31. Bölüm

BÖLÜM 31

Özge Karail
yazarozgekarail

Alesta, zincirlenmiş ailesine doğru koşarken gölgeler yeniden hareketlenmeye başladı. Gölge Efendisi, koyu cüppesinin içinde sanki karanlığın ta kendisi gibiydi. Soğuk sesiyle konuştuğunda odada yankılandı: “Bu kadar ileri gelebileceğinizi düşünmemiştim. Ama burada sona erecek.” Ateş Kralı asasını kaldırarak ileri adım attı. “Kimse senin tehditlerinle geri çekilmeyecek. Onları serbest bırak!” Gölge Efendisi alaycı bir şekilde güldü. “Bu kadar basit olacağını mı sandın? Ailelerini istiyorsan, bedelini ödeyeceksin.” Alesta nefesini toparlayıp güçlerini toplamaya çalıştı. Ellerinde alevler kıvılcım gibi parıldıyordu. “Onları bırak yoksa seni yok ederim!” Gölge Efendisi bir el hareketiyle gölgelerden oluşan bir zincir fırlattı. Ateş Kralı hemen bir kalkan oluşturarak Alesta ’yı korudu. Luna, arka tarafta bir koruma çemberi çizmiş, onları savunmaya hazırdı. Alesta gözlerini annesi ve babasına çevirdi. İkisi de zayıf düşmüş, neredeyse bilincini kaybetmişti. Gölge büyüsü onları tüketiyordu. Kalbi hızla çarptı; onları kaybedemezdi. “Seni yeneceğiz!” diye haykırarak ellerini havaya kaldırdı. Gücü parmaklarının ucunda alev toplarına dönüşüp etrafa yayılırken Ateş Kralı da kendi alev gücünü serbest bırakmıştı. Gölge Efendisi’nin yüzü soğukkanlılığını koruyordu ama gözlerinde tehlikeli bir ışık parladı. “Gücünü kullan, Alesta. Ama unutma, her alevin bir bedeli vardır.” Bu sözler Alesta’nın içinde yankılandı. Ne demek istiyordu? Ama düşünmeye vakti yoktu. Elleriyle bir ateş dalgası göndererek Gölge Efendisi’ne saldırdı. Ateş Kralı onun yanında, uyum içinde hareket ediyordu. Bu sırada Luna, sessizce gölge zincirlerini çözmeye çalışıyordu. Parmakları ışıldayan mor bir enerjiyle titredi. Gölge büyüsünü çözmek karmaşıktı ama Alesta’nın ailesini kurtarmak için her şeyi yapmaya hazırdı. “Biraz daha dayan,” diye fısıldadı Drake’e. “Sizi buradan çıkartacağız.” Ama Gölge Efendisi, Luna’ nın çabalarını fark etmişti. Ani bir hareketle üzerine bir gölge yayı fırlattı. Luna bunu son anda fark edip bir kalkan oluşturdu ama gölgenin gücüyle geriye savruldu. Ateş Kralı duraksamadan Luna’ yı korumak için ileri atıldı. “Alesta! Aileni al ve buradan çık!” Ama Alesta geri çekilmedi. İçindeki ateş, kalbinde yankılanan o kehaneti hatırlattı: “En sevdiğin kişi seni yok edecek.” Eğer Luna kehanetteki kişi değilse… kimdi? Ya bu kişi Ateş Kralı ise? Ya da… kendisi? Bu düşünceler içinde yankılanırken, Gölge Efendisi fırsatını yakaladı ve Alesta’ ya doğru bir gölge mızrağı fırlattı. Alesta bunu fark edip hızla bir ateş duvarı oluşturdu. Mızrak alevlere çarpıp erirken gözlerini Gölge Efendisi’ne dikti. “Seni durduracağım,” diye fısıldadı. “Ne pahasına olursa olsun.” Ateş Kralı ve Alesta güçlerini birleştirerek devasa bir ateş kasırgası oluşturdu. Gölge Efendisi, gölgelerini kullanarak buna karşı koymaya çalışsa da, alevlerin saf gücü gölgeleri yakıp eritmeye başladı. Tam o anda, Luna zincirleri tamamen çözdü ve Drake ile Ella’ yı özgür bıraktı. “Başardık!” diye haykırdı. Ama tam çıkmaya hazırlanırlarken, Gölge Efendisi son bir hamle yaparak odanın ortasında dev bir gölge girdabı açtı. Ateş Kralı hızla Alesta’ ya döndü. “Aileni al ve git! Bu kapıyı ben tutarım.” Alesta başını iki yana salladı. “Seni burada bırakmam!” Ama Ateş Kralı gözlerinin içine bakarak ciddi bir sesle konuştu: “Bu savaş burada bitmeyecek, ama önce onları korumak zorundayız. Lütfen, git Alesta.” Alesta’nın gözleri dolarken annesi ve babasının yorgun yüzlerine baktı. Sonunda başını sallayarak ailesini korumak için geri çekildi. Alesta ve Luna, Drake ve Ella’ yı destekleyerek karanlık geçitten dışarı çıktı. Ateş Kralı en son çıkan oldu ve güçlü bir büyüyle geçidi mühürledi. Derin bir nefes alarak yere çöktü. Alesta yanına koşup ona sarıldı. “Teşekkür ederim,” diye fısıldadı. Ateş Kralı yorgun ama kararlı bir ifadeyle başını salladı. “Bu sadece bir başlangıç, Alesta. Gölge Efendisi hâlâ yaşıyor ve kehanet hâlâ bizimle. Ama birlikte olduğumuz sürece, hiçbir şey bizi yenemez.” Gölge Efendisi kaybolmamıştı—sadece geri çekilmişti. Ama karanlığın içinden gelen bir fısıltı hâlâ yankılanıyordu: “Sevdiğin kişi seni yok edecek… ve o gün yaklaşıyor.” Ama Alesta artık yalnız değildi. Ve savaş henüz sona ermemişti. Alesta ve Ateş Kralı, Gölge Efendisi’nin saldırılarının şiddetini artırdığı bu dönemde bir an bile tetikte kalmak zorundaydı. Sarayın etrafındaki büyülü kalkanlar güç kaybediyor, isyan eden cadılar artık daha cüretkâr hale geliyordu. Alesta, bu savaşın sadece fiziksel bir mücadele olmadığını, ruhlarının ve inançlarının da sınandığını hissediyordu. Bir gece, Alesta odasında düşüncelere dalmışken kapı hızla açıldı. Ateş Kralı, yüzünde ciddi bir ifadeyle içeri girdi. Elindeki parşömeni masaya bıraktı. “Beyaz ağaç… Tehdit altında.” Alesta’nın kalbi hızlandı. O ağaç, cadıların yaşam kaynağıydı. Onun zarar görmesi demek tüm büyü dünyasının çöküşü demekti. “Nasıl bir tehdit?” diye sordu Alesta. “Gölge Efendisi… Ona ulaşmanın bir yolunu bulmuşlar.” Ateş Kralı’nın sesi öfkeyle titriyordu. “Eğer o ağacı ele geçirirlerse, sadece biz değil tüm cadı dünyası çöker.” Alesta ayağa kalktı, kararlı bakışlarla Ateş Kralı’na döndü. “Ona izin vermeyeceğiz.” Ama içten içe bir huzursuzluk hissediyordu. Rüyaları artık daha da karışıktı. Gördüğü kehanet, kalbinin derinliklerinde yankılanıyordu: “En sevdiğin, en büyük düşmanın olacak.” Luna’ nın artık düşmanı olmadığı ortaya çıkmıştı, peki ya gerçekten kehanetteki kişi kimdi? O sırada Bay Simon hızla odaya girdi. Yüzü solgundu. “Kralım… Alesta… Beyaz ağaç kararmaya başladı.” Bu haberle birlikte ikisi de vakit kaybetmeden bahçeye yöneldi. Ağaç, normalde parlak beyaz ışığıyla geceyi aydınlatırken, şimdi griye çalan soluk bir renge bürünmüştü. Yapraklar dökülüyor, etrafa garip bir enerji yayılıyordu. Alesta, ağaca yaklaşıp avuçlarını gövdesine koydu. Bir acı dalgası bedeninden geçti. Gölge Efendisi’nin zehri köklere kadar işlemişti. Ateş Kralı yanında belirdi. “Bu kadar hızlı nasıl başardılar?” Tam o sırada ağaçtan bir gölge yükseldi. Gölge Efendisi’nin sureti belirdi. “Ne yaparsanız yapın, artık çok geç,” diye fısıldadı. “Bu ağaç çürüdükçe siz de güçsüzleşeceksiniz.” Alesta, bedeninin ağırlaştığını hissetti. Büyü gücü çekiliyordu. Saraydaki diğer cadılar da zayıflamaya başlamıştı. Ama pes etmeyecekti. “Bu benim savaşım.” Alesta, Ateş Kralı’na baktı. “Bu ağacı iyileştirebilirim ama bedeli ağır olabilir.” Ateş Kralı bir adım attı. “Bunu tek başına yapmak zorunda değilsin, Alesta.” Ancak Alesta, ona nazikçe gülümsedi. “Bunu yapmazsam hepimiz kaybederiz. ”Ellerini ağaca doğru uzattı. İçindeki büyünün tüm gücünü çağırdı. Ateş ve ışık avuçlarından yayıldı. Ağaç, kararmış dallarını sarsmaya başladı. Alesta gücünü aktarırken gözleri kamaştı. Bedeninde bir yanma hissi yayıldı ama durmadı. Ağacın siyahı çatlayıp altından tekrar saf beyaz ışık fışkırdı. Cadıların zayıflamış güçleri geri dönmeye başladı. Saraydaki herkesin içinde bir umut filizlenmişti. Alesta yere yığıldığında Ateş Kralı hızla yanına koştu. Onu kollarına aldı. “Bunu neden tek başına yaptın?” diye fısıldadı. Alesta gözlerini araladı. “Çünkü bu benim kaderim.” Bu fedakârlık, isyan eden cadıları da etkilemişti. Aralarındaki bazıları pişmanlıkla başlarını eğdi. Gölge Efendisi’nin planı başarısız olmuştu ama henüz tamamen yok olmamıştı. Ateş Kralı, Alesta’ yı dikkatlice kucaklayıp saraya taşıdı. Onun iyileşmesi için en güçlü şifacıları çağırdı. Bu olaydan sonra Ateş Kralı bir karar verdi. Alesta odasında gözlerini açtığında karşısında Ateş Kralı’nı gördü. Gözleri endişe ve sevgiyle doluydu. “Bu böyle devam edemez,” dedi yavaşça. “Birlikte daha güçlü olacağız. Seninle bu krallığı yönetmek istiyorum, Alesta.” Alesta’nın kalbi hızla çarptı. Yorgun ve zayıf hissediyordu ama gözlerindeki parıltı hiç kaybolmamıştı. “Evlilik teklifinde mi bulunuyorsunuz, Efendim?” diye fısıldadı. Ateş Kralı hafifçe gülümsedi. “Evet. Bu savaşı birlikte kazanacağız. ”Alesta bir an düşündü. Artık kaçamayacağı bir kaderin içindeydi ama yalnız değildi. “Kabul ediyorum.” Bu kararla birlikte Ateş Krallığı’nda yeni bir dönem başlıyordu. Ama kehanetin karanlık gölgesi hâlâ onların üzerindeydi. En büyük düşmanı henüz ortaya çıkmamıştı ve Alesta için gerçek savaş daha yeni başlıyordu. Ateş Kralı, Alesta’ yı nazikçe yatağına yatırırken kalbindeki endişe hâlâ dinmemişti. Alesta’nın gözleri kapalıydı, ancak yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Beyaz ağacı kurtarmak için kendi gücünden vazgeçmişti ve bu, onun sınırlarını zorlamıştı. Ateş Kralı, elini usulca onun alnına koydu. Bedeninde hâlâ zayıf bir enerji vardı ama nefesi düzenliydi. Bay Simon ve sarayın en güçlü şifacıları başucundaydı. Her biri endişeli bakışlarla Alesta’nın durumunu inceliyordu. “Ne durumda?” diye sordu Ateş Kralı, sesi her zamankinden daha gergindi. Şifacılardan biri hafifçe eğilerek cevap verdi. “Majesteleri, güçlerini kullanarak ağacı iyileştirmek Alesta’nın öz enerjisini ciddi şekilde tüketmiş. Büyü gücü yeniden dengelenene kadar zayıf kalacak ama iyileşecek. Onu burada tutarsanız daha hızlı toparlanır.” Ateş Kralı derin bir nefes aldı ve gözlerini Alesta’dan ayırmadan konuştu. “Ne gerekiyorsa yapın. Onun iyileşmesini istiyorum.” Bay Simon usulca yanına yaklaştı. “Kralım, Gölge Efendisi’nin hâlâ hareket ettiği haberini aldık. Beyaz ağacı ele geçiremedi ama başka bir şey planladığına eminiz. Dahası, hâlâ dünyadaki cadıları manipüle ediyor. İsyan tam anlamıyla bastırılmış değil.”.Ateş Kralı kaşlarını çatıp içini çekti. “Onlara gereken cevabı vereceğiz. Ama önce Alesta’nın iyileşmesi gerekiyor.” Bu sırada Alesta yavaşça gözlerini araladı. Odanın loş ışığı gözlerini kamaştırsa da hemen Ateş Kralı’nın siluetini tanıdı. Onun endişeyle kendisine baktığını görünce hafifçe gülümsedi. “İyi misin?” diye sordu Ateş Kralı, sesi yumuşaktı ama içinde derin bir kaygı gizliydi. Alesta başını hafifçe salladı. “Yaşıyorum.” Diye fısıldadı. Ancak hâlâ bedeni yorgun ve halsizdi. “Ağaç… Ne oldu?” Ateş Kralı elini onun elinin üzerine koydu. “Onu kurtardın. Hepimizi kurtardın, Alesta. Ama kendini neredeyse kaybediyordun. Bunu neden tek başına yapmaya çalıştın?” Alesta gözlerini ona dikti. “Çünkü başka çarem yoktu. Eğer durmasaydım, hepimiz güçsüzleşip savunmasız kalacaktık.” Ateş Kralı derin bir nefes aldı, ardından elini nazikçe sıktı. “Bir daha böyle bir şey yapma. Biz artık yalnız değiliz. Bu savaşı birlikte vereceğiz.” Alesta onun gözlerindeki ciddiyeti görünce hafifçe başını eğdi. Ateş Kralı’nın ne kadar endişelendiğini görebiliyordu. Tam o sırada Bay Simon içeri girdi. “Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim ama… Ailesinden haber aldık.”.Alesta birden irkildi. “Onlara ne oldu? İyi mi annem ve babam?” Bay Simon’ın yüzü ciddileşti. “Gölge Efendisi ve yandaşları onlara ulaştı. Onları korumak için tüm önlemleri aldık ama bu sadece bir zaman meselesi. Onları buraya getirmek istiyoruz ama…” Ateş Kralı başını iki yana salladı. “Bunu daha önce konuştuk, Simon. Alesta’nın ailesi burada güvende olmaz. Ayrıca kuralları yeterince çiğnedik.” Alesta hayal kırıklığıyla başını salladı. “Ama onlar benim ailem! Onları kendi başlarına bırakamam.” Ateş Kralı sesini alçaltarak konuştu. “Bu kararı hafife almıyorum, Alesta. Ama eğer burada olurlarsa, Gölge Efendisi onları bizim zayıf noktamız olarak kullanır. Seni daha fazla tehlikeye atamam.” Alesta gözlerini yere dikti. Onları korumak için ne yapacağını bilmiyordu. Ama bir şeyden emindi: Ailesini asla yalnız bırakmayacaktı. O gece Alesta, yatağında dinlenirken bir an bile uyuyamadı. Gözlerini tavana dikip düşündü. Kehanetin karanlık gölgesi hâlâ aklındaydı. En sevdiğin, en büyük düşmanın olacak. Luna’nın bu kehanetin öznesi olmadığını biliyordu artık. Ama o zaman kehanette bahsedilen düşman kimdi? Ve neden kalbinde giderek büyüyen bir korku vardı? Ateş Kralı ise odasında düşüncelere dalmıştı. Sarayın etrafındaki büyü kalkanlarını güçlendirmek için büyücülerini seferber etmişti ama Gölge Efendisi’nin ne kadar ileri gidebileceğini biliyordu. Sabaha karşı Alesta, sessizce odasından çıkıp bahçeye gitti. Beyaz ağaç tekrar eski parlaklığına kavuşmuştu ama hâlâ tam anlamıyla iyileşmemişti. Elleriyle ağacın gövdesine dokunduğunda, içinde bir sıcaklık hissetti. Ama aynı zamanda huzursuz edici bir şeyler vardı. Aniden arkasında bir ses duydu. “Yine düşüncelere dalmışsın.” Ateş Kralı gelmişti. Yanında durup ona baktı. “Bu savaş ne kadar sürecek bilmiyorum, Alesta. Ama tek bildiğim, seni kaybedemem.” Alesta, gözlerinde beliren duyguları saklamaya çalıştı ama başaramadı. “Birlikte savaşacağız, değil mi?” Ateş Kralı başını eğip onun ellerini tuttu. “Sonuna kadar.” Ama ikisi de biliyordu ki bu savaş henüz bitmemişti. Ve çok daha büyük bir tehlike yaklaşmaktaydı. Ancak birlikte oldukları sürece hiçbir şeyin onları yıkamayacağını biliyorlardı. Ama kehanet hâlâ oradaydı… Ve bu kehanetin getireceği fırtına, henüz başlamamıştı.Alesta, Ateş Kralı’nın ellerini tutarken içindeki huzursuzluk bir türlü dinmiyordu. Beyaz ağacı kurtarmıştı ama Gölge Efendisi’nin durmayacağını biliyordu. Bu sadece bir başlangıçtı. Kehanetin gizemi hâlâ çözülmemişti ve ailesinin tehlikede olması onu içten içe tüketiyordu. Ateş Kralı onun yüzündeki endişeyi fark etti. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu, sesi her zamanki gibi güçlü ama yumuşaktı. Alesta gözlerini ağaçtan ayırmadan konuştu. “Bu işin sonu nereye varacak? Gölge Efendisi güçleniyor. Biz her ne kadar karşı dursak da, ailesine zarar vermek isteyeceklerini biliyorum.” Ateş Kralı bir adım yaklaşarak elini onun omzuna koydu. “Bu savaşı birlikte vereceğiz, Alesta. Ama tek başına yüklenmeye çalışmamalısın. Ailen güvende kalacak, buna söz veriyorum.” Alesta başını hafifçe salladı ama içindeki tedirginlik azalmadı. Gölge Efendisi’nin gözlerini ailesine diktiği çok açıktı ve bu düşünce, onun her an tetikte kalmasına sebep oluyordu. Tam o sırada sarayın koridorlarından bir muhafız hızla yanlarına geldi. Yüzündeki panik, önemli bir şey olduğunu haber veriyordu. “Majesteleri! Bay Simon hemen sizi görmek istiyor. Sarayın girişinde önemli bir gelişme var.” Ateş Kralı ve Alesta hızla birbirlerine bakıp koridor boyunca yürümeye başladılar. Toplantı odasına girdiklerinde Bay Simon ve birkaç üst düzey cadı gergin bir şekilde konuşuyorlardı. Alesta ve Ateş Kralı odaya girince herkes sustu. “Ne oldu?” diye sordu Ateş Kralı, sesi sertti. Bay Simon derin bir nefes alarak başını kaldırdı. “Gölge Efendisi ve yandaşları, Alesta’nın ailesini ele geçirdi.” Bu sözler odada bir bomba etkisi yarattı. Alesta’nın kalbi hızla çarpmaya başladı. “Nasıl? Onları koruma altında tutuyordunuz!” “Evet, ama Gölge Efendisi artık doğrudan saldırmaya başladı. Koruma büyülerini deldiler. Onları esir aldıklarını ve eğer istediklerini yapmazsak güçlerini insan dünyasına ifşa edeceklerini söylüyorlar.” Ateş Kralı yumruğunu sıktı. “Bu bir savaş ilanı demektir.” Alesta’nın gözleri alev gibi yanıyordu. “Onları kurtarmak zorundayım. Ne olursa olsun!” Bay Simon başını salladı. “Onları kurtarmak istiyorsanız dikkatli olmalısınız. Gölge Efendisi bir tuzak kuruyor olabilir. Ama elimizde bir ipucu var.” “Nedir?” diye sordu Ateş Kralı, sabırsızlanarak. Bay Simon elini kaldırıp bir kristal küreyi ortaya çıkardı. “Aileniz hâlâ dünyalar arasında bir geçitte tutuluyor. Gölge Efendisi onları saraydan uzak tutmak istiyor çünkü buradaki güçler ona engel oluyor. Ancak bu geçidin nerede açıldığını tam olarak bilemiyoruz. Fakat bir kişi yerini biliyor olabilir…” Alesta gözlerini kıstı. “Kim?” Bay Simon’ın yüzüne endişeli bir ifade yerleşti. “Luna.” Ateş Kralı homurdandı. “Ona nasıl güveneceğiz? Gölge Efendisi’ne hizmet etmediğinden emin miyiz?” Alesta içindeki karmaşayı bastırmaya çalışarak konuştu. “Bize yardım edebilir. En azından denemeliyiz.” Ateş Kralı bir süre sessiz kaldıktan sonra başını eğdi. “Peki. Onu buraya getirin.” Kısa süre sonra Luna toplantı odasına getirildi. Yüzünde her zamanki soğukkanlı ifade vardı ama Alesta, gözlerinin ardında bir tereddüt sezdi. Ateş Kralı keskin bir sesle konuştu. “Yerini biliyor musun?” Luna bir an duraksadı ama sonunda başını salladı. “Evet, ama oraya gitmek düşündüğünüzden daha tehlikeli. Gölge Efendisi geçidi kara büyüyle koruyor. Onu aşmak kolay olmayacak.” Alesta öne çıktı. “Ne yapmamız gerekiyor? Ailemi kurtarmak için ne gerekiyorsa yaparım.” Luna gözlerini ona dikti. “Geçidi açmak için Gölge Efendisi’nin kendi enerjisini kullandığı bir mühür var. Ancak bunu kırmak için üç farklı elementin gücüne ihtiyacınız var: Ateş, su ve ışık. Ateş Kralı burada. Su elementi için baban bir anahtar olabilir ama ışık gücü…” Ateş Kralı kaşlarını çattı. “Işık gücü mü?” Luna başını eğdi. “Bu, Beyaz Ağaç’tan gelen saf enerjidir. Ama o güç artık zayıfladı. Yalnızca Alesta bunu kullanabilir. Ama bedeli ağır olur.” Alesta hiç tereddüt etmeden başını kaldırdı. “Ne gerekiyorsa yapacağım.” Ateş Kralı ise buna karşı çıkıyordu. “Yeterince bedel ödedin, Alesta! Başka bir yol bulacağız.” Ama Alesta kararlıydı. “Ailemi kurtarmak için her şeyi yaparım. Gölge Efendisi’nin beni durdurmasına izin vermeyeceğim.” Ateş Kralı bir süre ona baktı. İçinde fırtınalar kopuyordu ama Alesta’nın gözlerindeki kararlılık her zamanki gibi sarsılmazdı. Sonunda derin bir nefes alarak başını eğdi. “Peki, birlikte gideceğiz. Seni yalnız bırakmam.” Bay Simon büyülü haritayı masaya yaydı. “Hazırlanın. Geçidi açmak için sadece bir şansımız var. Başarısız olursak, ailenizi sonsuza kadar kaybedebiliriz.” Alesta ve Ateş Kralı birbirlerine bakarken, önlerinde zorlu bir mücadele olduğunu biliyorlardı. Ama bu savaş henüz bitmemişti ve birlikte her şeyi göze alacaklardı. Ve o an, her ikisi de farkında olmadan kehanetin gölgesi bir kez daha üzerlerine düşüyordu. Gelecekte karşılarına çıkacak olan asıl düşman hâlâ gizemini koruyordu ve kaderlerinin çizdiği yolda daha büyük bir fırtına yaklaşmaktaydı. Sarayın ağır taş duvarları arasında gerilim hissediliyordu. Alesta, kalbindeki korkuyu bastırmaya çalışarak Ateş Kralı’nın yanında ilerliyordu. Her adımı, içindeki endişeyi daha da büyütüyordu. Ailesi Gölge Efendisi’nin elindeydi ve zaman daralıyordu.

Bölüm : 07.05.2025 02:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...