26. Bölüm

BÖLÜM 26

Özge Karail
yazarozgekarail

Ateş Krallığı’nın üzerinde kara bulutlar dolaşıyordu. Alesta, kehanetin ağırlığı ve ailesine yönelen tehditler arasında sıkışıp kalmıştı. Geceleri uyuyamıyor, her an bir saldırı olacakmış gibi tetikte bekliyordu. Ateş Kralı ise her zamanki soğukkanlı tavrını korusa da Alesta için artan endişesi gözlerinden okunuyordu. Ancak bu sessizlik, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Ateş Kralı, taht odasında Bay Simon ile ciddi bir toplantı yapıyordu. Ellerini arkasında kavuşturmuş, gözlerini tavana dikmişti. Alesta’nın güvenliği için aldığı tüm önlemlere rağmen içindeki huzursuzluk geçmiyordu. “Gölge Efendisi’nin yandaşları gittikçe cesurlaşıyor,” dedi Bay Simon, kaşlarını çatarak. “Alesta’nın ailesi hâlâ tehlikede. Onları buraya getirmek zorundayız.” Ateş Kralı, başını iki yana salladı. “Bu imkânsız. Krallığın kuralları var, Bay Simon. Su cadılarının burada kalmasına izin veremem. Üstelik… Onları buraya getirirsem, düşmanların hedefi haline gelirler.” Bay Simon bir adım öne çıktı. “Ama Alesta onlar için endişelenmeye devam ederse, zayıflayacak.” Bu sözler Ateş Kralı’nı duraksattı. Kalbi ilk kez mantığının önüne geçiyordu. Onun için önemli olan tek şey, Alesta’nın güvende olmasıydı. Ama aynı zamanda kuralları çiğnemenin ne anlama geldiğini de çok iyi biliyordu. Bir karar vermeliydi. “Hayır,” dedi kararlı bir sesle. “Onlar burada güvende olmazlar. Ama krallığın sınırına yakın bir koruma alanı oluşturabiliriz. Alesta’nın onları görmesine izin vereceğim—ama içeri giremezler.” Bay Simon bu kararı onaylar gibi başını salladı. “En azından bu, Alesta’nın yüreğini biraz olsun rahatlatır.” O sırada Alesta, sarayın bahçesindeki beyaz ve ışıklı yapraklı ağacın altında oturuyordu. Bu ağaç, tüm cadıların gücünün kaynağıydı ve son zamanlarda Alesta’nın tek huzur bulduğu yer burasıydı. Ama bugün… kalbindeki huzursuzluk daha fazlaydı. Ateş Kralı’nın ayak seslerini duyduğunda başını kaldırdı. “Onları görebilecek miyim?” diye sordu sessizce. Ateş Kralı birkaç adım yaklaştı. Gözlerinde alışılmadık bir yumuşaklık vardı. “Seni anlıyorum,” dedi. “Ailenin yanında olmanı isterim ama bu mümkün değil. Ancak… Onlarla görüşmene izin vereceğim. Krallığın sınırında bir koruma alanı kuruyoruz.” Alesta’nın gözleri umutla parladı ama aynı zamanda bir burukluk vardı. “Neden onları buraya getiremiyoruz? Annem de ateş cadısı sonuçta…” Ateş Kralı gözlerini kaçırdı. “Bu krallığın kuralları var, Alesta. Ve zaten yeterince kuralı çiğnedim. Bu daha fazla riski göze alamam.” Bu cevap Alesta’ yı tatmin etmemişti ama daha fazla üstelemedi. İçinde bir şeyler çatışıyordu. Hem ailesini korumak istiyor hem de Ateş Krallığı’ndaki sorumluluklarından kaçamıyordu. Ateş Kralı ve Alesta geleceği düşünürken, Luna ve Gölge Efendisi’nin yandaşları sinsi planlarını devreye sokmak için harekete geçmişti. Luna, hâlâ içinde bir çelişki hissediyordu. Alesta’ ya eskiden duyduğu sadakat, Gölge Efendisi’nin etkisiyle yavaş yavaş solsa da kalbinde tam anlamıyla yok olmamıştı. Ama bu çelişkiye rağmen görevini yerine getirmeye kararlıydı. Gölge Efendisi’nin baş hizmetkarı, buz gibi bir sesle emirlerini verdi: “Ella ve Drake… Kehanetin merkezindeler. Onları elimizde tutarsak, Alesta’ yı zayıflatırız. Ateş Kralı bile onları koruyamaz.” Luna başını salladı ama gözlerinde bir tereddüt vardı. “Ama Alesta güçlü. Böyle bir hamle geri tepebilir.” Baş hizmetkâr Luna’ ya buz gibi bir bakış attı. “Bu artık senin kararın değil. İhanet edersen ne olacağını biliyorsun.” Alesta ve Ateş Kralı günler ilerledikçe daha çok vakit geçiriyordu. Alesta’nın endişeleri arttıkça Ateş Kralı ona destek oluyor, yol gösteriyordu. Bir gece, Alesta yine bahçedeki ağacın yanında otururken Ateş Kralı yanına geldi. Yıldızlar gökyüzünü aydınlatıyordu ve sessizlik büyüleyiciydi. “Bu kadar yük taşımak zorunda değilsin,” dedi Kral, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. “Sadece kendini düşünmeyi de öğrenmelisin.” Alesta gözlerini yere dikti. “Ama bunu yapamam. Beni seven insanları korumak zorundayım. Beni güçlü yapan bu.” Ateş Kralı hafifçe gülümsedi. “İşte tam da bu yüzden farklısın, Alesta.” Alesta başını kaldırıp ona baktığında, aralarındaki mesafe bir anda anlamını yitirdi. Göz göze geldiklerinde aralarında tarif edilemez bir bağ vardı. Ateş Kralı’nın elini nazikçe Alesta’nın elinin üzerine koydu. “Senin yanındayım. Ne olursa olsun.” Alesta, ilk kez bu kadar güvende hissetti. Ama içindeki korku hâlâ geçmemişti. Çünkü biliyordu ki… Karanlık yaklaşıyordu ve bu savaşta kaybedecek çok şeyi vardı. Ateş Krallığı’nda huzur kırılgan bir ipliğe bağlıydı. Alesta ve Ateş Kralı’nın arasındaki bağ güçlendikçe, Gölge Efendisi’nin sinsi planları da derinleşiyordu. Ancak bu kez sadece Ateş Krallığı’nı değil, insan dünyasını da karıştıracak bir hamleye hazırlanıyordu. Ateş Kralı’nın taht odasında gergin bir sessizlik hâkimdi. Alesta, son günlerde artan huzursuzluğu hissedebiliyordu. Kral’ın yüzündeki ciddi ifade, yaklaşan tehlikenin işaretiydi. “Ne oldu?” diye sordu, yanına yaklaşarak. Ateş Kralı, elindeki parlak kristali Alesta’ ya uzattı. Kristalin içinde dans eden kırmızı ve siyah alevler, bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretiydi. “Gölge Efendisi, dünyadaki diğer cadıları kışkırtmaya başladı,” dedi, sesi her zamankinden daha sertti. “Ateş Krallığı’ndaki kuralları yıkmak istediğimizi söyleyerek onları ayaklanmaya çağırıyor.” Alesta’nın kalbi hızla çarptı. “Dünyadaki cadılar bizim varlığımızı ve kuralları zaten kabul etmişti. Bu nasıl değişebilir?”

Kral kaşlarını çattı. “Çünkü onlar, kurallara değil güce saygı duyarlar. Eğer bir zaaf gösterirsek, kaos başlar.” Gölge Efendisi’nin ajanları, dünyadaki cadı topluluklarına fısıldamaya başlamıştı bile. Ateş Krallığı’nın Alesta’ yı yanında tutması ve kuralları esnetmesi, diğer cadıların gözünde büyük bir zayıflık olarak görülüyordu. Bir grup cadı, bu durumu fırsat bilerek “Eğer Ateş Kralı kuralları çiğniyorsa, biz de çiğneriz!” diyerek isyana kalkıştı. Karanlık Grubu olarak bilinen bu isyancıların lideri, tehlikeli ve hırslı bir cadı olan Selina idi. Ateş elementini kontrol edebilen ve karanlık büyülere yatkın bu cadı, Gölge Efendisi’nin emirlerine sadıktı. Bir toplantıda, çevresindeki cadılara meydan okudu: “Yüzyıllardır Ateş Krallığı kurallarını kabul ettik. Ama şimdi? Alesta kuralları çiğniyor, Kral sessiz kalıyor! Artık biz de kendi kimliklerimizi saklamak zorunda değiliz!” Ancak tüm cadılar bu görüşte değildi. Koruyucu Grubu adı verilen daha barışçıl bir grup, kimliklerini insan dünyasında gizli tutmanın önemine inanıyordu. Bu grubun lideri, yaşlı ama bilge bir cadı olan Mira idi. “Eğer açığa çıkarsak, insanlar bizi tehdit olarak görür. Binlerce yıl süren barış bir gecede yok olur,” diyerek isyanın durması gerektiğini savunuyordu. İki grup arasındaki gerilim hızla tırmanıyordu. Ateş Kralı, taht odasında Bay Simon ve Alesta ile birlikte bu tehlikeyi tartışıyordu. “Eğer dünyadaki cadılar kimliklerini açığa çıkarırsa, sadece biz değil, tüm büyülü varlıklar tehlikeye girer,” dedi Bay Simon, endişeli bir sesle.

Ateş Kralı, gözlerini kısarak düşündü. “Bunu engellemeliyiz. Eğer Gölge Efendisi başarılı olursa, savaş kaçınılmaz olur.” Alesta öne çıktı. “Onlarla konuşmama izin ver. Cadıları durdurabilirim.” Ateş Kralı başını iki yana salladı. “Çok tehlikeli. Seni hedef alırlar.” Ancak Alesta geri adım atmıyordu. “Ama bu benim sorumluluğum. Kehanette adı geçen benim. Eğer onları ben durduramazsam, kim durduracak?” Kral bir an sessiz kaldı. Onun cesaretine hayranlık duyuyordu ama onu kaybetme korkusu da büyüyordu. “Tamam,” dedi sonunda. “Ama yalnız gitmeyeceksin. Seni koruyacağım.” Alesta ve Ateş Kralı, isyanın başladığı yere, dünyadaki gizli cadı topluluğuna gittiler. Oraya vardıklarında ortamın gerginliği hissediliyordu. Selina ve isyancılar, meydanda toplanmış, Ateş Krallığı’na meydan okuyan sloganlar atıyordu. “Artık saklanmayacağız!” diye bağırdı Selina. “Kim olduğumuzu tüm dünyaya göstereceğiz!” Alesta, meydanın ortasına doğru yürüdü. Korkusuzca Selina’ nın karşısında durdu. “Bunu yapamazsınız,” dedi. “Eğer açığa çıkarsak, insan dünyası bize karşı döner. Kendi ellerimizle sonumuzu hazırlarız.”

Selina küçümseyici bir kahkaha attı. “Senin için kolay tabii! Ateş Kralı’nın yanında güven içindesin. Ama biz? Biz burada eziliyoruz!” Alesta’nın gözleri parladı. “Güç bende olabilir ama ben kimseyi ezmek istemiyorum. Hepimiz güvendeyiz çünkü birlikte çalışıyoruz. Bu düzeni bozarsanız, yalnız kalırsınız ve o zaman Gölge Efendisi sizi yok eder.” Kalabalık arasında bir uğultu yükseldi. Bazı cadılar Alesta’nın sözlerinden etkilenmişti, bazıları ise hâlâ öfkeliydi. Tam o anda, Ateş Kralı ileri çıkarak sert bir sesle konuştu: “Bu isyanı durdurun!” dedi, sesi gök gürültüsü gibi yankılandı. “Eğer kuralları çiğnerseniz, korumamızı kaybedersiniz. O zaman Gölge Efendisi’nin insafına kalırsınız!” Selina’ nın gözlerinde bir anlık tereddüt belirdi ama pes etmeye niyeti yoktu. “Bu daha başlangıç,” diye fısıldadı. “Yakında tüm büyücüler uyanacak.” İsyanı şimdilik durdursalar da tehlike geçmemişti. Alesta ve Ateş Kralı, krallığa dönerken ikisi de aynı şeyi düşünüyordu: Gölge Efendisi henüz son hamlesini yapmamıştı. Yolda Alesta, Kral’a döndü ve sessizce sordu: “Sence kehanet gerçek mi olacak? Karşıma gerçekten sevdiğim biri mi çıkacak?” Ateş Kralı, bir an duraksadı. Cevap vermek zorundaydı ama hissettiklerini saklayamıyordu. “Ne olursa olsun, yalnız değilsin,” dedi, gözlerinin derinliğinde bir sözden fazlası vardı. Alesta, kalbinin bir an hızla çarptığını hissetti. Ama önlerinde daha büyük bir tehlike vardı ve bu tehlike, aralarındaki bağı daha da güçlendirecekti. Savaş yeni başlıyordu.

Bölüm : 07.05.2025 02:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...