24. Bölüm

BÖLÜM 24

Dide🌱
yazardide

*SÜREYYA’NIN AĞZINDAN*

Heyecanla yukarı kattaki odaya çıktım. Ne yaptığımı düşünemeyecek kadar mutluydum. En kötü ne olabilirdi ki?

Yukarıdaki odada üç tane kadın vardı. Biri elinde maşayla diğeri makyaj fırçasıyla diğeri de mükemmel bir gelinlikle duruyordu. Şaşıp kalmıştım.

-Hoş geldiniz Süreyya Hanım, hazırsanız başlayalım mı?

Heyecanla önce gelinliğe koştum. Helenistik bir gelinlikti. Kocaman bir tarlatanı ya da boğucu dantellerle kaplı değildi. Yüz çeşit mücevher de barındırmıyordu. Sade, zarif ve tam benim tarzımdı. Kızlar beni moda sokabilmek için arkadan bir müzik açıp beni aynanın önündeki koltuğa oturttular. Önce saçım yapılmaya başlandı. Düğün maşası veya görümce topuzu yerine hafif bir su dalgası yaptılar. Ardından makyajımda da abartıya kaçmadan fakat güzel de görünmesini sağlayan harika bir iş çıkarttılar. Sıra giyinmeye gelmişti. Her şey tamamen bittiğinde aynadaki beni resmen tanıyamamıştım. Her şey çok güzeldi, tam hayalimdeki gibiydi. Ama bir şey eksikti. Ailem… Evet, Gökçe yanımdaydı ama böyle bir günde annem ve babamı da yanımda görmeyi de çok isterdim. Fakat bunu Çelebi’ye söyleyip bu güzellikte şikayet edecek birisi değildim, olamazdım da zaten. Bir saatten fazla süre geçmişti. Ben aynada kendime bakarken kapı açıldı. Arkama bakmama gerek kalmadı kokusu ondan önce odaya girdi. Çelebi… Aynadaki yansımasından onu gördüm. İnanılmaz güzel bir takım elbise giymişti. Günlük hayatında da takım giyiyordu zaten ama bugün hem tıraşı hem de papyonu onu daha yakışıklı hale getirmişti… Arkamdan bana sarıldı, ben de ellerini tuttum.

-Ne kadar güzel olmuşsun birtanem…

-Sen de fena değilsin yakışıklı, Çelebi, sen benim zevkimi nasıl bu kadar iyi bilebilirsin ya? Gelinlik bile hayalimdeki gibi…

-Seni tanıyorum Süreyya’m, seni çok seviyorum. Senin çayı nasıl içtiğini, Gökçe’nin yemesi için antep fıstıklı dediğin pastanın ıspanaklı olduğunu, beyazı siyahtan daha çok sevdiğini, saçlarına her şeyden çok önem verdiğini biliyorum sevgilim.

-Of Çelebi ya, sen beni çok tanıyorsun ama ben seni az tanıyorum. Bir tek ne iş yaptığını biliyorum.

-Seni çok sevdiğimi de biliyorsun birtanem…

Sarıldık bir süre.

-Çelebi, bu iş nasıl olacak böyle? Çok mu acele ediyoruz acaba?

-Hayatım, ben senin canının neye sıkkın olduğunu da biliyorum.

-İmkanı yok bilemezsin bu sefer.

-Ailen…

-Ay Çelebi yok artık ya. Nesin sen medyum falan mı? içimi mi okudun?

-Hayır Süreyya’m içini okumadım ama seni biraz olsun tanıyan birisi senin kendinden önce ailene değer verdiğini bilir. Onlar seni istemese bile sen onları istiyorsun işte.

-Evlatlık hissi herhalde…

-Bugünlük sadece Gökçe geliyor ailenden. Annen ve baban inanmadıkları için gelemiyorlar. Ama sana sözüm olsun hayatım, sana davullu zurnalı bir Karadeniz düğünü yapacağım.

- Kemençe olmayan Karadeniz düğünü yoktur. Horon da teper miyiz?

-Ben onu yapamam Süreyya, sakın zorlama bak.

-Ula tepmezsen tepme da, ha ben Gökçe ile tepeceğum.

-Çok tatlısın. Hadi inelim mi artık?

Çelebi’nin koluna girdim. Beraberce inmeye başladık. Biz inerken müzik de yükseliyordu bir yandan. Aşağısı çok güzel süslenmiş ve ışıklandırılmıştı. Her yer ışıl ışıl ve göz alıcıydı. Aşağıya baktığımda gözüm hemen Gökçe’yi ve Deniz’i gördü. Onlardan sonra Onur’u, Selin’i ve okuldaki diğer öğrencilerimi gördüm. Hepsi çok mutluydu. Oturacağımız masaya geldiğimizde Çelebi önce benim sandalyemi çekip beni oturttu ardından kendi oturdu. Nikah memuru beş dakika içinde gelecekmiş. O gelene kadar yanıma önce Gökçe ve Deniz koşarak geldiler. Onlarda çok şık olmuşlardı. Yanlış bir şey söyleyip Çelebi’yi üzmemek için bakışlarımızla konuşmaya başladık kızlarla.

“Kızlar, ne yapıyoruz biz burada? Evleniyorum resmen!”

“Ablacım, çok güzel olmuşsun sakin ol.”

“Süreyya’cım, o Çağatay’la mı evlenmek istiyorsun? Bugün görmedin mi halini?”

“Ama annemler de yok!”

“Abla ben buradayım, Deniz abla burada. Ne yapalım? Onlar bizimle olmak istemiyorlar.”

“Benimle horon teper misiniz?”

“Ula ha bu pisti ağlaturuz ha!”

Bizim sırıtmalarımıza Çelebi gülmeye başlamıştı.

-Yok artık size ya. Konuşmadan anlaştınız resmen.

O gülerken arkadan Onur geldi.

-Hocam, tebrik ederim. Çok da güzel olmuşsunuz.

-Teşekkür ederim Onur’cum. Aslında bugün sabah bende gelecektim senin yanına ama başka bir işim çıkmıştı. Nasılsın, iyi misin, derslerin nasıl gidiyor?

-Hocam, siz gittiğinizden beri nerede kaldıysa orada kaldı derslerim.

-Onur…

Daha sonra Selin ve diğer öğrencilerim de geldi.

-Hocam, biz sizden çok özür dileriz. Gerçekten isteyerek yapmadık. Evet önce işimiz makaraydı ama sonra derslerinizden gerçekten verim aldık. Lütfen geri dönün hocam, biz sizsiz yapamıyoruz nolur…

-Çocuklar tamam sakin olun. Döneceğim okula. Ben sizi yalnız bırakır mıyım? Ama Onur’da gelecek. Tamam mı Onur?

-Siz varsanız ben de varım hocam.

Nikah memuru masaya yaklaşınca öğrencilerim dağıldılar ve bizi izlemeye başladılar. Ve nikah başladı.

Önce bana sonra Çelebi’ye sordu;

-Gelin hanım, adınız soyadınız?

-Süreyya Tuncer.

-Damat bey adınız soyadınız?

-Çelebi Aydınoğlu.

-Süreyya Tuncer, yanınızda oturan Çelebi Aydınoğlu’nu iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, bir ömür yanında olup eşiniz olarak kabul edecek misiniz?

Hemen Gökçe’ye baktım. Ağlıyor muydu o? Bana doğru kafasını evet der gibi salladı, elleriyle de onayladığını gösteren “okey” şeklini yapıyordu. Sonra Çelebi’ye baktım. Bana o kadar güzel bakıyordu ki, gözlerine bir ömür bakabilirdim. Gülümsedim ve cevabımı verdim.

-EVET!

Salondan alkış sesleri yükseldi. Daha sonra nikah memuru Çelebi’ye soracaktı,

-Siz Çelebi Aydınoğlu, Süreyya Tuncer’i…

-EVET!

Nikah memurunun cümlesini bitirmesine bile müsaade etmemişti. Salondan tekrar alkış sesleri yükseldi. İki tane de koruma şahitlik yapıyordu ki bu şahitlerden birisi Necati’ydi. Onlar da onaylayınca Nikah memuru bize imza atmamız için defteri uzattı. Ben adımın yazdığı yere imzamı attım, Çelebi’ye uzatırken Gökçe uzaktan ayağına basmamı işaret ediyordu. Çelebi imzalarken hemen ayağına bastım. Çelebi ise gülerek bana bakıyordu.

-Bastığın yerde gül biter Süreyya’m.

Nikah memuru son sözlerini de söyledi;

-Ben de bana verilen yetkiye dayanarak sizleri karı-koca ilan ediyorum ve yuvayı dişi kuş yapar diye nikah cüzdanını gelin hanıma takdim ediyorum. Tebrikler.

Masadan inip salonun ortasına dans etmek için yürüdük. Ve o mükemmel şarkı çalmaya başladı Fikrimin ince gülü…

-Çok güzelsin karıcım.

-Çelebi utandırmasana insanı ya!

-Peki, peki.

-Çelebi, nasıl olacak şimdi?

-Ne, nasıl olacak birtanem?

-Çağatay evlendiğimizi duyunca çıldıracaktır.

-Çıldırsın, size hiçbir şey yapamaz.

-Sana da yapmasın ama Çelebi!

-Sonuçta sen bizim evi izletiyorsan o da izletiyordur.

-Hayatım istediği kadar izletsin, artık benim yanımda kalacağınız için bizim evin kapısından bile giremez.

-Siz de kalmak mı?

-Karı-koca olduk ya artık.

-İyi de Deniz var, Gökçe var. Olmaz öyle göç eder gibi.

-Gökçe, Onur gibi benim kardeşim ki zaten Onur’la da çok iyi anlaşıyorlar. Deniz de Gökçe neyse o benim için. Ha sen beni kıskanıyorsan orasını bilemeyeceğim tabi…

-Ay saçmalama Çelebi, seni Deniz’den mi kıskanacağım? Hem onun sevgilisi var zaten.

-Ee hayatım sıradaki sorunun ne o zaman?

-Of Çelebi ya, ben sürekli sorun çıkarıyorum değil mi? napıcaz benim bu huyumu?

-Ben seni böyle seviyorum Süreyya.

-Ya Çelebi, ben de seni…

Cümlemi tamamlayamamıştım çünkü aniden çok yüksek bir acı hissetmiştim. Karnımda keskin bir acı vardı. Elim acının üzerine gidip baktığımda gördüğüm kan gözlerimin kaymasına sebep olmuştu. Acıdan dengemi kaybediyordum. Vurulmuştum. Hatırladığım, gördüğüm, duyduğum, hissettiğim son şeyler; Çelebi’nin adımı haykırması ve benim onun kollarına yığılırken kokusunu içime çekmemdi. Ardından koca bir siyahlık…

 

****

İyi okumalar :)

Bölüm : 04.02.2025 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...