
Ağzımı açıp konuşmak istediğimde, işaret parmağını dudaklarına götürüp susmamı işaret etti. Asker telaşla alandan uzaklaştığında, bana fısıldadı. “Seni kurtarmak için buraya girdim. Toana ve diğerleri esir tutuluyor. Onları da kurtardıktan sonra buradan çıkacağız.”
“Nasıl?” diye sordum. “Buradan çıkmanın bir yolu var mı ki?”
“Ben yanındayken ve diğer sızanlar da burada,” dedi. Sesi kibir ve kendine güvenle doluydu.
“Pekala,” dedim, derin bir soluk alıp verdim. “Şimdi ne yapacağız?”
Gözlerimi ondan çektim ve endişe içinde çevreme bakındım.
“Öncelikle güvenlik kameralarını devre dışı bırakmamız gerek,” dedi. “Ardından imparatorluğa hizmet eden robotların mekanizmasını kısa süreliğine de olsa bozacağız. Bunu başardıktan sonra esir tutulanların kapılarını açacağız. Tüm bunlar zaman alacak; o zamana kadar da saklanacak güvenli bir yer bulmamız şart.”
Saklanacak güvenli bir alanı burada nasıl bulacaktık ki? Bunu yapmak neredeyse imkânsız görünüyordu.
“Unutuyorsun… Biz şu anda görünmeziz,” dedi zihnimde yankılanan kelimeler.
Yine mi? Yine şu zihin okuma olayı… Muhtemelen öyleydi; başka türlü bana böyle yanıt veremezdi.
“Zihnini okudum,” diye fısıldadığını düşündüm ama fısıldamamıştı; sadece sözcüklerin doğrudan zihnimde belirmesine sebep olmuştu.
“Pekala,” dedim sadece onun duyabileceği bir fısıltı ile. “Şimdi plan belli ama biz saklanacak güvenli yeri hala bulamadık.”
“Merdiven altı… Orada saklanabiliriz,” dedi fısıldayarak. “Görünmez olduğumuz için baksalar bile bizi göremezler, varlığımızdan şüphelenmezler.”
Birlikte havada süzülerek ilerledik. Koridorun kıyısındaki panellerin içinden geçen ışıklar, altımızda gölgeler yaratıyor; biz de onlara dokunmamaya özen gösteriyorduk. Çevredeki kameralara, nöbet tutan askerlere son derece dikkat ediyorduk. Elimi bırakırsa görünür olacağımı bildiğim için avucuna daha sıkı tutundum. Onun avucu da aynı gerginlikle parmaklarımı kavrıyordu; iki beden, tek bir gölge gibi ilerliyorduk.
Nihayet merdiven altına vardığımızda ciğerlerimin yandığını hissettim; derin bir nefes alıp göğsümden bütün ağırlığı saldım daha sonra. Başımı hafifçe ona çevirip düşündüm. Büyük ihtimalle zihnimi okuyacaktı.
“Bizi burada göremeyeceklerine emin misin?”
“Eminim. Sadece biri yaklaşırsa nefesini tut yeter,” dedi zihnimin içinde yankılanan o soğukkanlı ses.
Kalbim göğüs kafesimi yumrukluyormuş gibi çarpmaya başladığında nefesim hızlandı, ciğerlerim daraldı.
“Sakin ol. Bir sorun olmayacak…” diye fısıldadı ya da ben öyle sanmıştım. Belki de sadece zihnimdeydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |