Büşra Irmak
@yazarbusrairmak
HAKKINDA
Beni Busraninkalemii Instagram Resmi hesabımdan takip edebilirsiniz
40şiir Eserim şimdi raflarda 🖊️📖

Yazar
Kırk şiir kitabı yazarı
Odkitap yayincılık
*Sol yanım
*Vatanım sensin
hikayeleri yazarı
Sarkı sözü yazarı

Kırk Şiir – İnsanın ruhuna dokunan bir yolculuk…
Büşra Irmak’ın kaleminden dökülen bu şiirler, yaşamın farklı tonlarını ustalıkla resmediyor. İmanın verdiği güçten aşkın derinliklerine, aile bağlarının sıcaklığından memleket hasretine, hayatın yükünden toplumsal vicdana uzanan yedi farklı temada, kırk özgün şiir…
Her mısrasında samimi bir ses, her dizesinde içten bir yakarış var. Kimi zaman hüzünlü bir melodi fısıldarken, kimi zaman umut dolu bir çığlık yükseltiyor. “Hayat Kuyusu”nda zorluklarla yüzleşirken, “Eylül’ün Sessizliği”nde hüznün tadına varıyor, “Filistin’e Ağıt”ta vicdanın sesini duyuyoruz.
Erciyes’in gölgesinde büyüyen şairin memleket özlemi, anne sevgisiyle harmanlanmış inanç dünyası ve toplumsal olaylara duyarlılığı, bu şiir seçkisinde harmanlanan zengin duygular…
Büşra Irmak’ın “Kırk Şiir”i, okuyucusunu kendi iç dünyasına davet ederken, yaşadığımız topluma ve dünyaya farklı açılardan bakmaya teşvik ediyor. Bu şiirler, ruhunuzda uzun süre kalıcı izler bırakacak.
KIRK ŞİİR – BÜŞRA IRMAK’IN KALEMİNDEN HAYATIN YEDİ RENGİ
Duygu yüklü mısraları ve içten anlatımıyla tanınan şair Büşra Irmak, “Kırk Şiir” adlı yeni kitabıyla okurlarıyla buluşuyor. OD Kitap etiketiyle Mart 2025’te raflarda yerini alacak bu eser, şairin farklı zamanlarda kaleme aldığı, çeşitli temaları barındıran özenle seçilmiş şiirlerden oluşuyor.
Kitap, “Umut Ve İnanç”, “Hayatın Gerçekleri Ve Yükü”, “Aşk Ve Duygusallık”, “Ailevi Ve Sevgi Bağları”, “Memleket Ve Kültür”, “Hüzün Ve Yalnızlık” ve “Toplumsal Duyarlılık Ve Vicdan” başlıklı yedi bölümde okuyucuya farklı duygular vadediyor.
İmam hatip okullarındaki anılardan Kayseri’ye duyulan özleme, anne-baba sevgisinden Filistin’deki acılara, depremzedelerin hikâyelerinden kişisel yalnızlık duygularına kadar geniş bir yelpazede şiirler sunan Irmak, samimi ve akıcı diliyle dikkat çekiyor.
Kelimelerle kurduğu anlamlı dünyasını okuyucuyla paylaşan şair, bazen hüzünlü bir melodi fısıldarken, bazen de umut dolu bir çığlık yükseltiyor. Her yaştan okuyucunun kendinden bir parça bulabileceği bu şiir seçkisi, insan ruhunun derinliklerine inen, toplumsal olaylara karşı duyarlı ve hayatın farklı renklerini yansıtan şiirleriyle edebiyat tutkunlarının kitaplığında yerini almaya aday.

YH8011QR

YAZDIĞI KİTAPLAR
tamamlandı 8a önce tamamlandı Boğazın İki Yalnız Kıyısı
@yazarbusrairmak
Okuma
507
Oy
87
Takip
8
Yorum
5
Bölüm
40
FRAGMAN: Bir Kelebeğin Ömrü Kadar Aşk Rüzgar, eski bir sandığın tozlu kapağını araladığında, zamanın fısıltısı duyuldu. İçinden çıkan sararmış bir fotoğraf, genç bir kadının hüzünlü gülümsemesini taşıyordu. Gözlerinde, Boğaz`ın derin sularında kaybolmuş bir aşkın yası vardı. Yanında duran yakışıklı adamın bakışlarında ise, sonsuzluğa uzanan bir sevda... Bu fotoğraf, Asel`in eline geçtiğinde, hayatının rotası beklenmedik bir şekilde değişecekti. Bilmediği bir geçmişin, unutulmuş bir aşkın izleri onu İstanbul`un gizemli sokaklarına sürükleyecekti. Her köşe başında bir sır, her fısıltıda bir ipucu saklıydı. "Boğazın fısıltısını dinle, Asel," diyordu sandıktan çıkan o tek cümle. Ama bu fısıltı, sadece dalgaların sesi miydi? Yoksa yüzyıllık bir aşkın yankısı mı? Asel, bu fısıltının peşine düşerken, kendi kalbinin derinliklerinde de bir arayışa girecekti. Kayıp bir aşkın hikayesi, onun kendi geleceğine ışık tutacaktı. Ama bilmediği bir şey vardı: Aşk, bazen bir kelebeğin ömrü kadar kısaydı ve en güzel anılar bile, acı bir vedayla sonlanabilirdi. İstanbul`un büyülü atmosferinde, geçmişin izlerini sürerken, Asel, aşkın en kırılgan ve en güçlü yanıyla yüzleşecekti. Acı, kayıp, umut ve yeniden doğuş... Hepsi, bu kadim şehrin taşlarına sinmişti. Peki, Asel, bu yarım kalmış aşkın sırrını çözebilecek miydi? Ve en önemlisi, kendi kalbindeki o derin boşluğu doldurabilecek miydi? BİRİNCİ BÖLÜM: Sandığın Sırrı ve Bir Şehrin Çağrısı Asel, dedesinden kalan eski evin tavan arasında, tozlu kutuların arasında kaybolmuştu. Çocukluğunun geçtiği bu ev, şimdi anılarla dolu bir labirent gibiydi. Güneş ışığı, çatının kırık kiremitlerinden süzülerek loş bir aydınlık yaratıyordu. İşte o köşede, diğerlerinden daha eski ve yıpranmış görünen bir sandık ilişti gözüne. Merakına yenik düşerek sandığın kapağını araladı. İçinden çıkanlar, onu bambaşka bir dünyaya taşıdı. Sararmış mektuplar, solmuş çiçekler, bir zamanlar canlı renklerini taşıyan ipek bir mendil... Ve en altta, sedef kakmalı, zarif bir kutu. Kutuyu eline aldığında, içini hafif bir ürperti kapladı. Sanki bu kutu, uzun yıllardır saklanan bir sırrı fısıldıyordu. Kapağını yavaşça açtı. İçinde, az önce fragmanda bahsettiğim o hüzünlü gülümsemeli fotoğraf ve arkasında titrek bir el yazısıyla yazılmış o tek cümle vardı: "Boğazın fısıltısını dinle, Asel." O an, Asel`in hayatı bir dönemece girdi. Bu fotoğraf kimindi? Bu cümle ne anlama geliyordu? Ve neden bu kutu, bunca yıl sonra onun eline geçmişti? İçinde yeşeren yoğun merak duygusu, onu İstanbul`a doğru bir yolculuğa çıkmaya itecekti. Bilmediği bir çağrı, kalbinin derinliklerinden yükseliyordu...
Loading...