22. Bölüm

Kalbin sesi

Vedat Türker
yazarcizer_trk

Öylece dona kaldım. Artık her şeyin sonu muydu? Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi göğsüme baskı yaptıkça içime derin bir ürperti yayılıyordu. Gözlerimden akan bir damla yaş bile yere düşmeye korkuyordu. Öylece kısılmıştık köşeye...

Aniden mi gelişti her şey, yoksa biz mi göz göre göre bu sona yürüdük? Zihnimde yankılanan soruların cevabını bilmiyordum. Tek bildiğim, nefesimin bile bu sessizlikte duyulduğu ve hiçbir kaçış yolunun kalmadığıydı.

Bir adım geri atsam duvara çarpacaktım, ileri gitsem... Gitsem ne olacaktı? Gözlerimi kaçırıp nefesimi tuttum. ne kadar saklanabilirdim ki? Gerçekler er ya da geç üzerime çökecekti.

Zaten öyle değil miydi? Neyden en çok kaçarsan bir gün o gerçeğe çevrileceksin.1

Kaderin cilvesi mi, yoksa sadece kendi seçimlerimizin bir sonucu mu? Bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı: ne kadar kaçarsam kaçayım, ne kadar saklanırsam saklanayım, sonunda yüzleşmek zorunda kalacaktım.

İçimde yankılanan korku, gerçeğin sesiyle birleşip zihnimi dolduruyordu. Ayaklarım geri gitmek istese de artık gidecek bir yer kalmamıştı. Gözlerimi kapatsam bile gerçekler beni bulurdu. Çünkü en büyük düşmanım, benden hiç ayrılmayan bir gölge gibi peşimdeydi, kendim...

Kendimle birlikte başkalarının da hayatını mahvediyordum.

Kendim saplandığım bataklık yetmiyormuş gibi bir de yanıma nasıl birilerini alabilirdim.

Ne sanmıştım ki?

Tüm bu hayallere bir gün gerçekler çelme takmayacak mıydı?

Dışarda kan kusan celladım kanlı baltasıyla kurbanını arıyordu.

Öfkesi o kadar yüksekti ki sesi kulağımı kanatacak kadar yüksekti.

“ Bana bakın burada olduğunuzu biliyorum. Ya çıkın ortaya ya da bu köyü yakıp küle çeviririm!!!”

Sanki kalbimi yakıp yıktığı yetmezmiş gibi üstüne köyü yaksa ne çıkardı ki...

Hafifçe Mirali’nin yüzüne döndüm. Gözlerinde sadece bir tedirginlik vardı. Ellerimi öyle bir tutuyordu ki

Sanki bırakırsa kaybolacakmışım gibi…

Parmakları, avuçlarımın etrafında sıkı ama nazik bir çember oluşturuyordu. O an, içinde bulunduğumuz anın gerçekliğini sorguladım. Tüm bu karmaşanın, yaralarımızın, peşimizde yankılanan tehditlerin arasında, onun ellerinin sıcaklığı tuhaf bir huzur veriyordu.

Ama biliyordum… Bu huzur yanıltıcıydı. Çünkü az önce, gözlerimi kapattığım o birkaç saniyelik boşlukta, babamın sesi kulaklarımda çınlamıştı. Ve Mirali’nin bakışlarındaki tedirginlik, sadece benim için değil, bizim için de bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyordu.

Hafifçe ellerimi kavradı. gözleri bana bir şeyler söyleyecekmiş gibi bakıyordu.

“Sakin ol burada beni bekle, birazdan buradan çıkacağız” diye kırık bir fısıltıyla konuştu.

Merakla gitmemesi için ellerini sıkıp kendime çektim.

“ İyi de nasıl? Babamın gözü dönerse kimseyi tanımaz sana zarar verir.” Diye yalvaran gözlerle yüzüne baktım.

Sıcak bir tebessümle ellerini yüzümde gezdirdi.

“ Ne olursa olsun seni bırakmayacağım o adamın eline . Gerekirse kendi canımdan vaz geçerim ama senin saçının teline bile zarar vermesine izin veremem” dedi yüzümde kilitli kalmış bir çift yeşil gözle.

Öylece yerimde çakılı kaldım. Sanki gitme desem gitmeyecekti. Hızla odadan çıkarken babamın korkunç sesi yine yankılandı.

“Size diyorum! Ahali. Buraya gelen iki süvarinin olduğunu biliyoruz. Ya onları bize verin ya da sizi tarumar ederim” diye bağırırken atının nalları taş yola her çarptığında tok bir ses çıkarıyordu.

Hafifçe öne doğru bir adım attım, perdeyi hafifçe araladım. Babam atının üstünde etrafında dört dönüyordu. Adeta öfke kusuyordu.

Gözlerindeki o nefret buradan bile okunuyordu.

ben her ne kadar sitem etsem de kör kaderim bana onu baba olarak seçmişti.

Nereye gidersem gideyim bu korkunç gerçeklik peşimi bırakmayacaktı.

Ne kadar kaçarsam kaçayım, ne kadar direnmeye çalışırsam çalışayım, onun gölgesi hep peşimdeydi. Kendi kanımdan olan birinin bana böylesine düşman kesilmesi, içimde tarifi zor bir boşluk bırakıyordu.

Bir an bana doğru bakar gibi oldu. Kalbim hızla atmaya başladı, panikle perdeyi çektim. Onun bu hallerini en iyi ben bilirdim. O bakışlar hiç hayrı alamet değildi. Birden bir ses duyuldu.

Bu ses İhsan abinin sesiydi.

“Beyim biz dünden beri kimseyi görmedik bilmeyiz. Bir yanlışınız olmasın?” dedi.

İhsan Abi babamla konuşurken içeriye telaşla Mirali girdi. Gözleri etrafı hızla taradı, nefes nefeseydi.

“Hadi gidiyoruz!” dedi aceleyle.

Ne olduğunu anlamadan ona doğru bir adım attım. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım.

“Nasıl gideceğiz?” diye sordum, sesimdeki şaşkınlığı gizleyemeden.

Mirali, kapıya doğru yönelirken kısık sesle, “Anlatacak vaktimiz yok, peşimize düşmeden çıkmalıyız,” diye ekledi. Bir eliyle odanın kapısını tutarken diğer eliyle de bana gelmem için işaret verdi. Gözlerindeki kararlılık, içimdeki tereddüdü bastırdı. Ne olup bittiğini tam anlayamasam da onu takip etmekten başka çarem yoktu.

Temkinli adımlarla odadan salona geçtik. Her adımda yüreğim göğsüme sığmaz olmuştu. Evin içi sessizdi ama dışarıda neler olup bittiğini bilmiyorduk. Salonun arka tarafında, loş ışık altında belli belirsiz görünen bir pencere vardı.

Mirali, beni bir an durdurup eliyle pencereyi işaret etti. Sonra aniden elimi sımsıkı tutarak yüzünü bana çevirdi. Nefesi sıcaktı, sesi neredeyse bir fısıltı kadar çıkıyordu.

“Bu pencerenin dibinde atlarımız var. İhsan Abi babanları oyalarken evin arkasından kaçabiliriz,” dedi.

Gözlerimi pencereye diktim. Kalbim daha da hızlı atmaya başladı. Eğer biri bizi fark ederse işimiz bitmişti . Ama artık geri dönemezdik.

Pencereden yavaş ama temkinli bir şekilde süzüldük. Ahşap çerçevenin soğuk yüzeyi parmaklarımı sıyırırken, en ufak bir gıcırtının bile her şeyi mahvedebileceğini düşünerek nefesimi tuttum. Ayaklarım yere değer değmez Mirali beni kolumdan çekip evin gölgesinin içine sürükledi.

Atlar hemen dibimizde, ipleri gevşek bir şekilde bağlıydı. Mirali hızla dizginleri çözüp atını eyerlerken ben de titreyen ellerimle harekete geçtim. Bir an olsun duraksamamalıydım.

Sırtımı duvara yaslayarak atıma bindim. Mirali, “Sakın geriye bakma,” diye fısıldadı ve hızla yönünü köyden uzağa çevirdi.

Bütün köyü uyandırmadan, olabildiğince sessiz ve dikkatli bir şekilde hareket ettik. Sabahın ilk ışıkları önümüzdeki yolu aydınlatıyordu

Babamların bizi fark etmesi demek, sonumuzun fermanının verilmesi demekti. Bir an için atın dizginlerini sıkıca kavradım, göğsümdeki ağırlıkla birlikte… Eğer yakalanırsak, bu köyden sağ çıkamayabilirdik.

Köyden geldiğimiz yoldan geri çıkıyorduk. Ama hala içimde bir tedirginlik ve huzursuzluk vardı. Sanki ben her kaçtığımda beynim uyarı üstüne uyarı veriyordu. Çünkü bu yaptığım mantığıma ters bir durumdu.

Ne yapsam da kalbime söz geçiremiyordum. Bu yolun sonu pek iyiye gitmese de ben yolumda kararlıydım.

Ona verdiğim bir söz vardı ve bu söz ne olursa olsun yerine getirilmeliydi.

Dar patika yoldan giderken babamın o öfkeli sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor, nefret dolu bakışları gözümün önünden bir türlü gitmiyordu.

Olabildiğince hızlı gidip arayı açmamız gerekiyordu. Ama nereye gideceğimizi bu sefer ikimiz de bilmiyorduk. Yine yolun bizi götürebileceği kadar yol gidecektik. Adeta bu koca dünya bize dar olmuş, kaçacak hiç bir yer kalmamıştı.

Mirali her ne kadar belli etmemeye çalışsa da o da tedirgindi. Gözlerindeki telaş buradan bile okunabiliyordu.

Bir süre sonra, köyün uzağında, ormanlık alana doğru ilerlemeye başladık. atlarımızın ayak sesleri ve ormanın derinliklerinden gelen kuş sesleri dışında ortamda başka ses yoktu. Bu an, tıpkı bir kâbus gibiydi. Geri dönmek istesem de, nehir gibi akıp giden zamanın içinde bir adım bile geriye gitmek mümkün değildi.

Ok yayından çıkalı çok olmuştu. Ya ok hedefini tam on ikiden vuracak ya da ıskalayacaktı.

Babamların tehlikesi geçmiş sayılmazdı, illaki bizi bulacaklardı o yüzden bir an olsun dinlenmeye vaktimiz yoktu. Dar patika yolu ağır ve temkinli adımlarla geçerken

yolun ilerleyen kısmında bir hareket gördük. İlk başta, sadece bir gölge gibi görünmüştü. Ama dikkatlice bakınca, karanlıkta beliren siluetleri fark ettim. Birkaç atlı çok dikkatlice ama emin adımlarla bize yaklaşıyorlardı.

Kalbim bir kez daha hızla çarptı. Panikle gözlerimi Mirali’ye çevirdim. Gözlerinde bir şeyler belirdi, ama ne olduğunu çözemedim. Sadece birbirimize bakmakla yetindik.

Ve sonra, o sesler biraz daha yakınlaştı. Bir adım geriye doğru attık kapana kısılmış gibiydik

Yolumuzu kesen bu atlılar da kimdi?

Atlılardan biri öne doğru ağır bir şekilde çıktı. O an tüm dünyam başıma yıkılmıştı.

Yüzündeki soğukkanlılık, bana her şeyin sonunun geldiğini fark ettirmişti. hiç beklemediğimiz bir şekilde, bizim tam önümüzde duruyordu.

Yavaşça atından indi ve önümüzde durarak, derin bir nefes aldı. Bir an, sanki zaman durmuş gibiydi. Sesini duyduğumda, içimdeki tüm sesler bir anda sustu.

“Nereye kaçtığınızı sanıyorsunuz siz?” dedi soğuk bir sesle.

Yavaşça gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Artık kaçacak hiçbir yerim yoktu.

Çünkü karşımda gözlerindeki sinsi bakışlarıyla beni süzen Tahir duruyordu.

Evet canlar bölüm nasıldı hadi bana bildirin ❤️ ❤️ ❤️ ❤️ 6

Seviliyorsunuz kendinize iyi bakın😊😊😊

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 28.02.2025 23:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...