
Gölge Efendisi’nin sesi, yankılanan bir uğultu gibi çevreyi sararken, Alesta’nın kalbi hızla çarpıyordu. Bu, gerçek bir savaşın başlangıcıydı.Ateş Kralı, büyüyle Ella ve Drake’in etrafına alevlerden bir çember oluşturdu. Ama gölgeler bu ateşe dayanıklıydı. Gölge Efendisi, annesinin ve babasının bedenlerini birer kalkan olarak kullanarak Alesta’yı zor bir seçime sürüklüyordu. “Ne yapacağız?” diye sordu Bay Simon, asasını sımsıkı tutarak. Alesta, zihninde fırtınalar koparken gözlerini kapadı. “Annem ve babam hâlâ içlerinde olmalı… Onları kurtarmanın bir yolu olmalı!” Dustin bir adım attı ve ciddi bir sesle konuştu: “Onları zorla çekip alırsak bedenleri parçalanabilir. Ama Gölge Efendisi’nin bağını koparırsak kurtulabilirler.” Ateş Kralı hızla başını çevirdi. “Bağı nasıl koparacağız?” Dustin elindeki taşı kaldırdı. “Gölge büyüsü, bir ruh zinciriyle onları kontrol eder. Eğer o zinciri kırarsak, özgür kalırlar. Ama bunun için…” Gözlerini Alesta’ya dikti. “Senin gücüne ihtiyacımız var.” Alesta’nın gözleri büyüdü. Gücünü kullanarak Gölge Efendisi’nin etkisini kırabilir miydi? Ama bunun neye mal olacağını bilmiyordu.Gölge Efendisi, sabırla izliyormuş gibi konuştu: “Hâlâ zaman kaybediyorsun, Alesta.” Annesi ve babası ise titreyerek yere çökmüştü. Gözleri tamamen siyaha dönmüş, bedenleri ağırlaşıyordu. Gölge büyüsü, onları tamamen ele geçirmeden önce harekete geçmeliydi. Alesta, Ateş Kralı’na döndü. “Ben yapacağım. Ama bana yardım etmen lazım.” Ateş Kralı başını salladı ve güçlü bir alev büyüsü hazırlamaya başladı. Alesta ise derin bir nefes aldı, tüm cesaretini topladı ve içindeki gücü çağırdı. “Gölgenin zincirlerini kırıyorum!” diye bağırdı. Elleri ışıkla dolarken, etrafına sıcak bir dalga yayıldı. Gölge Efendisi’nin sesi bir an kesildi, ardından öfkeli bir çığlık attı. “Hayır! Bu mümkün değil!” Alesta’nın büyüsü, annesi ve babasını saran gölge zincirlerini titreştirmeye başladı. Zincirler çatırdadı, karanlık bozulmaya başladı. Ama Gölge Efendisi kolayca pes etmeyecekti. Gölgeleri bir bıçak gibi keskinleştirerek onlara saldırdı. Ateş Kralı hızla kalkanını oluşturdu. “Dayan Alesta!” Gölge zincirleri tam kırılacakken, ama Gölge Efendisi bir hamleyle Alesta’ya saldırdı. Ama tam o anda, Ateş Kralı onu kenara çekerek korudu. Alesta son gücünü topladı, ışığını tüm gücüyle yayarak zincirleri kırdı. Gölge Efendisi’nin büyüsü aniden çözüldü ve Ella ile Drake’in gözleri eski haline döndü. Annesi ve babası yere yığılırken, Gölge Efendisi acı içinde geri çekildi. “Bunu unutmayacağım, Alesta. Kazandığını sanma!” Karanlık içinde kaybolurken, Alesta tükenmiş halde dizlerinin üzerine çöktü. Ailesini kurtarmıştı… ama bu sadece bir başlangıçtı. Ateş Kralı, elini uzattı. “İyisin, değil mi?” Alesta, yavaşça başını salladı. Ama içinde derin bir korku vardı. Gölge Efendisi gitmişti ama kehanetin söylediği gerçek düşmanı henüz ortaya çıkmamıştı… Savaşın yaraları hâlâ tazeydi. Saray avlusunda, her köşede yorgun askerler, iyileşmeye çalışan cadılar ve gergin bir bekleyiş hakimdi. Alesta ve Ateş Kralı, bir süreliğine savaşın durulmasını fırsat bilerek en önemli meseleye odaklanmaya karar verdiler: Ailesini gerçekten nasıl koruyabilirlerdi?Alesta, saray kütüphanesinde eski büyü kitaplarını inceliyordu. Sayfalar arasında dolaşırken, Ateş Kralı içeri girdi ve yanına oturdu. “Kendini çok zorluyorsun,” dedi yumuşak bir sesle. Alesta başını kaldırmadan sayfaları çevirdi. “Annem ve babam hâlâ güvende değil. Gölge Efendisi’nin tekrar saldırmayacağını kim söyleyebilir?” Ateş Kralı düşünceli bir şekilde başını salladı. “Onları burada da koruyamayız. Krallık hâlâ tehlike altında. Ama bir yol olmalı…” Tam o anda, kapı çalındı ve Bay Simon içeri girdi. “Bir haber var,” dedi ciddi bir ifadeyle. “Jacob’tan.” Alesta gözlerini hızla Bay Simon’a çevirdi. Jacob… Jacob, Alesta’nın eski öğretmeniydi. Onun güçlerini keşfetmesine ve kontrol etmesine yardımcı olan genç, zeki ve cesur bir cadıydı. Ona her zaman güvenmişti. “Ne söylüyor?” diye sordu Alesta heyecanla. “Sarayda seninle konuşmak istiyor. Dünyadaki cadıların artık sabrı kalmamış. Eğer bir çözüm bulamazsak, herkes için çok daha kötü olacak.” Ateş Kralı gözlerini kıstı. “Onu buraya çağır. Ama dikkatli olsun.” Gün batımına doğru sarayın avlusunda bir ışık belirdi. Jacob ince uzun siluetiyle, kendinden emin adımlarla içeri girdi. Saray muhafızları temkinliydi, ama Alesta onu görünce yüzü aydınlandı. “Jacob!” Jacob gülümseyerek başını eğdi. “Seni görmek güzel, Alesta. Ama buraya hoş bir sohbet için gelmedim.” Ateş Kralı, Jacob’u dikkatlice süzdü. Onun Alesta’ya olan sıcak tavırları hoşuna gitmemişti. “Seni dinliyoruz,” dedi soğukkanlı bir sesle. Jacob ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı. “Dünyadaki cadılar arasında büyük bir ayrılık var. Bazıları insanlara kimliklerini açıklamak istiyor, bazıları ise buna kesinlikle karşı çıkıyor. Gölge Efendisi onların içlerine sızıyor. Eğer bu mesele çözülmezse, iç savaş kaçınılmaz olacak.” Alesta endişeyle Jacob’a döndü. “Peki, ne yapabiliriz?” Jacob kaşlarını çattı. “Buna sen karar vereceksin, Alesta. Çünkü onların gözünde artık sen sıradan bir cadı değilsin. Sen hem insan dünyasının hem de Ateş Krallığı’nın geleceğini belirleyebilecek tek kişisin.” Ateş Kralı, Jacob’un Alesta’ya olan yakınlığına daha fazla tahammül edemedi ve aniden konuştu: “Sarayda kalıp planlarımızı dinleyebilirsin, ama Alesta tek başına karar vermez. Burada bir kral var ve tüm stratejileri birlikte belirleyeceğiz.” Jacob gözlerini kıstı ve hafifçe gülümsedi. “Elbette, Majesteleri. Ancak unutmayın, bu mesele sadece taht meselesi değil, bir halkın hayatta kalma meselesi.” Alesta iki adam arasındaki gerilimi hissediyordu. Ateş Kralı’nın neden böyle davrandığını anlamıştı. Kıskançlık. Ama şimdi bunları düşünecek vakit yoktu. Büyük bir karar vermeleri gerekiyordu.Sarayın büyük toplantı salonunda ağır bir sessizlik hâkimdi. Alesta, masanın başında otururken, gözlerini karşısında duran Jacob ve Ateş Kralı arasında gezdirdi. Bay Simon da diğer danışmanlarla birlikte kenarda duruyordu. Herkes Jacob’un getirdiği haberin ne anlama geldiğini biliyordu: Dünyadaki cadılar arasında büyük bir kriz vardı ve bu kriz, sadece onların dünyasını değil, Ateş Krallığı’nı da tehdit ediyordu. Ateş Kralı, sandalyesinde geriye yaslandı ve Jacob’a sert bir bakış attı. “Ne yapmamız gerektiğini düşündüğünü söyle, Jacob.” Jacob, rahat ama bir o kadar da ciddi bir tavırla konuştu. “Cadılar bölünmüş durumda. Kimliklerini açığa çıkarmak isteyenler, Gölge Efendisi tarafından kandırılıyor. Ona katılmasalar bile onun planlarına hizmet ediyorlar. Onları durduramazsak, büyük bir isyan çıkacak ve bu isyan sadece onların dünyasını değil, Ateş Krallığı’nı da içine çekecek. Çünkü buradaki düzenin bozulduğunu düşünüyorlar.” Alesta kaşlarını çattı. “Beni mi kastediyorsun?” Jacob hafifçe başını eğdi. “Evet, seni. Senin Ateş Krallığı’nda kalman, onların gözünde tüm eski düzeni yıktı. Sen kuralları çiğnedin ve bu yüzden onlar da çiğnemek istiyor. Ama unuttukları bir şey var: Sen sadece bir cadı değilsin. Sen kehanetin kızı olarak seçildin.” Bu sözler odadakileri bir an sessizliğe sürükledi. Ateş Kralı, Jacob’un Alesta’yı öne sürmesinden hiç hoşlanmamıştı. Onun güçlü olduğunu biliyordu, ancak onu tehlikeye atacak bir planı asla kabul etmeyecekti. “Eğer bahsettiğin çözüm Alesta’nın dünyaya gidip bu cadıları ikna etmesi ise, bu imkânsız. Buradan çıkmasına izin vermem.” Alesta derin bir nefes aldı. “Ama belki de gitmeliyim.” Ateş Kralı hızla ona döndü. “Sakın böyle bir şey söyleme!” Alesta onun gözlerindeki endişeyi görebiliyordu. Ama gerçeği kabul etmesi gerekiyordu. “Beni dinle! Eğer gitmezsem, bu kriz büyüyecek. İnsanlar cadıları fark ederse, geri dönülemez bir savaş başlar. Bunu engellemenin bir yolunu bulmalıyız.” Bay Simon söze girdi. “Alesta’nın gitmesi büyük bir risk olur. Ama bu meseleyi çözmenin başka bir yolu da olabilir.” Jacob başını salladı. “Eğer Ateş Krallığı, dünyadaki cadılara bir mesaj gönderirse ve onlara bir toplantı teklif ederse, en azından bir kısmını kazanabiliriz. Ama bu toplantıyı kim yapacak?” Alesta düşünceli bir şekilde başını eğdi. “Onları yalnızca ben ikna edebilirim.” Ateş Kralı yumruğunu sıktı. “Bunu asla kabul etmiyorum.” Jacob hafifçe gülümsedi. “O halde ne yapacaksınız, Kralım? Savaşmak mı?” Bu söz, odadaki herkesi düşündürdü. Eğer Alesta, dünyadaki cadıları ikna edemezse, savaş kaçınılmazdı. Ama gitmesine izin vermek, onu büyük bir tehlikenin içine atmak demekti. Ateş Kralı, Alesta’ya baktı ve ilk kez bu kadar zor bir karar verdiğini hissetti. Ne yapacaklardı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |