Yeter artık ben burada yok muyum? Neden beni kimse görmüyor? Benim kararlarımın hiç mi önemi yok?” dedim .
Sözüm odanın içinde yankılandığında herkes olduğu yerde dondu. Babamın gözleri öfkeyle kısıldı, tespihini öyle bir sıktı ki ipi kopacak sandım. Bir adım attı, elini kaldırdı.1
Tam tokadı yüzüme indirecekken bir ses, bütün odayı doldurdu:
"O benim karım sayılır! Ona dokunamazsınız!"1
Herkes bir anda sesin geldiği tarafa döndü. Babamın sözü üstüne söz söyleyebilen, benim gibi yürek yemiş Tahir’di
Şokla gözlerimi ona çevirdiğimde, yüzündeki gergin ama kararlı ifadeyi gördüm. O kibrin altında, ilk kez gerçek bir öfke yatıyordu.
Babam, yarıda kalan hareketiyle döndü ve Tahir’e öyle sert bir bakış attı ki oda buz kesti. “Ne dedin sen?”
Tahir, bir adım öne çıkıp göğsünü kabarttı. "Bu kızı istedim ve siz de verdiniz O artık bana ait. Ona başkası vuramaz. Bunu kabul edemeyeceksen kızını vermeyecektin!” dedi büyük bir sinirle.1
Münevver Hanım’ın gözleri büyüdü, hızla oğlunun koluna yapıştı. "Kes sesini Tahir!" diye fısıldadı hışımla. Ama Tahir annesinin elini sertçe itip babasına döndü. "Biz bu kızı istemeye gelmedik mi? Ve siz de babası da bu durumu onayladı . Bu dakikadan sonra siz bile ona böyle davranamazsınız, benim karım olacak kişiye ne siz ne de Necat Bey karışamaz!” dedi. Sesindeki kararlılık içimde bir ürpertiye dönüşmüştü
Abdullah Bey, oğluna sert bir bakış fırlattı. “Tahir, sus!”
Ama Tahir durmadı, babamın gözlerinin içine bakarak devam etti. “Ben alacağım kızın benim değerime değer katsın diye alırım. Ona kızacak bir şey olursa bu yine benim inisiyatifimdedir başkasının değil. Eğer siz bile kıymet vermiyorsanız, ben niye alayım bu kızı?”
Bunu duyduğumda içimde bir şey kırıldı. Sanki ortada bir eşya, bir malmışım gibi konuşuyorlardı.
Babam, Tahir’in sözleriyle bir an duraksadı. Sonra kaşları çatıldı. "Sen bana ne yapacağımı mı söylüyorsun?" diye alçak bir sesle sordu.1
Odada gerilim o kadar yükseldi ki nefes almayı unuttum.
Münevver Hanım hızla araya girdi. “Necat Bey, müsaade edin. Oğlum gereksiz konuştu. Biliyorum, Gülnaz hatasını anlayacak. Öyle değil mi, Gülnaz?”
Gözleri bıçak gibi üzerime saplandı. Ağzımı açıp tek kelime etmeye cesaret edemedim.
Babam, derin bir nefes aldı, sonra Tahir’e döndü.
“ Sen kim oluyorsun benim kızımla arama giriyorsun hadsiz!” diyerek beni ellerimden tuttuğu gibi kendine doğru çekti. Sakine’ ye bir hışımla döndü.
“Al bunu, odasına kilitle! Ben aç demeyene kadar da dışarı salma!”1
Dedi.
Tahir’in yüzü gerildi ama bir şey söylemedi. Ben gözlerimi ona dikmiş, içimde beliren yeni korkuyu bastırmaya çalışıyordum.
Tahir, bunu gerçekten beni korumak için mi yapmıştı?1
Yoksa… sadece kendisine ait bir şeyi başkasının yok etmesine izin vermemek için mi?1
Sakine’nin beni yaka paça salondan çıkarmaya çalıştığı sırada ona karşı direndim. İnatla babamın karşısına geçtim.
Bütün cesaretimi toplayıp gözlerine dik dik baktım. “Ben kimseye verilmek istemiyorum! Bu benim hayatım! Beni zorla bu adama vermeye kalkarsan…”
Cümlemi tamamlamaya fırsat bulamadan babamın elini havaya kalkmış halde gördüm. İçgüdüsel olarak geri çekildim ama kaçamadım. Şiddetli tokadı yanağımı ateş gibi yaktı. Dengemi kaybedip dizlerimin üzerine düşerken kulaklarım uğuldamaya başladı.
Hacer’in boğuk sesi bir yerlerden ulaştı: “Beyim, yapmayın! Kızcağız…”
Ama babamın gözü dönmüştü. “Haddini bileceksin, hadsiz! Sen kimsin de karşımda böyle konuşuyorsun?! Kimden cesaret alıyorsun sen ?” dedi . Eliyle bir daha bana vurmak için hazırlanacağı sırada
Abdullah Bey’in boğuk sesi salonda yükseldi.
tespihini yavaşça çekerek burnundan soluyordu. “Bu ne rezillik Necat Bey? Biz buraya böyle bir kepazelik için mi geldik? Anlaşılan bir ufak yanlış anlaşılma olmuş bu merasimi bir müddet erteleyelim. Bir dahakine böyle bir rezillik görmek istemem ona göre” dedi
Babam, Abdullah Bey’in sözlerini duyunca havadaki elini ağır ağır indirdi. Yüzünde sert ama temkinli bir ifade vardı. Ama gözlerini kaçırmadan devam etti:
“Haklısın, Abdullah Bey. Belli ki gençler bir hataya düşmüş. Ama benim kızımın ne kadar çok hatası varsa, senin oğlunun da o kadar hatası vardır. Bugünlük böyle olsun, ama en kısa zamanda tekrar beklerim.”
Abdullah Bey, sözü bittiğinde ağır bir sessizlik çöktü. Ardından, sakince ayağa kalktı. Ellerini arkasında birleştirince, yanında gelen adamları da tereddütsüz onu takip etti. Sonra, ağır adımlarla babama yaklaştı.
Omzuna sertçe ama ölçülü bir baskıyla dokundu. “Necat Bey,” dedi, sesi hem yumuşak hem de tehditkârdı. “Her şey çözülür, çözülmeyecek bir mesele yoktur. Ama bilirsin ki ben şiddete karşıyım. Kızımız istemiyor diye şiddete başvurmak, hiçbir ağanın adamlığına sığmaz.”
Bir an durdu, gözlerini babamın yüzüne dikti. “Lakin,” diye devam etti, sesi bu kez daha sert çıkmıştı. “Ben hiçbir zaman, hiçbir yerden elim boş dönmem. Bu, beni epey rahatsız etti, bilesin.”1
Odada hava ağırlaşmış, söylenen sözlerin yankısı hâlâ duyuluyor gibiydi.
Gerilimin tırmandığını fark eden Tahir, hızla araya girdi. Babamın ellerini tutup öperek alnına götürdü.
“Necat Bey,” dedi yumuşak ama temkinli bir sesle. “Sen de artık bir babam gibisin. Ama babamın da dediği gibi, bugünlük böyle olsun. En kısa zamanda tekrar geleceğiz.”
Sözleri odadaki havayı bir nebze olsun yumuşatır gibi oldu, ama içimdeki fırtınayı dindirmedi. Gözlerimin önünde, benim üzerimden pazarlık yapıyor olmaları içimde ince bir bıçak gibi saplandı. Kendi hayatımın bir masaya yatırılıp konuşulması, varlığımın birkaç cümleden ibaret hale gelmesi... İçimde bir yerlerde, kapanması mümkün olmayan bir sızı oluşmasına sebep oluyordu.
Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı ıslatarak süzülüyordu. Ne gözyaşlarımı silmek için elim kalktı ne de hıçkırıklarımı bastıracak gücüm vardı. Tam o sırada yanımdan geçen Münevver Hanım, gözlerini üzerime dikti. Sert ve yakıcı bakışlarıyla beni bir kaşık suda boğmaya hazırdı. Yüzünde açıkça bir öfke vardı; ama bu, sıradan bir kızgınlık değildi. Bu, içten içe büyüyen ve zamanı geldiğinde patlayacak bir hınçtı.1
Abdullah Bey ve yanındakiler konaktan çıktı. O an içimi tarifsiz bir korku kapladı. Şimdi onların öfkesi gitmişti ama bana kalan babamın öfkesi olacaktı. Ve o öfke, çok daha yakıcıydı.1
Babam, gözlerini üzerime diktiğinde nefesim kesildi. Hiçbir şey söylemedi, gerek de yoktu. Adımları ağır, ama içindeki öfke taşarcasına hızlıydı. Bir anda kolumu yakaladı. Parmakları bileğime saplanıyordu. Ne kadar canım yandıysa da sesimi çıkarmadım, biliyordum ki buna hakkım yoktu.
Merdivenlerden yukarı sürüklenirken ayaklarım yerden kesiliyordu. Direnmeye çalışmadım. Dirensem de faydası olmayacaktı. Odamın önüne geldiğimizde beni bir çuval gibi içeri fırlattı. Düşerken dizlerim yere çarptı, acıyı hissetmedim bile.1
Kapının sertçe kapanma sesi duyuldu. Ardından metalin kilide oturduğunu hissettim. Bir anahtar döndü.
Ve işte o an, gerçekten yalnız kaldım.
Defalarca kez bu şekilde bu odaya fırlatıldım. Ama hiç biri bu kadar can yakmamıştı. Ellerimi saçlarımın arasına aldım. Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımda kurumuştu.
Her şey bu kadar zor olmamalıydı.
Bu hayatta neyi istediysem neye heves ettiysem her defasında boyumun ölçüsünü alıp yerime oturuyordum. Artık hayatım o denli bir hale dönmüştü ki dönüp de sorgulayamıyordum bile . Kapının önünde uzanıp cenin pozisyonuna geçtim. Gözlerim öylece karanlığa takıldı. Birden karanlığın arasından gözüm bir şeye takıldı . Odanın penceresi açık kalmıştı. Sorun pencerenin açık olması değildi . Orada karanlığın içerisinde seçemediğim bir siluet vardı. Gözlerim karanlığa alışınca karşımdakini görünce panikle yerimden doğruldum. Dilim damağım kurumuş, küçük dilimi yutmuş gibiydim. Büyük bir şaşkınlıkla gözlerim pencerenin yanında duran siluetde takılı kaldı.
Evet arkadaşlar çok güzel bir bölümün daha sonuna geldik. 😊👇👇👇👇 Aşağıdaki köşelerimize yorum bırakmayı unutmayın sevgilerle
Mendil köşesi (😊😅🥺😁😭🤔)2
Dert köşesi( bedava dert dinlenir kaçırmayın)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.47k Okunma |
1.96k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |