylesene dünya dışına çıkıp bizden başka bu insanları görebilen kaç kişi var? Biz özeliz Laden buna inan, artık ne olur endişelenmeyi bırak ve biraz gülümse."

"Aslında haklısın sana kendimizi kaptırmamız gerektiğini söylerken bile ben o askeri bir daha görebilmek umuduyla aş evine gidiyorum. Ah çok aptalım ben kimi kandırıyorum ki."

"Aptal değilsin aşıksın sen" dedi ve tekrar güldü Çalıkuşu.

"Şöyle söyleyip durma lütfen, sadece iki kez gördüm onu"

"Aşık, aşık, Laden ona aşık" deyip gülerek dalga geçmeye başladı Çalıkuşu. Laden de onu susturmak için gıdıklamaya çalışıyordu. İkisi de gülerek şehrin içinde ilerlemeye devam ettiler. Sonra ortasında küçük yuvarlak bir süs havuzu olan çocukların koşuşturduğu geniş bir meydana geldiler. Muhtemelen orası şehir merkeziydi. Laden aş evinin yerini sormak için çocukların yanına doğru gitti. Aşağı yukarı on yaşlarında olduğunu tahmin ettiği kız çocukları gördü. Bu çocuklar neredeyse onunla aynı boydaydı ve yere oturmuş taşlarla bir oyun oynuyorlardı. Laden'in yanlarına geldiğini görünce hepsi meraklı gözlerle ona bakmaya bakmaya başlamışlardı. Laden yerde oturan çocuklara yaklaşıp.

"Merhaba çocuklar size bir şey sorabilir miyim?" diye sordu.

O sırada tam karşısında ki saçları örgülü şişmanca bir kız çocuğu ona bakıp koca gözlerini merakla daha da büyüterek

"Vaay sen dünyalı olanlardansın değil mi? Onların aynı senin gibi tuhaf giyindiklerini duymuştum. Gözlerime inanamıyorum daha önce sizinle karşılaşan hiç olmamıştı. Bu acayip havalı ileride sizi gördüğümü torunlarıma anlatabileceğim. Oley!"

Sonra yanındaki çilli ve uzun kirpikleri olan başka bir kız da heyecanla

"Dünyadan gelmek nasıl bir his? Orası nasıl bir yer? Gerçekten efsanelerdeki gibi insanlar birbirlerine hakaret ediyor mu? Birbirlerinin eşyalarını izinsiz alıyorlar mı? Hayvanlara kötü davranıyorlar mı? Hatta" sesini biraz kısıp ayağa kalktı ve Laden'e yaklaştı. "Birbirlerini öldürüyorlar mı?"

Çalıkuşu duydukları karşısında şok olup çocuklara yaklaşarak "Biz gerçekten o kadar kötü müyüz sizin gözünüzde, size bunları kim anlattı?" dedi.

"Aslında haksızda sayılmazlar" dedi Laden.

Şekerini yalayan çocuklardan biri hemen ayağa fırlayıp "ne! O zaman denilen her şey doğru mu? Bize de zarar verecek misiniz?" Diye bağırdı korkuyla. Bu arada şehir meydanındaki herkes çaktırmadan onlara bakmaya başlamıştı bile. Laden bunu hissedip, diğerlerinden daha olgun gözüken bir kıza yaklaştı.

"Bize aş evinin nerede olduğunu söyler misin?" diye sordu. İlk günden olay yaratmak istemiyordu. Tek istediği aşevini öğrenip hemen oradan uzaklaşmakdı. Şehre gelirken çok ani ve pervasızca davrandıklarını düşündü o esnada. İlk günden hemen aralarına kaynamak pek akıllıca bir fikir değildi anlaşılan, ama olan olmuştu çoktan.

Kız ayağa kalkıp şehir meydanının altındaki yolu gösterdi.

"Oradan aşağı inin zaten çok geçmeden yemek kokularını almaya başlayacaksınız ayrıca arkadaşlarım adına özür dilerim. Sizi ilk defa gördüğümüz için hepimiz çok heyecanlandık. Helusa'ya hoşgeldiniz." dedi.

"Teşekkür ederim. Sen çok olgun bir kızsın arkadaşlarında çok şeker" dedi Laden. Ve hemen meydan ayrılıp o yola doğru yürümeye başladı. O sırada Çalıkuşu çocuklara son kez dönüp "ayrıca biz kötü insanlar değiliz." Dedi ve koşarak Laden'e yetişip koluna girdi.

Meydandan aşağı inerken çok geçmeden kızın dediği gibi burunlarına leziz yemek kokuları gelmeye başladı. Biraz daha ilerledikten sonra da ileride ki mavi çatılı aşevi gözüktü. Gidip herkes gibi sıraya girdiler. Ama kızlar sıraya girdiklerinde bir gariplik fark ettiler. Mesanlar onlara dik dik bakıp rahatsız etmek istemeseler de, ikisi de onların huzursuzluğunu hissedebiliyorlardı. Bugün onların ilk günüydü ve daha Mesanlar onlara alışamadan hemen onların aş evine gelmişlerdi ve biraz düşününce onlara hak veriyorlardı da.

Birkaç dakika içinde sıra iyice ilerledi. Yemek olarak biraz et, biraz süt, bir mor meyve ve kelebek şeklinde kesilmiş tadı aşureye benzeyen ama daha katı kıvamlı olan bir tatlı verdiler. Laden ve Çalıkuşu ellerinde yemeklerle oturacak bir yerler aradılar ama herkes onlardan, onlarda herkesten çekiniyorlardı. Sonra Laden etrafına bakınırken yaşlı bir kadının ona gülümsediğini fark etti. Çalıkuşu'na dirsek atıp kadını işaret etti. Ve üç yaşlı kadının yan yana oturduğu masaya gidip onların karşılarına oturdular. Laden ve Çalıkuşu otururken "teşekkür ederim" dedi. Ama masaya boyları yetmediği için bacaklarını katlayarak dizlerinin üstlerine oturmak zorunda kalmışlardı.

Herkes onlara şaşkın şaşkın bakarken Çalıkuşu "boyum yetmiyor da" deyip gülümsedi. Onlara gülümseyen yaşlı kadın ise "sorun değil nasıl rahat ediyorsanız öyle oturabilirsiniz"

Laden "Bizim oturmamıza izin verdiğiniz için tekrardan teşekkürler"

Ona gülümseyen kahverengi kanatlı teyzenin yanında oturan gri kanatlı teyze ise "ha siz daha demin onun için mi teşekkür ettiniz hay Allah biz de niye teşekkür ettiğinizi anlamamıştık" dedi.

Sonra sol taraftaki daha koyu kahverengi kanatlı teyze "ömrümde böyle tuhaf şey görmedim siz dünyada oturmak için birilerinden izin mi istiyorsunuz kızım?"

"Hayır, yani sadece masanızda bizi istemeyebilirdiniz."

"Masa bizim değil ki herkesin ortak malı" dedi koyu kahve kanatlı teyze.

Sonra ortadaki teyze "Böyle şeyler için izin isteminize veya teşekkür etmenize gerek yok kızlar. Ayrıca niye Mesanlar oturmanızı istemesin ki bu masalar yemek yemek için sadece, başka bir işlevi yok ki."

Laden ve Çalıkuşu sadece hak verir şekilde kafa salladılar ve yemek yemeğe başladılar. İkisi de yemekleri görene kadar ne kadar acıktıklarını fark etmemişlerdi. Bir süre sonra zaten kadınlarda onları unutup kendi aralarında konuşmaya başladı. Ortadaki teyze konuşma esnasında

"Benim torunum da asker olmak istiyor. Bu sene onun için hazırlanmaya başladı."

Sağ taraftaki teyze " Ah ne kadar güzel benim torunum daha küçük ne olmak istediğine bir türlü karar veremedi. Oğlum ve kızım da daha küçük olduğunu düşünüp hiç üstüne düşmüyorlar."

Sol taraftaki teyze "bence en iyisini yapıyorlar çocuğu sıkmamak lazım."

Sağdaki teyze "haklısın haklısın"

Ortadaki teyze "biraz daha büyüsün elbet karar verir. Bir zamanlar karar veremeyecek diye biz de çok endişelenmiştik torunum için ama bak şimdi çoktan kararını verdi bile. Umarım askerliğini uzun yıllar severek yapar evladım"

Asker lafını duyar duymaz yemekten başını kaldırıp merakla onlara bakan Laden, doğru soruları sorabilmek için fırsat kolluyordu. "Askerler buralarda pek durmuyor sanırım hep uzayda mı oluyorlar." diye sordu daha fazla dayanamayıp.

Ortadaki teyze "ah hayır kızım beş çeşit asker var. Deniz, kara, hava, genel güvenlik ve en zoru tabi ki uzay. Ama onlar sadece kraldan emir geldikçe uzay seferlerine çıkarlar. Benim torunum ise deniz subayı olacak inşallah, küçüklüğünden beri denizi çok severdi zaten."

"Peki ya uzay asker olsaydı? Sürekli sefere çıksaydı yani burada sizinle yemek yiyemezdi sanırım"

"Ah hayır, o sefere çıkmak için çok küçük. Hem zaten uzay seferi her asker için bir kez olur ondan sonra da zaten neyse" deyip sustu yaşlı kadın.

"O zaman burada sizinle yemek yiyebilirler."

"Hayır, maalesef canım yiyemez askerlerin aşevi ayrı oluyor. Özellikle uzay askerleri onları seferlere hazırlayabilmek için seferden önce daha iyi beslenmek zorundalar, tabi diğerlerini de o yüzden yani onlar buraya pek gelmezler"

"Hm anladım" dedi Laden üzülerek sonra "sizde isterseniz bana soru sorabilirsiniz" dedi.

Ortadaki teyze "bugün çok yorgunsunuzdur başka zaman soralım"

Sol taraftaki teyze "ben de doydum zaten artık kalkıyorum hepinize afiyet olsun" dedi sonra kızlara bakıp "ayrıca bir şeye ihtiyacınız olursa lütfen söylemekten çekinmeyin Helusa halkımız çok iyi çok yardımseverdir. Herkes size seve seve yardım edecektir. Güzel Helusamıza tekrardan hoş geldiniz ve sağlıcakla kalın" deyip gitti ve sonra çok geçmeden diğer teyzeler de masadan ayrıldılar.

Çalıkuşu da yemeğini bitirmiş gözlerini, gülerek Laden'in yemeğine dikmişti. Laden ona bakıp "sakın aklından bile geçirme konuşmaktan yemek yiyemedim" dedi. Sonra hepsini ağzına tepmeye başladı. Beş dakika sonra ise tabağında hiçbir şey yoktu. "Vay be yemekler çok lezzetliydi. Bir daha yemek için sabırsızlanıyorum" dedi.

Tabaklarını temizledikten sonra da kol kola girip yavaşça aş evinden çıktılar. Tüm çarşıyı gezip dükkanların önünde dura dura gidiyorlardı. Çalıkuşu her gördüğü dükkânın önünde durup üstündeki yırtık pırtık kıyafetlere bakıyor ve yakınıyordu. "Baksana herkes ne kadar güzel giyiniyor biz ise dilenci gibiyiz resmen" dedi. Sonra üstündeki kıyafetlere bakınırken gözü Laden'in kıyafetlerine kaydı ve daha önce fark etmediği bir detayı fark etti. " Bir dakika ya senin kıyafetlerin de yırtık yok oha ben bunu nasıl fark etmedim. Nerede bu kıyafetteki yırtıklar."

"Bende bilmiyorum gemiden indiğimden beri böyle belki de bana Maya dedikleri için gemide biraz üstümü başımı düzeltmeye çalışmışlardır."

"Mantıklı ama sana niye direkt yeni kıyafetler vermediler ki?"

"Bilmem."

"Allah Allah bak işte bu tuhafıma gitti." Dedi Çalıkuşu ve dükkanların yanından yürümeye devam ettiler. Birkaç dakika sonra ise Çalıkuşu heyecanla Laden'in kolunu çekiştirmeye başladı. "Laden bak bak orada ne var" dedi yolun karşısını işaret ederek. Laden yine Çalıkuşu'nun ona bir elbise göstereceğini zannetti ama yolun karşısına bakınca gördüğü şey karşısında çok şaşırdı. Bu o gün ki askerlerden biriydi. Hatta yakışıklı dediği askerin hemen arkasında duran leyleğe benzettiği askerin ta kendisiydi. Ciddi bir surat ifadesi ile yürüyüp gidiyordu.

Çalıkuşu "hadi onu takip edelim belki de seninkini yanına gidiyordur" dedi

"Senin ki deyip durmasana" dedi Laden, Çalıkuşu onu çekiştirirken. Çok geçmeden ise kendini Çalıkuşu ile gizlice askeri takip ederken buldu. Fakat bir süre sonra asker onları fark etti. Ve koca kanatlarını tozu dumana katarak havalanıp uçup gitti.

Laden gökyüzünde uçan askere bakıp "uyuz şey bizim onu takip ettiğimizi hemen de anladı" dedi gülerek.

“Pes etmek yok, havada da olsa onu hala takip edebiliriz." dedi Çalıkuşu.

"Boş ver ilk günden başımıza bela almayalım. Bugünlük bu kadar aksiyon yeter. Artık eve geri dönelim hem kızlarda merak etmiştir zaten bizi" dedi Laden.

Ve şehirden çıkıp yeni evlerinin yolunu tuttular.

Bölüm : 13.10.2024 17:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...