21. Bölüm
Dide🌱 / AŞK MESELESİ / BÖLÜM 21

BÖLÜM 21

Dide🌱
yazardide

*SÜREYYA’NIN AĞZINDAN*

Arabayı park edip apartmana girecekken kapıda Nevra’nın arabasını gördüm. Az önceki sakinliğim, umut dolu halim anında uçup gitmişti. Tekrar sinirlenmiş, gerilmiş ve korkmuştum. Sonra aniden aklıma Gökçe’nin evde yalnız olduğu geldi. Koşarak çıktım merdivenleri. Anahtarı kapıya nasıl sokup açtığımı bilemedim. Kapı açılır açılmaz “Gökçe” diye bağırdığımın farkında bile değildim. Hâlbuki salonda Gökçe ve Nevra karşılıklı oturmuş kahve içiyorlardı. İkisi de benim o telaşlı halimi görünce şaşkınlıkla bana baktılar.

-Ablacım, iyi misin sen?

Hemen kendimi toparlamam ve Nevra’ya çaktırmamam gerekiyordu. Kapıyı kapatırken derin bir soluk verdim. Kabanımı ve çizmelerimi çıkartıp yerine koyup içeriye geçtim. Her şey yolundaymış gibi konuşmaya başladım.

-Gökçe, telefonun niye kapalı senin? Ulaşamadım aklımı yitirecektim.

Gökçe de onu aramadığımı biliyordu ama o da çaktırmadı.

-Sessizde kalmıştır ablacım, kusura bakma.

Koltuğa oturunca Nevra başlattı konuşmayı.

-Süreyya ya konuşamadık bir türlü anlat hadi nasıl biriymiş bu Çağatay? Hem ağladın mı sen bakayım?

Makyajımı yolda gelirken düzeltmiştim anlaması imkânsızdı.

-Yok ya ne ağlayacağım?

-Neyse boş ver onu Çağatay’ı anlat.

-Tanımıyorsun sanki…

Ağzımdan gayri ihtiyari çıkan bu sözü nasıl toparlayacağımı bilemedim. Nevra da anlamamıştı ne demek istediğimi.

-O ne demek ya?

Beynim anlık olarak hızlı çalışmaya başlamalıydı.

-Hani dedin ya o gün sahilde tanıyorum babanı falan diye. Onu kastediyorum.

-Haa yok canım. Ben babasını sadece iş olaylarından falan biliyorum o da isim olarak. Oğlunu nereden tanıyayım?

-Haklısın canım da babası da aynı Çağatay gibi. Öyle iyi niyetli, öyle merhametli ki… beni hemen kızları gibi gördüler. Düğünü planlamaya başladık bile…

Nevra çok sevinmişti.

-Ay gerçekten mi? nikah şahidin ben oluyorum bak ona göre. Yaşasın artık Çelebi size zarar veremeyecek.

Bu son cümle beni şaşırtmıştı. Çelebi bize hiç zarar vermemişti ki zaten. Artık kelimesini kullanması saçmaydı ama bunu ona söylemedim. Yeterince pot kırmıştım. Kahvesi bitince kalkmak istedi.

-Ben kalkayım artık. Bir de senin iş meselesini halletmeye çalışıyorum haberin olsun.

Hemen karşı çıktım.

-Yok halletme ben hallettim çünkü.

Çok şaşırttı bu durum onu.

-Aa ne yapacaksın? Yeni bir görüşmemi ayarladın?

-Şey ya, eski çalıştığım okul var ya oraya geri döneyim diyorum.

-İyi de oranın müdürü gidince okulu kapattılar?

-Çok geri gittin ya? O kadar eski olan okul değil. Şu Aydınoğlu olan okul…

-Çelebi’nin okulunda mı çalışacaksın? Bunca olan bitenden sonra?

-Ne demiş Sevil Atasoy “hiçbir şey apaçık ortada görünen kadar aldatıcı değildir.”

-Ne saçmalıyorsun Süreyya? Mantıklı mı sence bu?

-Sen de söyledin artık bize bir şey yapamaz. Ayrıca oradaki öğrencilerimin hali çok kötüymüş. Yeni bir edebiyatçı da gelmemiş. Onlara yardım etmem gerek.

-Sen nereden biliyorsun öğrencilerin halini? Çelebi’yle mi konuştun? Doğruyu söyle Süreyya!

-Hayır, hayır niye konuşayım ben onunla? Şeytan görsün yüzünü! (Tövbe Allah’ım tövbe.) Gökçe söyledi. Oradan biliyorum.

-Gökçe mi söyledi? Sen nereden biliyorsun Gökçe?

Gökçe de kırk yıllık yalancı gibi hiç teklemeden direkt cevap verdi.

-Geçen gün Selin’le konuştuk telefonda o anlattı. Çok kötüyüz, çok pişmanız dedi.

Nevra biraz sakinleşmişti.

-Bakın sizi düşündüğümden endişeleniyorum. Çelebi size zarar vermesin diye.

-Çelebi bize bu saatten sonra zarar falan veremez Nevra. O okula geri gideceğim ama bundan ötesi olmayacağını Çelebi çok iyi biliyor olacak.

-Peki, Süreyya. Buna da peki. Dediğin gibi olsun. Ama başınıza yine bir bela gelirse ben demiştim demek istemiyorum. Ben gidiyorum, bir şey olursa haber verin.

Nevra kabanını giyip evden çıkıp gitti. O gider gitmez Gökçe ile kendimizi koltuklara atıp derin derin nefesler aldık.

-Abla ne yapacağız biz?

-Çelebi yardım edecek bize. Olay taa yapay zekaya kadar uzandı farkında mısın?

-Ne yapay zekası ya?

-Of of, bana da bir kahve yapsana ya, öyle anlatayım. Sen yaparken de üzerimi değiştireyim.

Dediğim gibi Gökçe mutfağa ben odama gittik. Dolabımdan bir eşofman takımı alıp giydim. Tam içeri geçecekken telefonum çaldı. Ekranda yazan yazıyı görünce sırıttığımı fark ettim. Hayır Çelebi aramıyordu, arayan Deniz’di. Benim lise arkadaşım, güvendiğim tek dostumdu. Telefonu açarak içeriye gittim sesini duyar duymaz keyfim yerine geldi.

-Aloo, koçari? Ben aramasam aramıyorsun kızım? Noldu unutulduk mu Polonya’lara gittik diye?

Deniz bir araştırma için yurtdışına çıkmıştı o sebeple pek görüşemiyorduk. Araması beni neşelendirmişti.

-Koçari’m saçmalama ya sen unutulur musun hiç?

-Bilemiyorum artık…

-Hadi hadi nazlanma, ne zaman geliyorsun onu söyle?

-Valla Koçari, konum at beş dakikaya oradayım.

O kadar ciddi söylemişti ki bunu gülmemek imkansızdı.

-Polonya, Muğla arası beş dakika mı canım?

-Kızım, Muğla’dayım ben. Döndüm Polonya’dan.

-Şaka yapıyorsun!

-Valla Muğla’dayım. Merkezdeyim şuan.

-Gelip alayım seni o zaman, niye haber vermiyorsun kızım?

-Araba var altımda. Konum atsan yeter.

-Aşkım sen ciddisin ya, atıyorum hemen bekle.

Konumu atıp Gökçe’ye haber vermeye koştum.

-Gökçe, Deniz geliyor.

-Aa, gelmiş mi Polonya’dan?

-Gelmiş gelmiş.

Deniz konumu aldığını söyleyip telefonu kapattı. Bizde Gökçe ile evi ufaktan düzelttik. On dakika sonra kapı çaldı. Koşup açtım karşımda Deniz ellerini kaldırmış süper neşesiyle şahane bir giriş yaptı,

-Queen is back!

Onun kollarından tutup içeri çektim ve hemen sarıldım. Müthiş bir hasret gidermeden sonra içeri geçip oturabildik.

-Nasılsın Koçari’m hayat nasıl gidiyor?

-Koçari’m benim kimseye küfür ettiğimi duydun mu hiç?

-Hayır?

-Hiç argo konuştuğumu duydun mu?

-Hayır?

-Kimseye hakaret ettiğimi duydun mu?

-Ay hayır?

-Şimdi duyacaksın Koçari.

Deniz böyle bir başlangıç beklemediği için çok şaşırmıştı.

-Anlat hadi bakalım, ne olabilir ki? Hallederiz her türlü…

-Ben mafyadan kaçarken kaçtığım mafyanın sevgilisi tarafından kaçırıldım sonra mafyanın sevgilisinin iyi olduğuna inandım ama aslında değilmiş ve onunla beraber diğer mafyadan kaçarken kaçmakta olduğum mafyanın en azılı düşmanı olan başka bir mafyayla evlenmek üzereyim.

Deniz içmek için aldığı bir lokma suyu anlattıklarımı duyunca boğazına kaçırmıştı şaşkınlıktan. Öksürüp kendisini kurtarmaya çalışıyordu.

-Mafya mı? kızım sen nelere bulaştın be? Doğru düzgün anlat şunu!

Deniz kendine gelince her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım hatta benim unuttuğum yerleri Gökçe tamamladı. Hikayemiz bitince hava kararmıştı Deniz şok olmuş şekilde bir bana bir Gökçe’ye bakıyordu.

-Arkadaşlar siz iyi misiniz? Ne anlattığınızın farkında mısınız? Kalkın polise gidelim.

-Çok mantıklı ama gidemeyiz.

-Niye gidemiyoruz ya?

-Koçari sen sabahtan beri bir şey yemediğinden aklın almıyor herhalde, mafya bunlar mafya. Anası girse hapse danası kalır, hesabımızı danası keser! Gökçe bu arada şu aşağıdaki kebapçıyı ara da yemek siparişi veriver.

-Bu mafya olayları ne alaka ya? Kaçıncı yüzyıldayız? Böyle eli silahlı insanlar falan ne bileyim ya?

-Bizde ne olduğunu anlamadan içine çekildik işlerin.

-Bak ama o Çelebi iyi birisi sanki ya? Mafya falan ama iyi mafya sanki?

-Mafyanın iyisi kötüsü mü olur Deniz? Tamam, Çelebi diğerleri gibi değil ben de onu değiştiremem zaten biliyorum ama ne bileyim hani derler ya “ ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin.” Diye. Öyle bir durum benimki de. Deveyi gütmeli miyim yoksa gitmeli miyim bilmiyorum…

-O zaman akışa bırakacaksın. Nereye giderse!

-Nereye giderse!

O sırada kapı çaldı Gökçe’nin verdiği siparişler gelmişti. Yemek masasına kurulduk afiyetle yedik. Üzerine çay demleyip, biraz benden biraz Deniz’den biraz Gökçe’den konuştuk. Öyle böyle derken geceyi yarıladık. O sırada telefonuma bir mesaj sesi geldi.

“İyi geceler Süreyya’m, arkadaşının geldiğini bildiğim için aramadım ama hep aklımdasın seni seviyorum.”

Belli ki kapıya adamlarından birini dikmişti. Onun mesajına karşılık verirken üstten bir mesaj daha geldi.

“İyi geceler Süreyya, biraz geç oldu ama müsaitsen yarın düğün mekanı bakmaya gidelim mi?”

Gerçekten oynatmaya az kaldı doktorum nerede yanilik bir durumdaydım ta ki doktorumun artık yanımda olduğunu hatırlayana kadar. Deniz oyuncuydu. Rolden role, tipten tipe hızla girebilirdi.

-Deniz, nedimem olur musun?

Bölüm : 22.12.2024 18:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...