Telefonu kapattıktan sonra heyecanla salona doğru yürümeye başladım. İçimdeki “tehlikedesin!” Sesini susturmaya çalışıyordum çünkü etrafta şüpheli hiçbir şey yoktu. Ben salona girmeden Çağatay, babası ve abisi etrafı gözetleyerek sessizce konuşuyorlardı. Beni fark etmemiş olmalılar ki adımı anarak benden bahsediyorlardı. Zaten adımı duymasam ne konuştuklarına dikkat etmezdim ama alenen “Süreyya inandı değil mi?” Cümlesini duyunca içimdeki tehlike çanları tekrar çalmaya başladı.
Tam olarak yine neye inandığımı anlamaya çalışırken Cem arkamdan seslendi,
-Hocam, buyurun geçin içeriye. Ayakta kaldınız.
Cem’e gülümseyip salona girerken Çağatay’ların konuşmaları bitmiş gülüşmeleri başlamıştı. Çağatay’ın babası Levent, torununa öğretmenini sevip sevmediğini soran bir konuşma başlattı ama benim aklım hala az önce olanlardaydı.
Birkaç dakika sonra içeriye iki tane çok şık giyimli kadın girdi. İkisinin de saçları maşalı, kolları bilezikliydi.
-Ay çok bekletmedik inşallah, bir trafik vardı anlatamayız.
-Sorun değil annecim, fakat bugün yemekte bir misafirimiz var. Sevgilim Süreyya.
Kadın önce bana sonra da yanındaki kadına baktı ve bana hiç samimi gelmeyen bir gülümsemeyle elimi sıktı.
-Çok memnun oldum Süreyya’cım. Ben Nilüfer, bu da gelinim Sevda. Ee hadi oturalım o zaman sofraya haydi.
Hep beraber oturduk sofraya Cem’in annesi Sevda, oğluna gününün nasıl geçtiğini sordu.
-Anne biliyor musun ilk kez Türkçe kısmını fule yakın getirdim eğer karıştırmasam full geliyordu.
-Çok sevindim canım, nasıl yaptın peki? Sıkıntılarım var diyordun…
-Evet vardı ama yeni öğretmenim tam bir usta, her şeyi inanılmaz ve unutulmaz şekilde kodluyor. Öyle olunca unutmak imkansız hale geliyor.
-Aa, yeni öğretmenin kim canım? Bugün özel dersin olduğunu bilmiyordum.
-Anlık gelişti zaten anne, hem sende tanıyorsun hocamı, Süreyya Hocam tam karşında oturuyor.
Mütevazı bir gülümsemeyle teşekkür ettim
-Estağfurullah Cem’cim. Ben senin potansiyelini ortaya çıkarttım sadece.
-Sizin öğretmen olduğunuzu bilmiyordum Süreyya Hanım.
-Evet, Sevda Hanım öğretmenim. Edebiyat öğretmeniyim. Cem’le de denk geldi hemen bir ders yaptık çok anlaştık onunla.
Bir süre yemek yedikten sonra Levent bey, Çağatay’ı yanına çağırarak sofradan kalktılar. ben de merak ettiğim için arkalarında ellerimi yıkama bahanesiyle kalktım ve oldukları çalışma odasının kapısını dinlemeye başladım.
-Baba, çok az kaldı. Alacağız intikamımızı o adamdan. Ben onu kanlı canlı gördüm. Üzerine titriyor bu Süreyya’nın! Beni tanımadı tabi senin dediğin gibi, inandı rastgele bir adam olduğuma. Biz zaten bu hocanın kardeşini kaçırmakla yanlış yaptık direkt bu yola girişecektik.2
-Olsun oğlum, o zaman da Süreyya inanmazdı bize. Vakit tam doğru… artık o adamın ipini çekmemiz gerek. Bu iş fazla uzadı. Siz bu ayın sonunda evlenin Süreyya’yla.
Ben neler duyuyordum. Kulaklarıma inanamayarak arkamı döndüğümde Nilüfer Hanım’la karşılaştım. Yine o tepkisiz suratıyla konuşacaktı. Beni duymuş muydu?
-Süreyya’cım, kahve içeceğiz hadi salona gel.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmam gerekiyordu.
Nilüfer hanım son bir kez bana baktı ve geçmem için yol gösterdi tam geçerken “Nevra sayesinde.” Cümlesini duyduğuma yemin edebilirim. Nevra sayesinde ne demek. Nevra ne yaptı ki? Kafam allak bullak olmuştu artık.
Salona geçtik, bizim arkamızdan Çağatay ve babası da gelmişti. Kahvelerimiz geldi. Ben ne yapmam gerektiğini, nasıl kaçmam gerektiğini düşünerek kahveyi içmeye başlamıştım ki babası bir anda düğünü nasıl yapmamız gerektiğiyle ilgili konuşmaya başlayınca aldığım bir yudum kahve boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım.
Babası ısrarla sormaya devam ediyordu,
-Ee kızım, nasıl bir düğün istersin anlat bakalım.
-Daha erken değil mi ama Çağatay. Daha ilk tanışmada evlilik, düğün falan.
Çağatay bana anlamamışçasına bakarken abisi Cengiz lafa atladı.
-Nasıl yani Süreyya, evlenmek istemiyor musun?
Tamamen şüphelenmesinler diye geri adım atmak zorundayım.
-Nasip tabi bu işler. Kaderde varsa…
Sevda cümlemin devamını merak etmişti,
-Eee?
-Bu kadar. Kaderde varsa.2
-Tabi kızım, haklısın sende bizde yarın evleneceksiniz demiyoruz ya. Ama hani düğününü nasıl istersin. Nerde nasıl bir gelinlikle. Anlat ki hazırlıklar başlasın.
Madem öyle bey amca o zaman böyle be. Artık raydan çıktı valla. İzle de gör nasıl soğuyorsun benden.
-Ayy, siz onu soruyorsunuz Levent Bey amca babacım… şimdi şöyle ki ben şatafata bayılırım. Hani öncelikle onu söyleyeyim. Saraydan aşağısı kurtarmaz bir kere mekan olarak. Hani sarayda olmazsa ben gelmem öyle söyleyeyim. Gelinlik olarak da böyle kat kat olmalı. Böyle dantelli dantelli, pullu payetli, kabarık kabarık, kuyruğu en az beş metre, duvağı incilerle kaplı ve çiçeklerim taze pembe lale olmalı. Kuaför ve makyöz ultra yetenekli olmalı. Ayakkabılarım platform topuk olmalı. Ha bir de altın kemer, kilom kadar altın, pırlanta set, hem beştaş hem tektaş yüzük, altıma bir mersedes, üstüme bir yalı oldu mu tamamdır bizim düğün.
Hepsi susmuş şaşırmış dediklerimi hazmetmeye çalışıyorlardı. En çok Çağatay şaşırmış olsa gerek ki ağzı açık kalmıştı.
-Evet Çağatay niye ciddi olmayayım? Hayatta bir kere evleniyorum sonuçta.
Saatime baktım, vakit hayli ilerlemişti.
-Ben artık müsaadenizi isteyeyim, kardeşim merak eder. Çok teşekkür ederim her şey için. Bu günü asla unutmayacağım.
Bu günü gerçekten asla unutmayacağım.
-Hayır Çağatay gerek yok taksiyle gideceğim.
-Rica ediyorum Çağatay. Taksiyle giderim. Hem daha Gökçe’yi alacağım biliyorsun.
-Peki tamam sen bilirsin ama haberdar et beni de.
Birkaç saniye içinde kapıya taksi geldi. Bindim ve o evden uzaklaştım. Gökçe’yi aradım.
-Alo ablacım ben geliyorum birazdan hazırlan tamam mı?
-Çok iyi geçti canım. Çok iyi insanlardı. Selam söyle Nevra’ya da. Ben seni tekrar aradığımda aşağıya in tamam mı çok yorgunum içeriye girmeyeyim.
-Tamam ablacım seni bekliyorum.
Bir süre ne yapmam gerektiğini düşünerek yollarda gittik. Yirmi dakika sonra Nevra’nın evinin önündeydim. Gökçe’yi aradım hemen aşağıya indi. Taksiye atladı ve eve gitmeye başladık.
-Nasılsın abla, gerçekten kötü görünüyorsun.
-İyiyim ablacım eve gidince konuşuruz.
Taksi şoförünün dikiz aynasından birkaç kez bakışını yakalamıştım o yüzden onun da Çağatay’ın adamlarından olduğunu düşünüyordum. Telefonumu çıkarttım gökçe’ye mesaj attım.
“Çok kötü şeyler oldu yine. Yine ve yine mafyanın göbeğine düştük. Şoför bile şüpheli olabilir şuan, evde konuşuruz.”
Gökçe mesajı okudu, bana baktı, elimi tuttu ve anladığını gösteren şekilde kafasını salladı.
Şu anda tek istediğim şey Çelebi’yle konuşmaktı. Ona anlatmak istiyordum her şeyi. Bana yol göstersin, beni bu bataklıktan çekip alsın istiyordum.
Eve geldik taksiciye taksimetrede yazan parayı uzattım fakat kabul etmedi.
-Yenge Çağatay abim halletti o meseleyi.
İçimden, nereden yengen oluyorum ben senin desem de dışımdan teşekkür edip arabadan indim. Eve girdim. Daha montlarımızı bile çıkartmadan Gökçe ne olduğunu sordu her şeyi anlattım. Şaşırdı ve korktu ama ona rağmen güçlü durdu yanımda.
-Abla ne yapmak istediğini biliyorsun. Ben arkandayım ve her zaman yanındayım. Sen hep doğru olanı yaparsın yine yapacaksın.
Gökçe’ye sarıldım, o odasına gitti ben de telefonun aramalar kısmına girdim ve elim tek bir kişiye gitti. Fazla düşünmeden hemen aradım. Karşı taraf da fazla bekletmeden hemen açtı.
-Alo, Süreyya’m iyi misin bir şey mi oldu? Sen aramazdın beni. Geleyim mi hemen yanına?
Onun sesini duyunca ağlamaya başladım. Ağlamaktan konuşamayacak hale geldim hatta. Benim ağlamamı duyunca endişelendi.
-Sakin ol Süreyya’m. Gözünden akan tek damla yaşa kurban olurum. Geliyorum yanına hemen tamam mı? ağlama yeter ki kurban olduğum.
Telefonu kapatıp ağlamamı durdurmaya çalıştım ama başaramadım. Çok yorulmuştum. Bu kadar yalan artık fazla geliyordu. Kime güvenmem gerektiğini anlayamamak canımı acıtıyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |