
Alesta derin bir nefes aldı, ama içindeki huzursuzluk dinmiyordu. Gölge Kraliçe’nin yok oluşuyla beraber her şeyin bitmiş olması gerekiyordu… ama hissettikleri ona aksini söylüyordu. Ateş Kralı, Luna’nın yanında yere diz çöktü. “İyi misin?” diye sordu. Luna soluk soluğa başını salladı. “Sanırım… ama içimde hâlâ bir boşluk var.” Alesta onun gözlerine baktı. Luna hâlâ bir şeyler hissediyordu.
Sonra dizlerinin altındaki toprağın hafifçe titreştiğini fark etti. Kafasını hızla çevirdi. Ağaçlar sessizdi. Ama gökyüzünde hala garip bir karanlık vardı. “Bu savaş gerçekten bitti mi?” diye mırıldandı kendi kendine. Tam o anda… Ateş Kralı’nın gözleri parladı. Alesta ne olduğunu anlayamadan Ateş Kralı hızla kılıcını savurdu ve onları koruyan devasa bir alev bariyeri oluşturdu. “EĞİLİN!” diye bağırdı. Alesta ve Luna hızla yere kapandılar. Ve o saniyede… karanlığın içinden devasa bir büyü darbesi fırladı. Alev bariyerine çarptı ama tamamen yok olmadı. Sadece geciktirilmişti. “Bu bir tuzaktı.” Dedi Ateş Kralı dişlerini sıkarak. “Gölge Kraliçe sadece bir piyondu.” Alesta’nın kanı dondu. “Ne?!” Ama o an… toprak altından yükselen korkunç bir ses duyuldu. Sanki dünya içinden çöküyordu. Alesta tam anlamıyla hissediyordu.
Bunu daha önce de hissetmişti. Luna ele geçirildiğinde… Gölge Kraliçe konuştuğunda… Ama o zaman tam anlayamamıştı. Şimdi ise farkına varıyordu. Gölge Kraliçe sadece bir aracıydı. Ama asıl düşman… Henüz tam anlamıyla ortaya çıkmamıştı. Ateş Kralı, kılıcını sıkıca tutarak Alesta’ya döndü. “Şimdi ne yapacağımıza karar vermeliyiz.” Alesta gözlerini kapattı. “Eğer bu savaşı kazanmamız gerekiyorsa…” Ve sonra gözlerini açtı. “Önce bu karanlığın gerçek yüzünü görmeliyiz.” Tam o anda, karanlık bulutların arasından eski bir fısıltı duyuldu. Bir ses… Alesta’nın zihnine doğrudan işliyordu. “Gerçek kehaneti bilmiyorsunuz… Ama öğrenmek üzeresiniz.” Ve sonra… Zaman durdu. Etrafındaki dünya aniden bulanıklaştı. Alesta nefes almayı bile unuttu. Her şey hareketsizdi. Ateş Kralı, Luna, ağaçlar, gökyüzü…
Her şey gri bir sisin içinde donmuş gibiydi. Ama o hareketsizliğin içinde bir ses yankılandı. “Alesta…” Bu ses eskiydi, derindi, tanıdık ama bilinmezdi. Birden bütün dünya paramparça oldu. Ve Alesta bambaşka bir yerdeydi. Burası… zamanın ötesinde bir yerdi. Etrafında yansıyan ışıklar ve karanlık gölgeler iç içe geçmişti. Tam önünde büyük bir taş levha vardı. Levhanın üzerinde bir kehanet yazılıydı. Ama bu, Alesta’ya anlatılan kehanetten farklıydı. Alesta birkaç adım yaklaştı. Ve o an, yazılar ateşten harflere dönüşerek parlamaya başladı. “Kehanetteki kız, yalnızca karanlığı mühürlemek için değil, Geçmişin ve geleceğin dengesini yeniden kurmak için seçildi. Ama iki yolu var: Ya karanlığın kölesi olacak, ya da onun hakimi…” Alesta’nın gözleri büyüdü. “Ne?!” Bu… ona asla söylenmemişti. Her zaman karanlığı yok etmesi gerektiği söylenmişti.
Ama burada yazan şey… bambaşkaydı. Tam o anda büyük bir siluet belirdi. Bu figür ne tamamen ışıktan ne de tamamen gölgedendi. İki tarafın da içinde barındığı, kadim ve korkutucu bir varlıktı. “Şimdi anlıyor musun, kehanetin çocuğu?” Alesta dişlerini sıktı. “Bana anlatılan kehanet… eksik miydi?” Figür başını hafifçe eğdi. “Yanlış değil… ama tamamlanmamış.” “Sen sadece bir kurtarıcı değilsin, Alesta.” “Sen kaderi yazan kişisin.” O an Alesta’nın yüreği deli gibi çarptı. Bütün bunlar… Gerçekten de onun seçimine mi bağlıydı? Karanlığı yok etmek mi… yoksa onu yönetmek mi? Bu savaşın sonu değil, sadece başlangıcıydı. Alesta’nın zihni yankılanan sözlerle çalkalanıyordu. “Sen sadece bir kurtarıcı değilsin… Sen kaderi yazan kişisin.” Bu sözlerin ağırlığı omuzlarına çöküyordu. Şimdiye kadar kehaneti sadece bir son olarak görmüştü. Ama bu, bir son değil, bir başlangıçtı. Bunu nasıl bilemezdi? Derin bir nefes aldı ve kadim figüre baktı. “Bu seçim neden bana verildi?” Figür hafifçe gülümsedi. “Çünkü ancak dengeyi anlayan biri onu yeniden kurabilir.”
Alesta’nın elleri yumruk oldu. “Peki, ya yanlış bir seçim yaparsam?” “Yanlış veya doğru diye bir şey yok, sadece sonuçlar var.” Alesta’nın içi ürperdi. Bunu kabullenmek… her şeyin sorumluluğunu almak demekti. Ama başka bir yolu yoktu. Bir seçim yapmalıydı. Tam o anda her şey yeniden sarsıldı. Figür kaybolmaya başladı, ışık ve gölgeler eriyerek yok oldu. Alesta bir anda gerçek dünyaya geri çekildi. Ve gözlerini açtığında, Ateş Kralı’nın endişeli yüzüyle karşılaştı. “Alesta! İyi misin?” Alesta derin bir nefes aldı. “Sanırım... zamanı geldi.” Luna ve diğer cadılar ona baktı. “Ne demek istiyorsun?” diye sordu Luna. Alesta doğruldu, ellerini ateşle sardı ve karanlığın hâlâ hissedildiği yere baktı. “Bu savaş, bizim sandığımızdan çok daha büyük.” “Ve benim gerçek sınavım… yeni başlıyor.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |