26. Bölüm

Kapanan kapılar

Vedat Türker
yazarcizer_trk

 

 

Biraz gecikmeli oldu özür dilerim canlar🥺

 

 

​​​​​

Avlu aniden daraldı, sanki duvarlar üzerime kapanıyordu.

Etraftaki Sesler boğuklaştı, yalnızca kendi kalp atışlarım duyuluyordu.

Gözlerim babamın yüzünde bir merhamet kırıntısı aradı, ama gördüğüm şey sert ve keskin bir öfkeden başka bir şey değildi.

Birden avluda bir esinti gezindi.

Havanın soğukluğunu hissettim ama ter damlaları şakaklarımdan süzülüyordu.

Bir adım geriye attığımda arkamdaki soğuk kolona çarpıp sendeledim.

Babam ellerini arkasında birleştirdi. Konağın ortasında gözlerini dikmiş, yüzünden çok sinirlendiği belli bir şekilde duruyordu.

Bir müddet gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım ama babamın sert ve soğuk sesi avluda yankılanınca ellerim titreyerek babamın gözlerinin içine baktım. Gözlerinde öfkeden başka hiç bir şey yoktu.

“ Gülnaz! Çabuk buraya gel” sesi boğuk ve kesindi. Nefes alırken göğsü inip kalkıyor, boynundaki damarlar sinirden kabarmıştı.

Babamın sesi kulaklarımda adeta yankılandı. Tıpkı hırçın bir denizin dalgalarını kıyıya vurduğu gibi güçlü bir sesti. Boğazım kurudu. Şimdi ne yapacaktım? Kaçmalı mıydım? Ama nereye?”

Babamın öfkesi bu denli yüksekken ben nasıl kaçabilirdim. Korku tüm vücudumu sarmıştı. Yavaşça başımı öne eğdim. Ağır adımlarla ona doğru yaklaştım. Yanına vardığımda eliyle beni tuttuğu gibi arkasına doğru savurdu.

“ Gel bakalım seninle sonra görüşeceğiz!” diyerek yüzüme sert bir bakış attı.

Sonra Tahir’e döndü. Kendisine doğru bir adım attı. Yüzündeki öfke daha da kabardı.

“Sen ne cüretle benim kızımı bulunca bana değil de konağına getirirsin!” göğsü inip kalkıyor, nefes alış verişleri düzensizleşti. Tahir’in yanına yaklaştı, elleriyle yakasına yapıştı.

“ Üstüne evli olduğun halde ne cüretle kızımı istemeye gelirsin bre hadsiz!! Benim kızım bey kızıdır haa. Kuma olacak alelade bir köylümü sandın?”2

Sesi konağın soğuk duvarlarına çarpıp tek tek kulaklarımda çınlamaya başladı. Babam az önce beni savunmuştu. Söylediklerini duyduğum andan beri aldığım her nefes boğazımda düğümlenmişti. Tahir babamın karşında tek kelime bile edememişti. O sustukça babam daha da hiddetlendi ve elini havaya kaldırdı Yüzüne indireceği sırada arkadan bir ses ile eli havada kaldı.

“Necat Bey! Hele bir durasın orda”

Babam ağır ve temkinli bir şekilde sesin olduğu tarafa döndü. Onu durduran ses Abdullah Bey’e aitti. Havadaki elini sinirle yumruk yaparak indirdi. Tahir’i sert bir hareketle ileri doğru savurdu ve hışımla Abdullah Bey’in karşısına dikildi.

“Abdullah Bey! Ne sandınız siz?” Dudakları ince bir çizgiye dönüşmüş, çenesini sıkmaktan yüzü gerilmişti. Burnundan soluyordu, sanki içindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Gözbebekleri büyümüş, bakışları keskin bir bıçağın ucu gibi olmuştu. “ Benim kızım sahipsiz mi sandınız? Bir Bey kızı nasıl kuma olabilir? Taziye haberlerini duymasak bize de demeyecektiniz. Bu mu sizin Ağalığınız.” Dedi gözlerini bir an olsun ondan ayırmayarak.

Abdullah Bey gözleri donuk öyle umarsızca babama bakmaya devam etti. Elleri kucağında sakince duruyordu, ne yumruk yapmıştı ne de istemsizce kıpırdatıyordu.

Nefesi düzenliydi, gözlerinde ne korku ne de endişe vardı.2

Babamın nefret kusan sözlerine rağmen tek bir adım geri atmadı, olduğu yerde dimdik duruyordu.

Sonunda ellerini arkasında birleştirip sessizliğini bozdu.

“Biz senin kızını dağda bayırda itlerle bulduk da evimize getirdik!” Sesi aniden yükseldi, yüzü kasıldı. Eliyle konağın içini işaret etti.

“Bu gördüğün konağın çatısına sığındı. Biz de aldık, bağrımıza bastık!” Sesindeki sertlik, odadaki havayı keskinleştirdi.

Babam sinirle yumruk yaptığı elini daha da sıktı. Tırnaklarının etine battığını hissedebiliyordum. Sinirden gözleri dönmüş bir şekilde gözlerini yana devirdi, burnundan soluyordu. Sinirle kaşları çatıldı ve konuşmak için dudaklarını araladı.

“Benim kızım sahipsiz değil! Onun bir evi ve bir babası var.” Sesi öyle yüksekti ki adeta tüm konakta yankılandı.2

“ Ne cüretle ona sığıntı muamelesi yaparsın!” dedi. Sesi titremiyor kararı net bir tını taşıyordu.

Babamı daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Genelde siniri hep bana olurdu. Ama ilk defa beni savunuyor olması içimde tarifi zor bir duygu uyandırdı. Ancak duyguyla beraber bir şüphe de içimi kapladı.

gerçekten benim için miydi, yoksa bambaşka bir sebebi mi vardı?”

Belki de düşündüğü şey sadece itibarıydı bilemiyorum ama bir an olsun bana çok yabancı olan o duyguyu yaşıyor olmak içime garip bir huzur yaymıştı.

Abdullah Bey babamın beklenmedik çıkışmasına bir anlam verememiş gibi önce bana sonra babama baktı. Kaşları hafifçe çatılmış, dudakları aralanmıştı. Sanki ağzından çıkacak bir sözü tartıyormuş gibi tereddütle duraksadı.

Sonra eliyle konağın dış kapısını gösterdi.

“Kızını da al evimden çık git!” Sesi konağın içinde yankılanırken yüzü buz kesilmişti. “ Acımız var Necat Bey. Hadsizliğini görmezden geliyorum. Derhal evimi de köyümü de terk et!” dedi ciddi bir sesle.2

Babam bir an donup kaldı. Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Yumruklarını sıktı, dudakları arasından gür bir sesle tüm öfkesini kustu.

“Abdullah Bey! Ağzınızdan çıkanları beyninizde tartın öyle konuşun.” Sesi buz gibi soğuktu. Burnundan soluyordu, ellerini yumruk yapıp havaya kaldırdı. “ Ben bir aşiret reisiyim. Kiminle konuştuğunuzu iyi belleyin. Dedi yüzündeki sinir, kaşlarını çatmasına neden olurken elleriyle elimi sıkıca tutup kapıya doğru yöneldi. Tam dışarı çıkacağımız zaman arkadan bir ses duyuldu.

“Gülnaz atını almadan mı gidiyorsun?”

Ses Tahir’e aitti. Bir anda durup Tahir’e döndüm ve sonra babamın yüzüne baktım.

“ Baba lütfen bir dakika verir misin? Tahir’e bir çift lafım var” dedim.

Babam başını yana çevirip göz ucuyla Tahir’e baktı, ardından yüzünü bana doğru çevirdi. Bir an duraksadı sonra başıyla onaylayarak geri çekildi.

Babamın onayıyla Tahir’e doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Yüzünde her zamanki gibi umarsız bir ifade vardı. Oysa ben içimde kendimle savaşıyorken nasıl bu kadar her şeyi hafife alabiliyordu, anlamıyordum. Yanına yaklaşıp karşısında dikildim.

“Ne yapmaya çalışıyorsun, Tahir?” Sesim, sert ve keskindi.

Tahir gözlerini kısıp bana ters bir bakış attı. “Atını unutmuşsun, hatırlatayım dedim,” dedi umarsızca.

Ama gözleri öyle söylemiyordu. Onun ima ettiği atım değildi. Bunu çok iyi biliyordum. Kulağına yaklaşıp kısık bir sesle konuştum.

“Bana bak Tahir yeminim olsun ki ona bir şey yapacak olursan seni kendi ellerimle öldürürüm ona göre.” Sesim her ne kadar titreyerek çıksa da güçlü durmaya çalışıyordum. Dizlerimde kalan son bir güçle gözlerimi devirmeden karşısında dikiliyordum.

Tahir benim kararlı duruşumu tiye alır gibi iğrenç bir şekilde sırıtmaya başladı O sırıtış, içinde hem meydan okuma hem de bir şeyleri ima eden gizli bir anlam taşıyordu. “Orası sana bağlı Gülnaz, anlaşma hâlâ geçerli bunu o güzel aklına sok müstakbel karıcım” dedi utanmadan.

Beni çileden çıkaran da buydu işte. İstediği her şeyi yapabileceğimi sanması beni deli ediyordu. Bir de utanmadan beni kesin olarak karısı olarak görmesi içime bir sızı işliyordu ama ne yapabilirdim ki ruhumun bir parçası onun pençeleri arasındaydı. O pençelerini her sapladığında benim canımdan can gidiyordu.

Ona bir adım daha yaklaştım. “Eğer beni karın olarak görüyorsan yanılıyorsun Tahir istediğini elde etsen bile ben asla senin karın olmayacağım.”

Tahir başını yana eğdi. “Benim neler yapabileceğimi sen de gayet iyi biliyorsun, Gülnaz. Sadece kendine itiraf edemiyorsun. Şimdi düşün taşın kararını ver” dedi sesi tehditkâr bir tını taşıyordu.

İçime derin bir huzursuzluk çöktü. Söyledikleri gibi neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordum. Dişlerimi sıktım ve ona son bir bakış attım. “Sana yalvarmayacağım Tahir. Sadece dediğin gibi bu burada kapanmadı bilesin.” Dedim. Yağız’ı aldığım gibi arkamı dönüp yanından uzaklaştım. İçimde hırçın fırtınalar koparken onun yaşayabilmesi için güçlü durmam gerekiyordu. Gözlerime akın eden gözyaşlarımın akmaması gibi başımı yukarı doğru kaldırdım.

Arkamı döndüğümde bile bakışlarının sırtımda olduğunu hissediyordum. Tahir ya dediğini yapar ve ona zarar verirse ne yapardım? Düşünmesi bile kalbime bu denli zarar veriyorsa onun kılına zarar gelmesi beni ne hâle sokardı. Elimi kalbime koyarak titrek dudaklarımdan bir dua süzüldü.

“Rabbim sen bana kaldıramayacağım ağır bir yük verme.” Diyebildim sadece

Babamla birlikte konaktan çıkınca sanki kendimden bir parça unutmuşum gibi eksik hissediyordum. Bile bile onu orada kaderine terk ediyor olmak beni içten içe kemiriyordu. Adımlarımı hızlandırmak istiyordum ama attığım her adımım beni ondan uzaklaştırdığı için kalbim ondan gitmek istemiyordu ama babamın sert bakışları üzerimdeyken gitmem gerekiyordu. Arkama bakmamak için kendimi zor tutuyordum. İçine çekildiğim felaketime adım adım ilerliyordum. Hiç düşünmeden evden kaçarken bir daha oraya uğrayacağımı sanmıyordum ama şimdi cehennemime kendi ayağımla gidiyordum...

Beş saat sonra Necat Bey konağı.

Konağın kapısından içeri girince herkesin gözü üzerimdeydi. O an yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyordum. Babam atından hışımla indi. Bana doğru yaklaştı ve sert bir dille konuştu.

Geç önüme!” Sesindeki öfke, kaşlarının sertçe çatılmasına neden oldu. Titreyen bacaklarımı öne doğru ittirerek bir adım attım. İçimde bastırmaya çalıştığım tüm korkumla önüne geçip yürümeye başladım.

Babama karşı gelmenin cezasını biliyordum. İçimdeki buruk acıyla Adımlarımı hızlandırdım. Göz ucuyla etrafıma baktım. Konaktaki herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Hizmetçiler, babamın adamları öylece acıyan bakışlarla bana bakıyorlardı. Sanki ipe götürülen bir idam mahkumuna bakar gibi gözlerinden hüzün okunuyordu. Başımı usulca önüme eğip içeri geçtim.1

Avlunun ortasına geldiğimizde ansızın bileğimden yakaladı. Öyle sert sıktı ki acıyı kemiklerime kadar hissettim. “Senin yüzünden..” diye hırladı, gözlerini belertip dik dik baktı.

“ Başım öne eğildi. Tüm itibarım yerle bir oldu, utanmaz arlanmaz” diyerek bana tokat atmaya yeltendi ama bir anda vazgeçti. Havadaki elini indirip yumruk yaptı. Gözlerini yana devirip bir hışımla beni ileri doğru savurdu.

“Gözüm görmesin seni defol git!” diyerek sırtını bana döndü.1

Neden böyle bir şey yapmıştı? Normalde şuan beni öldürmüş olması gerekiyordu ama yapmamıştı. Yavaş ve temkinli bir şekilde yerimden doğruldum. Gözyaşlarım eşliğinde boğuk bir sesle babama doğru seslendim.

“ Bu kadar mıydı?” İçimdeki korku gittikçe kabarmaya başladı ama içimde hissettiğim anlık bir cesaretle dudaklarımı araladım. “ beni satıyordun baba ne uğruna bir avuç toprak uğruna” sesim gittikçe titriyor, nefesim daralıyordu. “ Ben senin için bu kadar mı ediyorum. Kızına, kendi canından bir parçana reva gördüğün bu mu?” sözler bir anda ağzımdan çıkmıştı. Babam sinirle bana döndü. Sert bakışlarını bir müddet üzerimde dolaştırdı. Sonra hiç bir şey demeden arkasını dönüp gitti.

Dizlerimin bağı çözüldü, olduğum yere yığıldım. Yaşadıklarım bana çok ağır geliyordu ama beni en çok üzen, beni mahveden şey Mirali’nin hâlâ o canilerin elinde tutsak olmasıydı.

Bir şeyler yapmalıydım, onu oradan kurtarmalıydım ama nasıl? Tek başıma ne yapabilirdim? Beynimde dönen tüm düşünceler omzumda hissettiğim bir elle dağıldı. Başımla omzuna dokunana döndüm. Arkamda gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş Hacer duruyordu. Onu görünce gözlerim doldu. Ellerimden tutup ayağa kaldırdı. Hızla boynuna sarılıp ağlamaya başladım, o da benimle beraber ağlamaya başladı. Saatlerce ağlasam bu acı diner miydi? Yüreğimde yanan kor ateşler söner miydi?

Hacer beni güçlükle ayağa kaldırdı. Elleriyle gözyaşlarımı sildi.

“Ah be güzelim nerelerdeydin? Öldüm öldüm dirildim burada.” Diyerek beni kendisine doğru destekledi. Güçlükle gözlerine baktım. Neredeyse kısık çıkan sesimle dudaklarımı araladım.

“Bilmiyorum” diyebildim sadece. Gözlerim doldu. Gözyaşlarım yavaşça yanaklarımdan aşağı süzülmeye başladı. “ nerede olduğumu bilmiyorum, yerim yurdum nerede bilmiyorum ama kalbimin nerede olduğunu çok iyi biliyorum” dedim. Sesim çatallaşmış, neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı.

Güç bela odaya geldiğimizde beni yavaşça yatağa oturttu. Karşımda diz çöküp ellerimi sıkı sıkı kavradı.

“Anlatmak ister misin?” yüzünde derin bir hüzün geziniyordu. Ellerimi ağzına götürüp öptü. “ Dinlerim biliyorsun değil mi?” dedi.

Bir müddet öylece Hacer’e baktım. Sonra konuşmak için ağzımı açtım.

“Benim bir şekilde onu kurtarmam gerek” dedim titreyen sesimle.

Hacer merakla gözlerini kısıp kaşlarını çattı. Bir müddet duraksadı. Sonra konuşmak için dudaklarını araladı.

“kimi Gülnaz?” sesinde meraklı bir tını taşıyordu. Sonra birden olanları anladı. Gözleri hızla büyüdü, ellerimi bırakıp ayağa kalktı. “Mirali’ye bir şey mi oldu?” diyerek panikle ellerini ağzına götürdü.

Onun adını duyunca birden kalbime bir sızı oturdu, göğsüm sıkıştı. Nefesim kesilmeye başladı. Ellerimi kalbime götürerek gözyaşlarım eşliğinde Hacer’e döndüm.

“ Tahir onu esir aldı” dedim. Bir elimle kalbimi tutarken diğer elimle yatağın kenarından destek aldım.

“Onunla evlenmem karşılığında hayatını bağışlayacağını söyledi” dedim. Sesim kısıldı, aldığım her nefes boğazımda düğümlendi.

Hacer yavaşça yanıma yaklaşarak bana doğrulmam için yardım etti.

“ Vay şerefsiz! Biliyordum, o itten hayır gelmez” Diye söylenmeye başlarken “ Bir de evliymiş utanmaz adam nasıl seni isterler aklım almıyor” diye ekledi. Yavaşça Hacer’e döndüm.

“Bilmiyorum Hacer” yavaşça Hacer’in ellerini tuttum. Doğrudan gözlerinin içine bakarak “ bana yardımcı olmalısın. Benim Ebe hatunu bulmam gerek” diye ekledim.

Hacer hızla ellerini çekti. Gözleri büyürken kaşları çatıldı ama bu sefer meraktan değil sinirden çatılmıştı.

“Kızım sen delirdin mi? Başına neler geldi farkında değil misin sen?” dedi. Gözlerinde derin bir ürperti taşıyordu. “ kesinlikle bir yere gitmene izin vermiyorum. Baban bu sefer insaflı davrandı ama bir kere daha yakalarsa sana neler yapabileceğini benden daha iyi biliyorsun.” Dedi sert bir dille.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek tekrardan Hacer’in ellerini tuttum .

“Bana ne olacağı umurumda bile değil” sesim kesin ve titremiyordu. “ Bana yol gösterebilecek tek kişi Ebe Hatun. Ona gitmem gerek” dedim.

Hacer tam ağzını açıp konuşacağı sırada bir ses duyuldu.

“Hiç bir yere gidemezsin!”

Sesin olduğu tarafa döndüğümde ellerim birden hissizleşti. Yavaşça Hacer’in ellerini bıraktım. Yine kalbime ince bir sızı ilişti. Gözlerim doldu.

Çünkü kapıda dikilmiş, sinsi bakışlarıyla bizi süzen Sakine duruyordu. Olduğum yerde kalakaldım. Gözlerim bet suratlının üzerinde kilitlendi. Uzun süredir görmediğim o yüz yine derdime dert katmak için görünmüştü.2

 

Evet canlar bölüm nasıldı hadi bana bildirin😊😊😊2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.03.2025 14:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...