Biraz geç oldu kusura bakmayın 🥺
Gözlerim istemsizce büyüdü, Sakine’yi tutan titrek kollarım bir anda hissizleşti. Ellerimden kayıp yere düştüğünde, aldığım derin nefes ciğerlerime dolup genzimi yakıyordu. Şaşkınlıkla gözlerimi onun üzerine kilitledim. Bu sahne... Bana hiç yabancı gelmiyordu. Panikle yerimden doğrulup Bir adım geri attım. Ellerim ağzımda halama baktım. Garip bir şekilde o biraz daha soğukkanlıydı. Elindeki kırık vazoyu yavaşça yere bıraktı ve göz ucuyla bana baktı.
“ Ne bakıyorsun orda gel yardım et!” sesi neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı.
Temkinli adımlarla yerde yatan Sakine’ ye yaklaşırken titreyen sesimle dudaklarımı zorlukla araladım. “ Yaşıyor mu? Diyebildim sadece.
Halam birden duraksadı. Sonra elleriyle Sakine’ nin nabzını yokladı.
“Yaşıyor!” derin bir nefes aldı. Elleriyle koltuk atlarından tutup yerinden doğrulttu. “ Kötüye bir şey olmaz merak etme” dedi.
Halamı duyunca derin bir nefes aldım. Sıkışan kalbim bir anlığına sakinleşti ama hâlâ tehlike geçmiş değildi. Şuan salonun ortasında ölü gibi yatan Sakine’ duruyordu.1
“Şimdi ne olacak, Hala?” diye sordum, titreyen dudaklarımdan dökülen kelimelerle.
Halam göz ucuyla bana baktı. Sinirlendiği her halinden belliydi.
“Te Allah’ım sen aklıma mukayyet ol!” dedi ve gözlerini yana devirdi derin bir nefes aldı. “ kızım orda dikileceğine bir yardım et salondayız farkındaysan” dedi.
Halamın dediklerini duyar duymaz hemen öne atılıp Sakine’nin bacaklarından tuttum. Vücudunun ağırlığı ellerimi titretti ama onu bırakmaya niyetim yoktu.
Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başlarken birden kapı sertçe çalınmaya başladı. Kapının sesini duyunca vücudumu anlamsız bir titreme tuttu. Halamla göz göze geldik. Kalbim hızla çarpmaya başlarken midemi anlamsız bir kasılma tuttu. Halam yavaşça Sakine’yi yere bıraktı. Eliyle susmam için işaret verdi. Sakine’ yi yavaşça ahşap koltuğun arkasına doğru çekti. Yere bıraktığı kırık vazoyu tekrardan kavrayıp yavaşça kapının arkasına geçti. Titreyen sesimle dudaklarımı zorlukla araladım.
“ Kkkim o?” dedim zorlukla. Kapının arkasından belli belirsiz bir ses duyuldu.
“Benim, Gülnaz Hanım , Hacer.” Sesi duyunca vücuduma bir rahatlama yayıldı. Hızla kapıya yaklaşıp kapı kolunu kavradığım gibi kendime doğru çektim. Ahşap kapı gıcırdayarak açılınca karşımda elindeki kahve tepsisiyle Hacer belirdi. Omzu üzerinden koridora göz ucuyla baktım, etrafta kimse yokken Hacer’i kolundan tutup içeri aldım. Elindeki kahve fincanları çalkalanarak döküldü. Hacer panikle bana döndü. Yüzünde olanlara bir anlam verememiş gibi bir ifade vardı.1
“ Gülnaz ne yap–“ daha sözünü tamamlayamadan ellerimle hızla ağzını kapattım. Boğuk sesi parmaklarımın arasından bir inilti gibi çıkarken sıcak nefesini elimde hissedebiliyordum.
“Sakin ol Hacer! Bak şimdi ağzını açacağım. Tek kelime edeyim deme” diyerek ellerimi yavaşça gevşettim.
Hacer, ellerimi çeker çekmez hızla benden uzaklaştı. Bakışları, kapının arkasında elinde vazo tutan halama kayınca bir anda ellerini ağzına götürdü; gözbebekleri şaşkınlıktan büyümüştü.
Hacer daha olayın şokunu üzerinden atamamışken hemen araya girdim.
“Hacer bak her şeyi anlatacağım ama ne olursun önce bir sakin ol” diyerek ellerimle kolundan kavrayıp koltuğa oturttum. Koltuğa oturunca gözü koltuğun dibindeki Sakine’nin ayaklarına takılınca irkilerek yüzüme baktı. Bakışlarında ne yaptınız siz der gibi bir ima taşıyordu.
Halam elindeki vazoyu yavaşça yere bırakıp bize doğru yaklaştı. Yüzünde gergin bir ifade vardı.
“Bana bak Hacer, sen de fazla meraklı çıktın!” diyerek elleriyle tekrardan Sakine’nin koltuk altlarından tutup yerinden doğrulttu. “ bir el atın şunu buradan bir çıkaralım” dedi. Sesi sert ve keskin bir şekilde çıkmıştı. Hacer yavaşça yerinden doğruldu. Benimle beraber titrek kollarıyla Sakine’nin bacaklarını sıkıca kavradı. Kapıya doğru yönelip titrek bacaklarımızla bir adım attık.
Yavaş ve temkinli adımlarla koridora çıktık. Halam gözleriyle önce bir koridoru kolaçan etti. Sonra başıyla bize peşinden gelmemiz için işaret verdi. Hızlıca salonun karşısındaki öncesinde halamın odası olan ama o gittikten sonra misafir odası olarak kullandığımız odaya güçlükle taşıdık.
İçeri girer girmez kollarımda kalan son güç tükendi ve Sakine’nin ayakları ellerimden yavaşça kaydı. Ayakları sert zemine çarpınca tok bir ses çıkardı.
Halam hızla bana dönüp sessiz olmam için eliyle işaret verdi.
“ Yavaş! Başımıza akbabaları salma şimdi.” Dedi. Sesi neredeyse fısıltı kadardı.
Sakine’yi dizlerimde kalan son bir güçle sırtlanıp odadaki ahşap karyolanın üzerine yavaşça bıraktık.
Göğsü yavaşça inip kalkıyor, nefesi neredeyse hiç çıkmayacak kadar cılız çıkıyordu. Çaresizce halama baktım. Halam odada hiç durmadan bir o yana bir bu yana dolanmaya başlarken ellerini arkasında birleştirdi. Kalbim göğsümü delecek kadar hızlı atarken aldığım nefes genzimi yakıyordu. Halama doğru bir adım atım.
“Hala ne olursun bir şey de! Artık korkmaya başladım” dedim.
Halam odada dolanırken birden duraksadı ve hızla bize döndü.
“ Şimdi beni iyi dinleyin” diyerek bize doğru yaklaştı. Elleriyle omzumu sıkıca kavradı. “ Ben buraya babamın ölüm yıldönümü için geldim. Onun hayrına köylülere erzak yardımında bulunmak istiyordum. Dedi ve sıkıca kavradığı omuzlarımı gevşetip Hacer’e döndü.
“ Burada işin en önemli kısmı sana düşüyor Hacer. Kulaklarını aç beni iyi dinle” dedi , ellerini Hacer’in omzuna koydu.
“ Ben zaten babana bana bir at arabası ayarlamasını söylemiştim. Gidip babanı bir şekilde ikna edip o at arabasının başına sen geçeceksin, ikna olmadıysa benim adımı vereceksin.” Dedi.
Ellerini Hacer’in omzundan yavaşça çekerek pencerenin yanına yaklaştı. Bir an duraksayıp uzaklara dalmış bir şekilde ellerini arkasında birleştirdi.
“ Sonrası zaten belli seni at arabasıyla dışarı çıkaracağız” dedi.
Söylediklerini duyunca tüylerim diken diken oldu. Ellerim istemsizce titrerken bir adım ileri atmak istedim ama sanki mıh gibi yerime çakılmış gibiydim. Dizlerimde bir türlü adım atacak güç bulamadım. Göz ucuyla yatakta baygın yatan Sakine’ ye baktım.
“Peki Sakine ne olacak?” diye sordum.
Halam ağır bir şekilde Sakine’ye omuzları üzerinden baktı. Sonra bakışlarını tekrardan pencereden dışarıya kilitledi. İnce bir çizgi haline dönmüş dudakları hafifçe yana doğru kıvrıldı ve yüzünde tuhaf bir gülümseme belirdi.
“Onu bana bırakın” diyerek hızla bize döndü. Gözlerinde derin bir ürperti taşıyordu.
“Ama iki saat içinde dönmelisin. Dönmezsen, babana yokluğunu bildirmek zorunda kalırım!” dedi. Yüzünden endişelendiği belirgin bir şekilde fark edilebiliyordu.
“Şimdi akşam yemeğine kadar bekleyin. Yemekten sonra başlıyoruz,” dedi ve Sakine’ye doğru ilerledi. Başındaki şalı çıkarıp ikiye böldü, ardından Sakine’nin ellerini ve ağzını sıkıca bağladı.
Halamın yaptıkları karşısında adeta küçük dilimi yutmuştum.
Şaşkınlıkla halamın yüzüne bakarken halamın sert sesiyle irkildim.
“ Ne bekliyorsunuz! Hadi inin aşağı yemek hazır. Babanın dikkatini çekmeyin.” Dedi.
Halamı duyunca Hacer’le birlikte titrek bacaklarımı öne doğru ittirerek güçlükle odadan çıktım.
Yine tehlikeli bir işe kalkışmıştık, ama bu sefer hata yapma lüksüm yoktu. Mirali onların elindeyken en küçük bir yanlış bile affedilemezdi.
Hacer ile birlikte yavaş ve temkinli adımlarla avluya inerken. Kalbim göğsümü delecekmiş gibi çarpıyor, attığım her adımım bir diğerini boğuyordu. Avluda soğuk bir esinti içimde derin bir ürperti uyandırdı. Babam avludaki yemek masasında Devran ile birlikte yemek yiyorlardı. Devran bizi fark eder etmez masadan kalkıp bana doğru koşmaya başladı. Yanımıza gelince bacaklarıma sıkıca sarıldı.
“Ablaa! Hoş geldin. Seni çok özledim.” Demesiyle gözlerim doldu. Yanına diz çöküp yanaklarından kocaman öptüm. İçimde yine derin bir pişmanlık uyanmıştı. Şuan annesini zorla alıkoymak hiç de adil değildi.
Tam ağzımı açıp konuşacağım sırada babamın otoriter sesi havayı keskin bir bıçak gibi yardı.
Sesi sert ve kaşları çatılmıştı. Yüzünde gergin bir ifade vardı. Beni görünce yüzündeki ciddi ifadeyle dudaklarını araladı. “ Sana gözüme görünme demedin mi!!” Sesi odada yankılanıp kulaklarımda çınlayınca geriye doğru bir adım attım ama sırtımda hissettiğim bir elle irkilerek arkama baktım.
Sırtıma dokunan el halama aitti. Yüzü gerilmiş gözlerini bir an olsun kırpmıyordu. Bakışlarıyla babamı devirebilecek kadar ciddi bakıyordu.
“Necat! Bu akşam Gülnaz ile birlikte yemek yiyeceğiz” ellerimden sıkıca tutup babama doğru adımlamaya başlarken beni de peşinden sürükledi. “ İstiyorsan odana çık ve yemeğini oraya getirsinler! Ama bugün yeğenim benimle birlikte yiyecek” diye sert bir dille çıkıştı.
Babam sinirle yumruk yaptığı elini masaya sertçe vurdu. Gözlerinden alev saçarak bize doğru yaklaştı.
“Sarfinaz! Haddini aşıyorsun bilesin” diyerek karşımızda dikildi.
Halam eliyle beni arkasına doğru çekti.
“Necat! Bana bak, gözlerime. Ben senin ablanım asıl kim hadini aşıyor çok iyi bilirim de babamın hatırı diye susuyorum bilesin!” dedi. Sesi bir an olsun titremiyor. Korkudan eser yoktu. “ Bugün babamın ölüm yıl dönümü, bari ona saygın olsun da ablanın sözüne dinle!” diye ekledi.
Babam sinirli bakışlarını halamdan bir an olsun çekmedi. Burnundan soluyordu. Konuşmak istedi ama konuşmadı. Yumruk yaptığı elini gevşetip tek kelime etmeden yerine oturdu.
Halam da babamın karşısına geçti ve beni yanına oturttu.
Bir müddet masada çatal kaşık seslerinden başka ses yoktu. Herkes sessizce yemeğini yerken halam sessizliği bozdu.
“Necat biliyorsun babamın ölüm yıldönümü. Ben de yanımda getirdiğim bir kaç öteberiyi köylüye dağıtmak istiyorum. Adettendir, beyliğine hürmeten izin istiyorum” dedi. Babam bir an duraksadı, başını hafifçe kaldırıp halamın yüzüne baktı.
“Yarın yaparsın ne yapmak istiyorsan ama gözüme görünmeyin!” dedi ve yemeğine devam etti.
Halam elindeki kaşığı yavaşça masaya bırakıp ağzını mendille sildi.
“Olmaz gönül kırmak istemiyorum, gece dağıtacağım” dedi. Sesi tamamen sakin bir tınıyla avluda yükselirken bir yandan da eliyle şalını düzeltti.
Sanki her şey çok olağan, babamdan günlük izin istiyor gibi bir havası vardı.
Babam tekrar duraksadı. Elindeki kaşığı sertçe masaya savurdu.
“ Eee ne halt yiyorsan ye!” diyerek hızla ayağa kalkıp arkasını döndüğü gibi oradan uzaklaştı. Halam babamın bu tavırlarına karşılık hızla ayağa kalkıp ardından seslendi.
“Bu arada Sakine abisi Haşmet’e gitti. Acil bir işi çıkmış, sen sormadan söyleyeyim” dedi.
Babam halamı duyunca birden durdu. Omuzları üzerinden bize kısa bir bakış attı. Bir şey demek istedi ama vazgeçti. Sonra bakışlarını yana devirip uzaklaştı
Halamın bu cesurca davranışlarını ağzım açık izledim. Benim için onca tehlikeyi göze alabilecek kadar neden yardım ediyordu bilmiyordum.
Babam uzaklaşınca Halam göz ucuyla bana baktı. Kulağıma yaklaşıp kısık bir sesle konuşmaya başladı.
“Odana çık ve söylediğim gibi kimseye görünmeden!” sesi neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı. “Pencerenin dibinde bir merdiven bulacaksın. Yavaşça aşağı in seni orada bekliyor olacağım” deyince adeta nutkum tutulmuştu. Tüm bunları ne ara yapmıştı hâlâ aklım almıyordu. Halamdan ayrılıp ağır adımlarla yukarı doğru çıkarken attığım her adımım gözümün önünde sanki yok oluyormuş gibi hissediyordum. Güçlükle elimi tırabzanlara atıp destek aldım. Kalbim göğsüme baskı yaptıkça nefesim kesiliyor, alnımdan boncuk boncuk terler akmaya başlıyordu. Ya başaramazsam ya yine işler sarpa sararsa? Düşünceler beynimde sürekli dönüyor başımda inanılmaz bir ağrıya dönüşüyordu. Sendeleyerek odama gelince gözüm birden pencereye takıldı. Titreyen ellerimi kalbime götürdüm. Zoraki adımlarımı ileri doğru ittirip pencereye yaklaşıp derin bir nefes aldım.
“Bu sefer olacak, bu sefer başaracağım” diyerek pencerenin kolunu çektim. Elimi pencerenin pervazına dayayıp aşağı baktım. Gerçekten de pencereye dayanmış bir merdiven vardı. Bir an arkama dönüp baktım. Ne olursa olsun geri dönmek yoktu. Yavaşça pencereden aşağı sarkıp merdivenlere bastım. Ayağımla eski ahşap merdivene her bastığımda çıkan hafif gıcırtılar eşliğinde ağır ve temkinli adımlarla merdivenlerden indim. Gözlerim karanlığa alışınca merdivenlerin dibinde beni bekleyen halamı fark edince ani bir irkilme yaşadım. Halam bana doğru yaklaşıp eliyle susmam için işaret verdi. Hızla koluma girip beni arkasından sürüklemeye başladı.
Artık harekete geçme zamanıydı.
Hacer, biz babamı oyalarken dışarıda hazırlık yapmıştı Halamla beraber konaktan çıkıp atların olduğu ahıra doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladık.
Yaptığım iş ne kadar doğruydu bilmiyordum. Belki de çok yanlış bir iş çeviriyorduk ama işin ucunda onun hayatı söz konusuysa elimden gelenin en iyisini yapmak zorundaydım.
Halam temkinli adımlarla ilerlerken bir yandan da kimseye yakalanmamak için etrafı kolaçan ediyordu.
Ahırın kapısının önünde bir at arabası ve Hacer duruyordu. Halam beni kendisine doğru çevirip elleriyle omuzlarımdan sıkıca kavradı.
“Benim güzel kızım. Allah yardımcın olsun güzelim” birden sesi titredi ve yanaklarından aşağıya bir damla gözyaşı süzüldü. Az önceki güçlü kadından eser yoktu. “ Beni iyi dinle. Ben zamanında yaşadığım anlık bir tereddüt yüzünden tüm hayatım boyunca pişmanlık duydum. Sen benim gibi olma git ve elinden geleni yap!” diyerek alnımdan öptü. Gözlerim doldu. Ağlamamak için bakışlarımı yukarı doğru kaldırıp halama sıkıca sarıldım.
“ Teşekkür ederim her şey için” diyebildim sadece. Sesim titriyor kalbime bir sızı ilişmişti. Bir yandan tereddüt bir yandan korku tüm bedenimi sarıyordu. İçimdeki tüm belirsizlikle at arabasına bindim. Halam üzerime ince bir örtü serince örtü altından belli belirsiz sesini duydum.
“ Allah yardımcın olsun” halamı duyunca elimi kalbime götürdüm ve tüm kalbimle “amin” dedim. Sonra Hacer atların başına geçti.
“ Hadi deh oğlum!” demesiyle elindeki dizginleri atın sırtına hafifçe vurdu. araba yavaş bir şekilde hareket etti. Bahçenin demir sürgülü kapısı ağır bir şekilde açıldı. Dışarıda beni ne bekliyor bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da şuan Mirali zalim bir adamın elinde esir düşmüş olmasıydı. Kim bilir ne haldeydi. Daha da kötüsü yaşıyor muydu? Aklıma gelen ihtimaller göğsümü sıkıştırdı. Nefesim kesilirken gözlerimden akan yaşlar yanaklarımda sıcak bir his bırakıyordu. Arabanın tekerleklerinin toprak yolda ilerlerken çıkardığı gıcırtılar. Kulağıma hiç de memnun olmadığım bir şekilde çınlıyordu.
Gözlerimi kapatıp elimi kalbime götürdüm.
“Allah’ım sen bana güç ver” ağzımdan bir fısıltı gibi çıkan duam arabanın gıcırtısına karışıp semaya doğru yükselmeye başladı. Gözlerim doldu. Yanaklarımdan aşağıya doğru süzülen gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Çünkü ne olursa olsun güçlü durmalıydım. En azından bugün başaracaktım2
Bölüm nasıldı canlar hadi bana bildirin 😊
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.66k Okunma |
1.94k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |