
Alesta, ormanın derinliklerinde kaybolan gölgenin ardından derin bir nefes aldı. Kalbinin çarpıntısı yavaşlarken, diğer cadıların bakışlarını üzerinde hissetti. Büyük bir sessizlik hakimdi. Kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Ancak biri, bu sessizliği bozdu: Luna. “Bu kadarına da pes doğrusu…” diye tısladı. “Bütün cadıların kaderini bir kıza mı emanet edeceğiz? O bile kehanetin gerçek olduğuna inanmıyor!” Alesta, yumruklarını sıktı. Luna, her fırsatta onu kışkırtıyordu. Ama tam cevap vermeye hazırlanırken, Ateş Kralı ileri çıktı. Gözlerinde garip bir ışık vardı.
“Gerçek bir lider, en zor kararı veren kişidir.” diye konuştu. “Ve o bugün, hiçbirimizin yapamadığını yaptı.” Alesta, onun sözlerini sindirmeye çalışırken, Ateş Kralı bir adım daha yaklaştı. “Ancak bu sınav daha bitmedi.” Cadılar arasında bir uğultu yükseldi. Ateş Kralı devam etti: “Yedinci ve son aşama başlıyor.”Gökyüzü, aniden turuncu bir ışıkla parladı. Alesta’nın altındaki zemin titredi ve bütün cadılar bir anda devasa bir arenanın ortasında buldular kendilerini. Ancak bu arenanın ortasında kocaman bir ateş çukuru vardı. Alevler, sanki canlıymış gibi dans ediyordu. Ateş Kralı, Alesta’ya dönerek elini uzattı. “Burası, Alevlerin Kalbi.” “Buraya her cadı giremez. Ancak kehanetteki kişi, bu ateşin içinde yürüyebilir.” Alesta, şaşkınlık içinde çukura baktı. Ateşin içinde yürümek mi? “Peki ya yürüyemezsem?” diye sordu.
Ateş Kralı başını hafifçe eğdi. “O zaman kehanet yanlış demektir.” Alesta’nın içi ürperdi. Yani… ya ateşin içinde yürür ve gerçek kimliğini kanıtlardı ya da burada yanarak ölürdü. Kaçış yoktu. Tam Alesta çukura adım atmaya hazırlanırken, bir ses zihninde yankılandı. Derin, ürpertici ve fısıltı gibi bir sesti. “Beni duyabiliyor musun, Alesta?” Alesta irkildi. Bu sesi daha önce hiç duymamıştı. “Kim var orada?” Ses, usulca güldü. “Ben… uzun zamandır seni bekleyen kişiyim. Gerçek gücünü keşfetmeni izleyenim.” Alesta’nın tüyleri diken diken oldu. Bu bir tuzaktı. Ama kim ya da ne onunla konuşuyordu? Ateşin içindeki biri mi? Kehanetteki ruh mu? Bilmiyordu. Ama çok yakında öğrenecekti. Ve bu, her şeyi değiştirebilirdi. Arenada herkes nefesini tutmuştu. Ateş Kralı, sabırla bekliyordu. Luna ise, Alesta’nın başarısız olmasını ümitle izliyordu. Ve Alesta… Bütün korkularını bir kenara bırakıp, ateşin içine adım attı.
Alevler, onu sardığında… gerçek kaderi başlamış oldu. Alesta alevlerin içine adım attığında, sıcaklık derisini yakmadı. Aksine, içine yayılan bir güç hissetti. Sanki ateş, onun bir parçasıydı. Ama tam ileri adım atacakken… Büyük bir çığlık duyuldu! “AĞAÇ TEHLİKEDE!” Alesta bir anda alevlerin içinden çıktı ve arenaya geri döndü. Cadılar panikle gökyüzüne bakıyordu. Ve sonra onu gördü… Cadıların güç kaynağı olan devasa, beyaz yapraklı ağaç… hızla kararıyordu. Kötü bir büyü tarafından zehirleniyordu. Alesta’nın gözleri hızla Luna ve yanındaki üç cadıya kaydı. Onlar, ağacı yok etmeye çalışıyordu! Ağaç, her cadının gücünü taşıyan kutsal bir semboldü. Eğer ölürse, tüm cadıların büyüleri zayıflayacaktı. Ve belki de bir daha geri gelmeyecekti. Luna, Alesta’nın bakışlarını yakaladığında sinsice gülümsedi. “Bunu engelleyemezsin, Alesta.” Dedi alayla. “Bu ağacın yanmasını izlemeye hazır ol.”Sonra bir büyü yaptı ve koca gövdeyi saran siyah bir alev yükseldi.Beyaz yapraklar, anında griye döndü ve dökülmeye başladı. Alesta’nın nefesi kesildi. Bunu durdurmalıydı. Ama nasıl? Ağaç kutsaldı, normal bir büyüyle iyileşmezdi. Tam çaresizce bir şeyler düşünmeye çalışırken, Ateş Kralı konuştu. “Sadece kehanetteki kişi bu ağacı kurtarabilir.” Bütün cadılar ona döndü. Şüphe ve umut iç içeydi. Alesta, Luna’nın ona attığı zafer dolu bakışa karşılık başını dik tuttu. “Dene bakalım, gerçekten kahraman mısın?” diye tısladı Luna. Alesta gözlerini kapadı ve içindeki ateşi hissetti. Sadece büyüsüne değil, kalbine… ruhuna… insan yanına odaklandı. Ve sonra, ellerini ağaca uzattı. Birden alevleri bembeyaz oldu. Bütün cadılar hayretle geri çekildi.
Alesta, hayatında ilk kez böyle bir güç hissetmişti. Ve sonra, beyaz alevlerini ağacın gövdesine dokundurdu. Siyah lanet, çığlık atıyormuş gibi titreşti. Ama beyaz ateşin karşısında dayanamadı. Ağaç hızla iyileşmeye başladı. Yaprakları eski ihtişamına kavuştu. Altın ve beyaz ışıklar saçtı. Ve en önemlisi… cadıların güçleri geri geldi. Cadılar, yeniden güçlerini hissettiklerinde Luna ve onunla olan kötü cadılara döndüler. Öfkeleri gözlerinden okunuyordu. “Ağacı yok etmeye çalıştın…” diye fısıldadı biri. “Bizim güçlerimizi çalmak istedin.” Dedi bir başkası.
Ve sonunda… Luna, yalnız kaldığını fark etti. Alesta ona yaklaşıp sertçe baktı. “Bitti, Luna.” Dedi. “Kendi halkına ihanet ettin.” Luna, ilk kez korkuyla geriledi. Ama Ateş Kralı onun kaçmasına izin vermedi. Ellerini kaldırdı ve kırmızı bir büyü Luna’yı sardı. “Sınav sona erdi.” Dedi güçlü bir sesle. “Ve gerçek lider ortaya çıktı.” Alesta’nın gözleri büyüdü. Gerçekten… kazanmış mıydı? Tüm cadılar ona bakıyordu. Ve ilk kez… onu bir kahraman olarak görüyorlardı. Alesta, Luna’nın Ateş Kralı’nın büyüsüyle etkisiz hale geldiğini izlerken, içindeki gerginlik hâlâ geçmemişti. Etrafındaki cadılar ona hayranlıkla bakarken bile, aklında tek bir şey vardı: Gerçekten de kehanetteki kişi miydi? “Bu nasıl olabilir?” diye düşündü. “Ben sadece… sıradan biriydim.” Ama değildi. Alevlerin içinden yürümüş, en büyük sınavı geçmiş ve cadıların en kutsal varlığını kurtarmıştı.
Güçlü bir rüzgâr esti ve cadıların kutsal ağacı, bembeyaz yapraklarını etrafa saçtı. Yapraklar, Alesta’nın etrafında dönerek onun aurasına karıştı. Tam o anda, Ateş Kralı yaklaştı.Yeşil gözleri, Alesta’nın gözlerinin içine kilitlendi. “Sınav bitti.” Dedi. “Ve sen, kehaneti gerçekleştirdin.” Cadılar arasında bir uğultu yükseldi. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Ama sonra, içlerinden biri Alesta’nın önünde diz çöktü. Ve sonra bir başkası… Ve bir başkası… Bütün cadılar, Alesta’ya bağlılıklarını göstermek için diz çöktüler. Alesta nefesini tuttu. Bu… bu onun için fazla geliyordu. “Ben bir lider değilim…” diye düşündü. “Ben sadece…” Ama bu düşüncesini tamamlayamadan, Ateş Kralı elini ona uzattı. “Artık yalnız değilsin.” Dedi, sesi güçlü ve kararlıydı. “Sen bizim geleceğimizsin.” Alesta, ilk kez kendi gücünü kabullenmeye başladı. Ve o an fark etti ki… Bu, sadece bir son değil, aynı zamanda yeni bir başlangıçtı. Alesta, diz çöken cadılara bakarken boğazı kurudu. Onlar gerçekten de ona inanıyor muydu? Aklında Luna’nın sözleri yankılandı: “Bütün cadıların kaderini bir kıza mı emanet edeceğiz?” Bu sorunun cevabını artık biliyordu. Evet. Çünkü o sıradan bir cadı değildi. Ama hâlâ Luna’nın neden bu kadar ileri gittiğini anlamıyordu. Ateş Kralı onun yüzündeki karmaşayı fark etmiş olacak ki yavaşça konuştu. “Kehanetin gerçekleşmesini engellemek isteyenler her zaman olacak, Alesta.” Etrafındaki cadılar ona duydukları saygıyı göstermek için sessizce beklerken, bir şeyler eksik gibi hissediyordu. Sonra aklına geldi. “Luna neden bunu yaptı?” diye sordu.
Kral bir süre düşündü, sonra hafifçe başını eğdi. “Bunu ancak kendisine sorabilirsin.” Alesta kaşlarını çattı. Onu görmek zorunda mıydı? Bilmiyordu. Ama bunu öğrenmenin başka bir yolu da yoktu. Luna, sınav alanının en uzak köşesinde zincirlenmişti. Büyüyle bağlandığı için hareket edemiyordu ama bakışları hâlâ kibirle parlıyordu. Alesta, yavaşça yaklaşıp karşısına dikildi. “Sana bir şey sormaya geldim.” Dedi kararlı bir sesle. “Neden?” Luna bir kahkaha attı. “Neden mi?” Sonra, gözlerini kıstı ve fısıldadı: “Senin asla anlayamayacağın bir şey için.” Alesta kaşlarını çattı. “Beni küçümseme, Luna.” Luna başını iki yana salladı. “Sadece şunu bil, Alesta…” dedi. “Sen kazandın, ama bu savaş bitmedi.” Alesta’nın içi ürperdi. Luna tek başına mıydı? Yoksa arkasında başka bir güç mü vardı? Bunu öğrenmek için çok daha fazlasını yapması gerekecekti. Ve belki de… bu sınav, gerçek savaşın sadece başlangıcıydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |