Büyük bir heyecanla kağıt parçasını katlayıp cebime sıkıştırdım. Yağız’ı yerine bağlayıp koşar adımlarla odama doğru koşmaya başlarken bir yandan kağıtta neler yazdığını merak ederken diğer yandan da o delikanlının hâlâ yaşıyor olmasına çok sevindim . Hemen odama çıkıp kapıyı kilitledikten sonra cebimden çıkardığım kağıdı açıp okumaya başladım . Kağıtta şunlar yazıyordu:
“Gece yarısı köyün aşağısındaki eski kiliseye gel”
Mirali
“Mirali mi demek adın… Mirali…” diye içimden geçirirken, birden içimde tarifsiz bir his dalgalanmaya başladı, gözlerimdeki belirsizlik bir anda kayboldu ve dudaklarımda istemsiz bir gülümseme belirdi. Ne olduğunu anlamadan, yüzümdeki bu hafif tebessüm, kalbime beklenmedik bir hızla atmaya başladığı bir yankı gibi düşüyordu. Kalbim, her geçen saniye sanki biraz daha fazla çırpınmaya, ellerim ise titremeye başladı.
Bir yanda, biriken heyecanımı, bir yanda da derinleşen bu yabancı duyguyu kontrol etmek için kendimi zor tutuyordum. Boncuk boncuk terlerken vücudumda bir sıcaklık yayıldı, ama bu sıcaklık hiç de rahatsız edici değildi. Aksine, her saniye biraz daha yoğunlaşıyor, içimdeki fırtına daha da büyüyordu. Aman Allah’ım bu his bu his... Onu ilk gördüğüm an gözlerimde canlandı birden . Kendimi bu kadar çabuk nasıl ele verdim ki ? Tıpkı tuzağa yakalanan bir keklik gibiydim. Hem tuzakta hem de tuzağa düştüğümü anlayamayacak kadar saftım . Tüm bu belli belirsiz duyguların yerini birden büyük bir panik aldı . Ama oraya nasıl gidecektim ? Bu defa da babam beni yakalasa öldürmekle kalmaz ibreti alem olsun diye cesedimi köy meydanında sallandırırdı. Ama bir yandan da içimde bir filiz gibi beliren gitme duygusunu da bastıramıyordum. Odamda deli gibi bir o yana bir bu yana dolaşırken içimden kaçış planları yapıyordum. Sorgusuz sualsiz gitmeye o kadar koşullandım ki celladımın beni yakalarsa başıma neler geleceğini bile düşünemiyordum . Tek isteğim biran önce bir şeyler bulup bu konaktan kaçmak.
Ben böyle kaçış planlarını kafamda kurgularken birden kapının çalma sesini duyunca irkildim. Büyük bir panikle kağıdı yastığımın altına sıkıştırıp kapıya yöneldim elimi yüzümü silip kapıyı büyük bir korkuyla açtım . Neyse ki korktuğum başıma gelmedi, kapıyı çalan Mizgin ablanın kızı Hacer’di. Hacer bizim konakta çalışan Mizgin ablanın kızıydı, beraber büyüdük sayılırdı. Hacer’i görür görmez boynuna sarılıp doya sıya sarıldım. Çünkü çok uzun bir süredir evine ekmek parası getirebilsin diye Adana’ya pamuk toplamaya gitmişti. Herhalde çok sıkıştırmış olacağım ki
Hacer:
-“Gülnaz Gülnaz ! Boğuluyorum” dedi
Sesini duyunca büyük bir panikle sarılmayı bırakarak ellerini tuttum . İçimde tarif edemeyeceğim kadar büyük bir mutlulukla:
- “Ah canım sen mi geldin ? Ne kadar da özlemişim seni . Hadi geç anlat bakalım, denizi gördün mü , anlatılanlar kadar mavi miydi?”
Ben böyle art arda sorular sorarak kızı
Darlayınca . Hâlâ kapıda tuttuğumu bile fark etmemiştim .
Hacer:
- “Ya kızım bir bırak içeri girelim söz anlatacağım” dedi. Söylediklerini duyunca:
- “Ah pardon geç geç, hemen anlatıyorsun . Çok merak ettim” dedim . İçeri aldıktan sonra o da yatağa oturup :
- “Offf çok yoruldum, kaç gündür yollardayım. Ama senin tek derdin denizi görüp görmemem öylemi . İnsan bir soluklanması için yardım eder bir su mu bir şey verir” dedi.
Ben de:
- “Ya kızım uzatma işte, bir de hava mı attın sen bana ? Tam bir şehirli havalarına bürünmüşsün” dedim şakayla karışık bir şekilde.
O da :
- Yok ya ne şehiri, şehir bana göre değilmiş ,insan çok özlüyor kendi memleketini dedi. Ben de çok şaşkın bir şekilde:
- Nasıl yani denizi beğenmedin mi ? Dedim . Söylediklerimi duyunca ayağa kalkıp pencereye doğru yöneldi. Eliyle etrafımızı çevreleyen dağlara bakıp :
- “Bak şu dağların verdiği manzarayı, değil deniz okyanus bile olsa veremez . Ben buraya aitim Gülnaz , beni kimse bu topraklardan koparamaz gerçekten . Ama yani deniz de dedikleri kadar varmış işte sadece sudan oluşan uçsuz bucaksız bir çöl gibi...” Dedi
Ben de ayağa kalkıp pencereye doğru yöneldim. Kendisini tuttuğum gibi gıdıklamaya başlayarak:
- “Bak sen edebiyat da yapabiliyormuş” diyerek beraber kahkaha atmaya başladık. Bir an sanki tüm dertlerim buhar olup gitmiş gibiydi. Belli bir süre güldükten sonra bana yine dert çökmüştü . Yüzüm bir anda asılıp moralim yine bozulmuştu. Benim bu hallerimi gören Hacer:
- Canım neyin var ,yine Beyim bir şey mi yaptı? Ah be kızım sana kaç kere dedim uzak dur şu adamdan, bulaşma. Sonunda yine sen üzülüyorsun dedi. Ben de ona başımdan geçenleri bir bir anlattım.
O da bana şakayla karışık bir şekilde:
- Vayy e sen aşık olmuşsun . Kim bu şanşsız yakışıklı? Diye dalga geçince elimle bir tane sırtına vurup:
- Dalga geçme be utanıyorum . Zaten bana gönderdiği not yüzünden sabahtandır elim ayağım bir birine dolandı . Diye söyleyince o da büyük bir şaşkınlıkla:
- Uhaaa bir de not mu var , ne yazıyor? Diye büyük bir şok geçirmiş gibi gözlerimin içine bakıyordu . Ben de:
- notta gece yarısı köyün aşağısındaki kiliseye gelmemi istiyor dedim .
Hacer’ in şaşkınlığı hala geçmemiş olacak ki ağzı kulaklarına varacak kadar sırıtarak:
- E git sen de dedi. Hacer ‘ in bu kadar umursamaz tavırlarını görünce :
- Hee gideyim de babam görsün bacaklarımı kırsın öyle mi ? Sen bunu istiyorsun herhalde dedim.
Dediklerimi duyunca da:
-“Baban eğer görmezse kimin haberi olabilir ki benden başka ? Sen bana bırak . Gece bahçenin demir sürgülü kapısının anahtarı babamda . Onu alırsak eğer, sen de Yağız’ la bir gidip gelirsin” dedi.
Hacer’in deli olduğunu bilirdim. Ancak bu kadar ilerleyebileceğini sanmıyordum . Büyük bir merakla:
- “Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ? Babam duyarsa Halis amcaya neler yapar biliyor musun sen? Kendimi geçtim . Sen ve babanı böyle bir sorumluluk altına sokamam” dedim .Halis amca Hacer’in babası aynı zamanda babamın en yakın adamıydı. Hacer bana bakıp:
- “Eee söyle bakalım senin daha iyi bir yöntemin var mı ? Hadi bakalım nasıl geçeceksin 3 metrelik bahçe surlarını, surları geçtin hapishane dikenleri gibi dikenleri nasıl atlatacaksın ? Burada bekle herkes uyuduktan sonra gece tekrar buraya geleceğim . Eğer yakalanırsam sen olayın içinde yoksun, ben kaçmaya çalışıyordum diyeceğim” dedi. Dediklerine o kadar şaşırmıştım ki daha cevap dahi veremeden odadan çıkıp gitti. Aman Allah’ım ben ne yapmıştım . Bunu nasıl yapabilirim ki . Kendimi geçtim benim yüzümden başkaları da zor duruma düşecekti. Saatler o kadar yavaş ilerliyordu ki sanki her bir saniyeyi, arkadan gitmesini engelleyen onlarca engeller vardı . Bir türlü geçmeyen zaman gibi içimdeki korku ve kaygı da bir türlü geçmiyordu.
Odamda bir o yana bir bu yana dolanıp duruyordum. Saat on bir buçuğu gösteriyordu , Hacer’ den hâlâ bir ses yoktu . “ Ah ah ne işler açtım başıma” diye söylenirken kapının ağır ve yavaş şekilde açıldığı an kalbim sanki yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı . İçim kıpır kıpır, tüm vücudumu engel olamayacağım bir titreme tuttu . Sonunda kapı ardına kadar açılıp kapıda Hacer’i görünce içim bir nebze rahatlamıştı . Hacer elindeki anahtarlıkları havaya doğru kaldırıp :
- “Hazırız” dedi
Yazardan not:
Arkadaşlar beşinci bölüm yayında keyifli okumalar yorum ve oy vermeyi unutmayın😊❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.52k Okunma |
1.96k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |