
Gecenin karanlığı Ateş Krallığı’nın üzerini bir örtü gibi sarmıştı. Alesta, sarayın geniş balkonundan aşağıya baktı. Bahçede toplanan küçük bir grup vardı. Bay Simon, Ateş Kralı, Alesta’nın güvendiği birkaç cadı ve gölgeler arasında bir şeyler fısıldaşan askerler… Alesta, derin bir nefes alarak merdivenlerden aşağıya indi. Üzerine koyu renkli, hareketini kısıtlamayan bir pelerin giymişti. Ayakları yere sağlam basıyordu ama kalbinin derinliklerinde bir korku vardı. Bu bir tuzaktı. Bunu biliyordu ama ailesini kurtarmak için göze alması gereken bir riskti. Ateş Kralı, ona doğru ilerledi. “Hazır mısın?” diye sordu. Alesta başını salladı. “Hazır olmak zorundayım.” Bay Simon bir adım öne çıktı. Elindeki haritayı açarak gruba gösterdi. “Eski Kuzgun Ormanı, Gölge Efendisi’nin en sadık yandaşlarının elinde. Buraya doğrudan giremeyiz. Eğer düşman bizim geldiğimizi öğrenirse, aileyi başka bir yere götürürler ya da…” Sesi kısıldı. En kötü ihtimali dile getirmek istemedi. Ateş Kralı gözlerini kıstı. “O yüzden fark edilmeden içeri sızmalıyız. Ama nasıl?” Bay Simon hafifçe gülümsedi. “İçeriden biri bize yardım edecek.” Alesta kaşlarını çattı. “Kim?” Tam o anda gölgelerden bir figür çıktı. Uzun siyah pelerin giymiş, yüzü örtülü biriydi. Alesta içgüdüsel olarak geri çekildi. Ama yabancı başlığını çıkardığında nefesi kesildi. Dustin. Alesta’nın dayısı gözlerinin içine baktı. Suçluluk ve kararlılık iç içeydi. “Biliyorum, bana güvenmek istemezsin. Ama Gölge Efendisi’nin nasıl biri olduğunu daha iyi anladım. Seni yem olarak kullanacaklar. Aileni kurtarmanın tek yolu, benim size rehberlik etmem.” Alesta’nın elleri yumruk oldu. “Senin yüzünden yakalandılar! Şimdi de bize yardım mı edeceksin?” Dustin başını eğdi. “Evet. Çünkü hatamı düzeltmek istiyorum.” Ateş Kralı ona soğuk bir bakış attı. “Eğer bize ihanet etmeye kalkarsan, seni bizzat ben yakarım.” Dustin bir şey demedi, sadece başını salladı. Bay Simon, “Zaman daralıyor,” diyerek araya girdi. “Yola çıkmalıyız.” Alesta, içinde bir şüpheyle gruba katıldı. Kuzgun Ormanı’na giden yolun dönüşü olmayabilirdi. Grup, sessizce ormanın sınırına ilerlerken etraflarında sadece rüzgârın hışırtısı ve uzaktan gelen baykuş sesleri duyuluyordu. Alesta, tedirgin bir şekilde dayısı Dustin’in arkasında ilerliyordu. Ona gerçekten güvenebilir miydi? Kendi ailesini tehlikeye atan birinin, şimdi onları kurtarmaya çalışması garip geliyordu. Ateş Kralı, Alesta’nın hemen yanında yürüyordu. Kendi aurası bile gecenin karanlığında hafifçe parlıyordu. Bir ara Alesta’ya yaklaşıp fısıldadı: “Eğer bir şeyler ters giderse, sinyal ver. Seni buradan çıkarırım.” Alesta başını salladı ama içten içe bunun o kadar kolay olmayacağını biliyordu. Gölge Efendisi boş durmazdı. Kuzgun Ormanı’na girdiklerinde ortam daha da değişti. Havanın soğuduğunu hissediyorlardı. Ağaçların arasında, neredeyse görünmez olan gölgeler hareket ediyordu. Alesta, büyü gücünü çevresine yayarak bir tehdit olup olmadığını anlamaya çalıştı ama karşısına çıkan tek şey ölümcül bir sessizlikti. Dustin, bir noktada durdu ve fısıldadı: “Buradan sonrası tehlikeli. Gölge Efendisi’nin muhafızları her yeri izliyor olabilir.” Bay Simon, endişeyle etrafa baktı. “Bize nasıl rehberlik edeceksin?” Dustin elini cübbesinin içine soktu ve küçük bir taş çıkardı. Taş, hafifçe mavimsi bir ışık yayıyordu. “Bu taş, Gölge Efendisi’nin büyü bariyerlerini algılayabiliyor. Onun oluşturduğu karanlık alanları geçmek için belirli noktalardan ilerlemeliyiz.” Ateş Kralı sinirle kollarını kavuşturdu. “Bu kadar kolay mı yani? Bizi sadece taşa güvenerek mi yönlendireceksin?” Dustin gözlerini kaçırdı. “Başka bir yolumuz yok.” Grup dikkatlice ilerlerken aniden çalıların arasından bir fısıltı duyuldu. Alesta refleks olarak asasını kavradı ve arkasını döndüğünde bir gölge figürü üzerlerine doğru atıldı. Bay Simon hızlıca bir kalkan büyüsü yaptı ama gölge yaratıklar her yandan üzerlerine akın ediyordu. Bu, Gölge Efendisi’nin gönderdiği muhafızlardı. Ateş Kralı, yumruğunu sıkarak devasa bir ateş dalgası gönderdi. Karanlık yaratıklar alevler içinde çığlık atarak geriye çekildiler. Ancak daha fazlası geliyordu. Alesta, hızla bir büyü formülü mırıldandı ve ışık küresi yaratarak etrafını aydınlattı. Gölge muhafızları ışığa karşı daha zayıftı. Ancak sayıları azalmıyordu. Tam o anda, Dustin elindeki taşı havaya kaldırdı ve taşın yaydığı mavi ışık gölgeleri bir anlığına geri itti. “Bu onların hareketlerini yavaşlatacak ama uzun sürmez!” diye bağırdı. Ateş Kralı ve Alesta birbirlerine baktılar. Burada daha fazla savaşmak zaman kaybıydı. Ailelerini kurtarmaları gerekiyordu. Bay Simon, hızlıca bir kaçış yolu gösterdi. “Buradan! Kuzey koridoruna yönelmeliyiz!” Grup hızla ilerlemeye başladı. Ancak arkalarında gölgelerin tekrar toparlandığını hissediyorlardı. Alesta, içindeki korkuyu bastırmaya çalışırken, bu savaşın daha yeni başladığını biliyordu. Grup, Kuzgun Ormanı’nın derinliklerine doğru hızla ilerlerken gölgeler onları takip etmeye devam ediyordu. Ormanın içindeki hava ağır ve basık hale gelmişti, sanki gökyüzü bile Gölge Efendisi’nin hükmü altına girmişti. Ateş Kralı, arkasına dönüp gölgelerin bir araya gelip yeni bir şekil aldığını fark etti. Bu, sıradan muhafızlardan farklıydı. Bir gölge yaratık değil, bizzat Gölge Efendisi’nin büyüsünün bir yansıması gibiydi. “Durun!” diye emretti, sesi gür ve buyurgandı. Herkes anında duraksadı. Önlerindeki patikada, loş ışığın altında iki figür belirdi. Ella ve Drake! Alesta’nın gözleri büyüdü, bir an duraksadı. Annesi ve babası, baygın bir şekilde yerde yatıyordu. “Anne! Baba! Bu nasıl olabilir ? Onları kurtarmıştık! ” diye bağırarak onlara doğru koşmaya başladı ama bir anda önüne Ateş Kralı geçti. “Bu bir tuzak olabilir.” Alesta, içindeki korkuya rağmen mantıklı düşünmeye çalıştı. Bu kadar kolay olamazdı. Dustin bile geriye çekilmişti, ifadesi okunamıyordu. Gölge Efendisi’nin büyüsünü iyi tanıyordu ve bu kadar çabuk pes etmeyeceğini biliyordu. Bay Simon, asasını kaldırarak etrafa yayılan enerjiyi ölçmeye çalıştı. Birkaç saniye içinde kaşlarını çattı ve uyardı: “Büyü tespit edildi. Onları burada bırakmayacaklar!” O anda, yerde yatan figürlerin gözleri bir anda kıpkırmızı oldu ve vücutları titremeye başladı. “Geri çekilin!” diye bağırdı Ateş Kralı ama çok geçti. Gölge Efendisi’nin büyüsü, Ella ve Drake’in bedenlerini kontrol altına almıştı! Ella ve Drake, bir anda hızla doğruldular. Ama hareketleri doğal değildi, sanki görünmez iplerle kontrol ediliyormuş gibiydi. Alesta, şaşkınlık ve korku içinde onlara bakarken annesi ve babası yavaşça konuşmaya başladı. Ama sesleri kendi sesleri gibi değildi. Gölge Efendisi’nin sesiyle konuşuyorlardı. “Alesta… Kızım… Bize yardım et…” Alesta’nın gözleri doldu. “Bırak onları! Onlarla hiçbir işin yok!” Ama Gölge Efendisi, onların bedenlerini birer kukla gibi oynatarak konuşmaya devam etti: “Seçimini yap, Alesta. Beni durdurmak mı istiyorsun? O zaman önce aileni kurtar.” Ateş Kralı hızla bir ateş kalkanı oluşturdu ve Alesta’nın önüne geçti. “Bu bir oyun, sakın ona aldanma!” Ama Alesta’nın elleri titriyordu. Bir yanda ailesi, bir yanda kaderi… Bunun bir tuzak olduğunu biliyordu ama annesini ve babasını göz göre göre bırakabilir miydi? Gölge Efendisi alaycı bir kahkaha attı. “Kehanetteki seçim bu kadar zor mu geldi? Sevdiklerin için mi savaşacaksın, yoksa kendin için mi?” O anda, gölgeler tamamen yayıldı ve Ella ile Drake’in vücutlarını tamamen sardı. Alesta’nın nefesi kesildi. Onları kaybedemezdi. Ateş Kralı, hiç tereddüt etmeden asasını kaldırdı. “Onları alacağız. Ne pahasına olursa olsun!” Bay Simon hızla bir büyü mırıldandı ve Dustin, elindeki taşı sıkıca kavrayarak ışık yaymaya başladı. Savaş başlamıştı. Alesta derin bir nefes aldı. Bu, Gölge Efendisi ile ilk büyük karşılaşmasıydı. Ve kaybetme lüksü yoktu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |