
Altıncı Aşama: Ormandaki Sınav Alesta, sınav alanının sınırında durduğunda önündeki manzara tamamen değişmişti. Alevlerle dolu arenadan çıkmış, şimdi karanlık ve derin bir ormanın önünde duruyordu. Ağaçlar, gökyüzüne uzanan devasa sütunlar gibiydi. Hava serin, hafif nemliydi. Ormanın içinden, bilinmeyen yaratıkların çıkardığı tuhaf sesler geliyordu. Sınav yöneticisi, kadim bir kitabı açarak yüksek sesle konuştu: “Altıncı aşama, yalnızca büyüyle değil, insan olmanın gerektirdiği tüm özelliklerle sınanacağınız bir aşamadır. Cesaret, dayanıklılık, zeka ve merhamet… Bu sınavda yalnızca cadı güçleriniz değil, insan yanınız da test edilecek.” Bu açıklama, Alesta’yı tedirgin etti. Büyüsünü kullanamayacaksa nasıl başarılı olacaktı? Ama düşünmeye fazla vakti olmadı. Çünkü yer, ayaklarının altında kaymaya başladı ve bir anda, karanlık ormanın içine doğru sürüklendi. Alesta kendini sert bir zemine düşerken buldu. Ağır ve rutubetli toprak kokusu burnuna doldu. Etrafına baktığında, tek başına olduğunu fark etti. Diğer cadılar görünürde yoktu. Burası sadece onun sınav alanıydı. Ayağa kalkarken eli, dikenli bir bitkiye çarptı ve parmağından ince bir kan damlası düştü. Bir şeyler ters gidiyordu. Tam o sırada, ormanın derinliklerinden bir hırıltı duydu. Başını hızla çevirdiğinde, karanlık gölgeler arasında kırmızı gözlerin ona doğru yaklaştığını gördü. İçgüdüsel olarak ellerini kaldırıp ateş büyüsü yapmaya çalıştı ama hiçbir şey olmadı. “Büyüm yok!” Büyüsüz bir cadı, ormanda bir avdan başka ne olabilirdi ki?
Ancak hemen pes edemezdi. Bu sınav büyüyle değil, insani özelliklerle kazanılacaktı. Sakinleşmeye çalışarak çevresini analiz etti. Eğer büyü kullanamıyorsa, hayatta kalmak için zeka ve cesarete ihtiyacı vardı. Ağaçların arasında saklanabilecek bir yer aradı. Ancak yaratıklar ona doğru hızla yaklaşıyordu. Koşmaya başladı. Alesta ormanın içinde hızla ilerlerken, çevresini daha iyi kullanması gerektiğini fark etti. Büyüsüz olduğu için doğanın kendisini kalkan olarak kullanmalıydı. Bir an durdu ve etrafına baktı. Bir çıkış yolu bulmalıydı. Toprağı incelediğinde, çamurlu bir alan gördü. Bu çamur, hızlı hareket eden bir şeyi yavaşlatabilirdi. Bir plan yaptı. Yaratıkların kendisine yaklaşmasını bekledi, sonra ani bir dönüş yaparak çamurun içine girdi. Ayaklarını dikkatlice hareket ettirdi ve en sağlam yerlerden geçti. Ancak yaratıklar bu kadar dikkatli değildi. İlk yaratık çamura adım atar atmaz batmaya başladı. Alesta hızla ileri atıldı, bir dal parçası alarak diğer yaratıkları da çamurun içine çekmeye çalıştı.Planı işe yarıyordu!
Ama daha bitmemişti. Tam kaçmayı başardığını düşündüğünde, bir inilti duydu. Arkaya baktığında, bir yaratığın bataklığa tamamen saplanmış olduğunu gördü. Gözleri, çaresizlikle ona bakıyordu. Alesta ona zarar vermemişti ama orada bırakırsa yaratık ölecekti. Bir an duraksadı. Bu yaratık az önce onu avlamaya çalışmıştı. Onu kurtarmak zorunda değildi. Ama bu sınav sadece hayatta kalma üzerine değildi. İnsani özellikleri de ölçüyordu. Derin bir nefes aldı ve yaratığa yaklaştı. Risk aldığını biliyordu. Bir dal parçasını ona uzattı. “Eğer bana zarar vermeyeceğine söz verirsen, seni buradan çıkarırım.” Yaratık bir an durdu. Gözleri, vahşi bir avcıdan çok… anlık bir şükran ifadesi taşıyordu. Sonra, tereddütle de olsa dalı tuttu. Alesta tüm gücüyle çekti. Yaratık, bataklıktan çıkarken sendeleyip yere düştü. Ama Alesta ona zarar vermedi. Sessizce ayağa kalktı ve bir an ona baktı. Sonra, karanlığın içinde kayboldu. Alesta bir iç çekti. Doğru olanı yapmıştı. Ormanın içinde bir patika açıldı. Bir ses yankılandı: “Altıncı aşama tamamlandı.” Büyüsü olmadan bile hayatta kalmayı başarmıştı. Ama daha önemlisi… insan olmanın ne anlama geldiğini kanıtlamıştı. Bir ışık huzmesi içinde ormandan dışarıya adım attığında, Ateş Kralı’nın ve diğer cadıların onu beklediğini gördü. Ateş Kralı gözlerini ona dikti. “Seçimin… ilginçti.” Alesta derin bir nefes aldı. “Doğru olanı yaptım.” Dedi kararlılıkla. Ateş Kralı gülümsedi. Ama gözlerinde hala okunamayan bir ifade vardı. “Belki de gerçekten kehanetteki kız sensin.”Bu söz, oradaki herkesin yüreğine işledi. Alesta’nın sınavları bitmemişti… ama şimdi kaderinin gerçekten ne olduğunu öğrenmeye hiç olmadığı kadar yakındı. Alesta ormandan çıkarken bacakları yorgunluktan titriyordu. Büyüsü olmadan hayatta kalmak, bir yaratığı zekasıyla alt etmek ve ona merhamet göstermek... Bunların hepsi sandığından çok daha zordu. Ama en azından başarmıştı. Diğer cadılar, sınav alanında toplanmış, onun çıkmasını bekliyordu. Çoğunun yüzünde hayranlıkla karışık bir şaşkınlık vardı. Kimisi onun bu kadar uzun süre hayatta kalmasına inanamıyordu, kimisi de kehanetin gerçek olabileceğini düşündüğünden endişeliydi.Alesta derin bir nefes alarak kalabalığın arasına karıştı. Ama içindeki huzur uzun sürmedi. Tam Ateş Kralı’nın gözlerine bakarken, aniden etrafındaki her şey titremeye başladı. Ormanın içinde bir şey uyanıyordu.
Alesta, aniden gökyüzünün karardığını fark etti. Güneş, kara bulutların arkasına saklanmıştı. Ve ormanın derinliklerinden güçlü bir kükreme yankılandı. Bu ses, daha önce duyduğu hiçbir şeye benzemiyordu. Ne yaratıkların hırlaması, ne de gök gürültüsü… Bu, doğanın kendisinin haykırışıydı. Ateş Kralı anında hareketlendi. Gözlerinde ciddi bir ifade vardı. “Bu sınavın bir parçası değil.” Dedi, Alesta’ya bakarak. Alesta, içindeki korkuyu bastırmaya çalışarak “Ne oluyor?” diye sordu. Ama cevabı alamadan, ormandan devasa bir yaratık çıktı. Yaratık, bir gölge ve duman karışımıydı. Varlığı bile ormanın dengesini bozuyordu. Ağaçlar çürüyordu, toprak kararıyordu. Cadılar korkuyla geriye çekildi. Luna ise gizli bir gülümsemeyle yaratığı izliyordu. “Sanırım sınav biraz daha zorlaşacak, değil mi Alesta?” dedi. Alesta’nın içi buz kesti. Luna’nın bunda parmağı vardı. Ateş Kralı, yaratığa doğru ilerledi ve havası anında değişti. O asil ve sakin kral gitmişti… Yerine saf güçten oluşan bir varlık vardı. Ama tam alevlerini yaratığa gönderecekken, Alesta bir şey fark etti. Bu yaratık... kendi büyüsüyle besleniyordu. Eğer Ateş Kralı ona saldırırsa, sadece daha da güçlenecekti.
Alesta, hızlıca karar vermek zorundaydı. Ama artık bir şeyi biliyordu. Bu sınav büyüyle değil, zeka ve cesaretle kazanılmalıydı. Ve belki de, gerçekten kehanetteki kişi oydu. Alesta derin bir nefes aldı. Bütün cadılar, Ateş Kralı’nın bir şey yapmasını bekliyordu. Ama o, tek bir adım attı. Ve ellerini kaldırarak, yaratığa doğru yürüdü. Ateş Kralı şaşkınlıkla Alesta’ya baktı. “Ne yapıyorsun?” Alesta cevap vermedi. Sadece içgüdülerini dinledi. Yaratık, ona yaklaşınca bir an duraksadı. Sanki onun gücünü hissedebiliyordu. Ve o anda, Alesta’nın zihninde bir görüntü belirdi. Bu yaratık, sadece bir gölgeydi. Kendi korkularından beslenen bir varlıktı. Korkarsa, o kazanacaktı. Ama korkmazsa…yaratık yok olacaktı. Alesta, kendi içindeki karanlığa baktı. Kendi korkularına… endişelerine… Ateş Kralı’na bile güvenememe hissine… Ve sonra… onları serbest bıraktı.
Korkularını kabullendiğinde, yaratık titremeye başladı. Sanki güç kaybediyordu. Luna’nın yüzü hızla değişti. “Hayır…” Ama iş işten geçmişti. Alesta, yaratığın gözlerinin içine bakarak sadece tek bir kelime fısıldadı: “Git.” Ve yaratık, bir duman gibi dağıldı. Orman normale dönerken, Ateş Kralı uzun bir süre Alesta’ya baktı. Gözlerinde açık bir hayranlık vardı. Diğer cadılar ise şok içindeydi. Bu, sınavın bir parçası değildi… ama belki de gerçek sınav buydu. Ateş Kralı sonunda konuştu. “Kehanet gerçekleşiyor.” Dedi sessizce. Alesta’nın kaderi mühürlenmişti. Artık kaçamazdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |