36. Bölüm

BÖLÜM 36

Özge Karail
yazarozgekarail

Ateş Kralı’nın gözleri, Alesta’nın kararlı bakışlarıyla buluştu. Saray salonundaki gerilim neredeyse elle tutulur hâle gelmişti. Kral, Alesta’nın dünyaya gitmesini istemediğini biliyordu. Onu tehlikeye atmak, düşündüğü en son şeydi. Ama Jacob’un söyledikleri de gerçekti: Eğer bu kriz büyürse, sadece Ateş Krallığı değil, tüm büyü dünyası büyük bir felakete sürüklenecekti. Bay Simon derin bir nefes aldı ve konuştu: “Bunu aceleyle karar vererek yapamayız. Eğer Alesta gerçekten dünyaya gidecekse, onu en iyi şekilde korumamız gerekir. Ayrıca gitmeden önce, Ateş Krallığı’ndaki yerini netleştirmeli.” Ateş Kralı ona döndü. “Ne demek istiyorsun?” Bay Simon ciddi bir ifadeyle devam etti: “Halk arasında hâlâ büyük bir huzursuzluk var. Cadılar Alesta’nın burada kalmasını kabul etmeyenler ve ona inananlar olarak ikiye bölündü. Eğer Alesta bir karar verip krallıktaki yerini kesinleştirirse, en azından buradaki huzursuzluğu kontrol altına alabiliriz. Onu dünyaya yollamak yerine, cadıları buraya çağırmamız mümkün olabilir.” Jacob başını salladı. “Evet. Eğer Alesta, Ateş Krallığı’nın meşru bir yöneticisi olarak kabul edilirse, bu isyanı bastırabiliriz. Ama halk onu kabul edecek mi?” Alesta bir an düşündü. Kral’ın yanında olmak ona daha fazla güç kazandırmıştı, ama bu sadece onun sayesinde miydi? Kendisi gerçekten bir lider olabilir miydi? Ateş Kralı gözlerini kıstı. “Eğer burada kalmasını istiyorsak, o zaman halkın önünde bir karar vermeliyiz.” Bay Simon, Kral’ın bu cümleyi söylerken aslında ne demek istediğini anlamıştı. “Bunu resmiyete dökmekten mi bahsediyorsunuz, Majesteleri?” Kral başını salladı. “Evet. Eğer Alesta benimle birlikte bu krallığı yönetmeye layık görülürse, o zaman dünyadaki cadılar da onun gücünü kabul etmek zorunda kalır.”.Alesta şaşkınlıkla ona döndü. “Beni… resmen tahta ortak mı yapacaksın?” Ateş Kralı hafifçe gülümsedi. “Bu zaten çoktan oldu, farkında değilsin sadece.” Jacob başını iki yana sallayarak hafifçe gülümsedi. “Bu plan gerçekten işe yarayabilir. Ama sorun şu ki, Gölge Efendisi ve yandaşları asla boş durmaz. Eğer böyle bir karar alırsanız, saldırılarını daha da yoğunlaştıracaklar.” Bay Simon, Jacob’un söylediklerini desteklercesine ekledi: “Bu yüzden, Alesta’nın gücünü tam olarak kontrol etmesi gerekiyor. Eğer tahta ortak olursa, zayıf olmamalı. Düşmanlarımız zayıflığı asla affetmez.” Alesta derin bir nefes aldı. “Peki, bunu nasıl yapacağım? Gücümü kontrol etmeyi nasıl öğreneceğim?” Jacob gülümsedi. “O yüzden buradayım. Seni eğiteceğim.” Ateş Kralı bir an için duraksadı. Jacob’un Alesta’ya bu kadar yakın olmasını istemiyordu. Fakat bu mesele bir kıskançlık meselesinden daha büyüktü. Alesta’nın en iyi eğitimi alması gerekiyordu ve Jacob bu konuda yetenekliydi. Ama içindeki huzursuzluk hissi yine de geçmiyordu. O sırada, uzaklarda, karanlık bir mağarada Gölge Efendisi, Alesta’nın ailesinin önünde duruyordu. Ella ve Drake zincirlenmiş hâlde diz çöküyor, Dustin ise biraz ileride ona doğru bakıyordu. Gölge Efendisi, Dustin’e döndü. “Onları yakalamamızı sağladın. Şimdi, dediğimi yapacak mısın?” Dustin başını eğdi. “Sözümü tuttum. Ama onlara zarar verirsen, anlaşmamız bozulur.” Gölge Efendisi hafifçe güldü. “Ah, sevgili Dustin… Senin sandığın kadar merhametli değilim.” Ella öfkeyle bağırdı. “Sana güvenmemekle haklıymışız!” Gölge Efendisi ona yaklaşıp gözlerinin içine baktı. “Senin kaderin çoktan mühürlendi, Ella. Ama kızının kaderi hâlâ yazılıyor. Ve ben, onun sonunu kendi ellerimle getireceğim.” Dustin yumruklarını sıktı. “Onu asla alt edemezsin.” Gölge Efendisi, Dustin’e döndü ve haince bir gülümseme ile fısıldadı: “Bundan o kadar emin olma. Kehanetin sonunu biliyor musun, Dustin? O kızın en büyük düşmanı kim olacak, tahmin et.” Dustin’in gözleri korkuyla açıldı. Gölge Efendisi’nin söyledikleri ne anlama geliyordu? Alesta, büyük saray salonunda Ateş Kralı’nın karşısında duruyordu. “Peki.” Dedi, derin bir nefes alarak. “Eğer bunu yaparsam, eğer halkın önüne çıkarsam… O zaman gerçekten Ateş Krallığı’nın bir parçası olacağım, değil mi?” Ateş Kralı gözlerini onun gözlerine dikti. “Zaten öylesin, Alesta.” Alesta içindeki korkuyu bastırarak başını salladı. “O zaman bunu yapacağım.” Jacob sessizce izlerken içten içe gülümsedi. Bu kız sandığından daha güçlüydü. Ama kimse, Gölge Efendisi’nin bir sonraki hamlesinin ne olacağını bilmiyordu… Ve artık geri dönüş yoktu. Alesta, Ateş Kralı’nın sözlerini hâlâ kafasında tartarken, sarayın koridorlarında derin bir sessizlik hâkimdi. Halkın önüne çıkıp Ateş Krallığı’nın bir parçası olduğunu ilan etmek, düşündüğünden çok daha büyük bir sorumluluktu. Ama bu, sadece bir karar değildi. Kendini korumak, ailesini kurtarmak ve Gölge Efendisi’ni durdurmak için atılması gereken bir adımdı. Jacob, Alesta’ya eğitim vermek için hazırlıklara başlamıştı. Ateş Krallığı’nın en eski kütüphanesinde, güçlerini nasıl daha iyi kullanabileceğine dair eski yazıtları inceliyordu. Alesta ise bir süreliğine saraydan çıkıp, halkı gözlemlemek istemişti. Ateş Kralı onun bu isteğini onaylamasa da, Bay Simon ve bir grup muhafız eşliğinde çıkmasına izin verdi. Alesta’nın halkın arasına karışması, isyanı bastırmak adına önemliydi. Ancak Alesta’nın dışarıda olduğu sırada sarayın kapısına siyah bir baykuş kondu. Bay Simon hemen fark etti ve dikkatle yaklaştı. Bu, Gölge Efendisi’nin habercisiydi. Baykuş, pençesinde bir mektup taşıyordu. Ateş Kralı hızla mektubu açtı ve okudukça yüzü karardı. “Kral! Kızın yanında olduğunu düşündüğün Alesta’nın ailesi hâlâ hayatta, evet. Ama fazla zamanları kalmadı. Beni durdurmak istiyorsanız, en büyük fedakârlığı yapmalısınız. Onları kurtarmak için ne kadar ileri gideceksin? Bekliyorum.” Ateş Kralı, kâğıdı avuçlarında buruşturdu. Gölge Efendisi, artık sadece tehdit etmiyor, açıkça meydan okuyordu. Bay Simon endişeyle sordu: “Ne yapacağız, Majesteleri?” Ateş Kralı derin bir nefes aldı. “Bu oyunu onun kurallarına göre oynamayacağız. Ama ailesi için her şeyi yapmaya hazırdı. Sonunda, güçlü bir sesle konuştu: “Onları geri alacağız. Ama onların kurallarına göre değil. Kendi oyunumuzu oynayacağız.” Ateş Ailesini kurtarmak için daha akıllıca bir plan yapmalıyız.” Jacob odaya girip Kral’ın öfkeli hâlini gördüğünde, içgüdüsel olarak elini kılıcının kabzasına götürdü. “Ne oldu?” diye sordu. Bay Simon hızla durumu özetledi. Jacob kaşlarını çattı. “Bu, Alesta için bir tuzak olabilir. Ona hemen söylemeliyiz.” Ancak Ateş Kralı başını iki yana salladı. “Hayır. Ona henüz söylemeyeceğiz. Önce bir plan yapacağız. Onu tehlikeye atmadan, ailesini kurtarmanın bir yolunu bulmalıyız.” Alesta, halkın arasına karıştığında, gözlerindeki endişeli bakışları fark etti. Cadılar ikiye bölünmüştü. Bir kısmı, onun krallıkta bulunmasını kabul etmişti, ancak diğerleri hâlâ onu dışlıyordu. Bir grup yaşlı cadı, sessizce fısıldaşıyordu. Alesta onlara yaklaşınca sustular. Aralarında güven eksikliği vardı. Bir kadın cesaretini toplayıp konuştu: “Bize söyle, gerçekten Kral ile evlenecek misin?” Alesta bir an duraksadı. Bu soru, uzun zamandır zihninde yankılanıyordu. Halkın önüne çıkacak olması, bunu daha da netleştirmesi gerektiği anlamına geliyordu. Ama tam cevap vermeye hazırlanırken, uzaklardan gelen bir haberci nefes nefese yanlarına koştu. “Kral sizi saraya çağırıyor, Prenses Alesta! Acil bir mesele var!” Alesta gözlerini kısıp başını salladı ve hızla saraya döndü. İçeri girer girmez, Kral ve Bay Simon’un gergin bakışlarını fark etti. “Ne oldu?” diye sordu. Ateş Kralı birkaç saniye tereddüt etti ama sonunda konuştu. “Gölge Efendisi, ailen için mesaj yolladı. Bir şey yapmazsak onları öldüreceğini söylüyor.” Alesta’nın gözleri irileşti. “Neden bunu benden sakladınız?!” Jacob araya girdi. “Çünkü bu bir tuzak, Alesta. Seni oraya çekmeye çalışıyorlar.” Alesta bir an sessiz kaldı. Kendisini kandırmasına izin vermezdi. Kralı başını onaylarcasına salladı. “O hâlde, bir savaş başlamadan önce plan yapmamız gerekiyor.” Ve böylece, Alesta ve Ateş Kralı, Gölge Efendisi’ni alt etmek için yeni bir strateji geliştirmeye başladılar. Ama bilmedikleri bir şey vardı… Dustin çoktan kararını vermişti. Gölge Efendisi’nin tarafında mı duracaktı, yoksa ailesini kurtarmak için yeni bir ihanet mi planlıyordu? Alesta, Jacob ve Ateş Kralı uzun süredir hazırladıkları planlarını nihayet uygulamaya koymuştu. Gölge Efendisi’ni alt etmek için son kozlarını oynayacaklardı. Alesta’nın güçleri her ne kadar eskisi kadar yoğun olmasa da, hâlâ içindeki büyünün gücünü hissediyordu. Beyaz ağaç kararmış, cadılar güçsüz düşmüştü. Ama Alesta, bunu düzeltmek için fedakârlık yapmaya hazırdı. Ateş Kralı, ordusunu topladı ve Gölge Efendisi’nin saklandığı kaleye doğru yola çıktılar. Artık bu savaşın bitmesi gerekiyordu. Karanlık kale, sislerin arasında yükselirken, Alesta kalbinin hızla çarptığını hissetti. Burası, Gölge Efendisi’nin son direniş noktasıydı. Gölge Efendisi, onları bekliyordu. Simsiyah pelerinine sarılmış, karanlık büyüsüyle tüm alanı ele geçirmişti. Alesta, tüm cesaretini toplayarak öne çıktı. “Bu savaş burada sona erecek!” diye bağırdı. Gölge Efendisi alaycı bir kahkaha attı. “Senin gibi güçleri yeni yeni öğrenen bir cadı mı beni durduracak?” Ama Alesta gülümsedi. “Ben tek başıma değilim.” Tam o anda, Ateş Kralı alevlerle dolu bir büyü oluşturdu ve kaleyi sarsan bir güçle Gölge Efendisi’ne saldırdı. Aynı anda Jacob, Bay Simon ve diğer cadılar da büyülerini kullanarak saldırıya geçti. Gölge Efendisi güçlüydü, ama artık yalnızdı. Savaş saatlerce sürdü. Karanlık ve alevler birbirine karışırken, Alesta kalbinin derinliklerinde bir şey hissetti. Gölge Efendisi’nin gücünü zayıflatacak tek şey beyaz ağacın saf enerjisini serbest bırakmaktı. Ama bunun için büyük bir bedel ödemesi gerekiyordu. Alesta hiç düşünmeden, tüm büyüsünü ağaç için feda etti. Ağaç, aniden ışık saçmaya başladı. Beyaz ışık tüm cadılara yayılırken, Gölge Efendisi’nin büyüsü zayıfladı. Gölge Efendisi, bağırarak geri çekilmeye çalıştı ama artık çok geçti. Beyaz ışık, onun karanlığını yutuyordu. Sonunda, bir çığlık attı ve karanlığı tamamen yok olup gitti. Savaş bitmişti. Gölge Efendisi yenilmişti. Ama Alesta dizlerinin üzerine çöktü. Gücünü neredeyse tamamen kaybetmişti. Ateş Kralı, hızla ona doğru koştu ve onu kollarına aldı. “Bunu neden yaptın?” diye sordu, sesi titriyordu. Alesta zorla gülümsedi. “Bütün cadılar için... Beyaz ağaç iyileşirse, herkes iyileşir.” Ve gerçekten de, etraftaki cadılar kendilerini toparlamaya başlamıştı. İsyan sona ermişti ve son kez ailesi kurtulmuştu. Saray, savaşın bitişini kutlamak için süslenmişti. Cadılar tekrar güçlenmeye başlamış, Ateş Krallığı eski huzuruna kavuşmuştu. Alesta, odasında dinlenirken, Ateş Kralı onun yanına geldi. “Artık burası senin evin oldu, Alesta.” Dedi yavaşça. Alesta başını kaldırıp ona baktı. “Ama ailem...” Ateş Kralı gülümsedi. “Onları koruyacağız. Ama senin yerin burada. Burada kalman için bir sebep daha olmalı, değil mi?” Alesta kaşlarını çattı. “Ne demek istiyorsun?” Ateş Kralı bir adım daha yaklaştı ve ciddiyetle konuştu: “Benimle evlenir misin, Alesta?” Alesta şaşkınlıkla ona baktı. Onca savaş, onca karmaşa arasında, en son beklediği şey buydu. Ama kalbi, çoktan kararını vermişti. Yavaşça gülümsedi ve başını salladı. “Evet.” Saray halkı, birkaç gün içinde büyük bir düğün hazırlıklarına başladı. Ama Alesta’nın içindeki kehanetin gölgesi hâlâ duruyordu. Çünkü gerçek düşmanı henüz ortaya çıkmamıştı… Ve bu düşman, kendi çocuğu olacaktı.

Bölüm : 07.05.2025 02:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...