Kapıda öylece gözlerini belertmiş bize bakıyordu. Yaşananlardan oldukça memnun bir yüz ifadesiyle sırıtıyordu.
Kapıyı sertçe kapatıp içeri girdi. Göz ucuyla Hacer’e döndü.
“ Defol git besleme! Bizi yalnız bırak” diye hırladı.” Gözlerini tekrar bana çevirdi. “ Bizim konuşacaklarımız var” diye hırlamaya devam etti.
Hacer’in birden yüzü asıldı. Çok sinirlendiği gözlerinden belliydi. Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki birden vazgeçti ve başını hüsranla önüne eğip kapıya yöneldi. Tüm bu olanlara kayıtsız kalamazdım, gözlerimin önünde değer verdiğim birisine böyle davranamazdı. Sinirle ellerimi yumruk yaptım. Gözlerimi yana devirip Sakine’ye doğru bir adım attım.
“Yeter artık!” dedim. Sesim yüksek ve sert çıkmıştı. Doğrudan Sakine’nin gözlerinin içine baktım. Bir an olsun gözlerimi kırpmadım “Hacer’le böyle konuşamazsın!” diye gür bir sesle karşısına dikildim.
“Sen ne kadar da çok korkuyorsun bizden bakıyorum da kapı eşiklerinde bizi dinliyorsun” dedim sesim sert ve küçümser bir tınıyla çıkmıştı.
Hacer kapıda öylece durdu. Şaşkın bir şekilde bana doğru döndü. Ne yaptın sen der gibi yüzüme baktı.
“Önemli değil Gülnaz Hanım” bir an gözlerime baktı, yüzünde büyük bir hüzün vardı. “ Ben çıkarım şimdi, siz konuşun. İsterseniz sonra gelirim” dedi titreyen sesiyle.
Kapıyı usulca kapatıp çıktı. Artık Sakine ile baş başa kalmıştık. Gözlerinden entrika akıyordu kim bilir neyin peşindeydi şimdi. Yavaş ve emin adımlarla bana doğru yaklaşırken sinsi bakışları üzerimde geziniyordu.
gözlerini hafifçe kısıp başını yana eğdi. Gözlerinde beliren ince alaycı tavırlar dudaklarının kenarına sinsice yayılan gülümsemeyle tamamlandı.
“Şimdi ne yapacaksın bakalım?” diye mırıldandı, sesi neredeyse fısıltı kadar hafifti ama içindeki alay açıkça hissediliyordu.
içimdeki huzursuzluğu bastırmaya çalışarak dik durmaya çalıştım. Sakine’nin beni kolayca manipüle edebileceğini düşünmesine izin veremezdim. Ancak içimde bir yerde, onun ne bildiğini veya ne planladığını kestirememek içimde tuhaf bir tedirginlik yaratıyordu.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordum. sesimi olabildiğince kayıtsız tutmaya çalışsam da içimde büyüyen şüpheyi bastırmakta zorluk çekiyordum.
Sakine parmaklarını saçlarının ucunda dolandırırken ağır adımlarla odada dolaşmaya başladı. Tavana kısa bir bakış atıp derin bir nefes aldıktan sonra, bana yaklaşarak alçak bir sesle konuştu.1
“Başına Karabegleri Kim musallat etti sanıyorsun.” Gözlerimin içine bakarak ince bir kahkaha attı. “ Başına öyle bir çorap ördüm ki Gülnaz ömür boyu bu işten sıyrılamazsın artık” diye ekledikten sonra kahkahası tüm odayı kapladı.1
Kalbim bir an için yerinden fırlayacak gibi oldu ama yüzüne hiçbir şey yansıtmamaya çalıştım. Ondan uzaklaşıp ellerimi saçımda dolaştırmaya başladım. Çünkü dedikleriyle tüm sinirlerim bozuldu ve yüzüme istemsizce bir gülümseme yayıldı.
“Ne saçmalıyorsun sen?” dedim. gözlerimi Sakine’ninkilere dikerek.
Sakine bana sır dolu bir bakış attı ve aniden arkasını dönüp pencerenin önüne geçti. “Sana ensende kâbus olacağım demiştim ” dedi, sesi bu kez daha ciddi bir tona bürünmüştü. “Beni karşına alma demiştim”
Bir anda dişlerimi sıktım. Sakine’nin söyledikleri doğru muydu? Yoksa beni sadece köşeye sıkıştırmaya mı çalışıyordu bilmiyordum.
Sinirlerim tepeme zıplamıştı gözüm dönmüş bir şekilde Sakine’ye yaklaşıp ellerimle yakasına yapıştım.1
“Yalan söylüyorsun! Sırf beni sinirlendirmek için yapıyorsun.” Dedim sesimi yükselterek.
Doğrudan gözlerimin içine bakarak tekrardan sırıtmaya başladı. Yüzünden yalan söylemediği çok belliydi ama yine de inanmak istemiyordum.
“ Acınacak haldesin Gülnaz” gözleri üzerimde gezinirken sesinde alaycı bir tını taşıyordu. “Tahir’e ben haber saldım.” Dedi.1
Utanmadan sırıtıyor yaptığından son derece memnundu. Sinirle ellerimi yakasında daha da sıkıştırıp duvara yapıştırdım.
“ Evli olduğunu da biliyordun!” dedim. Sesim sert ve keskin bir tınıyla odada yankı yaptı.
Gözlerimin içine bakarken yüzündeki sırıtış bir an olsun kaybolmadı. “ İlahi Gülnaz zaten seni kim ister ki ya dul ya da evli, yine de en iyi tercih Tahir’di . Hem bak ekmeğini bala da bandın. Karısını da öldürmüşsün” diye tıslarken umarsızca sırıtmaya devam ediyordu.
Sinirlerim iyice tepeme çıktı. Gözlerim dönmüş bir şekilde boğazına yapıştım.
“Ne istiyorsun benden be kadın ne yaptım ben sana!” diye bağırmaya başladım. Sakine’nin gözleri panikle büyüdü. Ellerini ellerime yapıştırıp boğazından çekmeye çalıştı. Kesik ve boğuk nefesini ellerimde hissedebiliyordum zar zor çıkan sesiyle konuştu.
“Delirdin mi sen! Bırak beni” diye fısıldadı. Bir an çok ileri gittiğimi anlayıp ellerimi yavaşça gevşettim ve hızla boğazından çektim. Ellerini boğazına götürüp öksürmeye başladı.
“Bak bu ikidir beni öldürmeye yelteniyorsun. Üçüncüsünde ben seni öldürürüm ona göre” diyerek elleri saçıma yapıştı.
Başımda hissettiğim yoğun acıyla inlemeye başladım. Ellerim istemsizce saçlarıma götürdüm.
Ben daha sözümü tamamlayamadan odanın kapısı sertçe çalındı. Merakla gözlerim kapıya ilişirken Sakine saçlarımı bıraktı ve kapıya döndü.
“ Kim o?” diye hırlamaya başladı.
“Efendim benim Hacer. Bir misafiriniz var. Büyük salonda sizi ve Gülnaz Hanımı bekliyor” dedi.
Sakine’nin kaşları merakla çatıldı. Ellerini belinde birleştirerek kapıya yöneldi ve kapıyı sertçe açtı. Kapı geriye doğru savrulurken gıcırtısı odada yankılandı.
“Kim bu saatte gelmiş Hacer?” dedi hacer’in yüzüne dik dik bakarken.
Hacer önce bana sonra Sakine’ye döndü. Başını ağır bir şekilde önüne eğip ellerini önünde birleştirdi.
“Efendim, Sarfinaz Hanım gelmiş” dedi. Sakine’ nin birden beti benzi attı. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Hacer’i kenara itti.
“ Çekil oradan hemen!” diye tısladıktan sonra odadan bir hışımla çıktı.
Hacer’i duyunca birden yüzümde istemsiz bir tebessüm belirdi. Çünkü Sarfinaz benim halamdı ve onun adını duymak, çocukluğumdan kalma eski, güzel anıları hatırlamamı sağladı.
Hızla elimi delice atan kalbime götürdüm. Yıllar önce babamla girdiği bir tartışma yüzünden konağı terk etmişti. Şimdi ne oldu da konağa gelmişti bilmiyordum. Heyecanla Hacer’e döndüm.
“ Neden gelmiş” diye sorarken gözlerimdeki parıltıyı bile hissedebiliyordum.
Hacer hızla ellerimden tuttu ve konuşmak için dudaklarını araladı.
“Bilmiyorum ki Gülnaz birden çıkageldi ve her yerde seni sorup duruyor” dedi.
Gözlerime inanamıyordum. Yıllar sonra tekrar çıkagelmişti. Koridordan hızla geçerken heyecandan ayaklarım yere basmıyor gibiydi; adeta minik bir kuş gibi uçuyordum. Büyük salonun kapısını hızla açtığımda, yanımdan sert adımlarla geçen Sakine omzuyla bana çarpıp soğuk bir rüzgar gibi uzaklaştı.
Halam salonda ellerini arkasında birleştirmiş duruyordu. Onu gördüğümde kalbim hızla çarpmaya başladı. İçimde bir yerlerde öldürdüğüm çocukluğum tekrar uyanmış gibi içimde ufak bir kıpırdanma hissettim. Beni görünce yüzündeki ciddi ve sert bakışlar yumuşayıp yerine sevecen tatlı bir ifade gelmişti. Beni görünce ellerini iki yana açarak yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi.
“Gülnaz’ım , benim güzel meleğim gel hele gel” yıllar sonra o yumuşacık sesini duyunca birden gözlerim dolmaya başladı. Gözümden akan bir damla yaş eşliğinde ona sıkıca sarıldım. Sanki ona sarıldıkça dertlerim bir bir dökülüyor, bir kuş gibi hafifliyordum.
Omuzlarımdan tutarak gözlerimin içine baktı.
“Kızım iyi misin canımın içi?” dedi. Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Yüzünde bir burukluk taşıyordu.
“İyi değilim hala.” Diyebildim sadece titrek sesimle.
Ellerimden sıkıca kavradı ve ellerini saçlarımda gezindirdi.
“geç hele oturasın şöyle” diyerek eliyle koltuğu gösterdi.
Dediği gibi yavaşça koltuğa geçtim. Gözlerim yine boşlukta kilitlendi. Sanki yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp gitti. Halam eliyle nazikçe çeneme dokunarak yüzümü kendisine doğru çevirdi. “Anlatmak ister misin?” Dedi. Sesi tıpkı bir ninni gibi yavaş ve huzurluydu. Gözlerinin içine baktım. Bakışlarında merhamet ve hüzün görüyordum. Başımı tekrardan önüme eğip gözlerim yine boşlukta kayboldu.
“Hala ben...” sesim titredi ve boğazım düğümlendi. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı doğru akmaya başladı. Halam beni kendisine doğru çekip başımı göğsüne yasladı.
“geçti geçti güzelim. Sakin ol” dedi elleriyle saçlarımı okşayarak.
Onun da sesi titremeye başlamıştı. Ama güçlü durmaya çalışıyordu. Ellerini saçlarımda gezindirmeye devam etti.
“Ah benim bahtsız kızım” sesi boğuklaştı, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. “ seni çok ihmal ettim, Mahigül’e söz vermiştim ama sözümde duramadım. Çok özür dilerim.” Dedi.
Yavaşça başımı kaldırıp halama baktım. İçindeki pişmanlığı yüzüne öyle bir yansıyordu ki gözleri dolmuştu. Gözüne çektiği sürme yanaklarından aşağıya siyah bir yol çizmeye başlamıştı. Yavaşça gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
“Hala bana yardım etmelisin” sesim yine boğuklaştı. Aldığım nefes boğazımda düğümlenirken ellerim titremeye başladı. “ Onu kurtarmam gerek” dedim sesim gittikçe kısıldı, hıçkırıklarım gittikçe artmaya başladı.
Her ne kadar bastırmaya çalışsam da başaramadım. Ellerini sıkıca kavrayıp kendime doğru çektim.
N’olur…” diye fısıldadım, son bir umut kırıntısına tutunarak. “Yalvarırım…” Diye ekledim. Halam bir müddet duraksadı. Ne olduğuna bir anlam verememiş gibi kaşlarını çattı.
“ Kimi kızım?” sesi meraklı bir tınıyla neredeyse hiç duyulmayacak kadar az çıkmıştı. “ ve kimden kurtaracaksın?” dedi ve meraklı bakışlarını üzerimde gezindirdi.
Ellerimi ellerinden çekerek ayağa kalkıp pencereye doğru yöneldim. Ellerimi kalbime koyarak derin bir nefes aldım.
“ Anlatacağım hala ama önce benim konaktan çıkmanın bir yolunu bulmam gerek” gözlerimdeki yalvaran bakışlarla halama döndüm.
Halam önce duraksadı. Sonra bakışlarını benden kaçırarak ayağa kalktı. Ellerini arkasında birleştirip bana kaşları çatılmış bir şekilde bakmaya devam etti.
“Hele bir dur orada” sesi biraz yüksek bir tonda çıkmıştı. Temkinli adımlarla bana doğru ilerledi. “ Bana ne olduğunu anlatmadan seni bile isteye tehlikeye atamam!” dedi kararlı bir şekilde.
Sesi net olduğu kadar kararı da netti. Bir müddet yüzüne baktım. Sonra bakışlarımı ondan kaçırarak başımı öne eğdim.
“Hala ben...” yine kelimeler yarım kaldı, bir türlü devamını getiremedim ama bunu bir şekilde ona anlatmalıydım. Son bir kez tüm cesaretimi toplayıp bacaklarımda kalan son bir güçle ayakta durmaya çalışırken “ birisine aşık oldum” dedim. Kelimeler bir anda pat diye ağzımdan çıkmıştı.
Utanmaktan yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Bakışlarımı ondan kaçırmaya çalışarak ellerimi kalbime götürdüm.
“Onu düşünmediğim tek bir anım yok.” Elimin altında göğsümün daraldığını hissedebiliyordum. “ Gözümü kapatsam o, açsam o...”
Sesim yine titredi. Gözyaşlarım gözümün kenarında ufak bir birikinti oluşturduğu için etrafı bulanık görüyordum. O bulanıklığın altında halamın bana doğru yaklaştığını belli belirsiz görebiliyordum.
Yanıma gelince başımı usulca göğsüne yasladı.
“ Benim güzel kızım seni bu hâle kim getirdi?” başım göğsündeyken sıcaklığını iliklerime kadar hissettim. “ Demek bu delice atan kalbin kendine bir yuva bulmuş” bir müddet duraksadı. Sonra yavaş ve yatıştırıcı bir ses tonuyla dudaklarını araladı. “ Ama yuvana kilit vurup umutlarına gem takanlar oldu değil mi?” dedi. Sakince başımı yukarı doğru kaldırıp yüzüne baktım. Bakışları pencereden uzaklara dalmış bir şekilde kilitlenmişti. Sanki geçmişten kalan bir yarasına tuz basılmış gibi acı çeken bir yüz ifadesi belirdi yüzünde.
Yavaşça başımı göğsünden kaldırıp elimle gözyaşlarımı sildim.
“Hala zaten olanları biliyorsun.” Gözlerim yine dolmaya başladı. Gözyaşlarım akmaması için başımı yukarı doğru kaldırdım. “Tahir onu esir aldı. Onunla evlenmem karşılığında hayatını bağışlayacağını söyledi” dedim. Kelimeler ağzımdan zorla çıkıyordu. Halam elleriyle şalını düzeltip yüzünü benden çevirdi. Ellerini arkasında birleştirerek. Camdan dışarı baktı.
“Aklında ne var?” dedi. Sesi tamamen sakin ve huzurluydu. “ Karabeg konağına kadın başına gidemezsin herhalde!” dedi. Gerçekten de aklımda bir fikir yoktu. Zihnimde dönen tek yol Ebe Hatun’a gitmem gerektiğiydi.
“Bilmiyorum hala” dedim. Gözlerimi kapatıp ellerimi saçlarımın arasına aldım. “ Ama burada elim kolum bağlı bir şekilde duramam” diyebildim. Başımdaki ağrı bir an olsun durmadan zonkluyordu. O yüzden sağlıklı bir şekilde düşünemiyordum. “ Ebe Hatun o bir yol biliyordur , ona gitmem gerek” dedim aniden. Halam Ebe Hatun dediğimi duyar duymaz sert bir şekilde bana döndü. Gözlerinde ilk defa öfkenin kabardığını gördüm.
“ O yaşlı bunakla ne ilgisi var?” dedi. Sesi odada yankılanıp kulaklarıma gelince tiz bir çınlamaya döndü.
Neden bu kadar sert bir tepki verdi bilmiyordum. Yavaşça ellerini tekrar kavradım.
“ Çünkü Hala bizim sırrımızı o da biliyor zamanında onun hayatını da kurtardı” dedim. Gözlerimi halamınkine diktim. “ Bir yol biliyorsa en iyi o bilir” dedim. Halam hiç de memnun olmamış bir şekilde gözlerini devirdi, derin bir nefes aldı.
“peki kızım” dedi ama sesi hiç öyle söylemiyordu. Bakışlarını hızla bana çevirdi ve omuzlarımı sıkıca kavradı. “ bize yardımcı olabilecek birileri var mı konağın içinde?” diye sordu.
Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım ama yine de başımı onaylar gibi salladım.”
“Var, Mizgin ablanın kızı Hacer o da biliyor her şeyi dedim.
Halam omuzlarımı bırakarak tekrar ellerini arkasında birleştirdi.
“Güzel akşam yemeğinden sonra benim odamda buluşalım.” Dedi.
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarparken yüzüme anlamsız bir gülümseme yayıldı. Sevinçle halama sarıldım
İyi ki geldin, hala,” dedim. Heyecandan sesim yine kesik kesik çıkmıştı.
Artık Mirali’nin kaderi halamın elindeydi. Onu kurtarmak için her şeyi yapabilirdim ama bunu kimseye zarar vermeden yapmalıydım. Bunun için de konaktan çıkmam gerekiyordu.
Konaktan çıkmak için de halamdan yardım almalıydım.
Halama sarılırken gözüm kapıya takıldı. Alt kısımdaki aralıktan bir çift ayak gördüm. Daha net görmek için gözlerimi kıstım. Kime ait olduğunu anladığımda panikle ellerimi ağzıma götürdüm. Bizi dinleyen biri vardı… ve bu kişi Sakine’ydi. Halam şaşırdığımı görünce konuşmak için ağzını açacağı sırada hızla elimle susması için işaret verdim ve titreyen ellerimle kapıyı gösterdim.
Halam da kapının arkasında bizi dinleyen birisinin olduğunu fark edince o da panikle ellerini ağzına götürdü. Korkuyla birbirimize baktık ne yapacağımız hakkında hiç bir fikrimiz yoktu. Yine her işimde yaptığı gibi bu işime de çomak sokmayı başarmıştı.
Halam temkinli adımlarla koltuğun yanındaki sehpanın üzerine uzandı ve vazonun sapını sıkıca kavrayarak kapıya yöneldi. Eliyle kapıyı işaret edip açmamı istedi. Bu yaptığımız her ne kadar acımasızca görünse de halama güvenmek zorundaydım. Bu sefer işime engel olmasına izin vermeyecektim.
Kapıya yaklaşıp kapı kolunu dikkatlice kavradım ve hızla çektim. Ahşap kapı gıcırdayarak açıldı. Sakine, neye uğradığını şaşırmış halde bana bakarken, halam elindeki vazoyu hışımla kafasına indirdi. Darbenin etkisiyle Sakine sendeleyip yavaşça kollarıma yığıldı.1
Kalbim göğsümü delecekmiş gibi çarparken halamla göz göze geldik. Yüzlerimizde “Ne yaptık biz?” der gibi bir ifade vardı.10
Evet arkadaşlar Sarfinaz karakterini nasıl buldunuz 😊 😊 😊 1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.82k Okunma |
1.99k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |