12. Bölüm

EA-12. Bölüm: CEZA ZAMANI

Esma Nur
yazarnunur

YAYIMLANMA TARİHİ; 12 OCAK 2025…

Bölüme oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen. Onlar bana bir motivasyon.

EA-12. BÖLÜM: CEZA ZAMANI

Gözlerimi rahatsız eden güneş ile gözlerimi kısarak açtığımda güneşliğimi çeken annemi görmüştüm.

"Anne , ben daha uyanmamıştım..." Yeni uyandığım için çatlak ve çocuksu çıkan sesimle yüzümü buruşturup boğazımı temizledim.

"Uyan işte." Dediğinde elimle yüzümü kapattım ve ardından gözlerimi ovuşturdum. Yatakta oturur pozisyona geldikten sonra sırtımı yatak başlığına yaslayıp telefonumu elime aldım. Saate baktığımda saatin 8 olduğunu görünce kocaman açılmış gözlerimle anneme baktım.

"Anne, saat daha 8!"

Annem benim tavrıma gülüp omuz silktikten sonra bir şey demeden odadan çıkınca ofladım. Gerçekten bu saatte uykumu mu açtın anne ya!? Bir de benim uykum neden bu kadar çabuk açıldı ki?

Aklıma gelen şeyle hemen yaslandığım yerden sırtımı çekip sırıtmaya başladım.

"Ya ben zekamı seveyim ya." Dedikten sonra kendi kendime saçlarımın üzerinden kafamı okşadım ve kendi kendime konuşmaya devam ettim.

"Aferin bana. Aferin kız Aysu. "

Telefonumdan rehbere girdikten sonra ayağa kalkıp cama doğru ilerledim ve ilerlerken Ömer'i aramaya başladım.

Camımı açarken aynı zamanda Ömer telefonu açtığında uykudan yeni uyanmış sesi kulaklarıma doldu.

"Alo?"

Sanırım bayılacağım.

Bu ses ne?

"Günaydın, hadi kalk. Kahvaltı istiyorum bana kahvaltı hazırla." Dediğimde birkaç saniye sesi gelmedi.

"Anlamadım?" Boğazını temizledikten sonra konuştuğunda güldüm.

"Hani dün kaybettiğin bir iddia vardı ya. Kalk, diyorum. Kahvaltı istiyorum." Söylediklerimin ardından bir sessizlik olduğunda karşı camımda hareketlilik olmuş ve Ömer cama çıktığında kalakaldım çünkü uykudan yeni uyandığı için dağılmış saçları ve tişörtsüz hâlini görmeyi beklemiyordum.

Tamam denizde gördüm de şu an denizde değiliz yani. Mahremiyet lütfen ya da boş verin ya. Şşşhh bir şey yok.

"Kahvaltı istiyorsun?" Tek kaşını kaldırıp başını cama doğru yatırdığında gözlerimi kaçırdım.

 

"Beni mi dikizliyordun?" Ben cevap veremeden konuştuğu zaman konuşur konuşmaz hemen ona baktım çattığım kaşlarımla.

"Anlamadım?" Hafif sinirimin yansıdığı sesim onu bıyık altından güldürmüştü.

"Camı açar açmaz seni gördüm. Beni dikizlemeye mi çalışıyordun?" Dediğinde gözlerimi devirdim. "Bak bak. Gözlerini deviriyor bir de."

"Hava almak için camımı açtım. Seninle neden alâkası olsun ki? Hem ben sapık gibi mi duruyorum oradan pardon da?" Diyip dalga geçer gibi güldüğümde bu sefer onun kaşları çatıldı ama bunu görmemiş gibi sözlerime devam ettim "Neyse hadi, kahvaltı." dedim ve telefonu yüzüne kapattıktan hemen sonra perdeyi de kapatıp bakış açısından çıktım.

Beni gıcık etmeye devam ederse büyük sıkıntı çıkartacağım ama ha!

Bir süre sonra: Hiçbir şey yapamadı...

Pencereden uzaklaştıktan sonra hemen üzerimdeki pijamalarımı çıkartıp beyaz çiçekli uzun ama dizimin birkaç santim üzerine kadar yırtmacı olan mor eteğimin üzerine beyaz kalın askılı bluzumu giydim ve saçlarımı ikiye ayırıp iki tane balıksırtı ördüm. Tuvalete gittim ve işlerimi halledip çıkana kadar zil çalmıştı.

Odamdan çıktığımda kulağıma annemle Ömer'in sesleri dolmaya başladı. Seri adımlarla yanlarına gittiğimde annemin arkası bana dönük mutfağın kapısından içeriye bakarken Ömer'i ise mutfakta kahvaltı hazırlarken yakalamıştım.

"Günaydın." Dediğimde annem hemen bana döndü.

"Ömer'e neden kahvaltı hazırladığını sordum ama bana cevap vermedi seni beklemeliymişim öyle söyledi." Annem bana döner dönmez konuştuğunda güldüm.

"Dün denizde voleybol oynarken iddiaya girdik. İddiayı kazanan takımdaki kişilerden herkes kaybeden takımdan birini seçecek ve sonraki gün bir nevi kölesi gibi kullanacaktı. İddiayı bizim takım kazandı bana da Ömer çıktı. Şans işte." Diyerek duraksadığımda gözlerimden annemin aslında bunun şans olmadığını anladığını anlamıştım. Gülümseyip devam ettim.

"Sen de sabah beni erken uyandırınca acıktığımı hissettim. İddia geldi aklıma. Dedim bir söyleyeyim, Ömer’in elinden bir kahvaltı yiyelim."

Annem bana 'seni gidi seni' der gibi baktığında gülmemek için dudağımı yaladım.

"Kolay gelsin." Annemin omzunun üzerinden Ömer'e bakarak konuştuğumda bana baktı.

"Sağ ol ya." Ağzının içinde konuştuğunda bu hâline gülmemek içi alt dudağımı ısırdım.

"Neyse ben salona gidiyorum. Kolay gelsin Ömer oğlum." Annem omzumu tutup Ömer'e bakarak konuştuktan hemen sonra mutfaktan uzaklaştığında ben de annem önümden gittiği için mutfağa ilerleyip sandalyeyi çektim ve oturdum. Ömer'i izlemeye başladım.

"Orada oturup beni mi izleyeceksin yani gerçekten de?" Ömer kırdığı yumurtayı çırparken sorduğu soruyla sandalyeye yaslanıp iyice kuruldum.

“Evet.”

Kafasını çevirip omzunun üzerinden bana baktığında gülümseyip başımı sağ omzuma doğru yatırdım.

“Geçende ağlayan pasta yaparken sen beni izlemiştin gizli gizli. Şimdi de ben seni izliyorum ama minik bir farkla , ben seni gizli gizli değil açık açık izliyorum. Ödeşmiş oluruz.” Minik derken işaret ve baş parmağımı birbirine yaklaştırıp küçük bir boşluk bırakmıştım. Bir şey demeden başını önüne çevirdim.

“Kahvaltıya ne yapıyorsun peki?” Derken telefonumu açmış videosunu çekmeye başlamıştım.

“Yumurta?”

“Tavuk musun sen? Omlet olmasın o?”

“Yumurtadan yapılıyor ya o işte.” Homurdandığında güldüm.

“Sadece omlet mi yapacaksın?”

“Başka ne istersiniz hanımefendi?” Alayla konuştuğunda ayağa kalktım ve yanına gidip videoya almaya devam ettiğimde videoya aldığımı görmüştü.

“Aysu!” Demişti ki devam etmesine izin vermeden ben konuşmaya başladım.

“Patates kızartması da istiyorum.”

“Onu zaten yapacağım.” Derken gözleriyle kenarda duran çıkarttığı patatesleri gösterdi ve devam etti. “Sen patates kızartmasına ölüp bitiyorken nasıl atlayayım onu?”

Dudaklarımı birbirine bastırdım.

“Hatırlıyor musun sen onu ya?”

“Unutmak mümkün mü?” Gülerek bana baktı.

“Kaç kere ağladın patates kızartması olmadan asla kahvaltı yapmam diye.” Gülmesine devam ederek konuşmaya devam ettiğinde kamerayı kendime çevirdim.

“Güzel videoma çocukluğumla alâkalı utanılacak anılar konu olsun istemiyorum, açma konuyu hem o zaman küçüktüm 10 yaşında falandım. Büyüdüm artık, 21 yaşındayım ben. Benden büyük olduğun için bunama belirtileri mi göstermeye başladın yoksa sen bu yaşta? Sürekli yaşımı ve büyüdüğümü unutuyor gibisin.” Tam gözlerine bakarak konuştuğumda gözlerini gözlerimden kaçırmadan o da bana baktı.

“Yaşını ve büyüdüğünü unutmuyorum Aysun, korkma. Her daim hatırlatıyorsun, unutmam mümkün değil. Ne kadar benim için aksi olsa da.”

Gözlerimi devirerek kamerayı ona çevirdim.

“Beni buna sen mecbur bırakıyorsun, ne yapayım? Hem emin ol sen de yakın zamanda artık benim küçük değil büyük olduğumun farkına varacaksın merak etme. Neyse hadi devam et acıktım.” Dediğimde bir şey demeden kahvaltı hazırlamaya devam etmişti ben de videoyu kapatmıştım.

Sessizce kahvaltı hazırlamaya devam ederken ben de arkadaki masaya geçtim ve arkasından onu izlemeye devam ettim.

“Biber kızartması da istiyorum. Annem çok sever.” Dediğimde omzunun üzerinden bana baktı.

“Ne? Kölem değil misin? Yap dediğimi.”

“Bunun rövanşını fena alacağım biliyorsun değil mi?”

“O kadar da emin olma abiciğim.” İma ile konuştuğumda önüne dönüp patatesi sinirle soymaya başladı.

“Görürsün.” Hırsla söylediği şeyle kıkırdadım.

“Görelim.”

Patatesleri kızgın yağa attıktan sonra biberleri yıkamaya başladı.

“Hâlâ kızarmış biberde çekirdek sevmiyor musun?” Dediğinde kaşlarım havalandı.

“Sen onu nereden biliyorsun?”

“Bizim yanımızdayken annene söylenmiştin.”

“Her şeyi en ince ayrıntısına kadar aklında tutmayı nasıl başarıyorsun?”

“Soruma cevap ver.” Elindeki biberleri göstererek sıkılgan şekilde konuştuğunda derin bir nefes aldım.

“Evet sevmiyorum.” Başını salladı ve biberlerin içindeki çekirdekleri çıkartarak hazırladığında derin bir nefes aldım.

“Omlet yerine menemen mi yapsaydın ya?” Dediğimde bana öyle bir döndü ki dudaklarımı birbirine bastırdım.

“Ama bu iddiayı ortaya atan sendin şimdi de başına gelenlere katlan ben ne yapayım ya? Sen kaşındın.”

“Ben değil de asıl şu an sen öyle bir kaşınıyorsun ki Aysu.” Dediği şeyle gözlerimi devirdim.

“İşine dön işine.” Homurdandığımda güldü ve tezgaha döndü.

Pişen patatesleri aldıktan sonra biberleri yağa attı ve bana döndü.

“Burada mı bahçede mi?”

“Bahçe.” Dediğimde başını salladı ve sofra bezi aldığında kaşlarım havalandı.

“Hayırdır?” Elindeki sofra bezine bakarak konuştuğumda o da bir sofra bezine bakıp bir de bana baktı.

“Ne hayırdırı? Masaya örteceğim işte.”

“İlk önce masa silinir sonra örtülür. Bilmiyor musun? Masa dışarda üstü ne kadar toz olmuştur şimdi.”

“Sofra bezinin mantığı o değil mi zaten?”

“Tamam da tozun gübürün pasın üstüne örtülmez saçmalama!” Dediğimde ofladı.

“Bütün kadınlar böyle demek ki. Annemden tut Gökçen’e, Gökçen’den tut Aysu’ya kadar.” Söylenirken tezgahtaki elbezini suya tutup yıkadıktan sonra sıkıp bir elinde elbezi bir elinde sofra bezi ile bahçeye çıktı.

İlk önce masayı sildikten sonra sofra bezini serdi ve mutfağa geri geldi.

“Oldu mu?” Dediğinde hızla başımı onaylar manada salladım. İstemsiz tebessüm ettiğini tebessüm eder etmez tebessümünü silmesinden anlamıştım.

Biberleri bir çevirdikten sonra buzdolabından kahvaltılıkları alıp bahçeye çıkardı. Üç çatal aldığında kaşlarım çatıldı.

“Neden üç tane?” Dediğimde bana döndü.

“Burak abi yok. Sana , Burcu ablaya ve Sefa’ya.”

“Sen yemeyecek misin? Sen hazırlıyorsun kahvaltıyı saçmalama. Hâlâ uykun mu var?”

“Hayır uykum yok. Evde yaparım ben.” Dediğinde elime dört tane çatal alıp ona uzattım.

“Sizinkileri de çağırırız. Oğullarının hazırladığı kahvaltıdan yesinler ama değil mi?” Gülerek konuştuğumda gözlerini kısıp elimdeki çatalları sertçe aldı. Bahçeye çıkacaktı ki tekrar konuştum.

“Gelinde domates salatalık doğramayı da unutma.”

Bana dönmeden hızla uzaklaştığında arkasından kıkırdadım.

“Ben evde kahvaltı da hazırlıyorum . yemek de yapıyorum, temizlik de yapıyorum Aysu.” Ömer mutfağa girer girmez konuştuğunda kaşlarım havalandı.

“Yani?” Dediğimde çıkardığı domatesleri yıkıyordu.

“Yani bizimkiler benim hazırladığım kahvaltıyı da yedi, yaptığım yemeği de yedi. Ben tek yaşıyorum bunlar benim günlük rutinim Aysu.” Homurdandığında ayağa kalktım.

“Tek mi yaşıyorsun?” Bana alınmasına mı tek yaşadığına mı şaşırayım derken tek yaşıyor olması bir adım öne geçmişti.

Biberleri alırken başını salladı.

“Ayrı eve mi çıktın?”

“Gökçen ile.” Kaşlarım havalandı.

“O zaman pek tek yaşıyor olmuyorsun ama neden ayrı eve çıktınız?”

“Okulumuz İstanbul’da.” Dediği şeyle hemen yanına gittim.

“İstanbul’da mısınız? Neden hiç bize bir şey demediniz?!” Dediğimde kaşlarını çatıp bana döndü.

“Ne bize verdiğiniz adreste yaşıyordunuz ne de telefon numaralarınız vardı. Aradık sizi ama bulamadık Aysu. Cidden siz neden taşındınız?” Sorduğu soruyla aklıma üşüşen anılar gözümün dalmasına sebep olduğunda aynı zamanda eminim ki betim benzim de atmıştı. Çünkü bu o her aklıma geldiğinde olan şeylerdi.

“Aysu!” Ömer’in beni sarsarak uyarması ile kendime geldiğimde gözlerimi kırpıştırdım.

“Ah, efendim? Gözüm daldı kusura bakma.” Dediğimde yüzüme şaşkınlık ve hafif bir sinirle bakıyordu.

“Ne göz dalması? Betin benzin attı. Kendinden geçtin resmen. Titriyordun Aysu. Ne dalması? Kimi kandırıyorsun sen?” Hafif yüzüme eğilip konuştuğunda kollarımı tutan ellerinden sağ eline sağ elimi koydum ve elini kolumdan çektim.

“Kahvaltı yapalım mı?” Çekingen bir şekilde gözlerine bakarak konuştuğumda gözlerimde ne gördü bilmiyorum fakat bakışları yumuşadı ve başını sallayarak benle temasını kesti.

“Yapalım.” Derken tezgahtan kızartmaların olduğu tabağı ve domates salatalık tabağını aldı.

“Bunu da ben getiririm.” Omlet tavasını elimi alırken konuştuğumda başını salladı.

“Kahvaltı hazır hadi gelin. Anne, Sefa.” İçeriye doğru bağırdıktan sonra Ömer’in ardından bahçeye çıktım.

“Ömer sen de sizinkileri çağır.” Tavayı nihalenin üstüne koyarken konuştuğumda sessizce başını sallayarak beni onayladı. Ailesini çağırmaya gittiğinde ben de hepimiz sığalım diye birkaç sandalye daha çıkarttım.

Herkes geldiğinde Semih abi yoktu.

“Sevda abla Semih abi yok mu?” Dediğimde başını olumsuz manada salladı.

“Balığa gitti. Burak’la gitti diye biliyorum hatta.” Derken anneme bakıyordu bir bilgisi olup olmadığını anlamak için.

“Evet, evet bana da öyle dedi. Demedim mi ben?” Annem sorusunu bana bakarak söylediğinde başımı olumsuz manada salladım.

Herkes masaya oturup konuşarak ve gülüşerek kahvaltı yapmaya başladıklarında benim üzerimde hâlâ az önceki olayın etkisi olduğunda dikkatimi veremedim.

“Aaa, İstanbul’da mı okuyorsunuz?” Annemin şaşkın sesi beni kendime getirdiğinde hemen başımı kaldırdım ve kaldırır kaldırmaz dalgın gözlerle beni izleyen Ömer ile göz göze geldim.

“Evet, abim ile orada eve çıktık Burcu teyze.” Gökçen abisinin dalgınlığını fark etmiş olmalı ki onu dürterken konuşmuştu.

“Tam olarak neredesiniz? Hiç bize demediniz.”

“Aslında bize verdiğin adrese gitmiştik fakat ev boştu. Kimse açmadı kapıyı. O sırada da numaralar da yoktu silinmişti. O yüzden sizinle irtibata geçemedik. Sahi oradan neden taşındınız Burcu?” Sevda Teyze konuştuğunda annemin bana bakışlarını hissetsem de önümdeki tabağımda duran peyniri didiklemekle meşgulmüşüm gibi yapıp başımı tabağımdan kaldırmadım.

“Zorunda kaldık. Uzun ve tatsız bir konu. Şu an bu konuyu açmazsak daha iyi olur. Başka zaman konuşuruz.” Annem konuyu kapatmaya çalıştığında masada bir sessizlik oldu.

“Hayırdır inşallah?” Sevda teyze şaşkınca konuştuğunda masada kısa bir süre sessizlik oldu.

“ Neyse siz bizim eski evin o taraflarda mısınız?” Annem konuyu dağıtmak için başka bir konu açtığında derin bir nefes aldım.

Gökçen evlerinin yerini tarif ederken şaşkınlıkla başımı kaldırdım.

“Bizim yeni evimiz de tam orada. Bir iki apartman yanda hatta.” Dediğimde Gökçen kocaman gözlerle bana baktı.

“Oha biz o kadar zamandır nasıl karşılaşmadık o zaman?” Dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.

“Bazen karşılaşmayınca karşılaşılmıyor. Karşılaşmak kaderde yokmuş demek ki.” Ömer konuşmaya girdiğinde başımı çevirip ona baktım.

“Doğru haklısın.” Dedikten sonra ağzıma bir şeyler attım.

Bir süre daha kendi aramızda havadan sudan konuştuktan sonra kahvaltımızı bitirmiştik.

“Ömer, Aysu, Gökçen, Sefa.” Özlem çitlerin dışından bize seslenerek gelmemizi işaret ettiğinde herkes ona baktı.

“Siz gidin ben buraları hallederim.” Annem gülümseyerek konuştuğunda ben de gülümsedim ve başımı sallayarak ayağa kalktım. Diğerleri de ayağa kalkmıştı.

“Elimizi falan yıkayıp geliyoruz.” Ömer Özlem’e doğru bağırdığında eve ilerledi. Biz de peşinden gidiyorduk ki annem beni yanına çekti.

“Kahvaltıda çok durgundun. Buraya kafanı dağıt diye geldik Aysun’um. Takma kafana. Rahat ol artık. Sabah Sefa’ya dışarı çıkacağım dedi diye para verdim senin de odana kartı bıraktım. Çıkmadan onu al. Eğlen, tamam mı?” Dediğinde başımı salladım.

“Burada eğlenmemek mümkün değil anne. Sen içini rahat tut. Neyse bekletmeyeyim ben. Öptüm seni kocaman.” Dedikten sonra kocaman öptüm ve koşarak odama gittim.

Anne biliyorsun yalan söylemeyi sevmiyorum ama özür dilerim sana az önce yalan söyledim. Ruh hâlim böyleyken genelde mutlu olmam imkansız, yer ve zaman önemli değil. Umarım bu sefer ben yanılırım ve yalan söylemiş olmam annem.

Ama özür dilerim…

BÖLÜM SONU…

Eveet bir bölüm sonuna daha geldiiiik.

Nasıldı bölüm?

En çok nereyi beğendiniz?

Sizce Aysu Ömer’i kölesi olarak başka neler yaptıracak?

Şey ben de bilmiyorum da sdfjlsd daha 13’ü bölümü bitirmedim çok azıcık yazdım.

Nasılsınııız?

Yeni yıl nasıl gidiyor?

Bir dahaki bölümde görüşmek üzereeee.

Kendinize iyi bakın, Allah’a emanet olun beni minik tatlı erikleriiiiiiiiim.

 

Bölüm : 12.01.2025 16:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...