
Alesta’nın sözleri havada yankılandı. Cadılar şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bu savaşın zaten en zor aşamasına geldiklerini düşünüyorlardı. Ama Alesta’nın yüzündeki ciddiyet… asıl mücadelenin şimdi başlayacağını söylüyordu. Ateş Kralı ona yaklaştı. “Ne gördün?” Alesta, içindeki korkuyu bastırmaya çalışarak “Gerçek kehaneti” dedi. Ateş Kralı kaşlarını çattı. “Gerçek kehanet mi?” Luna sinirle öne atıldı. “Yine ne saçmalıyorsun Alesta?! Biz zaten kehaneti biliyoruz!” Ama Alesta kararlılıkla başını iki yana salladı. “Hayır, bize sadece bir kısmı söylendi. Kehanet sadece karanlığı mühürlememi söylemiyor. Beni bir seçimle karşı karşıya bırakıyor.” Cadılar sessizleşti. “Ya karanlığı yok edeceğim… ya da onu yöneteceğim.” Bu sözler herkesin kanını dondurdu.
Ateş Kralı, Alesta’ya dikkatle baktı. “Sen ne seçeceksin?” Alesta gözlerini yere indirdi. Gerçekten ne seçecekti? Tam o anda… yer titremeye başladı. Ağaçlar sarsıldı, gökyüzü çatlamış gibi karardı. Ve bir gölge toprak yarılarak yükseldi. Bu, Gölge Kraliçe’nin bile ötesinde bir varlıktı. Karanlığın gerçek kaynağı. Görünüşü, dünyanın içinden kopmuş bir fırtına gibiydi. Bütün cadılar geri çekildi. Luna bile ilk kez korkuyla geri adım attı. Ateş Kralı, kılıcını sıktı. Ama o an, karanlık varlık Alesta’ya baktı. Ve konuştu. “Senin yerin burası değil, Alesta.” “Sen benim mirasçımsın.” Alesta’nın kalbi yerinden fırlayacak gibi attı.
Cadılar şok içindeydi. Luna, “Bu… Bu yalan!” diye bağırdı. Ama Alesta, varlığın gözlerine baktığında… derinlerde bir şey hissetti. Bu çağrı, yabancı değildi. İçinde bir ses bu karanlığın ona ait olduğunu söylüyordu. Ama… Ateş Kralı, Alesta’nın omzuna dokundu. “Seçimini unutma, Alesta.” Dedi. “Kim olduğunu yalnızca sen belirleyebilirsin.” Alesta gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Ve sonra… Gözlerini açtı. Ellerini kaldırdı. Ve ateşiyle karanlığa doğru yürüdü. Seçimini yapmaya hazırdı. Alesta’nın ayakları toprağa sağlam basıyordu. Karanlık varlık onu çağırıyordu, ama o geri çekilmedi. Derin bir nefes aldı, ellerini yumruk yaptı.
Ateş Kralı yanında dimdik duruyordu. Luna ise ne yapacağını bilemez bir hâlde bir adım geri çekildi. Cadılar fısıldaşıyordu. Hepsinin gözlerinde aynı korku vardı. Alesta gerçekten de kehanetteki kişi miydi? Eğer öyleyse… hangi yolu seçecekti? Gökyüzü daha da karardı. Ağaçların yaprakları solmuştu, toprak ölü gibiydi. Karanlık varlık, gölgeden yapılmış devasa bir figürdü. Sanki bu dünyaya ait değildi. Ve konuştu. “Sen benden doğdun, Alesta.” “Kanında benim mirasım var.” Alesta dişlerini sıktı. “Seninle hiçbir bağım yok!” Ama varlık, hâlâ sakindi. “Gerçekten mi?” dedi alaycı bir sesle. “Öyleyse neden içindeki güç bana aitmiş gibi hissediyorsun?” Alesta’nın vücudu hafifçe titredi. Çünkü… bir noktada doğru söylüyordu. Cadılar endişeyle ona bakıyordu. Luna ise şaşkındı. “Hayır… Alesta, buna inanma!”
Ama Alesta’nın zihninde, kehanetin kelimeleri tekrar yankılanıyordu: “Ya karanlığın kölesi olacak, ya da onun hakimi…” Ateş Kralı bir adım öne çıktı. Sesi sertti. “Alesta, kaderin senin elinde.” Alesta başını kaldırdı, gözlerini Ateş Kralı’na dikti. “Ama ya ben zaten karanlığın bir parçasıysam?” Ateş Kralı, başını iki yana salladı. “Karanlık ya da ışık… Sen hangisini seçersen o olacaksın.” Alesta, ellerine baktı. Bir elini kaldırdı. Avucunda ateş dans ediyordu.Ama diğer elini kaldırdığında… hafif bir gölge belirdi. İçinde iki güç vardı. Biri ateşin aydınlığı… Diğeri karanlığın derinliği. Ve o anda anladı. Seçim yapması gerekmiyordu. Çünkü o ikisini de kontrol edebilirdi. Alesta başını kaldırdı, karanlık varlığa baktı. “Beni bir seçenek yapmaya zorluyorsun.” Dedi. “Ama ben ikisini de kabul ediyorum!”
Varlık hafifçe geriye çekildi. “Ne?” Alesta iki elini birleştirdi. Ateşiyle gölgeyi bir araya getirdi. Ve o an, etrafındaki hava değişti. Karanlık ve ışık birlikte döndü, birleşti. Ve dünyayı sarsan bir dalga yaydı. Cadılar şok içindeydi. Ateş Kralı, gözlerini kıstı. “Bu... daha önce hiç görülmedi.” Luna nefes bile alamıyordu. Ve karanlık varlık ilk kez korktu. Alesta’nın ellerinden çıkan enerji gökyüzünü ikiye böldü. Ateş ve gölge, birbirine zıt olan iki güç, aynı bedende birleşiyordu. Bu, hiçbir cadının yapamadığı bir şeydi. Ateş Kralı bile şaşkınlık içindeydi. Gözleri büyümüş, dikkatle Alesta’yı izliyordu. Luna panikle bir adım geriledi. “Bu... Bu mümkün değil!” diye fısıldadı. Ama oluyordu. Alesta’nın vücudu altın ışıkla gölgeli siyahın arasında gidip geliyordu. Varlık geri çekildi.
“Bu... Bu imkânsız!” diye kükredi. Ama Alesta kendi içindeki gerçeği kabul etmişti. Karanlık ona ait olduğu kadar, ateş de ona aitti. Bu, onun laneti değil, gücüydü. Alesta bir adım attığında, toprak çatladı. Ellerini kaldırdı ve gücünü serbest bıraktı. Ateş ve gölge harmanlanarak bir dalga gibi yayıldı. Karanlık varlık bağırarak geriye doğru savruldu. Dünya titredi. Cadılar şaşkınlıkla izlerken, Ateş Kralı bir adım öne çıktı. “Alesta…” diye fısıldadı. Alesta nefes nefeseydi. İçindeki gücün sınırlarını zorladığını hissediyordu. Karanlık varlık dizlerinin üzerine düştü. Ama ölmemişti. Sadece ilk kez yenilmişti. “Beni öldürecek misin?” diye sordu zayıf bir sesle. Alesta başını iki yana salladı. “Hayır.” “Senin gibi olmak istemiyorum.” Ellerini kaldırdı ve varlığın üzerine beyaz bir ışık gönderdi. Bu, onu yok etmek yerine mühürleyen bir büyüydü. Karanlık varlık bir çığlık attı ve büyük bir girdabın içine çekildi. Son bir kez Alesta’ya baktı. “Sen... gerçekten kehanetteki kızsın.” Ve yok oldu. Cadılar hayret içinde Alesta’ya baktı. Luna dizlerinin üzerine çökmüştü. Ateş Kralı ise sessizce yaklaştı. “Senin gibi birini hiç görmedim, Alesta.” Dedi. Alesta başını kaldırdı. “Ben... kim olduğumu yeni anlıyorum.” Ateş Kralı ona uzun uzun baktı ve gülümsedi. “Ve bu, bizim tarihimizde yeni bir başlangıç olabilir.” Cadılar, onun yanında diz çöktü. Alesta’nın içi bir an hafifledi. Ama biliyordu… Sınavı asla bitmeyecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |