78. Bölüm

Final Sezonu - 16.Bölüm: Yükseklerde Başlayan Sessizlik

Emre Murat Atasoy
yazarruhluadam

Sabah, çölün yüzeyine ağır ağır yayılan solgun bir ışıkla başlamıştı. Kumların üzerinde esen ince rüzgâr, sessizliği okşuyordu. Uzakta, metalik bir dev gibi yükselen B67 kulesi, yıllara direnmiş gövdesiyle hâlâ dimdik ayaktaydı. Gökdelenleri bile kıskandıracak bir yükseklikte, kibirli ve kayıtsızdı.

Amelia, gri ve yorgun gözlerle kuleye baktı. Üzerinde ince bir mont, sırtında tırmanış çantası vardı. Yanında duran Ellie, daha sessizdi. Elinde tırmanma kemerlerini sıktıkça, aklındaki tüm düşünceleri bastırmaya çalışıyordu.

“Buraya tekrar döneceğimi hiç sanmazdım,” dedi Amelia. Sesi çöl rüzgârına karıştı. “Bir kulede mahsur kalmanın ardından, başka bir kuleye tırmanmak… bunu isteyerek yapmak… saçmalık gibi.”

“Bu sefer mahsur kalmak için çıkmıyoruz,” dedi Ellie. “Bu bizim irademizle yaptığımız bir yolculuk. Korkuya meydan okumak gibi. Belki de affedemediğimiz yanlarımızla hesaplaşmak.”

Amelia başını çevirip ona baktı. Yüzü yorgundu ama gözleri kararlıydı.

“Sen, Jill’den sonra değiştin,” dedi hafif bir gülümsemeyle. “Eskisi gibi her şeyi içine atmıyorsun.”

“Belki,” dedi Ellie. “Ama değişmeyen tek şey var: seni burada yalnız bırakmayacağım.”

Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Her şey donmuş gibiydi; zaman, gökyüzü, geçmiş. Ardından, aynı anda ilk adımı attılar. Kuleye yaklaştılar. Metal yapının soğuk gövdesi, onları yutacakmış gibi duruyordu.

Ellie beline halat kemerini takarken, Amelia eldivenlerini giydi.

“Hazır mısın?” diye sordu Ellie.

“Hazırım,” dedi Amelia. “Korkuyorum ama hazırım. Leo için... kendim için... ve o kulede bırakıp geldiğimiz her şey için.”

Ellie ona kısa bir bakış attı, sonra tırmanmaya başladı. Basamaklar eskiydi ama hâlâ sağlam. Ardından Amelia da yükselmeye başladı, bir basamak, bir nefes, bir anı daha geride kalıyordu.

Altlarında çöl, üstlerinde gökyüzü... Ve aralarında sadece paslı bir kule.

Rüzgâr, Kaliforniya çölünün derinliklerinde yükselen B67 kulesinin etrafında uğuldayarak dönüyordu. Demir yapının soğukluğuna inat, güneş tüm haşmetiyle üzerlerine vuruyordu. Ellie, sırtındaki tırmanış çantasını kontrol edip bir kez daha Amelia’ya baktı.

"Gerçekten hazır mısın?" dedi.

Amelia gözlerini kulenin tepesine çevirdi. "C67 yıkıldı. Geriye bir tek burası kaldı. Eğer bir şeyin cevabı varsa, oradadır," dedi kararlılıkla.

Ellie bir an duraksadı, sonra başını salladı. "Pekâlâ. O zaman başlayalım."

İki kardeş demir basamaklara tutunarak tırmanmaya başladılar. Yükseklik arttıkça rüzgâr daha sert esmeye başladı. Aşağıya baktıklarında dünya küçülüyordu, geçmişteki acılar da sanki onlarla birlikte aşağıda kalıyordu.

Amelia bir süre sessizce tırmandıktan sonra konuştu: “Sence babamız gerçekten öldürüldü mü?”

Ellie, rüzgârın uğultusunda zor duyulan bir sesle yanıt verdi: "O mektuptan sonra artık her şey mümkün. Victor Larson kendi ipini çekmiş biri değildi. Onun karanlığı vardı ama o karanlık dışarıdan gelen bir şeyle tamamlandı."

Amelia durdu, sırtını kulenin metaline yasladı. “Belki de tüm bu kuleler, anılar, katiller… Hepimizin kaçmak istediği şeyleri temsil ediyor. Ama hâlâ oraya tırmanıyoruz.”

“Çünkü bazı şeyler kaçmaktan daha fazlasını gerektiriyor,” dedi Ellie. “Bazı şeyler… yüzleşmeyi.”

Yarım saat daha geçti. Kule, güneşe yaklaştıkça metal ısınıyor, tutunmak zorlaşıyordu. Amelia'nın eldiveni kaydı, ama Ellie anında kolunu uzatıp onu tuttu.

“Hey, dikkatli ol,” dedi Ellie, nefesi kesilmiş halde.

Amelia gülümsedi, bu yüksekte bile gözlerinin içi gülüyordu. "Beni hep tuttuğun gibi."

Sonunda, kulenin neredeyse tepesine vardıklarında durup dinlenmeye karar verdiler. İkisinin de yüzleri güneşten yanmıştı, ter kıyafetlerine yapışmıştı.

Amelia sessizliği bozdu. "Jill ile cidden ciddi misin?"

Ellie irkildi. “Nereden çıktı şimdi bu?”

“Bilmiyorum... sadece, babamızı, geçmişimizi, bu kuleyi düşünürken... bir şeyin gerçek olup olmadığını sorgulamak istiyor insan.”

Ellie başını önüne eğdi, sonra gözlerini gökyüzüne dikti. "Jill ile ilgili olan her şey fazla gerçek... belki de bu yüzden bu kadar korkutucu."

Amelia dudak büktü. “Korkutucu olan şey gerçekler değil, Ellie. Onlarla ne yapacağımız.”

Ellie, kardeşinin bu sözlerine bir yanıt veremedi. Sessizlik, rüzgârla birlikte kulenin zirvesinde asılı kaldı.

Ve o sırada, uzaklardan bir radyo frekansı çatallandı.

"Burası merkezi kontrol… B67 bölgesinde anormal hareket tespit edildi. Ekip gönderiliyor."

Ellie ve Amelia, birbirlerine baktılar.

Macera henüz başlamıştı.

Ellie ve Amelia, kulenin yüksekliğinde kısa bir mola vermiş, gökyüzüne değecekmiş gibi uzanan demir kafesin içinde sessizliğe gömülmüşlerdi. Güneş batıya eğiliyor, çöl üzerinde altın bir ışık yayıyordu. Her şey birkaç dakika için huzurlu görünüyordu. Ta ki o uğursuz ses gelene kadar—

CRAAAK!

Kulenin alt kısmından, metalin acı veren bir şekilde bükülme sesi geldi. Ardından—

ÇAAAT!

Amelia refleksle arkasına baktı. Aşağıda, altlarına kadar uzanan dar metal merdivenlerden biri tamamen yerinden kopmuştu. Bağlantı noktaları paslanmıştı; rüzgârın ve zamanın ortak işi nihayet zaferini ilan etmişti. Kopan parça aşağıya, sonsuz gibi gelen bir boşluğa düşerken uğuldayarak uzaklaştı.

Ellie, hemen kenardaki demir desteklerden birine yapıştı. “Sakın hareket etme!”

Amelia ise olduğu yerde donmuş gibiydi. “Ellie… merdiven yok. Aşağı inemeyiz.”

Ellie kafasını yukarıya kaldırdı. “Çıkmak dışında başka bir yol kalmadı.”

“Üzgünüm,” dedi Amelia fısıltıyla. “Bunu ben istedim. Bizi ben buraya getirdim.”

Ellie gözlerini ona dikti. “Amelia. Biz buraya birlikte çıktık. Şimdi birlikte ineceğiz… ama önce tepeye çıkmalıyız. Orada belki bir sinyal, bir radyo, bir çıkış yolu vardır.”

Rüzgâr tekrar uğuldadı. Kulenin demirleri hafifçe titriyordu. Ellie, Amelia’ya elini uzattı. “Hadi.”

Amelia onun elini tuttu. Gözleri dolmuştu ama ağlamadı. “Eğer buradan sağ çıkarsak… bazı şeyleri değiştireceğim.”

“Çıkacağız,” dedi Ellie. “Ve o zamana kadar... hiçbir şey için geç kalmış sayılmayacağız.”

Yavaşça yukarı doğru yeniden tırmanmaya başladılar. Aşağıdaki kopmuş merdiven parçaları, onlara dönüp bakıyor gibiydi.

Gökyüzü, turuncudan mora dönmeye başlarken, iki kardeş sonsuzluk gibi uzayan bir demir labirentin kalbinde, artık geri dönüşsüz bir yolun içindeydiler.

Ve aşağıdaki radyo kulübesinde bir ışık yandı.

Birileri onları izliyordu.

Ellie, aşağıdaki radyo kulübesinden gelen ışığı fark ettiği an, dizleri titredi. O anın sessizliğini sadece rüzgârın vınlaması değil, kalbinin kulaklarına çarpan sesi de bozuyordu. Eliyle Amelia’nın kolunu tuttu.

“Dur.” dedi boğuk bir sesle. “Aşağıda birileri var.”

Amelia hemen dizlerinin üstüne çöktü, metal platformun kenarından sarkarak kulübeye baktı. Gölgelerin içinde bir siluet beliriyordu. Elinde el feneri gibi bir şey vardı, ama garip olan bir şey daha vardı: O kişi yukarıya doğru bakıyordu. Sanki onların orada olduğunu biliyormuş gibi.

“Ellie…” diye fısıldadı Amelia. “O… bizi görmüş olabilir mi?”

Ellie başını iki yana salladı. “Bilmiyorum. Ama risk almayacağız. Burada, merdivenle devam edemeyiz. Şu çapraz desteklerin oradaki boruların arasına girmemiz gerek.”

Ellie hızla etrafa göz gezdirdi, platformun sol tarafında, kuleye daha da yakın duran birkaç çapraz boru gördü. Aralarına bir insan sığabilirdi. Belki.

Ellie, Amelia’ya elini uzattı. “Oraya. Çabuk.”

İkisi de demir desteklerin arasına sürünerek girdiler. Metalin paslı yüzeyi ellerine ve dizlerine batıyor, yer yer örümcek ağları suratlarına yapışıyordu ama hiçbir şey önemli değildi. Sessiz olmaları gerekiyordu. Görünmemeleri gerekiyordu.

Altlarında bir hareket oldu. Kulübedeki ışık bir anlığına söndü, sonra tekrar yandı. Ardından—ayak sesleri. Metal merdivenlerin alt kısmına yaklaşan ayaklar.

Amelia Ellie’ye fısıldadı, sesi neredeyse bir nefes kadar hafifti: “Buraya neden gelmiş olabilirler?”

Ellie’nin gözleri karanlığa dikildi. “Bilmiyorum… ama bizi arıyor olabilirler.”

Aşağıda, bir kapı açıldı. Uzaktan bir adamın sesi duyuldu, boğuk ama tehditkârdı:

“Buradalar. Eminim. Yukarıdalar.”

Ellie ve Amelia’nın ciğerleri, boğazlarında sıkışmış nefeslerle daralıyordu. Saklandıkları yerde kıpırdamadan beklediler. Yukarıya doğru gelen ayak sesleri, yıkılmış merdivenlere kadar ulaşıp orada durdu.

Sonra derin bir sessizlik çöktü.

Ve ardından:

"Merdiven yok... başka bir yol bulmalıyız."

Ayak sesleri yavaşça uzaklaştı. Kulübeye geri döndüler.

Ama Ellie artık emindi. Bu bir rastlantı değildi.

Birileri onları orada istiyordu.

O sırada şehirden kilometrelerce uzakta, Victor Larson’ın eski evinde, Jill elleriyle saçlarını tutmuş halde, pencerenin önünde volta atıyordu. Telefon masanın üzerinde, hareketsizdi. Ekran ışığı bile sönmüştü artık, saatler geçmişti.

Ellie’den hâlâ haber yoktu.

Gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. Jill Roberts ağlamayı unutalı çok olmuştu. Ama bu... başka bir şeydi. İçinde, adını koyamadığı bir boşluk büyüyordu. Tıpkı yıllar önce Woodsboro gecelerinde, etrafı ölü bedenlerle çevriliyken hissettiği o çaresizlik gibi... Ama bu sefer tek başına değildi.

Ellie oradaydı.

Birlikte savaştıkları, birlikte sustukları, birlikte yeniden yaşamayı öğrendikleri Ellie…

Jill içinden bir sesle mırıldandı, neredeyse duyulmaz bir fısıltıyla:

“Bir şey oldu... hissedebiliyorum…”

Kapıya doğru birkaç adım attı. Durdu. Sonra geri döndü, telefonun ekranına bastı. Ekranda tek bir mesaj dahi yoktu. Michel’den de... Amelia’dan da...

Kendini tutamadı, telefonu eline alıp Ellie’nin adını tıkladı. Sesli mesaj göndermeye yeltendi ama konuşamadı. Boğazı düğümlendi.

Derin bir nefes aldı.

“Lütfen... lütfen sadece bir sinyal ver.” dedi, sesi neredeyse dua gibi çıkıyordu. “Neredesiniz Ellie... neredesiniz?”

Dışarıda rüzgâr camlara vurdu. Jill, ellerini karnına sarmış halde pencerenin önünde kaldı. B67 Kulesi’nin bulunduğu çöl ufkuna baktı. Bir şeyler kopuyordu içinde.

Ve o an, içinde bir karar aldı.

Beklemeyecekti.

Ellie oradaysa, Jill onu bulacaktı. Ne olursa olsun.

 

Kulenin demir basamakları çöküp yere savrulduktan sonra çıkan ses, çölün ortasında yankılanarak uzun süre kulaklarında çınladı. Ellie, dizinin altındaki kesikten sızan kana aldırmadan Amelia’ya döndü. Amelia’nın gözleri büyümüş, dudakları titriyordu ama sesini çıkarmıyordu.

“Merdiven... yok artık,” dedi Ellie, gözlerini aşağıya indirerek. “Buradan inmeyeceğiz. En azından... şimdilik.”

Amelia yere çöktü, kulenin paslı yüzeyine yaslandı. “İnanılmaz... sadece birkaç saniye gecikseydik... şu an biz de aşağıdaydık.”

Ellie, titreyen nefesini dengelemeye çalıştı. “Ama aşağıda değiliz. Hayattayız. Ve bu kule... saklanmak için fena bir yer değil.”

Gün batımına yaklaşan güneş, kule gövdesinden uzun gölgeler bırakıyordu. Rüzgâr uğulduyor, metalin üzerinde sertçe dolanıyordu. Ellie, etrafa göz gezdirdi. Kule platformunda dar bir kenar, birkaç demir parçası ve Amelia’nın düşerken yukarıya savrulan sırt çantası vardı.

Çantayı kavrayıp açtı. İçinden bir matara, biraz kuruyemiş, eski bir polar mont ve bir küçük çakı çıktı.

“Saklanacaksak...” dedi Ellie, “bu kadarıyla idare etmek zorundayız.”

Amelia iç çekti. “Bizi buradan bulamazlar Ellie. Burası haritada bile yok. Üstelik sinyal de çekmiyor.”

Ellie yere çömeldi, gözlerini kız kardeşine dikti. “Bizi arayan biri varsa, gelecekler. Jill... Patrick... Leo... en azından biri farkına varacak.”

Amelia başını salladı ama içinde bir huzursuzluk vardı. “Ve eğer Nancy bizim buraya geldiğimizi öğrendiyse?”

Sessizlik. Sadece rüzgâr ve kulenin inleyerek çıkan metal sesi.

Ellie, başını yukarı kaldırdı. “Yukarı çıkmalıyız. Gözlem noktasına. Oradan daha uzağa bakabiliriz. Belki başka bir kule, bir anten... bir ışık...”

Amelia homurdandı. “Şaka mı yapıyorsun? Az önce merdiven düştü, Ellie.”

“Ve bu kule şu anda sığınabileceğimiz tek yer,” dedi Ellie. “Güneş battığında çöl soğuyacak. Kurtlar, yaban hayvanları... veya daha kötüsü. Yukarı çıkmalıyız. Yaşamak istiyorsak.”

Birbirlerine baktılar. Sonra Ellie, çakıyı cebine sıkıştırdı, polar montu Amelia’ya uzattı.

“Saklanmak için buradayız. Ama saklandığımız yer bile bizi yutabilir. Birbirimize güvenmek zorundayız.”

Amelia, montu aldı, Ellie’nin gözlerine baktı ve ilk defa gerçekten ciddileşti.

“Sonuna kadar seninleyim.”

Ve böylece, iki kardeş, çökmüş basamakların üstünde kalan son sağlam noktadan yukarı doğru tırmanmaya başladılar.

Macera henüz yeni başlıyordu.

Ellie, kulenin sarsıntısıyla dengede durmaya çalışırken aniden aklına 11 Eylül 2001’deki o korkunç an geldi. Kuzey Kulesi’nde asansörde sıkıştığı o an—Megan, Sally ve Patrick ile aralarındaki mücadele, çaresizlik ve panik... İçini yakan o anılar bir anda gözlerinin önünde canlandı.

O gün, Megan’ın gözlerindeki kararlılık ve hırs, Sally’nin çaresiz çığlıkları, Patrick’in çaresizce aralarında kalışı... O mücadele, sadece bir çatışma değil, hayatlarının keskin dönüm noktası olmuştu. Ve şimdi, yıllar sonra, çökmüş bir kulenin üstünde, o anın ağırlığı omuzlarında yeniden hissediliyordu.

Ellie derin bir nefes aldı. “Her şey ne kadar değişse de, bazı anılar hiç silinmiyor...” diye düşündü kendi kendine. “O anlar... bizi biz yapan anlar.”

Amelia, abisinin dalgınlığını fark etti, hafifçe omzuna dokundu ve sessizce yukarı tırmanmaya devam ettiler. Çünkü hayatta kalmak, geçmişin gölgesinden sıyrılıp geleceğe tutunmaktan geçiyordu.

Amelia, antenin üstünde düşen çantasını almak için uzanırken, ansızın sert bir rüzgar B67 kulesini sarsmaya başladı. Rüzgarın güçlü darbeleri halatı gerdi ve halatın yıpranmış kısmı kopmak üzereydi.

Tam o sırada Amelia dengesini kaybetti ve aşağı doğru düşmeye başladı. Ellie, içgüdüyle uzandı ve son anda Amelia’yı yakaladı, onun düşmesini engelledi. Ancak Amelia’nın tuttuğu çanta, rüzgarın etkisiyle serbest kaldı ve 55 metre aşağıdaki çelik antenin üzerine düştü.

Ellie, Amelia’yı sımsıkı tutarken, rüzgarın uğultusu arasında kalplerinin hızla çarpışını duyabiliyordu.

Ellie, Amelia’yı hala sıkıca tutarken, nefesini toparlamaya çalışıyordu. “Çanta... içindekiler önemli,” dedi gerginlikle. “Suyumuz ve yiyeceklerimiz orada.”

Amelia, endişeyle baktı. “Yani şimdi o çantayı almak zorundayız. Yoksa hayatta kalmamız zorlaşacak.”

Ellie başını salladı. “Evet... ama antenin üzeri çok tehlikeli. İniş için sağlam bir yol bulmalıyız.”

İkisi, B67 kulesinin üzerinde mahsur kalmanın ne kadar ciddi olduğunu yeniden kavramıştı.

Bölüm : 31.05.2025 12:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Emre Murat Atasoy / Suskun Şehir / Final Sezonu - 16.Bölüm: Yükseklerde Başlayan Sessizlik
Emre Murat Atasoy
Suskun Şehir

437 Okunma

201 Oy

0 Takip
87
Bölümlü Kitap
1.Sezon 1.Bölüm: Önüm Arkam Sağım Solum, Uçurum...1.Sezon 2.Bölüm: Sıfır Noktası...1.Sezon 3.Bölüm : Her Yanım Kabus...1.Sezon 4.Bölüm: Zifiri Karanlıkta Savaş...1.Sezon 5.Bölüm: Sonun Başlangıcı...1.Sezon 6.Bölüm: Kıyamet'in İlk Perdesi1.Sezon 7.Bölüm: Kıyamet'in Son Perdesi (Sezon Fi̇nali̇)2.Sezon 1.Bölüm: Işığı Görmek Için Karanlığa Meydan Okumak Gerek.2.Sezon 2.Bölüm: What's Your Favorite Scary Movie?2.Sezon 3.Bölüm: Nancy Neredeyse Elinizin Altında! Öyle Değil Mi?2.Sezon 4.Bölüm: Geçmişin Ardındaki Sırlar2.Sezon 5. Bölüm: Geçmişin Gölgesi2.Sezon 6.Bölüm: Gizemli Kehanetin Ardındaki Gerçek: Ellie'nin Yeni Görevi2.Sezon 7.Bölüm: Gizemin İzinde: Aydan Doğan'ın Tapınağı....2.Sezon 8.Bölüm: Çatışmanın Gölgesi...2.Sezon 9.Bölüm: New York'un Büyüsü2.Sezon 10.Bölüm Karar Anı: Aydan'ın Gücü Ve Kasabanın Direnişi2.Sezon 11.Bölüm: Gizemli Ziyaret: New York'un Ardındaki Sırlar...2.Sezon 12.Bölüm: New York'un Ardındaki Sırlar...2.Sezon 13.Bölüm: Gizemin Sonu...2.Sezon 14.Bölüm: Kuzey Kulesi Buluşması2.Sezon 15.Bölüm: Kuzey Kulesi Buluşması II (Sezon Fi̇nali̇)3.Sezon 1.Bölüm: Zor Zamanlarda Aşkın Işığında3.Sezon 2.Bölüm: Aldatılan Kadının Öfkesi Cehennem Ateşinden Beterdir...3.Sezon 3.Bölüm: Sır Perdesi3.Sezon 4.Bölüm: Karanlık Oyun3.Sezon 5.Bölüm: Tam 12'Den!3.Sezon 6.Bölüm: Gerçekten 24 Yıl Sonra Mı?3.Sezon 7.Bölüm: Uçurumun Kenarı3.Sezon 8.Bölüm: Kabusun Geri Dönüşü3.Sezon 9.Bölüm: Kabusun Geri Dönüşü II3.Sezon 10.Bölüm: Veda Zamanı (Sezon Fi̇nali̇)4. Sezon 1. Bölüm: Kanlı Başlangıç4.Sezon 2.Bölüm: Katilin İzinde4.Sezon 3.Bölüm: Gece Yarısı4. Sezon 4. Bölüm: Sessiz Gecenin Korkunç Sesi4.Sezon 5.Bölüm: Avcının Gölgesi4.Sezon 6.Bölüm: Sessizlikteki Çığlıklar4.Sezon 7.Bölüm: Kasabadaki Ruhlar4.Sezon 8.Bölüm: Gölgedeki İntikam4.Sezon 9.Bölüm: Sessiz Avcı4.Sezon 10.Bölüm: Kapanışın Başlangıcı4.Sezon 11.Bölüm: Kaçış Yok4.Sezon 12.Bölüm: Geceyle Gelen Korku4.Sezon 13.Bölüm: Karanlıkta Saklanan Psikopat4.Sezon 14.Bölüm (Sezon Finali): Geçmişin Gölgesi5.Sezon 1.Bölüm: Geçmiş Asla Sessiz Kalmayacak...5.Sezon 2.Bölüm: Gölge Geçmiş5.Sezon 3.Bölüm: Karanlıkta Kaybolanlar...5.Sezon 4.Bölüm: Gölgenin Peşinde5.Sezon 5.Bölüm: Gölgedeki Sırlar5.Sezon 6.Bölüm: Karanlıkta Kayıp5.Sezon 7.Bölüm: Gölgelerde Gizlenen5.Sezon 8.Bölüm: Pandora'nın Kutusu5.Sezon 9.Bölüm: Buz Gibi Gerçek5.Sezon 10.Bölüm: Kan kusup kızılcık şerbeti içmek....5.Sezon 11.Bölüm: Vahşetin Çağrısı5.Sezon 12.Bölüm: Aydınlık geçmişin karanlık bugünü...5.Sezon 13.Bölüm: Maskelerin Ardındaki Yüz5.Sezon 14.Bölüm: Katilin Son Perdesi5.Sezon 15.Bölüm: Karanlığın Kalbi5.Sezon 16.Bölüm (Sezon Finali): Son OyunFinal Sezonu - 1.Bölüm: Küller ArasındaFinal Sezonu - 2.Bölüm: Küller Arasında Bir GölgeFinal Sezonu - 3.Bölüm: YanılsamaFinal Sezonu - 4.Bölüm: Çatlaktan SızanlarFinal Sezonu - 5.Bölüm: Gölgenin SesiFinal Sezonu - 6.Bölüm: Sessizlikte UyuyanlarFinal Sezonu - 7.Bölüm: Çöl GülüFinal Sezonu - 8.Bölüm: Zaman İçinde Kapanan KapılarFinal Sezonu - 9.Bölüm: YüzleşmeFinal Sezonu - 10.Bölüm: Küllerinden Doğmak DerlerFinal Sezonu - 11.Bölüm: KaçışFinal Sezonu - 12.Bölüm: Kırık ZamanlarFinal Sezonu - 13.Bölüm: Gözlerden UzakFinal Sezonu - 14.Bölüm: Aşkın KanunuFinal Sezonu - 15.Bölüm: Suskun Şehir 2 Prototype 1Final Sezonu - 16.Bölüm: Yükseklerde Başlayan SessizlikFinal Sezonu - 17.Bölüm: Korku'nun ZirvesindeFinal Sezonu - 18.Bölüm: Sessizliğin ArdındanFinal Sezonu - 19.Bölüm: Karanlığın İçinde UmutFinal Sezonu - 20.Bölüm: Küller ve Sessizlik (SON 8)Final Sezonu - 21.Bölüm : Toprağın Sessizliği (SON 7)Final Sezonu - 22.Bölüm: Yeniden (SON 6)Final Sezonu- 23.Bölüm: Sessizliğin Ardından (SON 5)Final Sezonu- 24.Bölüm: İlk Uyarı (SON 4)Final Sezonu- 25.Bölüm: Kırılma Anı (SON 3)
Hikayeyi Paylaş
Loading...