
Konum: Ashgrove Bölge Hastanesi – Gece saatleri
Hastanenin loş ışıkları gecenin derinliğine karışırken, odadaki tek ışık Ellie’nin başucunda yanıyor. Kalp monitörü düzenli atarken, Jill onun yanında oturmuş, bir elini Ellie’nin avucunda tutuyordu. Yorgundu, ama gözlerinde ilk kez umut vardı.
Jill hafifçe eğildi, Ellie'nin alnına bir öpücük kondurdu. Ardından mırıldanır gibi konuştu:
Jill:
“Biliyor musun... içimde bir şey var artık. Bizden bir parça. Sana bunu daha önce söylemeliydim ama o kule... o helikopter... o çığlıklar...”
Ellie gözlerini açtı, sessizce Jill’in gözlerine baktı. Zayıftı ama uyanıktı.
Ellie:
“Hamilesin…”
Jill başını yavaşça salladı. Gözlerinden yaşlar süzülürken gülümsedi.
Jill:
“Evet. Bir kızımız olacak. Shantel… Michel’in adı gibi güçlü olsun istedim ama başka bir hikâyeye ait. Bu kız bizim sıfırdan başladığımız an olacak.”
Ellie, Jill’in elini sıktı. Gözleri doluydu ama ilk kez içinde bir sıcaklık hissetti. Sessizlik bir süre odada asılı kaldı. Sonra Ellie konuştu:
Ellie:
“Bu kadar insanı kaybettikten sonra... bir canın bizimle olması mucize gibi. Shantel...”
Bir anda kapı çaldı. Patrick, Michel ve Sally içeri girdi. Patrick’in gözleri kırmızıydı, ama ayakta durmaya çalışıyordu. Michel annesinin yanına koştu, onu öptü.
Michel:
“Çok korktuk… Çok uzun sürdü baba...”
Ellie, Michel’in saçını okşadı. Jill ayağa kalkıp bir adım geriye çekildi. Sally sessizce Michel’e sarıldı. Ellie’nin gözleri Patrick’e odaklandı.
Ellie:
“Amelia…”
Patrick cevap vermedi. Gözlerini kaçırdı. Sessizlik çöktü. Herkesin içinde koca bir boşluk vardı. Sadece monitörün sesi, kalbin hâlâ attığını hatırlatıyordu.
Birden Ellie’nin gözleri doldu. Jill’in karnına dokundu, sonra gözlerini kapattı.
Ellie (fısıldar):
“Bizi yaşat, Shantel.”
Hastane koridorları sessiz. Tüm şehir, sabaha kadar süren kurtarma operasyonunun haberleriyle uyanırken, içeride zaman neredeyse durmuş gibi. Dedektif Harper, ellerinde birkaç evrak, duraksayarak ilerliyor. Karşısında oturan Leo, Jack, Gina, Jenna, ve Leo’nun omzunda başını dayamış olan Daisy var.
Harper durur. Gözlüklerini çıkarır. Derin bir nefes alır. Herkes, söyleyeceklerini hissetmiştir bile ama yine de duymak isterler. Belki bir ihtimal…
Dedektif Harper:
“Amelia Larson… 02.46 itibarıyla… olay yerinde yaşamını yitirmiştir.”
Kelimeler havada ağırlaşır.
Leo bir an hareketsiz kalır. Gözleri genişler. Gözbebekleri bir noktaya kitlenir. Sonra ellerini başına götürür, avuçlarının arasında kafasını sıkar gibi tutar.
Leo (bağırarak):
“HAYIR! HAYIR, HAYIR, HAYIR!”
Jack yerinden fırlar, Leo’yu kolundan yakalar. Leo, kendini yere atar gibi dizlerinin üstüne düşer. Bir çığlık daha atar. Bu sefer kırık, yırtıcı, insanı parçalayacak türden.
Leo:
“Onu… daha dün… evimdeydi… Kollarımdaydı! Ne oldu bize… NE OLDU?!”
Jack onu sıkıca sarar, onu tutmaya çalışırken kendisi de gözyaşlarını tutamaz. Gina, ellerini ağzına kapar. Jenna ağlamaya başlar. Daisy ileri doğru bir adım atar ama sonra geri çekilir. Yüzünde taş gibi bir ifade vardır ama gözlerinden yaşlar süzülür.
Jack (boğuk bir sesle):
“Buradayız Leo… Kendini kaybetme… Amelia bunu istemezdi.”
Leo, ağlamaktan sesi çıkmaz hale gelir. Dizlerinin üstünde yere kapanmış, yumruklarıyla zemini döverken, hastanenin buz gibi koridorlarında tek bir şey yankılanır:
Sessiz çöküş.
Sahne: Ashgrove Bölge Hastanesi – 2. Kat, Ellie’nin Odası
Gece geçmiş, sabahın ilk ışıkları gri duvarlara vuruyor. Oda sessiz. Yalnızca bir kalp monitörünün düzenli sesi duyuluyor.
Ellie uyanmıştır ama gözlerini tavana dikmiş, kıpırdamıyor. Burnunda oksijen hortumu, kolunda serum… Yüzü solgun, dudakları kurumuş. Gözlerinin altı mora çalmış.
Yavaşça başını yana çevirir. Yanındaki sandalyede Jill oturmaktadır. Elini Ellie’nin eline bırakmış. Diğer eliyle karnını tutmaktadır.
Jill (kısık sesle):
“Bir kız… Doktorlar öyle dedi. Kızımız olacak.”
Ellie’nin gözleri, ilk kez yumuşar. Gözbebekleri nemlenir. Ama hâlâ bir şey söyleyemez. Sadece Jill’in elini daha sıkı kavrar.
Jill (fısıltıyla, gözyaşlarını silerek):
“Senin gibi olacak biliyor musun? Güçlü. Sessiz ama derin… Ve asla pes etmeyen biri.”
Ellie sonunda dudaklarını aralar. Sesi çatlak, kısık:
Ellie:
“Amelia… O hâlâ orada.”
Jill başını eğer. Ellie’nin gözlerinden yaşlar süzülür.
Ellie (boğuk):
“Onu orada bırakmak… Ben… Onu koruyamadım.”
Jill (fısıldayarak):
“Bunu senin için yapmadı… Amelia, kendi karanlığını susturmak için çıktı o kuleye. Ve biliyor musun? Sonunda bir şeyi başardı. Sessizce, kendi cehennemini susturdu.”
Ellie’nin göğsü sarsılır. Artık tutamaz. Sessizce ağlar. Jill kalkar, onun yanına oturur ve başını göğsüne çeker.
O an dışarıda biri kapıyı çalar. Patrick, Michel ve Sally görünür.
Michel, gözleri şiş, yavaşça içeri girer. Elinde bir şey tutmaktadır. Bir kutu.
Michel:
“Bunlar Amelia’nın küpeleri… En son bende kalmıştı. Biliyor musun? Bir keresinde bana, ‘Kaybettiğin her şey seni insan yapar’ demişti.”
Ellie, küpelere bakar. Gözyaşları artar. Ama bu sefer içinde bir şey daha vardır: kabullenme.
Sahne: Ashgrove Bölge Hastanesi – Toplantı Odası
Beyaz floresan ışıkları altında kalmış küçük bir toplantı odası. Masanın etrafında Ellie, Patrick, Michel, Sally, Jill ve Dedektif Harper oturmaktadır. Ortada bir dosya: Amelia Larson’ın ölüm raporu, otopsi onayı ve cenaze işlemleri.
Dedektif Harper:
“Ceset, otopsi sonrası size teslim edilecek. Cenaze için devlet yardımı talep etmek ister misiniz?”
Ellie (sert, kısa):
“Hayır. Biz ilgileneceğiz.”
Michel başını sallar. Gözleri hâlâ dolu. Jill sessizce onun elini sıkar.
Sally (yutkunarak):
“Peki… Nerede? Yani nerede defnedilecek?”
Patrick (düşünceli):
“Annemizin yanına… Oraya. San Bruno Mezarlığı'na.”
Ellie başını sallar.
“Oraya ait değilmiş gibi görünse de... Amelia her zaman oraya bakardı. Bir cevap arar gibi.”
Michel (boğuk sesle):
“Dini bir tören mi olacak? Yoksa sessiz bir veda mı?”
Ellie:
“O gösterişli törenlerden nefret ederdi. Hep... hep arka sıralarda dururdu. Sessiz bir veda. Ama bizimle birlikte olsun.”
Patrick:
“Birkaç kelime söylerim. Annem için de konuşmuştum. Onun için de konuşurum.”
Sally:
“Ben çiçekleri ayarlayabilirim. Beyaz zambaklar? Amelia bir keresinde beyaz olanların ‘acıya sessizlik’ olduğunu söylemişti.”
Jill (fısıldayarak):
“Ben... bir şarkı çalmak istiyorum. Sadece o duysun diye.”
Dedektif Harper:
“Cenaze günü için izinleri ve güvenliği ayarlatırım. Kamuya açık olmayacak.”
Ellie:
“Hayır... Aile içi olacak. Bu şehir onunla ilgili ne düşündüyse... biz sadece kendi bildiğimizi hatırlayacağız.”
O an sessizlik olur. Herkes bir süre başını eğer. Yalnızca kalem tıkırtısı ve nefes sesleri.
Michel:
“Bir şey daha... Mezar taşına ‘Kırık ama özgür’ yazalım mı?”
Ellie gözlerini kapatır.
“Evet. O tam olarak buydu.”
Sahne: Ashgrove Bölge Hastanesi – Koridorlar
Toplantı sona ermiştir. Jill Michel’in koluna girmiştir, hamileliğinin verdiği hassasiyetle adımları yavaşlamıştır. Patrick tek başına bir pencere kenarına gider. Ellie'nin gözleri boşluğa bakmaktadır. Dışarıda güneş yavaşça batarken, gökyüzü morla turuncu arasında savrulmaktadır.
Michel (alçak sesle):
“Yarın... onunla vedalaşacağız. Gerçekten vedalaşacağız.”
Jill (gözleri dolarak):
“Belki... belki de gitmek istemedi. Ama... başka yolu kalmamıştı.”
Patrick (kendine konuşur gibi):
“Biz birbirimize geç kaldık.”
Ellie cevap vermez. Onun bakışları artık görünmeyen bir noktada takılıp kalmıştır. Sadece fısıldar:
Ellie:
“Amelia... affet beni. Bir kez bile senin yerini tam anlayamadım.”
O sırada dışarıdan hafif bir rüzgâr yükselir. Hastanenin dışındaki ağaçlar usulca sallanır. Sanki biri sessizce "Hoşça kal" diyordur.
Son sahne: Hastane çıkış kapısı
Tüm aile dışarı çıkarken gökyüzü artık kararmıştır. Jill karnını tutar, Michel onunla birlikte yürür. Patrick sessizce bir sigara yakar ama içmeden yere atar. Ellie, göğe bakar.
Kendi kendine fısıldar:
Ellie:
“Yarın, bir mezar daha olacak. Ve biz... biraz daha eksileceğiz.”
Emre ATASOY:
Ve böylece gece, Amelia’nın yokluğunu ilk kez gerçekten taşıyan sessiz bir örtü gibi çöküverir. Gözyaşları içten akar, sözler boğaza düğümlenir. Ama bir şey bellidir: Bu kayıp, hepsini bir daha asla eskisi gibi olmamak üzere değiştirmiştir.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 715 Okunma |
206 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |