
Ateş Kralı, bir an duraksadı. “Bu kehanet kesin değildir,” dedi yumuşak ama ciddi bir sesle. “Seçim senin elinde, Alesta. Sevgin, karanlığı yenebilecek kadar güçlü mü, yoksa karanlık seni mi ele geçirecek… İşte bunu yalnızca sen belirleyebilirsin.” Bu sözler, Alesta’nın içinde yankılandı. Karanlıkla başa çıkmak için yalnızca büyülü güçler yeterli olmayabilirdi. Belki de asıl savaş, kalbinin derinliklerinde verilen savaştı. O sırada, insan dünyasında işler daha da karmaşık bir hal almıştı. Viora ve destekçileri, gizlice bir araya gelip yeni bir plan yapıyorlardı. “Ateş Kralı ve Alesta’nın dikkati dağılmışken, en zayıf noktalarından vurmalıyız,” dedi Viora, gözlerinde karanlık bir parıltı. “Alesta’nın ailesini ele geçirirsek, onu da çökertebiliriz. Gölge Efendisi’nin gölgeler arasındaki sesi hırlayarak yankılandı: “Ateş Krallığı’na doğrudan saldıramayız. Ama onların kalbindeki bağı zayıflatabiliriz.” Planları açıktı: Alesta’nın ailesini hedef almak ve onun iradesini kırmak. Eğer başarılı olurlarsa, kehanetteki seçilmiş kişi bile karanlığa yenik düşebilirdi. Ateş Krallığı’nın bahçesinde, Alesta ve Ateş Kralı hâlâ yan yana duruyorlardı. Sessizliği ilk bozan Ateş Kralı oldu. “Bu yükün ne kadar ağır olduğunu biliyorum,” dedi yavaşça. “Ama yalnız değilsin, Alesta. Ne olursa olsun, senin yanında olacağım.” Alesta, bu sözlerin samimiyetini hissetti. Ateş Kralı’nın koruyucu tavrı, onun kalbindeki duvarları bir bir yıkıyordu. Göz göze geldiklerinde, aralarında açıklanamayan bir çekim vardı. Her şeyin karmaşasında bile, bu an sadece ikisine aitti. “Teşekkür ederim,” diye fısıldadı Alesta. “Beni yalnız bırakmadığın için.” Ateş Kralı, hafifçe gülümsedi. “Bunu bir görev olarak görmüyorum. Seni korumak… benim için önemli.” Bu basit cümle bile Alesta’nın kalbini ısıtmaya yetmişti. Ancak ikisi de biliyordu ki, önlerinde çok daha büyük bir savaş vardı. Ve bu savaşta kalpleri kadar iradeleri de sınanacaktı. Ateş Krallığı’nda günler birbirini kovalarken, hem krallığın içinde hem de insan dünyasında fırtına öncesi bir sessizlik hâkimdi. Ancak bu sessizliğin ardında karanlık bir plan yeşeriyordu. Gölge Efendisi ve müttefikleri, Alesta’nın gücünü ele geçirmek ve Ateş Krallığı’nın dengesini yıkmak için yeni bir strateji geliştirmişti. Alesta’nın her geçen gün daha fazla sorumluluk üstlenmesi, hem fiziksel hem de duygusal olarak onu yıpratıyordu. İçindeki ateş ne kadar güçlü olsa da ailesine duyduğu özlem ve gelecek kaygısı kalbini ağırlaştırıyordu. Kendisini korumak zorunda olduğu gibi artık tüm krallığı da koruma yükü omuzlarındaydı. Krallığın dört bir yanında, kimliklerini insanlara açmak isteyen cadılar ile gelenekleri korumaya çalışanlar arasında gerilim tırmanıyordu. Özellikle insan dünyasında yaşayan cadılar arasında Viora’ nın öncülüğünü yaptığı isyan büyüyordu. “Ateş Kralı kurallara uymuyorsa, biz neden uyalım?” diyordu Viora, çevresinde toplanan destekçilerine. “Eğer Alesta, krallıkta kalabiliyorsa, biz de kendi dünyamızda özgür olmalıyız!” Bu sözler, huzursuzluğu artırmıştı. Bazı cadılar isyana katılmak için fısıldaşırken, sadık olanlar ise Ateş Kralı’nın otoritesine güvenmeye devam ediyordu. Ancak Gölge Efendisi’nin gölgesi her yeri sarmaya başlamıştı. Ateş Kralı, taht odasında Bay Simon ile bu durumu değerlendirirken, Alesta yine bahçeye, güçlerin toplandığı o beyaz, ışıklı ağacın yanına gitmişti. Son zamanlarda sık sık buraya geliyordu. Sanki ağacın yaydığı enerji, tükenmeye başlayan gücünü yeniliyordu. Ancak bu defa ayakta kalmakta zorlanıyordu. Başını ağaca yaslayarak derin nefesler aldı. İçindeki ateş eskisi kadar parlak yanmıyordu ve bunu hissedebiliyordu. Tam gözlerini kapatmış, yorgunluğun ağırlığına teslim olmak üzereyken, arkasında tanıdık bir enerji hissetti. “Bu hâlin ne, Alesta?” Kralı, ciddi bir ifadeyle ona bakıyordu. Uzun altın sarısı saçları, krallığın ışığında parlıyordu. Ancak yüzündeki endişe gizlenemeyecek kadar belirgindi. Alesta, bitkin bir sesle yanıtladı: “Sanırım… güçlerim beni zorluyor. Ya da belki de… her şey beni yoruyor.” Ateş Kralı, yanına yaklaşıp dikkatlice yüzüne baktı. “Bu kadar yükü tek başına taşımak zorunda değilsin,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama gücünün zayıflaması sıradan bir şey değil. Bir şey seni etkiliyor olmalı.” Alesta gözlerini yere dikti. “Ailem,” diye fısıldadı. “Onlar benim zayıf noktam. Gölge Efendisi bunu biliyor. Eğer onlara bir şey olursa…” Ateş Kralı, gözlerinin içine baktı. “Onları koruyacağım. Sana söz veriyorum. Ama sen de kendini korumalısın. Eğer sen düşersen, bu krallık çöker.” Bu sözler Alesta’nın içini biraz rahatlatmıştı. Ancak derinlerde bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordu. O sırada insan dünyasında, Viora ve Gölge Efendisi yeni planlarını devreye sokuyordu. Hedeflerinde Alesta’nın en zayıf noktaları vardı: Ailesi. “Drake ve Ella hâlâ zayıflar,” diye hırladı Gölge Efendisi. “Ateş Kralı ne kadar güçlü olursa olsun, onlar insan dünyasında ve koruma büyüsü sonsuza kadar sürmez.” Viora sırıttı. “Eğer onları ele geçirirsek, Alesta tamamen bizim olur. Gücüyle birlikte kaderi de.” Bir grup asi cadı, Alesta’nın ailesine yaklaşmak için insan dünyasında gizlice hareket etmeye başlamıştı. Onları koruyan büyüyü zayıflatmak için karanlık ritüeller gerçekleştiriyorlardı. Alesta, Ateş Kralı’nın sözlerinden sonra odasına çekildi. Ancak aklı bir türlü durulmuyordu. Kehanette yazanlar sürekli zihninde dönüp duruyordu: “En yakının, en büyük düşmanın olacak.” Luna’ ya duyduğu güven her geçen gün azalıyor, ama yine de kalbinin bir köşesinde ona zarar verme fikri acı veriyordu. Ateş Kralı’nın söyledikleri, bu yükü tek başına taşımak zorunda olmadığını hatırlatmıştı ama ya bir gün Luna gerçekten karşısına düşman olarak çıkarsa? Ya sevgisi, onu iyileştirmek yerine daha da güçlendirirse? O sırada kapı yavaşça açıldı ve Ateş Kralı içeri girdi. “Uyumadın mı hâlâ?” diye sordu, sesi her zamankinden daha yumuşaktı. Alesta başını iki yana salladı. “Bu kadar şey olurken uyuyamam.” Kral, yanına oturup elini onun elinin üzerine koydu. Bu basit dokunuş bile içindeki fırtınayı bir anlığına dindirmişti. “Alesta,” dedi derin bir nefes alarak. “Sana ne olursa olsun, seni bırakmayacağım. Karanlık seni ne kadar tehdit ederse etsin, yanında olacağım. Seninle birlikte bu krallığı koruyacağım.” Alesta’nın gözleri doldu ama düşen tek damla yaş, içindeki gücün hâlâ ne kadar canlı olduğunu ona hatırlattı. “Ben de bu savaşı bırakmayacağım,” dedi kararlılıkla. “Ama eğer Luna gerçekten kaderimdeki düşmansa… ya onu kurtaramazsam?” Ateş Kralı, bu soruya hemen yanıt vermedi. Sessizce elini sıktı ve gözlerinin derinliklerine baktı. “Kehanetler her zaman kesin değildir,” dedi. “Ama senin kalbin, karanlığı aydınlatacak kadar güçlü. Bunu sakın unutma.” Bu sözler, Alesta’nın yorgun kalbine bir nebze umut ve cesaret getirmişti. Ama ikisi de biliyordu ki, asıl savaş henüz başlamamıştı. Ve bu savaş, yalnızca büyüyle değil, kalbin gücüyle kazanılacaktı. Sabah olduğunda Alesta ter içinde uyanmıştı. Gördüğü rüyanın etkisi hâlâ üzerindeydi. Etrafına baktı. Sarayın aydınlık teması içini rahatlamıştı. Yataktan kalkıp elini yüzünü yıkadı. Aynada gördüğü yansımasına bakarken sanki başka biri vardı karşısında. Yaşadıklarını düşündü. Karşısında olan gücü yenebilecek mi düşünürken Ateş Kralı’nın sesi ile irkildi. Panik halinde Alesta’ ya sesleniyordu. Alesta Ateş Kralı’nın yanına gittiğinde gözlerindeki panikten kötü şeyler olduğunu anlamıştı. “ Efendim.” Dedi sessizce. Ateş Kralı Alesta’nın yanına yaklaştı ve “ Artık atağa geçiyorlar.” Alesta büyüyen gözleri ile ne olduğunu sordu. Ateş Kralı öfke ile anlatmaya başladı. “ Gün doğumunda haber aldık. Yine toplanmışlar ve insanlara güçlerini söylemeye hazırlanıyorlar. Bu sefer sadece plan değil.” Alesta olamaz dercesine ellerini başına koydu. “ Biliyordum. Şimdi ne yapacağız ?” Ateş Kralı ‘ Nasıl yani ? Biliyordum derken ?’ Alesta gördüğü rüyasını anlattı. Rüyasında şuan aldığı haber gibi cadılar toplanmış insanlara güçlerini gösteriyor ve büyük bir kaosa sebep oluyordu. Ateş Kralı toplantı odasında buluşmalarını söyleyerek odadan çıktı. Alesta’ da onun peşinden çıktı ve toplantı odasına gitti. Bay Simon yanında bir kaç kişi ile beraber masada yerini almıştı. Alesta’nın gelmesi ile ayağa kalktılar. Alesta’nın yerini alması ile tekrar yerlerine oturdular. Alesta merakla hepsini inceliyordu. Ateş Kralı elinde büyük bir asa ile salona girdiğinde herkes tekrar ayağa kalktı. Ateş Kralı oturmalarını işaret ettiğinde Bay Simon hariç hepsi oturmuştu. Alesta merakla ne diyeceklerini bekliyordu. Bay Simon Ateş Kralı’ndan onay aldığında konuşmaya başladı. ‘ Şuan çok zor bir durumdayız. Gölge efendisi ve yandaşları bir şekilde akıllarına girdiler. Sizlerin kuralları ihlal ettiğini düşündükleri için bir isyan başlattılar. Bizim tarafımızda olanlar engel olmaya çalışıyor ama başarılı oldukları söylenemez. Bu cadıları durdurmanın tek yolu kuralların eski haline dönmesi. Bu gün öğlene kadar vakit verdiklerini söylüyorlar yoksa söylediklerini yapacaklar.’ Bir Alesta’ ya bir Ateş Kralı’na bakıyordu. Ateş Kralı öfkeyle bağırmaya başladı. ‘ Ne demek vakit veriyorlar. Benim krallığımda bunu yapamazlar.’ Alesta ayağa kalktı ‘ Bütün bunlara benim burada olmam sebep oldu. Ben ailemin yanına gitmek istiyorum. Hem onların yanında olarak korurum. Hem bu kaosa sebep olmam.’ Ateş Kralı sinirle ‘ Hayır. Bir daha böyle bir şeyi teklif dahi etme. Başka bir yol bulacağız.’ Bir eliyle asaya bakarken bir eliyle çenesini sıvazladı. Masadaki kişilerden biri daha söz istedi. Ateş Kralı başıyla onayladıktan sonra konuşmaya başladı . ‘ Kralım gerçekten bu söyleyeceğim şey için beni affedin ama Alesta’ yı göndermek istemiyorsunuz ve o burada durduğu sürece halkımız sakinleşmeyecek. Şuan iki yöneticinin olduğunu düşündükleri için böyle yapıyorlar. Bunun için iki seçenek var. Biri: Gerçekten Alesta’nın buradan gitmesi ikincisi ise; Yönetimin sizde olduğunu kanıtlamamız için Alesta’nın burada bir vasfının olması gerek bu da aradaki bir bağ ile olabilir. Evlilik bağı ile.’ Ateş Kralı ve Alesta birbirine baktılar. Herkes susmuş salondaki saatin tik tak seslerini dinliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |