
(Odada yalnızca masa lambası yanıyor. Sarımtırak ışık, tozlu kitaplıklara ve eski bir koltuğa düşüyor. Patrick, kapının eşiğinde durur. Sessiz. Ağzı sıkıca kapalı. Derin bir nefes alır ve içeri girer.)
PATRICK (iç ses):
Zaman bazen bir odada başlar… Ve bir odada sona erer.
(Masanın üzerindeki eşyalar hâlâ yerli yerindedir. Bir şişe viski, yarım dolu. Bir kurşun kalem, hâlâ açık duran ajanda. Ve ortada… Victor’un eski, çatlamış cep saati.)
(Patrick saati eline alır. Camı çatlamıştır. İbreler 03:14'te durmuş.)
PATRICK (fısıltıyla):
Annemin öldüğü saat... Hâlâ orada durmuşsun, değil mi?
(Cep saatine bakarken parmakları titrer. Aniden koltuğa çöker. Gözlerini saatin camına diker. Sessizlik uzar.)
(Geçmişten bir ses girer — annesi Maureen’in kahkahası, uzaktan ve bulanık bir şekilde yankılanır.)
(Görüntü bulanıklaşır. Kamera Patrick’in yüzüne yakınlaşır. Gözleri doludur ama ağlamaz.)
PATRICK (iç ses):
Bazı zamanlar kırılmaz… Parçalanır.
İçinde ne varsa dağılır.
Ve ne yaparsan yap, toplayamazsın.
(Yavaşça saati cebine koyar. Lambayı kapatmadan önce odaya bir kez daha bakar.)
PATRICK:
Hoşça kal, baba.
Işıklar kapandıktan birkaç saniye sonra kapı yeniden hafifçe aralanır. İçeri bu kez Ellie girer. Sessizce adım atar, Patrick’in odanın karanlık köşesinde oturduğunu fark eder.
ELLIE:
Uyumadın, değil mi?
PATRICK (gülümser gibi):
Sen de.
(Ellie odanın ortasına kadar gelir, gözleri odadaki boşluğa kayar. Victor’un eşyaları hâlâ ortada, düzenlenmemiştir. Ellie durur, masanın yanındaki eski koltuğa oturur. Aynı koltukta, yıllar önce babası otururken onları izlerdi.)
ELLIE (sessizce):
Bazen… hâlâ burada gibi.
PATRICK:
Belki de öyledir.
Belki zaman, bazı odalarda hiç geçmez.
(Ellie başını sallar. Masaya eğilir, ajandaya uzanır. Kapağını açar. Son yazı: "Michel 24 oldu. Onu hâlâ ilk günkü gibi hatırlıyorum.")
ELLIE:
Michel’i yazmış… Onu en son görmesinden bu kadar zaman geçtiğini sanmamıştım.
PATRICK:
Zaman bizim dışımızda bir şey, Ellie. Biz ona yetişmeye çalışırken, o çoktan başka bir şeye dönüşüyor.
(Ellie cebinden küçük bir not çıkarır. Katlanmış. Masaya koyar.)
ELLIE:
Ben de yazdım bir şeyler. Yarın bırakmak için mezarına. Ama...
Bilmiyorum, bunu kime yazdım aslında. Babama mı… yoksa… başka birine mi.
(Patrick ona bakar. İki kardeşin arasında sessizlik olur. Bu, konuşmadan anlaşılan türden bir sessizliktir.)
PATRICK:
Sana bir şey göstereyim.
(Cebinden çatlamış cep saatini çıkarır. Ellie dikkat kesilir. Saatin çatlak camına bakar.)
ELLIE (kendi kendine):
03:14. Annemin öldüğü saat.
(Ellie saati eline alır. Parmakları, çatlağın kenarlarında gezinir.)
ELLIE:
Zaman kırılmış, Patrick.
PATRICK:
Evet. Ama kırık hâliyle hâlâ elimizde.
(İkisi de susar. Ellie, saati geri verirken gözleri doludur.)
ELLIE (fısıltıyla):
Sence... biz de kırıldık mı?
PATRICK (sessizce):
Kırılmayan kimse kaldı mı bu şehirde?
(Ellie kapıyı usulca açar. Oda loş. Raflarda kitaplar, genç kız afişleri, duvarda Jill’in çektiği eski bir fotoğraf asılı. Michel, birkaç günlüğüne Maya’yla birlikte başka bir şehirde. Oda sessiz.)
(Ellie içeri girer, yatağın altından eski, tozlu bir kutu çıkarır. Oturur, kapağını açar. Kutunun içinde: Bebek battaniyesi, Megan’la birlikte çektikleri fotoğraflar, bir saç teli, hastane bilekliği, birkaç not.)
(Ellie yavaşça bir mektubu eline alır. Üzerinde Megan’ın el yazısı: “Michel için – bir gün.”)
(Ellie okumaz, sadece tutar. Gözleri dolar ama ağlamaz.)
(Bir başka zarf çıkar: Megan’ın yazısıyla küçük bir not.)
...
“Zamanı tamir edemem. Ama kırıldığın yerde yanında olurum.
Eğer bir gün bu notu okursan, hâlâ buradayım.
—Megan
(Ellie, genç. Kucağında Megan’ın eli. Doğum odasına yeni alınmış. Megan gülümsüyor, ama korkmuş. Ellie terlemiş, ama sakin.)
MEGAN:
Ya başaramazsak?
ELLIE:
Sen zaten başardın. İçinde bir hayat büyüttün.
Geriye kalan, sadece bir kapıdan geçmek. Elimi bırakmazsan, geçeriz.
(Megan başını sallar, gözlerinden yaş akar. Ellie alnına öpücük kondurur.)
(Ellie, battaniyeyi çıkarır, yüzüne sürer. O an Jill’in sesi gelir: geçmişten değil, yakın zamandan. Hafızasında yankılanır.)
JILL (ses olarak):
Michel’in gözleri Megan’ın, ama bakışı senin.
Bazen… bu evde yürürken üçünüzü birden görüyormuşum gibi hissediyorum.
(Ellie notu tekrar okur. Sessizce konuşur.)
ELLIE:
Zaman sadece geçmişi değil, suçluluğu da taşıyor.
Ama artık birini suçlamıyorum.
(Ellie yavaşça Jill’in notunu Megan’ın mektubunun yanına koyar. Kutuyu kapatmaz. Ayağa kalkar. Gözleri duvarda Jill’in çektiği fotoğrafa gider. Yakın çekim: Ellie'nin gözlerinde bir şey kırılır. Belki de zaman.)
(Ellie yavaşça kutuyu kapatır. Fakat elleri kutunun üstünde durur. Gitmek istemez gibi. Sonra başını öne eğer. Fısıldarcasına konuşur. Bu, Michel’e değil... Megan’a.)
ELLIE:
Sana ihanet ettiğimde...
Bunun böyle büyüyeceğini hiç düşünmemiştim.
Michel'in gözlerinin içine her baktığımda... senin gözlerin araya giriyor.
(Yutkunur. Karanlık odada sesi boğuk çıkar. Sessizlik çöker. Sonra daha net, daha açık konuşmaya başlar. Yavaş yavaş kontrolü kaybetmeye başlar.)
ELLIE:
Ben seni seviyordum, Megan. Ama kaçtım.
Sana değil… o sorumluluğa, o sessizliğe, kendime.
Ve sonra... başka kollara gittim.
O gece… bilerek yaptım.
Sanki bir ceza gibiydi sana... bana… Michel’e.
Ama hiçbirimiz hak etmedik o cezayı.
Hiçbirimiz…
(Ellerini gözlerine kapatır. Gözyaşları sessizce akar. Ağlamayı dışa vurmaz, bastırır. Onun yerine, başını kutunun kapağına yaslar.)
ELLIE (fısıltıyla):
Ben seni aldattım, Megan.
Ama… seninle yaşadığım hiçbir şeyi unutmadım.
Hâlâ buradayım.
Hâlâ senin içinde büyüttüğün o kızla yaşıyorum.
Ve bazen... hâlâ seni seviyorum.
(Ellie doğrulur. Yavaşça kutuyu rafa yerleştirir. Tam kapıyı kapatırken durur. Son bir kez odaya bakar.)
ELLIE:
Kırıldık… ama hâlâ ayaktayız.
Bunu Michel için yapacağım.
Ve… belki de kendim için.
(Kapının önünde, Jill durmuş. Üzerinde sabahlığı var. Ayakta, hareketsiz. İçeriden Ellie’nin bastırılmış sesi ve arada gelen bir boğuk hıçkırık duyulur.)
(Jill hiçbir şey söylemez. Sadece dinler. Yüzünde karmaşık bir ifade vardır — sevgi, acı, merhamet ve bir parça suçluluk.)
ELLIE (kapalı odanın içinden, boğuk fısıltıyla):
Ben seni aldattım, Megan...
(Bu cümle Jill’in yüzüne çarpar gibi olur. Gözlerini yumar. Derin bir nefes alır. Gitmek ister ama gitmez.)
(Ellie’nin ağladığı belli olur ama sesi hâlâ boğuktur. Jill kapıya yaklaşmaz. Sadece başını kapıya çevirir.)
JILL (fısıltıyla, kendi kendine):
Keşke… keşke daha önce sorabilseydin bana.
Neden hâlâ burada olduğumu.
Neden sana baktığımda geçmişi değil, bugünü gördüğümü...
(Ellie’nin sesi kesilir. Odadan gelen sesler yerini sessizliğe bırakır. Jill, eliyle hafifçe duvara dokunur. Kapıya değil — duvara. Sanki Ellie’ye değil, onun taşıdığı acıya dokunur gibi.)
JILL (çok yavaş):
Hâlâ buradayım, Ellie.
Sen kırıldığında… ben hâlâ buradayım.
(Yavaşça geri döner. Ayak sesleri duyulmaz neredeyse. Merdivenlerden aşağı inmeye başlar. Michel’in odası karanlık. Ama koridorda Jill’in sabahlığının ucundan süzülen ışık, hâlâ görünür.)
(Jill mutfakta. Kahve makinesine su dolduruyor. Üzerinde hâlâ sabahlığı var. Saçı dağınık, ama gözleri yorgun değil. Bir şey düşünmüş, belki bir karar vermiş gibi.)
(Kapı gıcırdar. Ellie içeri girer. Üzerinde gri bir sweatshirt, göz altları hafif şiş. Yüzünü yıkamış ama uykusuz. Jill’e bakar. Jill de ona. Sessizlik. Uzun bir sessizlik.)
(Sonunda Jill konuşur, sesi yumuşak ama nettir.)
JILL:
Kahve ister misin?
(Ellie başını sallar. Karşısındaki sandalyeye oturur. Ellerini masada birleştirir. Yüzünde dün gecenin izleri.)
ELLIE (düşünceli):
Michel’in odasında çok zaman geçirmemiştim.
Kutular... açılmamış cümleler gibi.
Sadece içimde değilmiş.
(Jill fincanı önüne koyar. Kendi kahvesini de alıp karşısına oturur. Bir an Ellie’ye bakar. Sadece bakar.)
JILL:
Geçmiş, kutuya sığmıyor.
Ne kadar kapatırsan kapat, bir gece mutlaka açılıyor.
(Ellie gözlerini Jill’e kaldırır. Göz göze gelirler. Bu defa kaçmaz. Ama sesinde kırıklık var.)
ELLIE:
Sen duydun, değil mi?
JILL:
Evet.
(Ellie başını sallar. Utanmış gibi değil; yorgun bir dürüstlük içinde.)
ELLIE:
Onu... aldattım.
Megan’ı.
Sadece bir kez değildi.
Ama en çok... kendimi affedemiyorum.
(Kısa bir sessizlik. Jill kahvesinden bir yudum alır. Cevap vermeden önce düşünür. Sonra kararlı bir sesle konuşur.)
JILL:
Ben seni Megan’a tercih etmedim, Ellie.
Sen beni onun yokluğuna tercih ettin.
O yüzden... hâlâ buradayım.
Ama bir gün… bu evi sadece hatıralarla değil, gerçekle de doldurmak istiyorsan...
İkimiz de bir şeyi bırakmalıyız.
(Ellie bir an durur. Ne demek istediğini anlar ama henüz yanıt veremez. Jill gülümsemez. Ciddiyetini korur ama Ellie’nin eline usulca dokunur. Göz teması devam eder.)
JILL (kısık sesle):
Kırıldık. Ama hâlâ birlikteyiz.
Bunu ne yapacağımız… bize kalmış.
Larson Evi’nin arka bahçesi. Öğle güneşi ağaçların arasından sızıyor. Patrick, mutfak kapısından çıkıp bahçeye geliyor. Ellie bir bankta oturmuş, sigara içiyor. Ayağının dibinde Michel’in küçüklüğünden kalma bir bisiklet duruyor.
(Patrick sessizce yanına gelir. Oturmaz. Sadece durur. Ellie başını kaldırmaz.)
PATRICK:
Ne zamandır sigara içiyorsun?
ELLIE (gülümser ama göz teması kurmaz):
O bisikleti ilk kez attığında başlamış olabilirim.
Michel yere kapaklanmıştı.
(Patrick hafifçe burnundan güler. Sonra yanına oturur.)
PATRICK:
O zaman yıllardır içiyorsun.
Ama bunu yeni fark ettim.
ELLIE:
Herkes geç fark eder.
Bazıları da hiç.
(Kısa bir sessizlik. Kuş sesleri duyulur. Patrick ellerini dizlerine koyar.)
PATRICK:
Gece Michel’in odasının ışığı açıktı.
Senin sesin geliyordu biraz.
ELLIE (kısa bir duraksama):
Kutu açıldı.
PATRICK:
Hangi kutu?
ELLIE:
Hani bazen… geçmişi sadece bir karton kutuya koyup rafa kaldırırsın ya…
İşte o kutu.
Ve içinden Megan çıktı.
(Patrick başını sallar. Duygularını belli etmeden dinler. Ellie sigarasını yere atıp bastırır.)
ELLIE (devam eder):
Onu aldattım, Pat.
Bunu sen zaten biliyordun ama…
Ben ilk kez kendime itiraf ediyorum.
PATRICK (sakin ama doğrudan):
Ve Michel?
Onu ne yapacaksın?
ELLIE:
Onu seveceğim.
Ama artık Megan’ın hatasıyla değil…
Kendi hatamla.
(Patrick kardeşine döner. Bir an bakar. Sonra omzuna hafifçe vurur.)
PATRICK:
O çocuk seni hâlâ kahramanı sanıyor.
Kahramanlar da hata yapar.
Ama sonra... ayağa kalkar.
ELLIE:
Ben daha kalkamadım.
PATRICK (gülümser):
O zaman önce kalk. Sonra yürürüz.
Ben buradayım, unuttun mu?
(Ellie ilk kez başını çevirip Patrick’in gözlerine bakar. Sessizce başını sallar. İki kardeş arasında bir şey çözülür. Kelimesiz ama derin.)
Larson Evi’nin verandası. Güneş batmak üzere. Ellie, elinde kahve kupasıyla verandaya çıkar. Amelia, verandada oturmuş, çorapla çıplak ayaklarını korkuluğa uzatmış, cep telefonuyla oynuyor. Üzerinde kırmızı bir tişört ve Patrick’in eski ceketlerinden biri var.
(Ellie, onu fark eder etmez geri dönmeyi düşünür gibi durur. Ama Amelia onun geldiğini fark etmiştir.)
AMELIA (gözlerini telefondan ayırmadan):
Geri dönmeyi düşünüyorsan… geç kaldın.
Artık seni gördüm.
ELLIE (yorgun bir iç çekiş):
Senin beni görmen kadar tehlikeli bir şey yok şu hayatta.
(Amelia gözlerini kısar, gülümser.)
AMELIA:
O yüzden seni bu kadar iyi anlıyorum, ağabey.
Sen kendini kandırırken... ben seni izliyordum.
ELLIE (sakin ama temkinli):
Ne demek istiyorsun?
AMELIA:
Sana Jill’i anlatmayacağım.
Megan’ı da yargılamayacağım.
Ama... Michel’i anlatırım.
Çünkü o hâlâ senden doğruyu duymak istiyor.
(Ellie durur. Elindeki kahve kupasını korkuluğa koyar. Gözlerini Amelia’dan kaçırır.)
ELLIE:
Biliyorum.
(Amelia ayağını korkuluktan indirir, yavaşça ayağa kalkar. Ellie’nin tam karşısında durur.)
AMELIA:
Biliyor musun gerçekten?
Yoksa sadece bildiğini sanıp kendini oyalıyor musun?
ELLIE (kısık sesle):
Ben hata yaptım.
AMELIA:
Hepimiz yaptık.
Ama seninkiler... sustuğunda bile yankılanıyor.
Çünkü senin sessizliğin, başkalarının çığlığına dönüşüyor.
(Kısa bir sessizlik olur. Ellie’nin boğazı düğümlenir gibi. Amelia sesini yumuşatır.)
AMELIA:
Michel seni affedecek.
Ama sen önce aynaya bakmalısın.
Ve orada hâlâ “baba” görebiliyorsan…
bir şansın var demektir.
(Ellie başını eğer. Amelia onun omzuna hafifçe dokunur. Sonra arkasını döner, verandadan içeri girer. Ellie tek başına kalır. Güneş yavaşça batar. Rüzgar kahve kupasını sallar, içindekiler titreşir.)
Larson Evi. Salon. Akşam. Evin içi loş. Ellie üst katta. Jill koltukta kitap karıştırıyor. Kapıdan Sally girer. Üzerinde siyah bir palto. Ayakkabılarından çamur sarkıyor. Jill ona bakar, ama yerinden kalkmaz.
(Sally durur. Gözleri Jill'in üzerindedir. Jill ise oldukça sakindir, ama tetikte.)
SALLY (kuru bir gülümsemeyle):
Hâlâ buradasın, ha?
JILL (kitabı kapatır, göz temasını hiç kesmeden):
Evet.
Gitmemi umuyordun galiba?
SALLY:
Ben hiçbir zaman ummam.
Planlarım olur.
JILL (hafif bir tebessümle):
Ellie’ye plan yapmayı öğreten sendin sanırım.
SALLY:
Ben Ellie’yi öğrettim.
Sen sadece geç geldin.
(Jill ayağa kalkar. Aralarındaki mesafe birkaç adım. Ama dil, o mesafeyi büyütür.)
JILL:
Geç gelmek, yanlış gelmek demek değil.
Ama sen erken gidip hiçbir şey bırakamamışsın.
(Sally’nin yüzü gerilir ama hemen toparlar. Onun zayıf noktası gururu, Jill’inse sabrıdır.)
SALLY:
Sen onu bir felaketten sonra buldun.
Ben... onu inşa ettim.
JILL:
Hayır, sen onu kendine göre şekillendirdin.
Ama Ellie, biri için şekil almaktan çok yorulmuştu.
SALLY (yaklaşır, sesi düşer):
Senin yüzünden babasının cenazesine geç kaldı.
Senin yüzünden kızıyla arasındaki çizgi daha da inceldi.
Ve senin yüzünden... Ellie artık kim olduğunu bilmiyor.
(Jill’in gözlerinde bir kıvılcım yanar. Öfkesini bastırır, ama sözleri netleşir.)
JILL:
Ellie, ilk kez kim olduğunu sorguluyor.
Senin kurduğun düzenin dışına çıkmak…
kayıp değil, uyanıştır.
(Sessizlik. Gergin, yoğun. Jill yaklaşır, artık aralarındaki mesafe yoktur.)
JILL (kısık sesle):
Sen Ellie’yi sevdin…
Ama sadece kendi yanında durduğu sürece.
Ben onu, yerle bir olsa bile sevdim.
(Sally’nin yüzünde bir anlık kırılma olur. Ama belli etmez. Yine de gözleri nemlenir. Ardından geri çekilir. Paltoyu sıyırıp kapıya yönelir.)
SALLY:
İyi.
O zaman yerle bir olduğunda yanında sen olursun.
Ama Ellie’nin altındaki temel hâlâ benim.
(Kapıyı çeker, çıkar. Jill tek başına kalır. Ellerin titrediği, ama sesin titremediği bir sahne. Üst kattan bir tahta gıcırdaması duyulur. Jill başını çevirir. Biri dinlemiş olabilir. Karanlık... derinleşir.)
Michel’in odası. Dağınık bir yatak, kitaplar, fotoğraflar. Michel yatakta müzik dinlerken Sally kapıyı çalmadan içeri girer. Michel kulaklığını çıkarmadan ona döner.
SALLY:
Bu kapının arkasında hâlâ kurallar var, Michel.
MICHEL (kulaklığını çıkarır, sakin ama soğuk):
Kurallar senin evinde geçerli.
Benim odamda değil.
(Sally içeri girer, ışığı açar. Michel gözlerini kısmadan ona bakar.)
SALLY:
Babanla konuştun mu bugün?
MICHEL:
Hayır.
SALLY:
Neden?
MICHEL (sessizce):
Çünkü sana benzediği için...
(Sally afallasa da belli etmez. Ses tonu keskinleşir.)
SALLY:
Beni hâlâ bir düşman gibi görüyorsan...
senin için en çok çabalayan kişiyi kaybediyorsun demektir.
MICHEL:
Ben kimseye “çabala” demedim.
Sen sadece neyi düzeltmeye çalıştığını unuttun.
SALLY:
Senin yaşındaki biri geçmişi anlayamaz.
MICHEL:
Sen de kendi hatalarını kabul edemiyorsun.
(Sessizlik. Hava ağırlaşır. Michel ayağa kalkar. Yüz yüze gelirler.)
MICHEL:
Babamı bıraktın.
Onu olduğundan başka biri yapmaya çalıştın.
Ve sonra suçladın.
SALLY:
Ben onu yalnızca korumaya çalıştım!
MICHEL:
Kendinden mi?
(Söz bıçak gibi saplanır. Sally’nin gözleri büyür. Michel devam eder.)
MICHEL:
Senin sevgin, sessizlik gibi…
Ne zaman bastırsa, nefes almak zorlaşıyor.
(Sally bir adım geri atar. Gözlerinde yaş birikir. Ama Michel artık durmaz.)
MICHEL (sesini yükseltir):
Babam hata yaptı. Evet.
Ama o hâlâ burada!
Senin gibi kaçmadı!
SALLY (titreyen sesle):
Ben… kaçmadım.
MICHEL:
Kaçtın.
Ama bu defa... seni kovmamı bekleme.
(Michel kapıyı açar. Göz teması kurmadan parmağıyla dışarıyı gösterir.)
MICHEL:
Çık.
(Sally, birkaç saniye boyunca hareket etmez. Gözlerinde sadece hayal kırıklığı değil, kendi gençliğini de gören bir ifade vardır. Sonra sessizce çıkar. Michel kapıyı kapatır. Geri döner, yatağa oturur. Ve ilk kez... gözyaşlarını saklamaz.)
İç Mekân – Salon. Işıklar kısık. Sally pencere kenarında oturuyor, elinde eski bir fotoğraf. Michel yavaşça içeri giriyor. Gözlerinde hem kırgınlık hem öfke var. Yaklaşır. Sessizce, ama sertçe konuşur.
MICHEL:
Bir şey sormak istiyorum.
Ve cevap verirken kaçma.
(Sally, Michel’e döner. Gözleri yorgun, ama hâlâ kendinden emin bir ifadesi var.)
SALLY:
Sor.
(Michel birkaç adım atar, göz göze gelirler.)
MICHEL:
Madem babamı seviyordun…
Neden amcamla evlenip… üstüne iki çocuk yaptın?
(Söz, bir balyoz gibi iner. Sally nefes verir. Ama Michel bırakmaz.)
MICHEL:
Sen her fırsatta “Ellie seni korudu, seni sevdi” diyorsun…
Peki sen?
Sen ona ne yaptın?
(Sally yutkunur. Elindeki fotoğrafı bırakır. Gözleri dalar ama kendini toparlar.)
SALLY (düşük sesle):
Hayat… her zaman doğru seçimler yaptığın bir şey değil.
MICHEL:
Bu bir “yanlışlık” mıydı?
SALLY (bir an durur):
Hayır.
Bu… bir hayatta kalma yoluydu.
(Michel’in yüzünde iğneleyici bir ifade belirir.)
MICHEL:
Kimin hayatı için?
Senin mi?
Yoksa Patrick’in?
SALLY:
Sen babanı bilmiyorsun Michel.
O zamanlar... çok karanlıktı.
Seni, beni, kendini bile tüketen bir adamdı.
MICHEL:
Ama hâlâ onu seviyorsun.
SALLY (gözleri dolar):
Evet.
Ve işte bu… en acı tarafı.
(Michel’in sesi düşer, ama kelimeleri keskinleşir.)
MICHEL:
Ben onu seviyorum, çünkü o hâlâ buradaydı.
Sen... sadece onun gölgesini taşıdın.
Sonra da Patrick’e sığındın.
SALLY:
Ben Ellie’yi yalnız bırakmadım!
MICHEL:
Onu başka biriyle değiştirdin.
(Sessizlik. Sally’nin gözyaşları artık dayanamaz. Ama Michel orada durmaz. Son sözünü bırakır.)
MICHEL:
Senin geçmişin yüzünden ben bu evde doğdum,
ama asla tam olmadım.
(Arkasını döner, çıkar. Sally, elini kalbine götürür. Fotoğrafa bakar: Genç Ellie, genç Patrick, ve ortalarında gülümseyen kendisi. O an... yüzündeki gülümseme fotoğrafta kalır. Gerçek, çok daha sessizdir.)
Evin salonu. Sessizlik hâkim. Michel çıkmıştır. Sally tek başına, gözlerinde yaş, elleri titriyor. Işıklar loş. Derin bir nefes alacakken...
📞 ZIRRRR ZIRRRR ZIRRRR
Ev telefonu çalmaya başlar. Eski model sabit hat. O kadar zamandır sessiz ki sesi evin içinde yankılanır. Sally irkilir. Bir an bakar. Çalma devam eder. Tereddüt eder... ve sonra ahizeyi kaldırır.
SALLY:
Alo?
(Sessizlik. Sadece fısıltı gibi bir nefes sesi gelir. Sally’nin gözleri kısılır.)
SALLY:
Kim arıyor?
(Derin bir sessizlik. Ardından tanıdık, buz gibi bir ses duyulur. Gecenin içinden sızar gibi.)
NANCY (telefondan, yavaş ve ürpertici):
Merhaba... Sally.
Beni unutmadın, değil mi?
(Sally’nin nefesi kesilir. Gözbebekleri büyür. Boğazı kurur gibi olur. Elleri titrer.)
SALLY:
Nancy…
NANCY (hâlâ sakince):
O ev hâlâ aynı kokuyor mu?
Kan…
Yalnızlık…
İhanet…
SALLY (sakin olmaya çalışarak):
Neden arıyorsun?
NANCY:
Çünkü son perdeye geldik.
Ve bazı yarım kalan hikâyeler…
Ancak öldürülerek biter.
(Telefonun diğer ucundaki sessizlik bu kez daha uzun sürer. Ardından Nancy’nin sesi bir fısıltıya dönüşür.)
NANCY:
Michel çok büyümüş.
Tam Victor’a benziyor.
Ama gözleri… senin gibi… çürümüş.
(Sally gözlerini kapatır. Dizlerinin bağı çözülür gibi olur. Duvara yaslanır.)
SALLY:
Ona dokunursan—!
NANCY (sözünü keser):
Sıra kimde biliyor musun Sally?
Sırada… Patrick var.
Onun neye benzediğini merak ediyorum.
İçini açınca…
(Sally telefonu duvara çarpar gibi kapatır. Nefes nefese kalır. O an, üst katta bir kapı gıcırtısı duyulur. Kamera yavaşça yukarı kayar. Loş koridorda Michel durmaktadır. Her şeyi duymuştur. Gözleri kocaman açılmıştır. Sadece bir cümle mırıldanır.)
MICHEL (kendi kendine):
Nancy… hâlâ yaşıyor.
(Karanlık, Michel’in gözlerinde donar. Ve sahne kararır.)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 715 Okunma |
206 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |