
Selam Selam Selam.💓
Nasılsınız? Bende iyiyim. Yeni ve efsanevi aşk acılı bir bölümle karşınızdayım.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri kocaman öpüyorum. 💓
Uzatmadan bölüme geçiyorum.
Bölüm Şarkısı: Gökhan Türkmen-Kalbim( BÜTÜN BÖLÜME ACAYİP UYDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM KESİNLİKLE DİNLEYİN.)
Keyifli Okumalar💓
♟♟♟
Deva'dan...
"Evet anne bitirdim her yeri. Banyodan çıkıyorum şimdi."
"Tamam kızım."
Havlumu bedenime sarıp evebeyn banyosundan çıktım. Duşta su damlalarının sakladığı yaşlarımı tekrardan bornozuma silip yatağıma oturdum.
Bir hafta olmuştu.
Telefondan aldatıldığımı öğreneli, yüzünü görmeyeli, sesini duymayalı bir hafta olmuştu.
O konuşmayı dinledikten hemen sonra yaptığım şey kendime bir çanta hazırlayıp oradan gitmek olmuştu. Çünkü işini bitirir bitirmez yanıma geleceğini söylemişti ve ben onun yüzünü görecek kadar güçlü değildim.
Olamayacaktım da.
Gerçek gibi gelmiyordu bazen. Sanki rüya görüyor muşum da Demir birazdan gelip beni uyandıracakmış gibi.
Gerçi uyandırmıştı.
Ama çok güzel bir kabustan.
Hissetmiş gibi seslerini dinledikten hemen sonra aramıştı, açmamıştım. Tıpkı bir haftadır açmadığım gibi. Bir sürü mesaj atmıştı. Ne olduğunu anlamadığını, neden evde olmadığımı sormuş ve çok endişelendiğini sık sık söylemişti.
Hatta öyle ki aptal kalbim sanki gerçekten sevdiğine bir daha inanacak gibi olmuştu, o numara bir kere daha arayana kadar.
"...Deva'yı öperken seni hayal ediyorum biliyor musun? Ona sarıldığımda kollarımda sen, kokladığımda senin kokun oluyor hep. Onunla vakitlerim senin hayalin olmasa çöp oluyor."
"...Ben Deva'yı sevmemişim. Sana duyduklarım sevgiyse ona duyduklarım sadece acıma duygusuymuş gibi geliyor."
Yastığı yüzüme basıp da engellediğim her çığlığımda biraz daha bitiyordum.
Kokusunda güveni duyduğum adam yalandı. Baştan ayağa yalan.
Ve sadece bana karşı...
Titrek bir nefes alıp ayağa kalktım. Bornozumu çıkarıp önüme gelen herhangi bir pijama takımımı üzerime geçirdim.
Annemler İstanbul'da taşınacak çok güzel bir ev bulmuşlardı ama evin boşaltılması bir ayı bulacağından bir mühlet daha İzmir'de kalacaklardı. Bende bir bahane bulup evime geri dönmüştüm.
Başkasının yanında atlatamazdım sevdiğim adamın bana karşı kurduğu bu iğrenç oyunu.
"Deva kırklandın mı ne yaptın? Bak burada faturayı sen ödemiyorsun diye zaten kombiyi fullemişsin sıcak suyu kapattırma bana!"
Kapıyı tıklattığında olabildiğince yüzüme yerleştirdiğim tebessüm ile yanına gidip kapıyı araladım.
"Ne konuştun be. Çıktım işte geliyorum, patlama."
Kapıyı yüzüne kapatıp dolabımın önüne geçtim. Üç gündür bana arkadaş olan kalın, benden ağır hırka adında olan montu üzerime geçirip telefonumu elime alarak odadan çıktım.
Geniş merdivenleri hırkamın yere değen eteklerini kaldırarak yavaşça indim ve zemin kata -salona- ulaştım.
Babam sağ olsun evimiz biraz saray yavrusuydu.
"Senin baban değil deden sağ olsun. Karadeniz'de kum firması açmasaydı zamanında nah otururdun bu evde."
"Hah hoş geldin Raife, bay bay rahatlık ve mutluluk."
"Sanki mutlusun anasını satayım. Ağlamaktan için dışına çıktı tek yediğin şey çikolata. Bak bu durum Derman'a çok tanıdık gelecek mazisinden, çakacak olayı."
Salonda dairesel yemek masasına oturmuş ailemin yanına gidip bende kendi sandalyeme oturdum. Derman kendi yerine -yani karşıma- oturup bana baktığı an yerinden kalkıp yanıma gelmişti.
Yüzümü çenemden tutup sağa sola çevirerek inceledi.
"Ağladın mı lan sen?"
Hafif oluşan morlukları görünce kaşları iyice çatıldı ve geri çekildi.
"Sen gerçekten ağlamışsın. Kim? İsim ver bana Deva!"
"Raife."
"He?"
Anlamadığını belli eder gibi baktığında dayanamayıp güldüm.
Tabi ki de abimlere gidip de Demir beni aldattı, bana karşı gösterdiği her türlü şey oyunmuş demeyecektim. İki abimi de kaybetmek gibi bir amacım bu aralar aklımda değildi açıkçası.
"İç sesim Derman. Bana saçma sapan şeyler söylüyor. O yüzden ağladım."
Omuzları düştüğünde yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Ama ben onu dövemem ki?"
Çocuk gibi konuştuğunda kollarımı açtım.
"Aslında sarılsan her türlü nakavt olur biliyor musun?"
Eliyle anlımı kontrol etti.
"Senin ateşin falan yok değil mi? Bana sarılmak istemen resmen kıyamet alameti de."
Kollarımı kapatıp ofladım.
"Aman sarılmazsan sarılma."
Gülerek ayaklandı ve kollarını bedenime doladı. Oha lan bu çok güzel kokuyordu!
Tabi bana sarıldığı tek an spordan geldiğinde hayvan gibi terlediği an olduğundan öz kokusu çöp kokusu olarak kalmıştı aklımda.
"Ayrıl bakayım. Sıra bende."
Deniz abim yanımıza geldiğinde gülerek kollarımı açtım. Sıkı sıkı sarıldığında gözlerim dolduğundan gözlerimi kapattım. Burada ağlarsam suçu Raife'ye atıp kurtulamazdım.
"Eee taze damat nişan ne zaman?"
Bu arada size söylememiştim değil mi? Abim Esma'ya evlenme teklifi etmişti. Hem de onu ilk gördüğü yerde, Şile'deki eczanede.
Ah ama o teklifi ayarlarken abimi görmeliydiniz, heyecandan karnını tutarak yürümeye başlamıştı evde.
Ciddi ciddi Esma sayesinde abimi ilk defa bu denli heyecanlı görmüştüm.
Benim iyi olduğuma dair taklitlerim fazlasıyla iyi olduğundan abim hiç çakmamış onunla beraber teklifi planlamıştık.
Çekilen videodan teklifi izlerken deli gibi gülmüştüm çünkü ikisi çok komikti.
Abim teklif etmek için aldığı yüzüğü cebinden çıkaramamış ve kayboldu zannedip yaklaşık bir beş dakika kalp krizi geçirmiş, Esma'da tam evet diyeceği anda eczaneye girip bağırarak 'bana akıl lazım millete vere vere eksiye düştüm' diyen teyzeden omuz yemiş ve abimin son dakika onu tutmasıyla yere bir seksen uzanmaktan kurtulmuştu.
Hatta üstü başı ilaç içinde eve gelen abim geldiğinde bu teklifin olmadığını en yakın zamanda bir daha yenisini yapacağını söyleyip duruyordu.
Çünkü ilaçları taşıyan eleman nasıl olduysa taşıdığı ağzı açık şurup dolu kutuyu abimin üzerine düşürmüştü ve abim resmen tuval gibi olmuştu.
Ve evlilik teklifi kim daha sakar yarışmasına dönmüştü.
Esma ile o günden beridir sık sık telefonla görüntülü ve sesli konuştuğumuzda hala ne kadar heyecanlı olduğunu söylüyordu.
Bir kaç kez yüzüğünü görüntülü konuşmada sorduğum sırada yüzüğü gösterirken ellerinin titrediğini bile fark etmiştim.
Seven, gerçekten seven bir adamın sevgisiyle huzur buluyordu. Tıpkı benim de henüz bir hafta önce yaptığımı zannettiğim gibi.
"Bilmiyorum daha konuşmadık. Bu hafta ailesi ile tanışmaya gideceğim o zaman belli olur diye düşünüyorum."
Başımı sallayıp Ela ablanın masaya servis ettiği yemekleri yemeğe başladım.
Az önce odamdan aşağı inerken yanıma aldığım telefonum çalmaya başlayınca bakışlarım sesin geldiği tarafa döndü.
O arıyordu.
Derman'ın bakışları bana döndüğünde tebessüm ederek telefonu sessize aldım. Bir an önce yemeğimi yiyip odama çıkmalıydım.
"Deva kaç gündür buradasın. Esma telefonla konuşsanız bile bir anda gitmeni pek anlamlandıramamış bende buraya gelmesini teklif ettim. Yarın biletini alacağım haberin olsun."
Artık birinin öğrenme vakti gelmişti demek ki.
Başımı salladım.
"Gelsin tabi kızılcık şerbeti yengem gezeriz azıcık."
Yemeklerimizi yediğimde bir haftadır bahanem olan 'ders notlarımı çalışma' durumu için odama geri çıktım. Karanlık odayı tekrardan aydınlatan telefonun ışığı ile Demir'in aradığı gördüm.
Yalan olan bir şey için bu denli ısrar etmesi çok saçma değil miydi?
Aralarında engel olmaktan çıkmışken neden hala canımı acıtmak ister gibi sürekli arıyordu ?
Açmayacağımı söylemek için illa açıp da bağıra bağıra ondan nefret ettiğimi mi söylemem gerekiyordu ?
Edemediğim halde....
Çağırıyı görmezden gelip yatağıma uzandım. Abimlere sürpriz yapacağımı söylediğim için arasalar bile benim burada olmadığımı söylemelerini sıkıca tembihlemiştim.
Umarım şimdiye kadar söylemedikleri gibi ben İstanbul'a dönene kadar da bir şey söylemezlerdi.
Yalnız kalana kadar her şey çok güzel ve atlatılabilir geliyordu. Ama böyle bir başıma kaldığımda aklımda tek şey o oluyordu. Kalbimde ise hala atamadığım ve varlığından nefret ettiğim sevgisi....
Oda yine telefonun ışığı ile aydınlandığında bu sefer mesaj attığını gördüm. Oflayarak telefona uzanıp kilidini açtım.
Gönderen: Sevgilim
"Kafayı yememi istiyorsan başardın Deva!" (22.20)
"Neredesin Allah aşkına kimse bilmiyor nerede olduğunu ? Niye gittin? Kiminlesin?"(22.21)
"Bilmeden seni üzecek bir şey mi yaptım ? Görüyorsun mesajlarımı fark ediyorum. Ne olur cevap ver."(22.22)
Beni üzecek bir şey mi ?
Sinirle telefonu yere doğru fırlattım. Hala bilmemezlikten gelecek kadar nasıl ikiyüzlü olduğunu anlayamıyordum.
Bu kadar mı korkaktı da hala devam ediyordu ?
Yorganın altına girip sertçe gözlerimi kapattım. Artık kalbimdeki ya da aklımdaki yükü hafifletecek değil tonlarca ağırlaştıracak şeydi Demir'i görmek.
Korkaklığıyla hala sürdürdüğü rolü devam ettirmesi de bana haksızlıktı.
Ve ben ne olursa olsun o haksızlığı kendime yapmayacaktım.
♟♟♟
“Günaydın sevgili ailem, Gü-nay-sıın”
Babam bu hallerime alışık olduğundan yadırgamadan benim tabağıma en sevdiğim omletten koymaya devam etti.
Masada babamın tarafından yan dönüp önümdeki tabağa kahvaltılıkları doldurdum. Abimler ve annem sırayla gelip masaya oturduklarında yemeğe başladık.
Deniz abim sürekli saatini kontrol ediyor Derman ise yine babamdan motor için izin çıkarmaya çalışıyordu.
Yemeğimi -midemin alabildiği bir kaç lokmayı- yedikten sonra tabağımı elime alarak masadan kalktım.
"Deva ben Esma'yı almaya gideceğim. Gelecek misin benimle?"
Üzerimi süzüp başımı onayladım.
"Üzerimi değiştirip hemen geliyorum abi."
Odama doğru hızlı adımlarla çıkıp siyah kot pantolonumla mavi kazağımı üzerime geçirdim. Saçımı toplayıp telefonumu pantolonumun cebine koyarak odadan çıktım.
Sonunda ne kadar kötü bir haber vereceğimin burukluğu olsa da ilk defa bir haftadır içimi birine açacaktım.
Çantamı ve kabanımı giyindiğimde kapıdaki arabada beni bekleyen abimin yanına gidip arka koltuğa bindim.
Ön koltuğa geçemezdim. Abimi az çok tanıyorsam bu saçmaladığım sürpriz olayını sorup artık daha ne kadar saklanacağımı cevap alana kadar farklı soru biçimlerinde sorardı.
Arabayı havalimanına varacakken bir çiçekçide durdurup arabadan indi. Yaklaşık beş dakikanın ardından kucağında zambak ve papatya demeti ile geri döndü.
Arkasını dönüp zambak demetini bana uzattı ve tekrardan önüne döndü. Sevgilisi için çiçek alırken kardeşini düşünecek kadar naif bir adamdı işte.
" Teşekkürler abicik uzun zaman olmuştu senden çiçek almayalı. Hem zambağı nereden tahmin ettin ? Ben herkese lale diye sallıyordum."
Dikiz aynasından ona baktığımda güldü.
" Çok değil Deva üç sene kadar önce sırf zambağın kokusunu beğendiğin için odaya oksijenden çok zambak parfümü sıkmıştın. Bir de üstüne üstük camları açmadan canlı çiçeklerini aldığın için zehirlendiğini biliyorum. Nasıl unutabilirim ki ?"
Kahkaha attım. Evet yani ne olmuş bunda da birazcık abartmış olabilirdim.
"Esma'yı hep böyle çok sev tamam mı abi? Çünkü gerçekten senin gibi bir adamla mutlu olmayı hak ediyor."
Bakışlarım cama çevrildiğinde abim arabayı çalıştırıp konuştu:
" Sen Demir'le aranın iyi olduğuna gerçekten emin misin?"
Derin bir nefes aldım.
Abimin anlamayacağını düşünen tarafımın ne kadar salak olduğunu bir daha anlamıştım.
"Eminim abi. Sadece ona küçük bir sürpriz yapmak istediğim için hem de biraz kafa dağıtmak için evime geri döndüm. Ne çok soru sordunuz ama ya, en sonunda geldiğim gibi kimseye haber vermeden gideceğim."
Yüzüne 'peki öyle olsun' bakışını yerleştirip arabayı sürmeye devam etti. Yaklaşık 10 dakika sonra havalimanına vardığımızda önce ben sonra o sırasıyla inerek terminalde beklemeye başladık.
Esma'nın uçağının indiğini anons yapan duyuru geldiğinde oturduğumuz yerden kalkıp çıkış kapısının önüne ilerledik. Kısa bir süre sonra Esma sırt çantası ile yanımıza doğru yürüdüğünde abimin yüzünde tutamadığı bir tebessüm oluşmuştu.
Sevildiğimi zannettiğim zamanlarda abim gibi seveni bulamazsam kuyruk acısı çekerdim demiştim. Ve ben şimdi gerçekten onların bu mükemmel ilişkisini kıskanıyordum.
Esma önce abime ardından bana sarıldı.
"Müstakbel kocanın doğduğu topraklara hoş geldin kızılcık şerbeti yengem."
"Hoş buldumm."
Koluna girerek arabaya doğru yürümeye başladım. Esma öne ben arkaya oturacak şekilde arabaya bindiğimizde abim bize döndü.
"Bir yere gidecek misiniz, bırakayım mı sizi?"
Tarif ettiğim yere geldiğimizde Esma ile arabadan indik. Yaklaşık 7 dakika süren yürüyüşümüzün ardından asansörün yanına varmıştık. Kulenin en üstüne asansör ile restorant katına çıktık.
Esma ile köşede bir masaya oturup birer kahve söyledik. Gözü sürekli yüzüğündeydi ve yüzünde hiç bozulmasını istemediğim kocaman bir gülümseme vardı.
" Anlat bakalım taze gelin, nasıl buldun teklifini? Beğendin mi?"
Esma tebessüm ederek başını salladı.
"Başımıza gelen aksilikleri duymuşsundur. Onlarla dahi çok güzeldi. Hala bile heyecandan ellerim titriyor. Bir de yarın bizimkilerle tanışmaya gelecek Deniz. Hepten stres yumağı gibi geziyorum ortada."
Gülümseyerek elimi elinin üzerine koydum.
"Abim sizinkilere nişan konusunu açacakmış."
Başım istemsizce sola doğru döndüğünde bakışlarım camdan oluşan trabzanlara takılmıştı. Sesli bir şekilde yutkundum.
"Evet evet biliyorum. Bence biraz olsun erken ama tam olarak net aile yanında konuşacağız."
Her ne kadar gülerek ve samimi bir şekilde onu dinlesem de midemin bulantısı artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı.
“Kızılcık şerbetim bana kızmazsan eğer eve gidebilir miyiz? Benim midem çok bulanıyor da.”
Başıyla beni onayladığında eliyle garsonu çağırdı. Henüz içemediğimiz kahvelerimizin ücretini ödeyip beş dakika içerisinde oradan ayrıldık.
Tek kelime etmeden taksiye binip eve gittik. İçimden bir ses onun da bildiğini söylese de konuşacak gücüm yoktu.. Yol boyunca başım omzunda sol eli yanağımdaydı.
Evime geldiğimizde gerekli ücreti verip içeri girdik. Annemle kısa bir selamlaşmanın ardından ikinci kata -benim odama- çıktık.
Esma ellerini yıkamak için lavaboya gittiğinde ben de yatağıma oturup gözlerimi kapattım.
Gerçekten bakıldığında azımsanmayacak acılarım vardı benim de geçmişimde. Buraya gelene kadar hatta belki de bunları yaşayana kadar onları geçmişte tutmayı başarmıştım.
Fakat bundan sonra o gücü kendimde bulamayacakmışım gibi geliyordu.
Odayı sadece camdan içeri sızan güneş aydınlatıyordu. Hala üzerimde duran montumun cebindeki telefon titrediğinde kendimi geriye çekip cebimden telefonu aldım.
Kim olduğuna bakmadan telefonu açıp kulağıma götürdüğümde duyduğum ses ile aniden gözlerim açılmıştı.
Yine oydu. Bana aldatıldığımı saniye saniye anlatan numara.
Simge.
" Sen daha ne istiyorsun benden? Kavuştun işte Demir'e ayrıldım ondan. Aranızda engel değilim artık. Ne diye sırf acı çektirmek için aranızdaki konuşmaları açıp açıp bana dinletiyorsun? Hiç mi kalbin yok senin?"
Simge'nin mide bulandıran kahkahası kulaklarıma doğduğunda telefonu kulağımdan çektim. Kapatacakken duyduğum ses ile kilitlenen elime bir daha küfür ederken kapının önünde ne olduğunu anlamak ister gibi bekleyen Esma'yı fark ettim.
Yavaş adımlarla yanıma gelip elimdeki telefonu hoparlöre aldı.
"...Deva ile sanırım gerçekten ayrıldık. Kurtulduk aşkım. Aramızdaki her türlü engelden kurtulduk."
Dudaklarımdan kaçan hıçkırık ile elimi ağzıma kapatırken az önce kalktığım yatağa çöktüm. Esma resmen çatmaktan birleşecek kaşlarla telefonu dinlerken bana döndü:
" Deva Demir ne demeye çalışıyor? Ne ayrılması, ne kavuşması, ne engeli?"
Bir haftanın ardından kaçınılmaz son ortaya çıktığından gözlerimi kapayıp bacaklarımı kendime çektim.
"... Seninle böyle baş başa bir akşam yemeği yiyelim mi? Yıl dönümü ilan edeceğimiz bir gün ol-"
Esma'nın elinden telefonu alıp kapattım. Geri yerime oturduğumda Esma bana döndü.
"Deva Allah aşkına ne oluyor? Demir kiminle konuşuyor?"
Burnumu çektim.
"Ortada sürpriz falan yok. Aldatıldığımı öğrendiğim için aklıma tek yol kaçmak geldi. Bu yüzden buraya kimseye haber vermeden geldim. Çünkü o gün, Demir'in beni Simge ile aldattığını öğrendim. Bana karşı söylemediği her şey ve yaşattırdığı bütün yalan duygularla."
Gözleri fal taşı gibi açıldığında devam ettim:
"Ama Simge durmuyor. Buraya geldiğim günden beri arıyor, bana konuşmalarını dinletiyor."
Omuzlarım sarsılırken titrek bir nefes aldım.
"Çok canım yanıyor Esma. Kalbimde acıdan başka bir şey hissedemiyorum."
Beni kendine çekip sarıldığında ağlamam şiddetlenmişti. Odada sadece benim hıçkırıklarım duyuluyor az önce içeri yansıyan güneş yavaşça geri çekiliyordu.
"Ştt tamam sakin ol. Yıpratma kendini daha fazla."
Hafifçe geri çekilip yüzüne baktım. Onunda gözleri kızarmıştı.
"Hala arıyor. Sanki aldatan o değilmiş ben gerçekten haber vermeden nedensizce gitmişim gibi buraya geldiğim günden beridir arıyor."
Ellerini yanaklarıma koydu.
"Sadece seni aramıyor Deva. Gittiğinden beri yanından geçen herhangi bir insana dahi seni soruyor. İlk başlarda bende kaldığını ve herhangi bir sebepten kırılıp da ona gözükmediğini sandı, eve girip de olmadığını görmeden de inanmadı."
Başımı tavana çevirdim. Yaşlarım yanaklarımdan boynuma doğru yol alırken Esma devam etti.
"Bora ilk başta kıyamet tellallığı yapıp da kaçırıldığını söyledi. Demir o an delirdi zaten. Bende hiç bir şey diyemediğim için sen yazmışsın gibi bir not bıraktım kapısının önüne. Çünkü ben evden çıkarken bile yukarıdan Demir'in bağırışları duyuluyordu."
Aklımdaki soru işaretleri sayısını bir bir artırırken telefon tekrardan çalmaya başladı. Anıldığını hissetmiş gibi ısrarla ararken Esma elimden telefonu alıp çağrıyı sonlandırdı.
Telefonu yatağa bırakacakken uygulamadan bir sürü mesaj ard arda gelmeye başladı.
Gönderen:Sevgilim
3 Tane sesli mesaj gönderdi*
Bakışlarım tekrardan Esma'ya döndüğünde başıyla beni onaylayarak telefonu gösterdi. Titrek bir nefes alıp oynat tuşuna bastım.
Bir kaç burun çekişten sonra sesi duyuldu.
O ağlıyor muydu?
"Deva ne oluyor bilmiyorum. Neden tek bir Allah'ın kuluna bir halt söylemeden kaçıp gittin bilmiyorum. Ben neden sevgilim hakkında hiçbir şey bilmiyorum Deva? Ne bu halimiz?"
Sesi kısık kısık geliyordu. Ağladığını belli eden sesler çıkardığında acıyla gözlerimi yumdum. Onun için hala canım yanıyordu. Kalbimi ellerinin arasında tutup sıkarak canımı yakmaktan başka bir halt etmeyen adamın tek bir göz yaşı her şeyden çok yakıyordu canımı.
Hala.
Birinci ses kaydı bitmişti. İkincisini başlattım.
"Bora kaçırıldığını zannetti ilk başta. Öldüm Deva. Sen gittiğinden beri ben yaşayamıyorum. Bir şey mi yaptım? Neden kaçıyorsun benden, anlamıyorum. Hiç mi sevmiyorsun sen beni? Ben burada sensizlikle can çekişirken sen ne yapıyorsun Deva?"
Hızla başımı kaldırdığımda Esma eliyle sakin olmamı işaret etti.
Belki de bana beni sevdiğini söylediği günden beri beni aldatan adam, hangi hakla benim aşkımı eleştiriyordu?
Benim sevgim onun olmayan sevgisini bile severken, o ne diyordu?
Üçüncü ses kaydını başlattım.
"Çık gel artık ne olur. Oturup konuşalım bir sıkıntı varsa. Ama benden böylece gitme. Sensizliğin ihtimali bile nefesimi alıp götürürken, sen benden gitme."
Hızla yataktan kalkıp balkonun açık kapısından dışarı çıktım. Esma yanına gelip ellerini omuzlarıma sardığına ona doğru döndüm.
"Ben neyi yanlış yaptım Esma ?"
Acıyla tebessüm edip başını sağa sola salladı.
"Senin yanlış yaptığın bir şey yok Deva. Ama içimde çok garip bir his var. Demir'den bahsediyoruz. Nasıl yapar, neden yapar?"
Bakışlarımı bahçeye çevirdim.
"Ben öğrendiğimden beri bunu düşünüyorum zaten. Ama her düşündüğümde canım öylesine yanıyor ki, nefes alamayacak hale geliyorum. Kimseye de bir şey diyemiyorum. Kafayı yemek üzereyim Esma. "
Titrek bir nefes aldım.
"Ne yapmam lazım, hangisi doğru kestiremiyorum. Karşısına çıkmama gücüm, saklanmama gururum müsaade etmiyor."
Ağzını açtığı sırada balkondan içeri giren Deniz abim ile hemen arkamı döndüm. Beni bu şekilde görmesi her şeyi anlaması demekti.
Ben zaten bir hiç için bu denli üzülürken onları da germeye gerek yoktu.
"Kapıyı çaldım çaldım duymadınız. Müstakbel nişanlımı biraz çalabilir miyim diyecektim."
Çaktırmadan gözlerimi sildim. Yavaşça ona dönüp gözlerimin altını gizleyecek şekilde kocaman gülümsedim.
"Aaa bana mı soruyorsun abicim, nişanlın burada. Gitmek istiyorsa bende biraz uyurum."
Deniz abim yanıma bir adım daha yaklaşık elini alnıma koydu.
"Deva iyi olduğuna emin misin? Öğle uykusundan nefret edersin sen."
Acıdan başka bir şey hissedemeyince insan tek kaçabileceği şeye, uykuya teslim oluyordu.
"Dün gece ders çalıştım abi uyumadım, ondan uyuyacağım. Ayrıca evet iyiyim. Hatta biraz daha burada kalırsanız sizinle gelmek isteyen görümce tarafımı görünüre çıkaracağım. Hadi gidin."
Kaşlarını çatıp beni baştan aşağıya süzdüğünde başını salladı. Yalan söylediğimi anlamıştı.
Hep anlardı zaten. Derman her şeye çok çabuk kanardı ama Deniz abim inanmış gibi yapar akşam ağlamam için bahçede beni beklerdi. Hep öyleydi.
Abim Esma'yı belinden tutup odama oradan da çıkışa doğru yönlendirdi ve sonunda beni yalnız bıraktılar.
Telefonumdan Gökhan Türkmen'in bir haftadır dinlediğim şarkısını açarak sandalyeye oturdum. Gözlerimi kapattığımda boş zihnimde dolanan hatıralar birer birer gözlerimin önüne geldiğinde titrek bir nefes aldım.
"Ayaklarımın sesini duyuyor musun?
Sana gelen bir çift tak sesiyle serinlerinde sabahlıyorum
Dönüştüğüm her yer iyi yanın
Kalabalığının görüntüsüyle yalnızlığımdan utanıyorum"
Benim hayatım o olmuştu. Yediğim yemekte, uyuduğum uykuda, gezdiğim her yerde bir hatırası, aklıma geldiğinde kalbimi ateşe atacak duyguları vardı.
Adının geçtiği yerde eskiden kelebeklerin dolaştığı karnım artık adını duyduğunda ağrımaya başlıyordu. İçindeki bütün kelebekler ölmüştü. Demir'in o kadına sarf ettiği her cümle o kelebekleri teker teker acımadan canlıyken yakmıştı.
Tıpkı beni yaktığı gibi.
"Şimdi yalnızlıktan sonra kaybolanları hatırla
Kimdi aldatan hayallerinin tam yanında
Şimdi hissettiğin yer derinlerde bir yerde
Ben artık yanı başında rüyalarının tam ortasında"
Acıyla derin bir nefes aldım. Bunun bir sonu yoktu. Kaçmanın da, yok saymanın da, yüzleşmenin de.
Ne diyecekti karşıma çıktığında? Aldattım, çok pişmanım mı? Yoksa her şeyde olduğu gibi bunda da mı oynuyordu? Ona güvenemediğim için ben bu denli üzülürken o hangi yaptığına ağlıyordu?
Kokusunda güveni duymuştum ben oysa ki.
Şimdi ise gittiği yerden geri gelmeyecek olan güvenim bana her yaptığının yalan olduğunu haykırıyordu.
Haklıydı. Daha önce yalan söyleyen şimdi neden söylemesindi?
Gözlerimi araladığımda balkona vuran rüzgar artık kalkmam gerektiğini söyler gibiydi. Yavaş adımlarla odama girdiğimde yatağın yanında duran Esma'nın çantası ile dudaklarımı büzdüm.
Akıllı çantasını burada unutmuş da öyle dışarı çıkacaktı.
Çantayı alıp seri adımlarla odadan çıktım.
"Esma?"
Ses gelmeyince alt kata inip etrafa kısa bir göz gezdirdim. Kış bahçesinde telefonla konuşuyordu. Yanına adımladım.
"Kız çantanı unutarak koca İzmir'de nereye gidiyorsun? Dakika başı çevirme var burada, valla gelin geldiğin yerin ilk günü aşkınızı mapuslara taşırsınız demedi deme."
Sesimle beraber bana döndüğünde telefondan dışarı gürültülü sesler çıkmaya başlamıştı.
"DEVA? SEN MİSİN? ESMA DEVA DİMİ O, YANIMDA YOK DEDİN. DEVA'NIN SESİ O DUYDUM! İZMİR'E GİDECEĞİM DEMİŞTİN. ORAYA GELİYORUM!?"
O da benim gibi hareketsiz bir şekilde ne yapması gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. En nihayetinde telefonu kulağından çekip kapattığında bana döndü.
Buraya geliyordu.
Bir haftadır kokusundan, sesinden, her şeyinden arkama bakmadan kaçtığım adam yanıma geliyordu.
Ve ben hızlıca yukarı çıkıp kendimi odama kilitlemekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Kaçışım kalmamıştı. Pamuk ipliği bugün kopacaktı.
Sonsuza kadar.
♟♟♟
Yattığım yatağın içine girdiğimden beridir gözlerim kapıdaydı. Kaç saat geçmişti bilmiyorum. Yastığımın yanağıma değen tarafı yaşlarımla ıslanmaktan sırılsıklam olurken hareket etmeye halim yoktu.
Hepsinin bir rüya olması için içten içe dua ederken hala boynumda duran kolye görüş alanıma girdiğinde tek yapabildiğim acıyla gözlerimi gerçeklere yummak oluyordu.
Kapatmadığım için batan gözlerimi kırptığımda bahçeden gelen acı lastik sesleri ile yattığım yerden doğruldum. Gelmişti.
Duvarda duran saate baktığımda yattığımın üzerinden dört saat geçtiğini fark ettim. Çok olmuştu, dalıp gitmek için hiçte normal bir süre değildi bu.
Gerçi bu durumda ne normaldi ki?
Yataktan ürkekçe kalktığımda balkona doğru adımladım. Perdenin arkasından çıktığım anda bakışlarımız buluşmuştu. Ta bu mesafeden belli olan gözlerindeki kırmızılık ve göz altlarındaki morluklar ile gözümün içine bakıyordu.
Sert adımlarla kapıya doğru yürüdüğünde hızla balkondan çıkıp odama girdim. Kilitli kapıyı açıp geniş merdivenlere doğru yürüdüm.
Ela ablanın kapıyı açtığı anda içeri giren Demir sola döndüğünde merdivenlerin başında duran beni hemen fark etmişti. İkişer ikişer basamakları tırmanırken birkaç adım geriledim.
Yanıma geldiği anda kolumdan tutup bedenimi bedenime yapıştırdığında ellerim ayaklarım boşalmıştı.
Bana sarılacak yüzü hala nasıl kendinde bulabiliyordu?
Hızla bedenimi geri çekip yanağına sert olduğuna inandığım bir tokat attığımda başı bir kaç saniye sağ tarafta kaldı. Yavaşça bana döndüğünde gözlerinde parlayan hayal kırıklığı ile buz gibi bir kahkaha attım.
"O gözlerindeki hayal kırıklığını sil Demir! Boynuna atlamamı beklemiyordun herhalde? Hem sen nasıl geliyorsun buraya? Abimler burada unuttun mu? Hani şu bana söylediğin her şeyin onların korkusundan olan abilerim!"
Kaşları çatıldığında bir adım geriledi.
"N-ne diyorsun Deva sen? Ne korkusu, ne abisi?"
Alayla gülümsedim.
"Hiç öğrenmeyeceğimi mi sandım?"
Omuzları düştü.
"Neyi?"
Sinirle başımı yana attım. Hala bilmemezlikten geliyordu. Hala!
"BENİ SİMGE İLE ALDATTIĞINI DEMİR! PROJE DİYE UYDURDUĞUN ŞEYİN YALAN OLDUĞUNU DEMİR! BENİ HİÇ SEVMEDİĞİNİ DEMİR!"
Bağırarak konuştuğumda titreyen dudaklarıma lanet ederken arkamı döndüm. Buradan gitmesi gerekiyordu.
Benden gittiği gibi buradan da arkasına bakmadan gitmesi gerekiyordu.
"Deva ne diyorsun sen? Ne aldatması Allah aşkına?"
"Beni aradı anlıyor musun? Sevgilin beni aradı! Konuştuğun o iğrenç şeyleri bir bir dinletti bana!"
Dolan gözlerim bana ihanet edip yanaklarımdan damlamaya başladığında saçlarımı karıştırdım.
"Ben sana güvenmiştim ya. Herkesten çok güvenmiştim. Ben sen olmuştum, hayatım olmuştun sen benim."
Acıyla duvara yaslandığımda bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.
Yanıma gelmek için hareketlendiğinde elimi kaldırdım.
"Sakın Demir. Artık bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapatamazsın. Git."
Başını hızla sağa sola salladı.
"Ben öyle bir şey yapmadım Deva. Senin üzerine yemin ederim ki yapmadım."
Sesi titriyordu. Hala oynuyordu.
Alayla gülümsedim.
"Senin hiçbir sözüne de yeminine de inanmıyorum Demir. Benim için sen öldün artık!"
Başını ellerini arasına alıp hızla arkasına döndü. Duvara sert bir yumruk attığında bana döndü.
"Deva benim Demir. Sevgilinim ben senin nasıl inanırsın bir yalancıya. Benim ya ben!"
Başımı sağa sola sallayıp merdivenlerin başına geçtim.
"Sen benim hiçbir şeyim değilmişsin. Keşke tıpkı buraya geldiğin gibi duygularını anlatacak kadar da gururun, adamlığın olsaymış. "
Bana doğru geldiğinde merdivenlerden bir kaç adım aşağıya indim.
"Gelme Demir. Bak ben bir haftada toparlandım. Amacına ulaşamadın anlıyor musun? Üzemedin beni ! Belki de ben seni gözümde fazla büyütüp olmayacak yerlere koydum. Ama hatamdan dönüyorum."
Bir adım daha indim.
"Senin bana yaptığın haksızlığı kendime yapmıyorum. Yapmayacağım da. Sende azıcık gururun varsa karşıma çıkmazsın. Mutlusunuz işte, ne demiştin telefonda? Vakitlerim onunla çöp oluyor... Al sana sonsuz vakit. Benden uzakta dur yeter."
♟♟♟
Bölüm Sonu.
Huh. Ne bu şiddet bu celal demeyin bu daha kopacak kıyametin sadece fragmanı. Şahsen ben düşünürken bile ağzımın açık kaldığına çokça şahit oldum dkdsjfkdslf
Neyse.
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Onlar benim tek motivasyon kaynağım.💓
Sizleri kocaman öpüyor ve kaçıyorum. Hoşça kalın.💓
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.82k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |