
Ateş Krallığı’nda uzun süredir böyle bir heyecan yaşanmamıştı. Sarayın dört bir yanında hazırlıklar hızla sürüyordu. Düğünün, sadece bir evlilik töreni değil, aynı zamanda krallıklar arasındaki barışı pekiştiren bir kutlama olması gerekiyordu. Sarayın geniş salonları, kraliyet cadıları ve sanatkârlar tarafından süsleniyordu. Altın rengi işlemelerle süslü devasa perdeler, duvarlara zarif bir ihtişam katıyordu. Salonun ortasına, düğün günü için özel bir platform kuruluyordu. Burada Ateş Kralı ve Alesta, tüm halkın huzurunda birbirlerine bağlılıklarını ilan edeceklerdi.Alesta, düğün hazırlıklarıyla ilgilenmesi için Bay Simon ve birkaç saray görevlisiyle birlikte gelinlik odasına götürüldü. Krallığın en iyi terzileri, onun için özel olarak hazırlanan gelinlikleri sergiliyordu. İpek ve dantel işlemelerle süslenmiş, ateşin sıcaklığını simgeleyen kırmızı ve altın rengi tonlarında elbiseler… Ancak Alesta, beyaz bir gelinlik istiyordu. Terziler şaşkınlıkla birbirlerine bakarken, Bay Simon hafifçe gülümsedi. “Alesta, beyaz… bu krallıkta genellikle giyilmez. Ancak senin için bir istisna yapılabilir.” Alesta, her şeyin değiştiğini göstermek istiyordu. O, sadece bir cadı değil, aynı zamanda krallıklar arasındaki barışı temsil eden biri olacaktı. Sonunda beyaz ipekten, zarif altın işlemelerle süslenmiş bir elbisede karar kılındı. Terziler hemen çalışmaya başladı, her detay mükemmel olmalıydı.Düğün sadece Ateş Krallığı’nda kutlanmayacaktı. Dünya ve diğer krallıklardaki cadılar da davet edilmişti. Haberci kuşlar, davet mektuplarını taşıyor, birçok soylu ve lider düğüne katılacağını bildiriyordu. Ancak bu durum, krallık içinde hâlâ rahatsızlık yaratan kesimleri de tedirgin ediyordu. Alesta’nın cadı soyundan gelmesi, bazı muhafazakâr ateş cadılarını rahatsız ediyordu. Ateş Kralı bu durumu göz ardı etmedi. Düğün günü, tüm halkın önünde Alesta’nın onun yanında olmasının bir zorunluluk değil, bir tercih olduğunu ilan edecekti. Ateş Kralı, düğün hazırlıklarıyla ilgilenirken, aklında bazı endişeler vardı. Alesta’nın kehaneti… Gölge Efendisi’nin yenilmiş olması, her şeyin sona erdiği anlamına gelmiyordu. Kehanette geçen ‘gerçek düşman’ hâlâ bilinmiyordu. Bir gece, Ateş Kralı Bay Simon’u özel odasına çağırdı. “Sana bir şey sormam gerekiyor, Simon,” dedi, sesi her zamankinden daha ciddiydi. Bay Simon başını sallayarak ona baktı. “Elbette, Majesteleri.” “Alesta’nın kehaneti… Onu daha fazla araştırmanı istiyorum. Gerçek düşman kim? Ve Alesta için bir tehdit oluşturuyor mu?” Bay Simon derin bir nefes aldı. “Bu kehanet çok eski. Ama daha fazla araştıracağım.” Ateş Kralı pencereye dönüp dışarı baktı. Büyük düğün günü yaklaşıyordu, ancak onun içindeki huzursuzluk artıyordu. Alesta, düğün için hazırlanan özel odasında aynaya bakıyordu. İçinde büyük bir mutluluk vardı ama aynı zamanda bir korku… Bu evlilik, onu gerçekten güvende tutacak mıydı? Yoksa, bir kehanetin içine daha da mı sürüklenecekti? Jacob, ona doğru yaklaşarak hafifçe gülümsedi. “Endişeli görünüyorsun, Alesta.” Alesta iç çekti. “Bilmiyorum, Jacob. Bütün bu olaylar… Savaş bitti ama içimde bir huzursuzluk var.” Jacob başını salladı. “Bazen en büyük savaş, bittiğini sandığımızda başlar.” Alesta ona minnettarlıkla baktı. Bu söz, içindeki duyguları tam olarak yansıtıyordu. Düğün günü yaklaşıyordu… Ama bilinmeyen bir tehlike hâlâ gölgelerin arasında saklanıyordu. Saray, düğün için hazırlıkların doruk noktasındaydı. Hizmetkârlar salonları süslerken, mutfakta hummalı bir çalışma sürüyor, bahçede büyük bir şölen için masalar kuruluyordu. Ateş Krallığı’nın ana salonu altın, kırmızı ve beyaz tonlarında zarif süslemelerle donatılmıştı. Alesta, gelinliğinin son rötuşlarını yapmak için odasında bekliyordu. Elbisesi, altın işlemelerle süslenmiş saf beyaz ipekten yapılmış, ince detaylar büyüleyici bir zarafet katmıştı. Fakat içi huzursuzdu. Bunca şey yaşandıktan sonra gerçekten mutlu olabilecek miydi? Tam o anda kapı nazikçe çalındı. İçeri giren Jacob oldu. Sırtında uzun, koyu renk bir cüppe vardı ve elinde eski bir kitap taşıyordu. “Bay Simon’un isteği üzerine bir araştırma yaptım, Alesta,” dedi ciddiyetle. “Ve gördüğüm şeyler beni şaşırttı.” Jacob, parmağını eski bir metnin üzerine koydu. “Kehanete göre en büyük düşmanın, en derin sevginden doğacak. Onu iyileştirmek de, tamamen yok etmek de senin elinde olacak. Ama hangi yolu seçeceğini kimse bilmiyor.” Alesta’nın kalbi hızla çarptı. Bu ne anlama geliyordu? Kendi çocuğu mu? Ama nasıl? Jacob gözlerinin içine baktı. “Bunu Ateş Kralı’na söylemeli misin, bilmiyorum. Ama şimdilik bunun düğününü gölgelemesine izin verme.” Alesta elini göğsüne götürerek derin bir nefes aldı. Gizli bir tehdit, gölge gibi düğününe sinmeye çalışıyordu. Ama bugün, her şeyi bir kenara bırakmalıydı. Ateş Kralı, büyük balkonun korkuluğuna yaslanarak sarayın bahçesindeki kalabalığı izliyordu. Sarayın dört bir yanından gelen misafirler, heyecanla düğünü bekliyor, etraf şenlik havasına bürünüyordu. Ama onun aklında tek bir şey vardı: Alesta burada gerçekten mutlu olacak mıydı? Bay Simon yanına yaklaşıp hafifçe eğildi. “Majesteleri, hazırlıklar tamam. Düğün için her şey hazır.” Ateş Kralı sessizce başını salladı. “Bütün bu olaylardan sonra gerçekten huzur bulabilecek miyiz, Simon?” Bay Simon hafifçe gülümsedi. “Zor zamanlardan geçtiniz ama sevginiz her şeyin üstesinden geldi. Eğer Alesta burada olmak istemeseydi, çoktan gitmiş olurdu.” Tam o anda bir muhafız nefes nefese içeri girdi. “Majesteleri! Davetliler arasında huzursuzluk çıktı. Bazı cadılar, Alesta’nın bu krallıkta kraliçe olmasını sorguluyor.” Ateş Kralı gözlerini kıstı. “Onlara söyle, bu birlikteliği sorgulamak kimsenin haddine değil. Bu düğün, bir birleşmenin simgesi.” Ama içindeki his, bu huzursuzluğun sadece bir başlangıç olduğunu söylüyordu… Alesta, aynada kendine son kez baktı. Beyaz gelinliği içinde hem güçlü hem de kırılgan görünüyordu. Yanında annesi Ella vardı. Gözleri yaşlarla dolu ama gülümsüyordu. “Baban burada olsaydı, ne kadar gururlanırdı, Alesta.” Alesta annesinin ellerini tuttu. “Eğer siz yanımda olmasaydınız, buraya kadar gelemezdim.” Düğün hazırlıkları tüm hızıyla devam ederken, Alesta’nın içindeki burukluk giderek büyüyordu. Sarayın büyük salonları süsleniyor, büyüyle ışıldayan çiçekler her köşeye yerleştiriliyordu. Ateş Kralı, geleneklere uygun olarak kraliyet düğününe yakışacak muhteşem bir tören hazırlamak için elinden geleni yapıyordu. Ancak Alesta’nın zihni sürekli aynı soruya dönüyordu: Babası neden burada değildi? Annesi Ella, düğünün her detayıyla ilgilenmesine rağmen, Alesta onun da içinde bir eksiklik hissettiğini görebiliyordu. Sonunda, daha fazla dayanamayıp annesini sarayın özel odalarından birine çağırdı. “Anne,” dedi Alesta, sesi titrek çıkmıştı. “Baba neden burada değil? Onun da yanımda olmasını istiyordum.” Ella, kızına acı dolu bir bakış attı ve derin bir nefes aldı. “Alesta, baban seni her şeyden çok seviyor. Burada olmaması onun seçimi değildi.” Alesta’nın kalbi sıkıştı. “O zaman ne oldu?” Ella gözlerini kaçırdı, sanki söyleyeceklerini nasıl dile getireceğini bilemiyormuş gibi. Sonunda, hafifçe başını sallayarak konuşmaya başladı. “Babamın, yani büyükbabanın su cadılarının en güçlü şifacılarından biri olduğunu söylemiştim. Babanın damarlarında o kan akıyor ama o, güçlerinden uzun süre habersiz yaşadı. Sen doğduğunda mühür kırıldı ve onun güçleri de uyanmaya başladı. Ancak babanın soyunun lanetlendiğini unutma, Alesta. Bu lanet yüzünden güçleri tamamen serbest kaldığında, eski su krallığının kadim ruhları onu çağırdı.” Alesta’nın nefesi kesildi. “Ne demek istiyorsun? Bunu daha önce hiç söylememiştin!” Ella gözyaşlarını saklamaya çalışarak devam etti. “Baban bu çağrıya direndi ama ruhlar ona bir seçim sundu. Ya su krallığına dönüp soyunun mirasını kabul edecek ve mühürlü kanı tamamen serbest bırakacak ya da burada, bizimle kalıp güçlerini kaybetme tehlikesiyle yaşayacaktı. Baban bunu bana söylemedi bile, çünkü kararını verdiğinde çoktan gitmişti. Sadece bir veda notu bıraktı.” Alesta’nın gözleri doldu. “Yani... O bizi seçmedi mi?” Ella hemen kızının ellerini tuttu. “Hayır, Alesta! Tam tersine, seni korumak için gitti. Eğer burada kalsaydı, güçleri tamamen kaybolabilirdi ya da kontrol edemeyeceği bir hale gelirdi. O riski almak istemedi. Seni, beni korumak istedi.” Alesta ayağa kalktı, duygularını kontrol etmekte zorlanıyordu. “Ama benim düğünüm, anne. Burada olması gerekiyordu. Bu kadar şeyi yaşadıktan sonra, yanımda olmalıydı!” Ella da ayağa kalktı, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “O da öyle olmasını isterdi, kızım. Ama bazen sevdiklerimizi korumak için onlardan uzak kalmamız gerekir. Baban seni çok seviyor ve eğer mümkün olsaydı, şu an burada senin yanında olurdu.” Alesta derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Babasının yaptığı fedakarlığı anlamaya çalışıyordu ama içinde hala bir boşluk vardı. Babasının onu sevdiğini biliyordu, ama yine de eksik kalan bir şey vardı. Annesinin elini sıkarak fısıldadı: “O halde... Onun için de güçlü olacağım.” Ella başını sallayarak kızını kucakladı. “Evet, Alesta. Ve bir gün, yollarınız tekrar kesişecek. Buna inan.” Alesta, gözyaşlarını silerek başını dikleştirdi. Düğünü babasız olacaktı, ama babasının sevgisi hâlâ onunla olacaktı. Şimdi yapması gereken, önüne bakmak ve hem kendisi hem de ailesi için güçlü durmaktı. Alesta, annesiyle yaptığı konuşmadan sonra derin bir nefes aldı. Babasının onu korumak için gitmek zorunda kalması bir yanını acıtsa da artık bunu kabul etmekten başka şansı yoktu. Gözyaşlarını silip aynaya baktığında, güçlü olması gerektiğini hatırladı. Babası burada olmasa da onun sevgisi ve mirası hâlâ damarlarında akıyordu. Ancak düğün hazırlıkları devam ederken içindeki eksiklik duygusu hiç kaybolmadı. Sarayın her köşesi altın işlemeler, parlayan büyülü süslemeler ve ışıldayan çiçeklerle donatılmıştı. Davetliler birer birer gelmeye başlamış, ateş diyarı ile diğer krallıklar arasındaki bağları güçlendirmek için büyük bir tören planlanmıştı. Alesta, büyük aynanın karşısında gelinliğinin provası için dururken bir an kendini boşlukta hissetti. Elini göğsüne götürdü. Ateş Krallığı’nın görkemli gelinliği, onun güçlü ve kudretli bir kraliçe olduğunu simgeliyordu. Ancak içindeki fırtınalar dinmek bilmiyordu. Babasının yokluğu, ruhunu sıkıştıran bir gölge gibi peşindeydi. Tam o sırada kapı çalındı. İçeri Bay Simon girdi, yanında uzun boylu, gri pelerin giymiş biri vardı. Alesta gözlerini kıstı, misafiri tanıyamamıştı. “Alesta, tanışmanı istediğim biri var,” dedi Bay Simon. “Babanın en eski dostlarından biri: Valen.” Alesta’nın kalbi hızla çarptı. “Babamın dostu mu?” Valen, kapüşonunu indirdiğinde yüzündeki derin çizgiler ve bilge bakışları ortaya çıktı. Gözleri, tıpkı babasının gözleri gibi deniz mavisiydi. Alesta şaşkınlıkla adama baktı. “Babamdan haber mi getirdiniz?” diye sordu, sesi umutla titriyordu. Valen başını salladı. “Baban sana bir şey bırakmamı istedi.” Elini pelerininin içine sokup küçük, gümüş işlemeli bir kutu çıkardı. Alesta kutuya uzandı, onu ellerinin arasına alırken parmakları hafifçe titredi. Kapağı açtığında içinde parlayan bir su kristali duruyordu. Valen hafifçe gülümsedi. “Babanın hatırası. Onu her zaman yanında taşıyacağını söyledi. Bu kristal, babanın soyundan gelenlerin gücünü taşır. Ne zaman kendini yalnız hissedersen, ona bak ve onun sevgisini hatırla.”. Alesta gözlerini kristalin ışığında gezdirdi. İçinde dalgalanan bir su akışı vardı, tıpkı babasının damarlarında akan güç gibi. Onu avucunda sıktı ve derin bir nefes aldı. Artık babası burada olmasa da, onun sevgisi hep yanındaydı. Ateş Kralı, kapının önünde durmuş sessizce izliyordu. Alesta, kristali boynuna takarken göz göze geldiler. Ateş Kralı ona yaklaşarak elini tuttu. “Bu senin hikayenin bir parçası,” dedi yumuşak bir sesle. “Baban burada olmayabilir, ama onun mirası her zaman seninle olacak.” Alesta, başını hafifçe eğdi ve gülümsedi. İlk defa, içindeki eksiklik yerini bir huzura bırakmıştı. Babası onun yanında olmasa da, ruhu her zaman onunlaydı. Düğün günü yaklaştıkça, Alesta kendini daha güçlü hissediyordu. Önünde yeni bir hayat vardı ve artık geçmişin gölgesinde yaşamayacaktı. Ateş Krallığı’nın kraliçesi olarak, hem kendi soyunu hem de ailesinin mirasını gururla taşıyacaktı. Alesta, elindeki su kristalini sıkıca kavradı. Babasının ona bıraktığı tek hatıra buydu ve içinde saklı olan anlam, düşündüğünden çok daha derindi. Kristalin soğuk yüzeyi avuçlarının sıcaklığıyla buluşurken, içinde garip bir huzur hissetti. Odanın sessizliğinde yankılanan ayak sesleriyle irkildi. Ateş Kralı usulca yanına yaklaşmış, gözleriyle onu inceliyordu. “Babanın yokluğu seni hâlâ yaralıyor,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama unutma, o seni hiç bırakmadı. Sadece seni korumak için uzak kalmayı seçti.” Alesta başını kaldırıp Valen’in gözlerine baktı. Orada şefkat ve anlayış vardı, yargı yoktu. “Neden?” diye sordu kısık bir sesle. “Neden yanımda değil?” Valen bir süre sessiz kaldı, sonra derin bir nefes alarak konuştu. “Drake’in geri dönmemesinin bir sebebi var. Senin soyun yıllar önce lanetlenmişti ve güçleri mühürlenmişti. Ama senin varlığın, keşfettiğin gerçekler bu mührü zayıflatmaya başladı. Gölge Efendisi bunu fark etti ve babanı kendi tarafına çekmeye çalıştı.” Alesta’nın gözleri büyüdü. “Ne? Babam... Bunu neden bana söylemedi?” “Çünkü senin güvenliğini her şeyin önünde tuttu,” dedi Valen, gözlerini kaçırarak. “Eğer onun hâlâ güçlerini geri kazanma ihtimali olduğunu bilseydin, onu bulmak için her şeyi göze alırdın. Ama o, seni bu savaşın içine daha fazla çekmek istemedi.” Alesta’nın içinde öfke ve üzüntü birbirine karıştı. Babası, onu korumak adına kendini feda etmişti ama bu, onu yalnız bırakmak anlamına mı geliyordu? Ateş Kralı, elini hafifçe Alesta’nın omzuna koydu. “Baban seni terk etmedi. Sadece seni daha büyük bir tehlikeden uzak tutmak için kendini geri çekti. Ve eminim, şu an bile seni korumak için mücadele ediyordur.” Alesta derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. Babasının sevgisi, mesafelerle ölçülemezdi. Onun yokluğu, sevgisiz olduğu anlamına gelmiyordu. Tam o sırada dışarıdan gelen hareketlilikle ikisi de irkildi. Düğün hazırlıkları hız kesmeden devam ediyordu. Sarayın avlusu ışıklarla süslenmiş, davetliler yavaş yavaş yerlerini almaya başlamıştı. Alesta, yaşadığı duygusal karmaşaya rağmen, yeni hayatına adım atmak üzere olduğunu hissetti. Ateş Kralı hafifçe gülümsedi. “Baban burada olsaydı, seninle gurur duyardı.” Alesta başını salladı. Geri dönmese bile, babasının sevgisini ve mirasını kalbinde taşıyacaktı. Şimdi önünde yeni bir yol vardı ve bu yol, geçmişin gölgelerinden sıyrılıp kendi kaderini çizme vaktiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.86k Okunma |
385 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |