
Güneş, yıkılmış sanatoryumun harabelerine çekingen bir ışık vuruyordu. Küller hâlâ havada süzülüyor, toprak hâlâ sıcak nefesler veriyordu. Zaman durmuş gibiydi. Şehir suskundu… ama sessizliğin altında çürüyen bir şeyler vardı.
Ethan yavaşça enkazın içinde yürüyordu. Adımlarını dikkatle atıyor, sanki toprağın altında hâlâ bir şeyler fısıldıyormuş gibi kulak kesiliyordu. Emily’nin ölümü şehirde derin bir boşluk yaratmıştı. Ama bu boşluk dolmaya başlamıştı.
Arkasında, ağır adımlarla yaklaşan birinin sesini duydu. Ayak sesleri nettir; düzenli, tehditkâr ve tanıdık.
Ethan döndü.
Ve onu gördü.
Nancy James.
Gri paltosu bedenine kusursuzca oturuyordu. Topuklu çizmeleri külle kaplı betonda yankılanıyor, sanki şehir onun gelişini çok önceden biliyordu. Yüzü ifadesizdi. Gözlüklerinin ardında eski bir korkunun izleri hâlâ canlıydı.
“Beni burada göreceğinizi sanmazdınız, değil mi?” dedi. Sesi sakindi. Soğuktu. Uğursuz bir güven taşıyordu.
Ethan gözlerini daralttı. “Nancy James… Efsane geri dönmüş.”
Nancy gözlüğünü çıkararak bir adım daha attı. “Efsaneler ya unutulur... ya da yeniden yazılır.”
Genç bir kadın ajan onun ardında duruyordu. Gergindi. Nancy’nin yanında olmak onu huzursuz ediyordu.
Ajan fısıldar gibi sordu: “Siz... siz gerçekten o musunuz? 1999’da… Willow Ridge olayları…”
Nancy başını çevirdi, genç ajanın gözlerinin içine baktı.
“Evet. O çocukları ben uyuttum. Sonsuza kadar.”
Ethan'ın boğazı düğümlendi. “Sen… Bir zamanların kahramanı... Bir katil.”
Nancy’nin yüzü gölgelerin arasına çekilir gibi karardı. “Onlar bana inandılar. Onlar bana çocuklarını teslim etti. Ve ben... onları susturdum. Tıpkı bu şehir gibi.”
Küller havada döndü. Ethan bir adım geri attı. Her şey bulanıklaşıyordu.
“Emily sadece bir başlangıçtı,” dedi Nancy. “Gerçek karanlık şimdi başlıyor.”
Ellie, eski evin bahçesinde durmuş, rüzgârla dalgalanan kuru dallara bakıyordu. Çocukluğunun geçtiği bu ev artık tanınmaz haldeydi. Bahçedeki salıncak çürümüş, pencere pervazları yosun tutmuştu. Evin içindeki her köşe, geçmişin küf kokusunu taşıyordu.
Arkasından gelen araba sesiyle irkildi. Patrick, siyah bir mont giymişti. Saçları kırlaşmış, gözlerinin altında uykusuzluk halkaları vardı.
“Ne zamandır buradaydın?” diye sordu Ellie, gözlerini ondan ayırmadan.
Patrick omuz silkti. “Bir saat belki. Eve girmek zor geldi.”
Ellie hafifçe gülümsedi ama yüzü hemen soldu. “Babama haber verdin mi geldiğimizi?”
Patrick başını iki yana salladı. “Hayır. Bence… o zaten biliyor.”
Evin içi sessizdi. Zaman burada da durmuştu. Duvarlardaki saat bile çalışmıyordu. Victor’un bastonunun sesleriyle çınlayan o koridorlar artık yalnızdı. Sessizlik, her odada yankı gibi dolaşıyordu.
Ellie ve Patrick ağır adımlarla içeri girdiler. Girişteki masa yerli yerindeydi. Üzerinde, Victor’un el yazısıyla yazılmış bir not vardı. Patrick titreyen elleriyle zarfı aldı. Zarfın üzerinde sadece tek kelime yazılıydı:
"Affedin."
Ellie’nin kalbi sıkıştı. “Patrick… Bu ne?”
Cevap vermeden yukarı koştu. Ellie arkasından yetişmeye çalıştı. O eski ahşap merdivenler şimdi çok daha uzun, çok daha ağır geliyordu.
Üst kata çıktıklarında, kapı açıktı.
Ve Victor...
Tavandan sarkan ipte, hareketsiz duruyordu.
Odada loş bir ışık vardı. Pencereden sızan gün batımı, babalarının cansız bedenine dokunuyordu. Onunla birlikte evin de ruhu boşalmış gibiydi.
Ellie çığlık attı, dizleri üzerine çöktü. Patrick, gözleri kocaman açılmış, duvara yaslandı.
Sessizlik bir kez daha şehri sardı.
Bu defa, sonsuz gibi…
Patrick, odanın köşesindeki eski koltuğa çöktü. Ellie’nin ağlamaları hâlâ devam ediyordu ama onun gözyaşları çoktan kurumuştu. Sessizlik, bir ölü beden kadar ağırdı.
Duvara asılı eski bir aile fotoğrafına baktı Patrick. Victor, genç bir adamken bile gözlerinde otoritenin buz gibi hali vardı. Annesi, o fotoğrafta gülümserken bile ürkek görünüyordu. Oysa o gülüş, çoktan susmuştu.
2000 yılının o uğursuz günü, bir el silah sesiyle evlerini paramparça etmişti. Nancy James, o zamanlar adı bilinmeyen bir figürken, bir annenin yaşamını sonlandırmış; iki çocuğu yetim, bir adamı sessiz bir gölgeye çevirmişti.
Ellie başını kaldırdı, sesi yırtık bir fısıltıydı:
"Hatırlıyor musun? Herkes bizi ne kadar güçlü sanırdı. Ne de güzel rol yapardık..."
Patrick acı acı güldü. "Kan kustuk, ama kızılcık şerbeti içtik sanıldı hep. Ne ağladık... ne söyledik. Sadece sustuk."
Ellie, gözlerini babalarının cansız bedenine çevirdi. “Ve şimdi o sustu…”
Patrick, içinden bir şeyin kırıldığını hissetti. O gün anneleri ölmüştü. Bugün, babaları.
Ama asıl mesele, onların yıllar önce ölen çocukluklarıydı. Ve bunu sadece ikisi biliyordu.
Patrick’in eli hâlâ titriyordu. Telefonunu çıkardı ve birkaç saniye ekrana bakakaldı. Tuşlara basmak kolaydı, ama kelimeleri dile getirmek zordu. En sonunda, içindeki buz gibi sessizliği yararak 911’i aradı.
“Bir... bir adam intihar etti,” dedi boğuk bir sesle. “Adı Victor. Adresi…”
Ellie hâlâ yerdeydi. Kolları dizlerinin etrafında kenetlenmişti. Sanki çocukken annesinin saklandığı dolabın önünde oturmuş gibiydi. Her şey bir döngü gibi. Her şey... geri dönüyordu.
Kapının önünde ambulans sirenlerinin yankısı duyulduğunda, Patrick içeri giren paramediklere yalnızca başını sallayabildi. Paramedikler Victor’un cansız bedenini dikkatlice indirdi. O an, Ellie’nin gözleri paramediklerin elindeki beyaz örtüye takıldı.
Bir zamanlar babaları olan adam, artık sadece soğuk bir bedenin ağırlığıydı.
Patrick, bir köşeye çekildi, duvara yaslandı. Elleriyle yüzünü kapattı. O an içinden geçen tek şey, sessizce şuydu:
"Annemizi gömen adam, şimdi kendi mezarını seçti."
Ellie, Patrick’in yanına geldi. Dizlerinin üzerine çöküp onun omzuna başını yasladı.
“Her şey başladığı gibi bitiyor, değil mi?” dedi sessizce. “Önce annemiz... şimdi babamız... Geride yine biz kaldık. Yine susarak.”
Patrick gözlerini kapadı. "Ama bu defa... belki susmayız."
Kapı kapanmadan önce bir polis içeri girdi. Sert ama dikkatli bir sesle konuştu:
"Merhaba, ben Dedektif Harrow. Victor’un ölümüyle ilgili birkaç sorum olacak."
Ellie gözlerini kaldırdı. Gözleri hâlâ nemliydi ama içinde bir şey kıpırdıyordu. Sanki bir şeylerin cevabı şimdi, nihayet ortaya çıkmak üzereydi.
Ve belki de o cevap, Nancy James adında bir hayaletin gölgesinde yatıyordu.
Dedektif Harrow, Victor Larson’ın cansız bedeninin beyaz örtüyle taşındığı sedyeyi uzun uzun izledi. Ardından döndü, defterine birkaç not aldı ve yüzünde karışık bir ciddiyetle konuştu:
“Cenaze aracı adli tıpa yönlendirilecek. Victor Larson’a otopsi yapılacak. Bu... sıradan bir intihar mıydı, yoksa daha fazlası mı, bunu ancak otopsi gösterecek.”
Ellie ve Patrick, dedektifin söylediklerini boş bir şekilde dinliyorlardı. Sanki kelimeler onları aşan bir acıya daha fazla eklem yapıyordu. Ama bir şey vardı, hissettikleri bir boşluk. Bir eksiklik.
Bir paramedik, ellerindeki dosyayı Dedektif Harrow’a uzatarak sessizce konuştu:
“Evin içinde şüpheli bir cisim bulundu. Envantere alındı. Şu an çözülmedi, ama… herhangi bir parmak izi tespiti için laboratuvara gönderilecek.”
Ellie, gözlerini paramedikten ayıramadı. Bir an her şey donmuş gibiydi. “Şüpheli bir cisim? Ne gibi bir şey?”
Harrow başını salladı. “Henüz bilmiyoruz. Ama bir cisim, garip bir şekilde, çok dikkatli yerleştirilmiş. Evin içinde başka bir şey yoktu. Bu, sadece... dikkat edilmesi gereken bir detay.”
Patrick hemen ileri atıldı, sesindeki gerilim daha fazla gizlenemez hale gelmişti. “Evin içi mi dediniz? O zaman o... o cisim burada mıydı? Babamız öldüğünde mi?”
Dedektif Harrow, soğukkanlı bir şekilde konuştu. “Evet, evde bulundu. Ama onunla ilgili hiçbir detay vermek için erken. Adli tıp raporunun gelmesini bekleyeceğiz.”
Ellie, yavaşça gözlerini kapadı. Tüm bu olanlar, birdenbire yabancı bir dünyaya dönüşmüştü. Ne annelerinin ölümüne dair geçmiş, ne babalarının intiharı, ne de yıllardır taşıdıkları sırlar... hepsi birer gölge gibi peşlerinden geliyordu.
“Bu, daha bitmedi,” dedi Ellie, sert bir şekilde. “Gerçekler… her şeyin arkasındaki gerçekler hala gizli. Ve şüpheli bir cisim bunun sadece başlangıcı.”
Dedektif Harrow bir an duraksadı. Ellie'nin gözlerindeki kararlılığı hissetmişti. Ama bu, aynı zamanda hiçbir şeyin basit olmadığını da gösteriyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 715 Okunma |
206 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |