29. Bölüm

BÖLÜM 29

Özge Karail
yazarozgekarail

Ateş Kralı durdu, gözlerini Alesta’nın gözlerine dikti. “Düşünmeden hareket edersek onları tamamen kaybederiz. Bize karşı kullanmak için onları hayatta tutuyorlar. Bu, bize zaman kazandırır ama aynı zamanda büyük bir risk.” Bu sözler, Alesta’nın içindeki korkuyu daha da güçlendirmişti. Bir yanıyla hemen harekete geçmek istese de, mantığı Ateş Kralı’na hak veriyordu. “Peki ne yapacağız?” Ateş Kralı elini asasına uzattı. “Öncelikle düşmanı gözlemlemeliyiz. Onların planlarını adım adım bozacağız. Güçlerini nerede topladıklarını öğrenip zayıf noktalarından vuracağız.” Alesta, kafasında bir plan kurmaya çalışırken birden duraksadı. İçindeki huzursuzluk büyüyordu. “Ya beni de ele geçirmek isterlerse?” Ateş Kralı, bu ihtimali çoktan düşünmüştü. “Bunun için hazırlıklı olmalıyız. Seni korumak için en güçlü kalkanları kullanacağım ama aynı zamanda senin de dikkatli olman gerek.” Bu sırada, Gölge Efendisi karanlık mağarasında sessizce oturuyordu. Önünde dans eden alevler, bir sonraki hamlesinin ne kadar tehlikeli olacağını gözler önüne seriyordu. Yanında duran Viora, yüzünde sinsice bir gülümsemeyle konuştu. “Ateş Kralı onları koruyor, ama bir şey gözünden kaçıyor,” dedi sinsi bir sesle. “Alesta’nın kalbi... Zayıf noktası ailesi olabilir, ama en büyük zaafı Ateş Kralı’na olan güveni.” Gölge Efendisi parmaklarını birbirine kenetleyerek başını eğdi. “O güveni sarsalım,” diye fısıldadı. “Ateş Kralı’nın Alesta’ ya bir şey sakladığını düşündürmeliyiz. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, aralarına şüphe tohumları ekersek onları kolayca böleriz.” Viora memnuniyetle başını salladı. “Plan hazır, efendim. Onları birbirine düşüreceğiz ve Alesta’ yı kendi elleriyle bize teslim edecekler.” Gölge Efendisi gülümsedi. “Ve bu kez hata yapmayacağız.” Sarayda gerilim tırmanırken, Ateş Kralı Alesta’nın güvenini korumak için ne yapması gerektiğini düşünüyordu. İçinde beliren endişeyi bastırmaya çalışsa da, Alesta’ ya zarar gelme ihtimali onu huzursuz ediyordu. Gece olduğunda Alesta, sarayın bahçesindeki beyaz ağacın yanına gitmişti. Karanlıkta parlayan yapraklar, ona bir nebze huzur veriyordu. Ellerini ağacın gövdesine yasladı ve gözlerini kapattı. “Her şey çok karmaşık...” diye fısıldadı kendi kendine. Ateş Kralı onun yanında belirdiğinde, Alesta başını kaldırdı. Yüzündeki endişeyi hemen fark etmişti. “Ne yapacağız?” diye sordu sessizce. Ateş Kralı bir an duraksadı. “Birlikte hareket edeceğiz. Sana zarar vermelerine asla izin vermem.” Alesta gözlerini kaçırdı. “Ama onların planı çoktan işliyor olabilir. Ailemi ellerinde tutarken sana da zarar verebilirler.” Ateş Kralı bir adım daha yaklaştı, sesi daha yumuşaktı. “Sana bir şey olmasına izin vermem, Alesta. Ne olursa olsun, yanında olacağım.” Alesta, bu sözlerin içini rahatlattığını hissetti. Ama göğsünde hâlâ bir ağırlık vardı. Ateş Kralı’na güveniyordu ama Gölge Efendisi’nin oyunlarının ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu. Ateş Kralı, Alesta’nın tereddüdünü fark etti. Elini uzatarak onun elini tuttu. “Birlikte güçlüyüz. Onların bizi ayırmasına izin vermeyeceğiz.” Alesta başını sallayarak bu sözlere inanmaya çalıştı. Ama kalbinin derinliklerinde, Gölge Efendisi’nin ne yapabileceğine dair bir korku hâlâ canlıydı. O gece, sarayda herkes hazırlık yaparken gölgelerin arasında hareketlilik başlamıştı. Gölge Efendisi’nin ajanları, saraya yakın noktalarda yerlerini alıyordu. Artık sessiz savaş başlamıştı ve bu kez hiçbir taraf geri adım atmaya niyetli değildi. Ama asıl soru şuydu: Alesta ve Ateş Kralı bu baskıya ne kadar dayanabileceklerdi? Ve daha önemlisi—Alesta ailesini kurtarırken kendi kalbini koruyabilecek miydi? Sarayın karanlık koridorlarında adeta fırtına öncesi bir sessizlik hâkimdi. Alesta, zırhını kuşanırken kalbi hızla çarpıyordu. Ellerini yumruk yapıp derin bir nefes aldı. Bugün bir karar günüydü—ya ailesini ve Ateş Krallığı’nı koruyacak ya da Gölge Efendisi’nin zaferine tanık olacaktı. Kapının açılmasıyla birlikte Ateş Kralı içeri girdi. Gözleri kararlı ve sertti. “Hazır mısın?” diye sordu. Alesta başını kaldırdı. “Ne olursa olsun geri çekilmeyeceğim.” Ateş Kralı bir an duraksadı, ardından gözlerinin derinliklerinde beliren endişeyi gizlemeye çalışarak yaklaştı. “Bunu birlikte yapacağız. Seni asla yalnız bırakmam.” Dışarıda toplanan ateş cadıları ve krallık muhafızları, büyük avluda dizilmişti. Hepsi savaşa hazır, emir bekliyorlardı. Gökyüzü uğursuz bir şekilde koyulaşmış, kara bulutlar etrafı sarmıştı. “Gölge ordusu yaklaşıyor!” diye bağırdı bir muhafız. Alesta ve Ateş Kralı, avluya çıktığında uzakta kara dumanlar ve gölgeler beliriyordu. Gölge Efendisi’nin askerleri, büyüyle güçlendirilmiş devasa yaratıklarla birlikte sınırları zorlamaya başlamıştı. Ateş Kralı asasını kaldırarak gür bir sesle emretti: “Herkes yerini alsın! Kimse geri çekilmeyecek!” Alesta’nın gözleri, düşman hatlarının arasında bir noktaya odaklandı—anne ve babasının tutulduğu siyah kristal kafes! Kalbi sıkıştı ama titremedi. “Onları kurtaracağım.” Diye fısıldadı. Sarayın avlusunda gökyüzü alevlerin ışığıyla kızıla boyanmıştı. Gecenin karanlığında, Ateş Krallığı’nın kalbine doğru yaklaşan Gölge Efendisi’nin ordusu tüm ihtişamıyla ilerliyordu. Kara büyüyle şekillendirilmiş yaratıklar, gölge savaşçıları ve ihanet eden cadılar, saraya saldırmak için hazırdı. Ateş Kralı, surların üzerinde elinde alevlerle parlayan asasını tutuyordu. “Bu krallığı koruyacağız!” diye haykırdı. “Ne olursa olsun!” Alesta, kalbinin hızla çarpmasına engel olamıyordu. Zihni, kehanetin ağırlığı ve ailesini koruma içgüdüsü arasında gidip geliyordu. Elleri alevlerle titreşirken bir an duraksadı. “Bu benim savaşım,” diye fısıldadı. “Ve kaybetmeyeceğim.” Tam o anda gökyüzünü yaran bir gölge dalgası sarayı sarstı. Gölge Efendisi’nin ordusu saldırıya geçmişti. Ateş muhafızları ve Gölge Efendisi’nin yaratıkları, sarayın avlusunda çarpıştı. Kılıçlar ve büyüler havada dans ederken, Alesta alevden bir kalkan oluşturarak önüne çıkan düşmanları savuruyordu. Bay Simon, muhafızları organize ederek savunma hattını güçlendirmeye çalışıyordu. “Asla geri çekilmeyin!” diye bağırdı. “Ateş Krallığı ayakta kalacak! ”Alesta, arka saflarda kara büyüyle zincirlenmiş şekilde tutulan anne ve babasını gördü. Kalbi sıkıştı ama onları kurtarmak için doğru anı beklemek zorundaydı. Tam o sırada tanıdık bir ses duyuldu. “Yardıma ihtiyacınız var mı?” Bu ses, Luna’ ya aitti. Alesta başını çevirip Luna’ yı gördüğünde şaşkınlıkla karışık bir rahatlama hissetti. Luna, elinde gümüş bir asa tutuyordu ve gözleri kararlılıkla parlıyordu. “Ne yapıyorsun burada?” diye sordu Alesta. Luna hafifçe gülümsedi. “Ne sanıyorsun? Kötü olmam, kötülerin yanında duracağım anlamına gelmiyor. Ben buradayım çünkü bu savaşı kazanmalısın.” Ateş Kralı kuşkuyla Luna’ yı süzse de, Alesta bir an bile tereddüt etmedi. “Yanımda olacağına inanıyorum,” dedi. Luna büyüsünü kullanarak gölge yaratıklarını geri savurdu. “Aileni kurtaracağız, Alesta. Onlara dokunmalarına izin vermeyeceğiz.” Tam o anda avlunun ortasında bir girdap belirdi. Gölge Efendisi, siyah pelerinler içinde, ellerinden yayılan karanlık enerjilerle ortaya çıktı. Sesindeki yankı, tüm meydanı titretiyordu. “Ne kadar çabalasanız da kaderinizden kaçamazsınız.” Ateş Kralı bir adım öne çıktı. “Bu krallığı sana teslim etmeyeceğim.” İkisi arasındaki ilk çarpışma sarayı yerinden oynatacak kadar güçlüydü. Ateş ve gölge enerjileri birbirine çarpıyor, havada kıvılcımlar saçılıyordu. Alesta, savaşın kaosunda Luna’yla birlikte ailesine ulaşmaya çalışırken, zihninde kehanetin yankısını hissediyordu: “Sana en yakın olan, seni yok etmek için doğacak.” Bütün işaretler Luna’ yı gösteriyordu ama Luna’ nın sadakati, bu düşünceyi zayıflatıyordu. Alesta zihninde bir karmaşa hissederken Luna’ ya döndü. “Luna… Kehanetteki kişi sen misin?” Luna duraksadı, sonra başını iki yana salladı. “Hayır. Bunu hissetmiyorum. Ben senin düşmanın olamam, Alesta.” O anda Alesta’nın içinde bir şeyler yerine oturdu. Kehanette bahsedilen kişi Luna değildi—ama o kişi kimdi? Ateş Kralı ve Gölge Efendisi çarpışırken, Alesta ve Luna zincirlenmiş olan Ella ve Drake’e ulaştı. Alesta ellerini kara büyü zincirlerine yerleştirdi. “Sizi buradan çıkaracağım!” Luna büyüsünü odakladı ve zincirlerin karanlığını zayıflatmaya başladı. İkisi birlikte güçlerini birleştirdiğinde, zincirler çatırdayarak kırıldı. Drake, zayıf ama kararlı bir sesle “Sizi çok merak ettik,” dedi. Ella ise kızına sarıldı. “Seninle gurur duyuyorum.” Ama tehlike henüz geçmiş değildi. Ateş Kralı, Gölge Efendisi’nin zayıf anını yakaladı ve asasından yayılan devasa bir ateş fırtınasıyla onu geri püskürttü. Ama Gölge Efendisi pes etmedi. Elini kaldırarak gölgelerden devasa bir yaratık çağırdı. Bu yaratık, tüm meydanı tehdit edecek kadar büyüktü. Alesta derin bir nefes aldı ve Luna’ ya baktı. “Bu işte beraberiz.” İkisi birlikte güçlerini birleştirerek yaratığa doğru saldırdılar. Ateş ve ay ışığının birleşimiyle yaratığı sararak onu yok etmeye çalıştılar. Ateş Kralı son bir büyüyle Gölge Efendisi’ni sarayın dışına sürmeyi başardı. Gölge Efendisi geri çekilmek zorunda kaldı ama sesi avluda yankılanıyordu: “Kehanet hala duruyor, Alesta! Gerçek düşmanın çok yakında!” Sarayın duvarları, savaşın şiddetiyle sarsılmaya devam ediyordu. Ateş Kralı, Gölge Efendisi’ni geri püskürtmüş gibi görünse de bu sadece bir başlangıçtı. Karanlığın ordusu hâlâ güçlerini toplamış, Ateş Krallığı’nın kalbine doğru ilerlemekteydi. Alesta, anne ve babasını serbest bıraktıktan sonra derin bir nefes aldı. Onları kurtarmıştı, ancak bu savaş henüz bitmemişti. Gökyüzü, kara büyünün etkisiyle mor ve siyah renklere bürünmüş, sarayın üzerinde asılı kalmıştı. Ateş Kralı, surların üzerinde gözlerini savaş alanına dikmişti. “Bu iş bitmedi,” diye mırıldandı. “Gölge Efendisi sadece geri çekiliyor. Asıl saldırı şimdi başlıyor.” O anda savaş alanının ortasında devasa bir gölge girdabı belirdi. Girdabın içinden zırhlar içinde, gözleri kırmızı alev gibi parlayan üç kara savaşçı çıktı. Gölge Efendisi’nin seçkin muhafızlarıydılar ve her biri yıkıcı güçlere sahipti. Alesta bu yaratıkları görünce içini bir ürperti kapladı. Bu sıradan bir savaş değildi—bu, Ateş Krallığı’nın temellerini sarsacak kadar büyük bir tehdit demekti. Luna, Alesta’nın yanına yaklaşıp sessizce fısıldadı: “Bu muhafızlar… Onlar Gölge Efendisi’nin ruhundan beslenir. Yenilmeleri neredeyse imkânsızdır.” Ateş Kralı asasıyla yere vurdu ve bir ateş dalgası göndererek ilk muhafıza saldırdı. Ancak, muhafız kara büyüden bir kalkan oluşturarak alevleri engelledi. “Zayıf bir kral,” diye alay etti muhafızlardan biri. “Bu tahtı koruyamazsın.” Alesta, Luna ve Bay Simon’ la birlikte muhafızların karşısına geçti. Ateş Kralı onları yalnız bırakmamıştı, ancak bu savaş herkesin sınırlarını zorlayacaktı. Alesta ellerini yumruk yapıp büyüsünü yoğunlaştırdı. “Bu krallığı koruyacağız, ne pahasına olursa olsun!” İlk muhafız onlara doğru koşarken Alesta elinden devasa bir alev fırtınası çıkardı. Luna ay ışığından bir mızrak oluşturarak saldırıya katıldı. İkisi birlikte muhafızın kalkanını kırmaya çalışırken Bay Simon da hava büyüsüyle destek veriyordu. Ancak kara muhafızlar sadece güçle yenilecek varlıklar değildi. Zihinlerine fısıldayan karanlık sözler, onların inançlarını sarsmaya çalışıyordu. “Kehanetin gerçeği yaklaşıyor, Alesta,” diye fısıldadı ikinci muhafız. “En sevdiğin kişi seni yok edecek.” Bu sözler Alesta’nın zihnini bulandırmaya yetmişti. Luna bile bu kadar karanlık bir büyünün etkisi altında zorlanıyordu. Ateş Kralı, üçüncü muhafızla çarpışırken gözlerini Alesta’dan ayıramıyordu. Onun gücü büyüktü ama kalbindeki tereddüt tehlikeliydi. “Alesta!” diye seslendi. “Zihnini temizle! Korkuların seni zayıflatır!” Alesta derin bir nefes aldı ve kendini topladı. Ellerini göğsüne koyup tüm gücünü hissetmeye çalıştı. O bir ateş cadısıydı. Gücü, karanlığı aydınlatmak içindi. Ateş Kralı, asasıyla yere vurup devasa bir alev duvarı yarattı ve Alesta’ yı korudu. “Beraber savaşacağız!” dedi kararlılıkla. Savaşın şiddeti artarken Gölge Efendisi yeniden ortaya çıktı. Yaralanmıştı ama gücünden hiçbir şey kaybetmemişti. Ellerini kaldırıp tüm muhafızlarını güçlendiren bir büyü yaptı. “Alesta,” diye fısıldadı. “Sevgin, seni zayıflatacak. En yakınındaki kişi seni yok edecek ve bu tahtı bana getirecek.” Bu sözler, Alesta’nın zihninde yankılandı. Ama Luna yanına gelip elini omzuna koydu. “Sakın onlara inanma,” dedi. “Senin yanında olacağım, ne olursa olsun.” Ateş Kralı ise karanlık dalgaları savuştururken gözlerini bir an bile Alesta’dan ayırmıyordu. Alesta, onun desteğini arkasında hissettiğinde güçlendiğini fark etti. Bay Simon, gökyüzüne bir büyü sembolü çizdi ve tüm ateş muhafızlarına enerji verdi. Bu, savaşın kaderini değiştirebilecek bir hamleydi. Alesta, Ateş Kralı’na yaklaştı. “Onları birlikte yenebiliriz,” dedi. “Ama tüm gücümüzü birleştirmeliyiz.” Ateş Kralı başını salladı ve elini Alesta’ ya uzattı. İki büyü birleştiğinde ortaya çıkan enerji, tüm meydanı aydınlattın “Hazır mısın?” diye sordu Ateş Kralı. Alesta gözlerinde kararlılıkla cevapladı: “Ne olursa olsun, bu savaşı kazanacağız.” Birlikte ellerini kaldırıp devasa bir ateş ve ışık patlaması yarattılar. Gölge muhafızları bu güce karşı koyamadı ve birer birer yok oldular. Gölge Efendisi geri çekilmek zorunda kalmıştı ama kaybolmadan önce bir kez daha konuştu: “Bu daha başlangıç, Alesta. Kehanet seni bulacak. Sevdiğin kişi seni ya kurtaracak ya da yok edecek.” Alesta, derin bir nefes alıp Ateş Kralı’na döndü. “Savaş bitti mi?” diye sordu. Ateş Kralı gözlerini savaş alanına dikti. “Bu sadece bir cepheydi,” dedi alçak bir sesle. “Asıl savaş daha yeni başlıyor.” Alesta, Luna ve Ateş Kralı, savaşın izlerini taşıyan saraya geri dönerken zihninde tek bir soru yankılanıyordu: Kehanetteki kişi gerçekten kimdi ve ne zaman ortaya çıkacaktı? Ve bu sorunun cevabı, Ateş Krallığı’nın kaderini sonsuza dek değiştirecekti.

Bölüm : 07.05.2025 02:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...