33. Bölüm

Sustum, çünkü sevdim...

Vedat Türker
yazarcizer_trk

Onsuz geçen ömrümün hüzün bulutlarından akan her bir damla gözyaşımda onu saklamıştım. Şimdi elimden kayıp gitmesine engel olamıyordum. Ben hızlandıkça arkamdan durmam için bağırdığını duyabiliyordum.

O bağırdıkça feryadım arşa yükselip sessiz çığlıklarım içimde bir fırtına koparıyordu. Yapamazdım. Onu kendimden uzak tutmak en iyi yoldu. Bu yük omuzlarımdayken onu içinde çırpındığım bataklığa sürüklemeyecektim. Kendimi ilk kez mantığımla hareket ederken buluyordum. Onun için çabalıyorum ama o bunu bilmiyordu. En çok da ona ihanet ettiğimi düşünüyor olması içimi acıtıyordu.

Atımın dizginlerini çekip durdum.

Ardımdan o da durdu. Hızla atımdan indim . Sanki benimle birlikte gökyüzü de ağlıyormuş gibi yağmur damlaları tüm hüznüyle bir bir düşmeye başladı.

Atından yavaşça indi. Yağmurdan ıslanmış gömleği vücuduna yapışmıştı. Yüzünde ağır bir hüzün vardı. Her ne kadar yağmur gözyaşlarını saklasa da ağladığını hissedebiliyordum. Gözyaşlarıyla karışmış yağmur damlaları kavisli burnundan aşağıya doğru damlarken gözleri kan çanağına dönmüştü.

Islanmış hafif dalgalı saçları alnında dağılmıştı. Hiç bir şey demeden öylece yanıma yaklaştı.

Gözlerinde kendimi görebiliyordum. Kalbi kırık, umudu sönük bir ben...

Ellerini yavaşça yüzümde gezdirdi.

Onun her dokunuşunda kalbim biraz daha kırılıyor, nefesim daralıyordu.

Gözlerini benden ayırmadan kasvetli sesi tüm hüznüyle duyulmaya başladı.

“ Neden?” diye fısıldadı. Ellerini yüzümden çekerek kalbine koydu. “ Kalbime bunu neden yaptın?” diye ekledi. Ona nedenini nasıl açıklayabilirdim? Beni yıkıp geçen gerçekler ona neler yapardı kim bilir? O yüzden suskunluğum ciğerimi parçalasa da

Sustum. Ona karşı hissettiğim bu aşkı saklayamasam da susmam gerekiyordu. Bir adım geriye atıp başımı usulca öne eğdim.

Öne doğru bir adım attı. Bakışlarında derin bir öfke yatıyordu Omuzlarımdan tutup sarstı. Yürek burkan sesi arşa doğru yükseldi.

“ Susma! Ne olursun susma! Bağır çağır kır dök ama susma!” sesiyle beraber sanki gökyüzü de öfkesini kusuyormuş gibi şimşekler çakıyordu.

Ellerini sertçe omuzlarımdan çektim ıslanmış saçlarımı geriye doğru savurdum. İçimde biriken tüm feryadım dışa doğru taştı.

“ Yeter!” diye bağırırken titreyen sesimle birlikte başım döndü. Yer ayaklarımın dibinde kayıyor gibiydi. Tüm gücümü bacaklarımda biriktirerek karşısında dimdik durmaya çalıştım ama içim tıpkı o yıkık kilise gibi darmadağındı. Gözlerimden akın eden yaşlarım yağmura karışırken ellerimi ona doğru uzattım. Dudaklarımdan zehir zemberek sözler dilimin ucuna ilişti.

“ Ne olursun gir buradan! Daha fazla dayanamıyorum lütfen git!”

Sesim çatallaşmış, neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı. Sözlerim öyle dese de kalbim onu istiyordu. Evim, yurdum her şeyim oyken onu kendimden nasıl koparacaktım?

Bana doğru bir adım attı, sonra bir tane daha. Yüzünde kaskatı bir ifade, gözlerinde derin bir hüzün vardı. Yüzüme baktı. Sustu, sustuk. Bizim yerimize gözlerimiz konuşuyordu. Ciğerim parçalansa da kendimi o yeşil gözlerden çekip çıkarmalıydım. Gözlerime bakmaya devam ederken sonunda sessizliğini bozdu.

“ Gözlerin öyle demiyor ama.” Diye fısıldadı.

Biliyordu, onu kendimden çok sevdiğimi biliyordu ama bilmediği bir şey vardı. Onu, ondan vazgeçecek kadar sevdiğimi bilmiyordu...

Her ne kadar ona bunu söylemek istemesem de onu kendimden uzak tutmak için bunu yapmak zorundaydım. Tüm cesaretimi toplayıp titrek dudaklarımı zorlukla araladım.

“ Mirali bbben...” sustum yapamazdım. Sırtımı döndüm, ellerimi sıkışan kalbime götürdüm. Nefesim daralıyor, gözlerim kararıyordu. İçim kanayarak konuşmaya devam ettim. “...başkasına aşık oldum, Tahir’e...” sözler kalbime bir hançer gibi saplanırken konuşmaya devam ettim. “ Biz evleniyoruz” dedim.

Gözlerime baktı. İçinde kopan fırtınaları görebiliyordum. Geriye doğru bir adım attı. Ellerini bana doğru uzatarak bağırdı.

“ Yalan! Yalan söylüyorsun!” diye bağırırken ellerini ıslanmış saçlarının arasına aldı. Boşluğa doğru bir tekme savurdu. Bana doğru yaklaşarak omuzlarımdan sıkıca kavradı. Sinirden boynundaki damarlar kabarmıştı. “ O it mi seni tehdit etti?” diye sertçe sordu.

Gözleri yüzümde bir cevap ararken başımı usulca iki yana sallayarak:

“ Hayır” diye fısıldadım. Elleri yavaşça omuzlarımdan aşağı doğru kayarken konuşmaya devam ettim. “ Ben istedim.” Sesimdeki titremeyi olabildiğince saklamaya çalışıyordum ama başaramıyordum.

Mirali hiç bir şey demeden öylece yüzüme bakarken titrek adımlarımı geriye doğru atarak uzaklaştım. Atıma bindiğim de yağmur daha da şiddetlendi. Geriye dönüp ona son kez baktığımda hiç bir şey yapmadan öylece boşluğa baktığını gördüm. Dışarıda bir fırtına koparken yüreğim yangın yeriydi. Onu orada bırakarak atımı rüzgara teslim ettim. Yağmur damlaları yüzüme çarpıp geriye savrulurken. Gözyaşlarımı da kendisiyle beraber götürüyordu. Yüreğim geri dönüp onu düştüğü bu durumdan kurtarmak isterken. Aklım durma devam et diyordu. İçimde yanan kor ateşi harlayarak konağa doğru dört nala sürdüm.

Konağa geldiğimde yağmur yavaşlamıştı. Atımdan inip demir sürgülü kapıyı çekip açtım. Bahçede hummalı bir hazırlık vardı. Yağmurun beklenmedik etkisiyle herkesin yüzünde bir telaş gizliydi.

Yağız’ı seyislere teslim ederken Hacer’in seslenmesiyle sesin olduğu tarafa döndüm. Hacer ileride elinde bir şemsiyeyle bana doğru koştuğunu gördüm. Yanıma gelerek şemsiyeyi başıma tuttu.

“ Kızım deli misin, ne bu hâl?” diye sordu. Hâlim gerçekten de hâl değildi. Kendimi bile bile bir cehennemin içine sürükülyordum. Yorgun bakışlarımı Hacer’e dikip boynuna sarıldım. Ağlamaklı bir sesle kulağına yaklaşıp fısıldadım.

“ Biz ayrıldık.” Dedim. Hacer büyüyen gözlerle yüzüme bakarken şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı.

“ Ne diyorsun ya?” diyerek koluma girdi. “ Hadi hemen odaya çıkıyoruz, hepsini anlatıyorsun” dedi. Hacer ile beraber odaya çıkarken hâlâ aklım Mirali’deydi

Onu bu hâle kendi ellerimle getirmiştim. Kendimden hiç bu kadar nefret etmemiştim. Yer yarılsa da içine gireyim diye defalarca Rabbime yalvarmıştım yol boyunca.

Onu kendimden uzak tutmayı başarmış mıydım bilmiyordum ama onu hiç bir zaman kalbimden uzak tutmayacaktım.

Odaya geldiğimizde Hacer kapıyı iyice kapatıp yanıma geldi. Yavaşça yatağa oturdum. Gözlerimde ağlayacak hâl yoktu. Öylece boşluğa bakıyordum. Onunla beraber yaşadığımız anlar bir bir zihnimde canlanıyordu. Onu ilk kez gördüğüm an, odama geldiği an, beraber kaçtığımız an...

Hepsi zihnimde tekrar tekrar dönüyordu. Hacer yavaşça yanıma oturdu. Elindeki bir kaç parça elbiselerimi yatağa bırakıp üstümdekileri çıkarmak için elini uzattı.

“ Ah be kızım üşüteceksin, çıkar şunları.” Dedi. Elimle ellerini geriye doğru itip istemediğimi belli etmek için başımı salladım.

Hacer ısrarla ellerini uzatıp üstümdekileri çıkarmak için zorladı.

“ Olmaz Gülnaz! Hastalanacaksın.” Diyerek üstümdekileri çıkardı. “Önce şunları giy sonra konuşuruz.” Diyerek zorlayınca daha fazla üstelemedim.

Elbiselerimi değiştikten sonra Hacer ellerimi tutarak gözlerimin içine baktı. Gözleri yüzümde bir cevap arıyordu. Büyük bir merakla konuşmaya başladı.

“ neden ayrıldın?” diye sordu.

Sorusuna karşılık bir cevabım yoktu. Ona söyleyemezdim, daha doğrusu kimseye.

Başımı usulca öne eğip kısık sesimle karşılık verdim.

“ Onu korumak için.” Dedim gözlerimden akan bir damla yaş karşılığında.

Hacer elleriyle çenemden tutup yüzüne doğru döndürdü.

“ Kimden koruyorsun onu, Tahir’den mi?” diye sordu. Yüzünde derin bir merak vardı.

Gözlerinin içine bakarak yorgun dudaklarımı araladım.

“ kendimden.” Diye karşılık verince Hacer Şaşkın bir şekilde bakarak tekrardan konuşmaya başladı.

“ İyi misin sen? Ona zarar verdiğini falan mı düşünüyorsun? Aslında böyle yaparak hem kendine hem ona zarar verdiğinin farkında değil misin?” diye peşi sıra sorular sorunca elimi susması için yukarı doğru kaldırdım.

“Lütfen Hacer bir sen kaldın. Sen de gelme üstüme.” Diyerek yüzüne baktım. Ellerini sıkıca tuttum “Yalnız kalmak istiyorum lütfen anla beni.” Dedim sulu gözlerle. Hacer yavaşça ellerini yüzümden çekerek dizime koydu.

“Peki sen bilirsin. Dinlen, iyice karar ver” diyerek yüzüme baktı. İnce bir çizgi haline gelmiş dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Yüzündeki tatlı tebessümle hafifçe konuşmaya başladı. “ ve biliyorsun kararın ne olursa olsun ben hep yanındayım.” Dedi.

Sözleri içime bir sıcaklık yayılmasına sebep oldu. Ellerini sıkıca tutarak gülen gözlerine baktım.

“ Benim için, yaptığın her şey için çok teşekkür ederim. İyi ki varsın.” Diye fısıldadığımda gözleri doldu. Bir damla yaşı aşağı doğru süzülünce eliyle sildi.

Ellerini çekip ayağa kalktı.

“ hadi dinlen sen. Benim yapacak işlerim var.” Diyerek kapıya yöneldi. Herkes biliyordu, onu nasıl sevdiğimi...

Kardelenin hercaisini beklediği gibi...

Hêcê’nin Siyabend’i sevdiği gibi... Bekliyordum onu.

Öyle seviyorum işte, tutunacak bir dalım kalmasa bile. Kalbim kan ağlasa bile seviyorum. Hep içimde var olduğunu biliyor, gözlerimin derinliklerinde saklıyorum onu. İçimde fırtınalar kopsa bile, hırçın denizim çalkalansa bile iflah olmaz kalbimin yelkenleri hep ona dönüyordu.

İçimi acıtan da buydu. Belki unutsam, kalbime gömsem bir nebze olsun dinmez miydi acılarım?

Onu unutmak nasıl bir kelime, lisanımda niye yok?

Ellerimi saçlarımın arasına alıp kafamdaki sesleri susturmaya çalışırken kapı hafifçe çalındı, ardından halamın sesi duyuldu.

“Gülnaz! Müsait misin canım?”

Ellerimi yavaşça indirerek ayağa kalktım. Gözyaşlarımı silerek derin bir nefes aldım.

“ Gelebilirsin Hala!” diye seslendim.

Halam kapının kolunu yavaşça çevirerek kapıyı araladı.

“ Gelebilir miyim gerçekten?” diye sordu.

Ellerimle içerisini göstererek hafifçe gülümsedim.

“ Tabii ki de gel hala.” Dedim.

Halamın içeri girmesiyle kapıyı kapattım. Halam ellerini arkasında birleştirip yüzüme baktı. Gözlerinde meraklı bir bakış vardı.

“ Karabeg’lerin eli kulağında geldi gelecekler. De hele bakalım hazır mısın buna?” diye sordu.

Hazır mıydım bilmiyordum ama ölmeye hiç bu kadar hazır hissetmemiştim kendimi.

Başımı usulca önüme eğip ellerimi önümde birleştirdim.

‘ Bilmiyorum hala” diye kesik bir sesle konuşunca halam omuzlarımdan hafifçe tuttu.

“ Kızım yolun yol değil, gel hazır yol yakınken vazgeç.” Dedi. Sesinde bir kırıklık vardı. Geriye doğru bir adım atarak ellerinden sıyrıldım. Yüzüne baktım. Gözleri, yüzümü bir cevap arar gibi süzüyordu.

“ Ben kararımı verdim Hala.” Diye karşılık verdim. İçim kan revan içinde acıdan kıvransa da kararım netti. Bu yol, yol muydu bilmiyordum ama öbür türlü yoldaki dikenlere takılmak istemiyordum. Halam cevabını almış gibi bir yüz ifadesiyle ellerini tekrardan arkasında birleştirdi.

“ Peki kızım sen bilirsin” diyerek kapıya yöneldi. Gözlerim yatağın yanındaki sandığa takılınca dün gece gördüklerim zihnimde canlandı. Hızla öne doğru atıldım.

“ Hala!” diye seslendim. Halam kapıya varmadan yüzüyle bana döndü. “ şey dün gece sandığımı sen mi karıştırdın?” diye sorunca utançtan yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.

Halam ağır bir şekilde sandığa bakınca hafif bir şekilde gülümsedi.

“ Fark ettin demek.” Diyerek yavaşça sandığa yöneldi. Bana dönüp eliyle gelmem için işaret verdi.

Kalbim hızla çarparken titreyen adımlarımı öne doğru attım. Görmüş olabilir mi? Diye içimde geçirmeye başladım.

Halam ahşaptan kapağı yukarı doğru kaldırınca kapağın menteşeleri hafifçe gıcırdadı. İçindeki eşyaları karıştırmaya başlayınca kalbim iyice ağzıma gelmişti. Sonunda içinden jik örmeli minik bir patik çıkardı. İçim bir nebze olsun rahatlamıştı. Derin bir nefes aldım.

Patikleri ellerinde sıkarken yüzüyle bana döndü.

“ bunları hatırlıyor musun?” diye sordu.

Zihnimi biraz kurcaladıktan sonra kaşlarımı hafifçe çattım.

“Hatırladım. Bunları çeyizime koyayım diye sen vermiştin”

Halamın gözleri dolarak elindeki patikleri burnuna götürüp koklamaya başladı.

“ He yaa ben vermiştim.” Patikleri bağrına basarken tekrardan bana döndü.

“Bunlara bakmak için sandığını karıştırdım.” Diyerek elindeki patikleri tekrardan sandığa yerleştirdi.

Halamın geçmişiyle ilgili bir şey bilmiyordum. Konusu her açıldığında geçiştirirdi ama o patikler onun için önemliydi. Bunu biliyordum. Öne doğru bir adım atıp yanına yaklaştım.

“ Kusura bakma Hala densizlik ettim.” Diyerek boynuna sarıldım.

Halam eliyle saçlarımı okşamaya başladı.

“ Etmedin Nazlı’m, Gül’üm. Tabii ki de soracaktın. Sonuçta senin özel alanın.” Dedi.

Ellerimi boynundan çekip yüzüne baktım.

“ İstersen sende kalabilir Hala.”

Gözlerime bakıp hafifçe gülümsedi.

“ Yok kızım ben ara sıra bakarım sen merak etme.” Dedi.

Hafifçe gülümseyerek başımı salladım.

“ Tamam Hala, istediğin zaman alabilirsin, biliyorsun değil mi?”

Bana bakarak gülümsedi.

“ Biliyorum tabii güzel kızım benim. Hadi hazırlan gelirler birazdan” diyerek odadan çıkmak için kapıya yöneldi. Odadan çıkmadan önce bana dönüp derin bir iç çekti. O da biliyordu yanlış yolda olduğumu ama beni kırmak istemiyordu. Kapıyı yavaşça kapatıp gitti. Sanki bir bataklığa saplanmış gibi hissediyordum. Çırpındıkça daha da derine batıyordum. Ne elimden tutan birileri ne de üzerime toprak atacak birileri vardı. Öylece arafta kalmıştım.

Kalbim tüm bunları kaldırır mı bilmiyordum. Belki de kaldırır ama ya o...

O kaldırabilir mi tüm bunları? Gözlerimin kenarına doluşan bir kaç damla yaşı elimin tersiyle silip kendime çeki düzen verdim. Artık her şey olacağına varacaktı.

Saatler geçmek bilmiyordu. Her ne olacaksa olsun bitsin bu çile diye içim içimi kemiriyordu. Gerçi çilem biter miydi orasını bilmiyordum.

Biraz zaman geçtikten sonra kapı yavaşça çalındı. Felaket tellalları sonunda benim için kapıya dayanmıştı. Bir hizmetçinin sesi duyuldu.

“Hanım’ım Sakine Hanım beni size gönderdi. Hazırlanmanıza yardımcı olmak için.”

Sakine yine canımı acıtmanın peşindeydi. Hızla yatağımdan doğrularak kapıya yöneldim.

“ istemiyorum hazırlanmak falan! Git hanımına söyle istemiyormuş de!” diye sertçe çıkıştım.

Zaten her şey üstüme üstüme geliyordu bir de Sakine’ye yeni bir eğlence çıkmıştı. Odada durmadan bir o yana bir bu yana dolaşırken bahçeden belli başlı sesler duydum. Hızla pencereye doğru koşup elimi pencerenin kenarına koydum. Bahçe kapısından içeri Karabeg’lerin atları girmeye başladı. Tahir’in korkunç yüzüne yine o tanıdık sırıtma yayılırken. Münevver Hanım’ın yine o tiksindirici bakışları etrafa sıçrıyordu.

Abdullah Bey tüm ciddiyetiyle atından inerken kapım yavaşça gıcırdayarak açıldı. Kapıyı açanın kim olduğuna bakmak için çevirdiğimde kapıda Hacer’ i gördüm. Yüzünde derin bir hüzün vardı.

“ Gülnaz seni bekliyorlar karşılama için.”

İşte beklediğim an gelmişti. İpe götürülen bir mahkum gibi Hacer’ in peşine takıldım. Kalbimdeki ince burukluğa, içimde yanan ateşe rağmen attığım her adımımda biraz daha emin oluyordum.

Avluya indiğimde sırasıyla; babam, Halam, Sakine yanyana durmuş misafirleri karşılamayı bekliyorlardı.. Usulca başımı öne eğip Halamın yanına yaklaştım. Bakışlarında hâlâ beni ikna etmeye çalışan bir ifade gizliyken usulca yana doğru kaydı. Karabeg’ler sırayla içeri girmeye başladı. Başım önümdeyken Halamın elleri kollarımı sıkıca kavradı. Yavaşça yüzüne baktığımda yüzünün kireç gibi beyazladığını gördüm. Ellerini kalbine götürdü, nefesi düzensizleşti. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Son bir kez bana bakarken gözleri kapandı ve kollarıma yığıldı. O an tüm dünyam başıma yıkılmış gibiydi. Kollarımda giderek ağırlaştı. Titrek dizlerim bükülüp yere çöktüm. Halam da benimle beraber yere yığılırken kollarımı sıkan elleri gittikçe hissizleşip yana doğru düştü.

 

 

Hadi durma yaaa lütfen. 🥺 Bir yorum yüzümde tatlı bir tebessüm bırakmasın mı?🥺 Bunu çok görmeyin canlarım😊

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 19.04.2025 19:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...