35. Bölüm

34. Bölüm

Zeynep
yazarzeeyzey

Selam Selam Selam

Nasılsınız? Bende iyiyim çok şükür.

Yeni bölüme hoş geldiniiiizz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Onlar benim tek motivasyon kaynağım.

Uzatmadan bölüme geçiyorum.

Keyifli Okumalar:)

♟♟♟

Deva'dan...

"Bir şey olmayacak dimi Gülce? Sapa sağlam çıkacak buradan Esma."

Başını sallayarak yanağımdaki yaşı sildi.

Çok korkuyordum. O hareketsiz yatarken her tarafının kan olmuş hali gözümün önünden bir saniye gitmiyordu.

"Esma!"

Koridorda büyük bir bağırış koptuğunda yüzü kireç gibi olan Deniz abim hızla bize doğru gelmeye başladı.

Hemen ardından Demir, Derman ve Bora koridora girdiğinde hepimiz ayaklandık.

"Abi."

Kollarını açarak yanıma geldiğinde buz gibi olmuş bedenine sıkıca sarıldım.

"Özür dilerim abi. Özür dilerim, çok özür dilerim."

Başını başımın üzerine yaslayıp titrek bir nefes verdi.

"Şşttt tamam. Sakin ol. Esma nerede? Doktor bir şey dedi mi?"

Bir adım geri gidip başımı olumsuz anlamda salladım.

"Geldiğimizden beridir sürekli içeriye birileri giriyor ama kimse bir şey demiyor."

Hızla başını sallayıp kapının önüne geçti. Bakışlarım Demir'i bulduğunda yanına gidip açtığı kollarının arasına girdim. Elleriyle belimi sıkıca tutup başımın üzerine bir öpücük kondurdu.

Daha fazla kendimi tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Koridorun duvarları hıçkırıklarımı yankılarken gözlerimi kapattım.

"Benim yüzümden oldu Demir. Hepsi benim suçum!"

Yüzümün yaslı olduğu göğsü gerildiğinde hemen yanımızda duran sandalyeye oturdu. Başım hala göğsünden ayrılmazken elleriyle saçlarımı okşamaya başladı.

"Tamam bir tanem, tamam güzelim geçecek. Sapa sağlam çıkacak Esma buradan."

Ne kadar süre geçti bilmiyorum. Hıçkırıklarım dinmişti ve hepimiz kelimenin tam anlamıyla dağılmıştık. Derman ve Aslı tam karışımdaki sandalyelerde oturuyor, Gülce bu hastanede çalışan arkadaşını arayıp durum hakkında bilgi öğrenmeye çalışıyordu.

Deniz abim desen başını ellerinin arasına almış kapının önüne çökmüş duruyordu.

Onu öyle gördükçe sanki kalbime bıçak saplanıyor gibi oluyordu. Geldiğinden beri içeri girmeye çalışsa da doktora sorsa da bir bilgi alamadığından sadece duruyordu.

Dizlerimi biri dürtünde bakışlarım karşımda elinde su ile duran Bora'ya kaydı.

"Krizin tutacak yenge al birazcık su iç."

Yavaşça başımı sallayıp uzattığı suyu aldım. Esma'nın içeriye alındığı kapı açıldığında hepimiz ayaklansak da içerden çıkan hemşire resmen koşarak gittiğinde abim kalkıp duvara bir tekme savurdu.

"Biri bir şey diyecek mi artık!?"

Hiddetle bağırdığında Demir başımı göğsünden ayırıp abimin yanına gitti.

"Deniz, biraz hava almak ister misin?"

Başını iki yana sallayıp gözüyle beni işaret etti.

"Ben Esma'nın iyi olduğuna dair bir haber almadan buradan ayrılmam. Ama sen Deva'yı çıkar. Boğazını tutup duruyor yanında ilacı da yok, astım krizi tutmasın."

Demir başını sallayarak bana döndüğünde yanıma gelip önüme çöktü.

"Hadi sevgilim gel biraz hava alalım."

Başımı olumsuz anlamda salladığımda omzumdan tutup beni yavaşça kaldırdı.

"İtiraz yok. Hadi."

Yavaş adımlarla önce koridoru sonra hastaneyi arkamızda bıraktık. Kapının önünde tıpkı bizim gibi hava almak için çıkan bir sürü kişi vardı.

Demir elleri hala omzumdayken tekrardan yüzümü göğsüne yasladı.

"Krizin tutacak diye korkuyorum Deva. Derin derin nefes al açık havadayken."

Başımı sallayıp gözlerimi kapatarak tıpkı dediği gibi derin derin nefes aldım.

"Burada bir çocuk cesedi var!"

Hastanenin temizlik görevlisi olan kadın bağırınca bütün bahçenin odağı oraya dönmüştü. Sadece bir kadın dışında. Koşarak görevlinin yanında gidip siyah poşeti yırtmaya başladığında korkuyla başımı kaldırdım.

Kalabalık etrafına toplansa da poşetten çıkan minik beden ile acıyla gözlerimi kapattım. Her tarafı mosmor, yara bere içindeydi.

"Kumsal geri çekil!"

Bir adam onu geri çekmeye çalışsa da adının Kumsal olduğunu öğrendiğim kadın çocuğun cesedine sarılmış bağırarak ağlıyordu.

"Olmaz Yiğit, şimdi olmaz. Çok erken Yiğit, çok erken!"

Başımı tekrardan Demir'in göğsüne yasladım.

"Demir içeri girelim. Dayanamıyorum ben."

Tek kelime etmeden kaskatı kesilmiş bedenine yapışık bedenimi içeriye sürükledi.

İçim cız etmişti o çocuğu öyle görünce. Nasıl bir vicdansız el kadar çocuğa bunu yapabilirdi ki?

Koridora girdiğimiz sırada yoğun bakımın kapısı açılmış ve içeriden bir doktor çıkmıştı.

"Esma Işık'ın yakınları?"

Abim ayağa kalktığında hızla onun yanına gittim.

"Nişanlısıyım ben."

Doktor başını sallayıp elindeki eldiveni çıkardıktan sonra abimin omzuna yavaşça vurdu.

"Çok şanslısın genç adam, nişanlın geçirdiği travmayı çok iyi atlattı. Şu an ayılma odasında, birazdan normal odaya alıp gerekli bilgilendirmeyi yapacağım."

"Ger-gerçekten mi?"

Doktor gülerek başını salladı.

"Daha önce hangi doktorun yalan söylediğini duydun? Birazdan çıkacak zaten."

Abim bir anda doktora sarıldığında doktorun gülümsemesi genişlemiş, eldiven olmayan elini abimin sırtına koyup bir kaç kere vurarak geri çekilmişti.

"Çok teşekkür ederim. Allah sizden razı olsun."

"Senden de genç adam. Ama şunu unutma, bu iki hafta özellikle nişanlının strese ve sinire maruz kalmaması lazım. Sakın ona, sana sinirlenecek sebepler verme."

Abim hızla başını salladı.

"A-asla."

Doktor başıyla bize selam verip koridordan çıktığında abime döndüm. Eliyle gözlerimi siliyordu.

Ağlıyordu!

Bu sefer mutluluktan dolmuş gözlerimle yanına gidip beni fark etmeden kocaman sarıldım. Burnunu çektiğinde tebessüm ederek konuştum.

"Seni ağlarken göreceğimi söyleseler katılana kadar gülerdim abi."

Eliyle saçımı çocukmuşum gibi karıştırdı.

"Konu Esma olunca, hele de sağlığı, güvenliği olunca ne yapacağımı bilmiyorum ki ben."

Şirince sırıttığım sırada Bora yanımıza gelip hızla montunu giymeye başladı.

"Ben baklava almaya gidiyorum. Hem hastanedekilere dağıtırız hem de biz yemiş oluruz."

Abim onay verir gibi başını sallayıp montunun cebinden kredi kartını çıkararak konuştu.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?"

Bora elini asker selamı vererek başına koydu.

"Tabi ki Deniz abi. Ne istersen."

Abim Bora'nın omzuna dostane şekilde vurup kartı avcunun içine koydu.

"Esma baklavadan çok fıstık sarmasını sever. Alacağın dükkanda ne kadar varsa hepsini al. Ayrıca baklavayı da aynı şekilde yapıp karttan ödüyorsun, itiraz kabul etmiyorum. Bir de son olarak çiçekçiden papatya alır mısın? Esma çok sever, kalktığında sevdiği şeyleri görsün."

Bora kartı abimin cebine koyup hızlıca koridora koşarken bağırdı.

"Esma yengemdir ve yengem için asla masraftan kaçınamam Deniz abi. Sen sonra alırsın nişanlına."

Koridorun sonunda durup bize döndü.

"Ayrıca Esma yengemin gözünü açtığında en sevdiği şeyleri başında görmesini istiyorsan çiçekten önce senin onun başında beklemen gerekiyor."

♟♟♟

"Doktor bir odaya bu kadar kişi doluştuğumuzu görürse bizi hastaneden atar biliyorsunuz değil mi?"

Gülce ortaya doğru konuştuğunda omuz silkip ayaklandım.

"Gülce'cim doktor bir gelsin benim ona çok güzel bir teklifim olacak zaten."

Alayla güldüğünde Derman ve Bora ellerini silkerek içeriye girdiler. Bora direk abime döndü.

"Deniz abi kurban olayım beni bir çimdikle. Üç katlı hastanedekilere toplam yedi kilo tatlı dağıttık. Yedi!"

Derman Bora'nın başının arkasına vurup gözlerini devirdi.

"Hadi lan oradan. Ne zaman arkama dönsem ikişerli ikişerli ağzına atıyorsun baklavaları. Anlamıyorum ki nasıl bir miden var senin?"

Elini karnına koyup okşadı.

"Biz kendisiyle çok güzel anlaşıyoruz, sen hiç merak etme."

Derman Aslı'nın yanına oturduğunda Demir bana döndü.

"Bak saat gece dört oldu hala hiçbir şey yemedin. Gel inat etme bir tost alayım en azından sana."

Başımı hızla iki yana salladım.

"Ben aç değilim. Kızılcık şerbetim ile pırasalı yumurta yiyeceğim evimde."

Bora yanımızda bittiğinde Demir'e döndü.

"Demir bırak sen yengemi gel bana tost almaya gidelim, ben çok acıktım."

O kadar baklavanın üzerine nasıl hala aç kalıyordu ben anlamış değilim.

"Bora boşal da semerini ye kardeşim. Tamam mı?"

Ağlanarak bana döndüğü sırada doktor açık kapıdan içeriye girdi.

"Maşallah az toplanmışsınız tek kişilik odaya."

Doktor ve yanındaki iki hemşire odanın ortasında durunca yavaş adımlarla doktora ilerledim.

"Doktor bey Esma ne kadar burada kalacak?"

Saatine bakıp bana döndü.

"Odaya gelecek şimdi. Geldiği saatten itibaren beyin kanaması riski için uyanık kalması gerekiyor bu yüzden müşahede altında kalacak bu gece."

Yüzüme en şirininden bir gülümseme yerleştirip sesimi yüzümün aksine ciddileştirdim.

"Ben diyorum ki doktor bey, tabi Esma için riskli olmazsa. Müşahede süresini Esma benim evimde geçirse. Hem hepimiz bu küçük odaya sığmak zorunda kalmayız ki bu Esma için mikrop olasılığından daha iyi bir şey, hem de evim-"

"Tamam gidebilirsiniz. Yeter ki sus."

Gözlerim kocaman açıldığında bir adım geriledim.

"Cidden olur mı? Gidebilir miyiz?"

Doktor raporları hemşireye uzatıp tekrardan bana döndü.

"Travmayı bu denli iyi bir şekilde atlatmasaydı mümkün değildi. Uyumaması gereken süre önlem amaçlı. Bu geceyi sapa sağlam atlatıp iki hafta boyunca kendini yıpratacak şeylerden uzak durursa hiç bir şeyi kalmaz."

Deniz abim yanıma gelip doktora döndü.

"Peki Allah korusun beyin kanaması olursa bunu nasıl anlayacağız?"

"Mide bulantısı, sürekli kusma isteği, görme bozukluğu, güçsüzlük ve en önemlisi yüz felci. Bu belirtilerden biri dahi olursa hastayı hemen buraya getirmeniz gerekiyor."

Doktor hemşirelere dönüp çıkmalarını işaret etti. Ellerini göğsünde birleştirip abime döndü.

"Hastane doktoru olarak değil sadece mesleğini hakkı ile yapmaya çalışan biri olarak söylüyorum bu saati ev koşullarında atlatması en iyisi. Uzanmasın, sırtına yastık koyup koltukta yaslanarak otursun ve ayağa kalkmasın."

Deniz abim başını salladığında Esma yatağında uyanık şekilde odanın kapısına getirildi.

"Hastayı çıkışa hazırlayın, gerekli saati ev ortamında tamamlayacak."

♟♟♟

"Ben sert çekmeseydim seni olmayacaktı."

Başımı önüme eğerek konuştuğumda Esma eliyle beni dürtüp avucunu gösterdi.

"Sen beni çekmeseydin o arabanın altında kalacak ve belki de ölecektim Deva. O yüzden benim yüzümden deyip deyip durma valla sinirleniyorum patlatıcam bir tane."

Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp arkama yaslandım. Esma arka koltuğa yan bir şekilde oturmuş sırtına kapıya yaslayarak gidiyor, ayaklarını kucağıma alarak da ben yanında oturuyordum.

"İyisin dimi Esma?"

Sabır çeker gibi nefes alıp abime döndü.

"Evet Deniz, evet hayatım çok iyiyim. Sorup sorup durmazsan!"

Abim gülerek dikiz aynasından bana baktığında parmağımı tehdit vari şekilde salladım. Sonunda evimizin sokağına girdiğimizde toparlanıp Esma'ya döndüm.

"Bizim eve geçiyoruz. Demir'de söyledi, hepimiz bende kalıyorsunuz. Terasta otururuz, hava kendimize getirir bizi."

Konuşmasına izin vermeden elimi yüzüne doğru götürdüm.

"İtiraz yok, valla hem annenleri hem benim annemleri arar hepsini başına salarım."

Esma ellerini teslim olur gibi kaldırdığında başarının o müthiş hissiyatı ile sırıttım. Garaja geldiğimiz için arabadan inip Esma'nın kapısını açarak çantasını aldım. Abim yanıma gelip kızılcık şerbetimi kucağına alıp merdivenlere yönelince arabayı kilitleyip arkalarından çıktım.

Bora, Aslı, Gülce, Derman ve Demir yemek için bir şeyler almaya gittiklerinden onları beklemeden asansöre bindim.

Çantamdan anahtarı çıkardıktan sonra kapıyı sonuna kadar açtım ve abimin ve kızılcık şerbetimin içeri girmesine yardım ettim.

İyi görümcelik ve iyi kardeşlik kazanacak!

Abim Esma'yı l koltuğa oturttuğunda odamdan ona uygun pijamalarımı getirip abimi evin dışına şutladım. Yavaş yavaş pijamalarını giydirdiğimde minnetle gülümsemeye başladı.

"Bana öyle bakma kızılcık şerbetim valla oturup ağlarım burada."

Arkasına yastığını koyup abime seslendim ve odama gidip pijamalarımı giyindim. Evdeydik sonuçta, e yabancı da yoktu. Ne diye pantolonla rahatsız rahatsız oturayım yani?

"Alt tarafı bir gece bunlar ne?"

İçeriden sesler gelmeye başlayınca saçımı sıkı bir at kuyruğu yapıp odamdan çıktım. Bizimkiler gelmişti.

Hepsinin ellerinde üçer tane poşet vardı ve hepsi ağzına bir doluydu.

"Bütün marketi boşalttınız galiba?"

Alayla sırıttığımda Derman yakasını silkerek bana döndü.

"Kasiyerden utandım. Bak cidden öyle bir baktı ki kendimi hayvan gibi hissettim. On beş poşet tuttu, on beş!"

Bora poşetleri karıştırırken Derman'a döndü.

"Ne alakası var? Benim üç günlük alışverişim bu."

Ellerimi silkeleyip poşetleri alacağım sırada Demir elimdekileri alıp göz kırparak mutfağa geçti. Derman'da yardım ettiğinde bütün poşetler mutfağa taşınmış oldu. Gülce ve Aslı yanıma gelip yerleştirmeye yardım ettiklerinde tek işimiz deli gibi aç olan karnımızı doyurmaktı.

Üçümüz salona girdiğimizde karşılaştığımız manzara tam olarak şuydu.

Deniz abim Esma'nın başını göğsüne yaslamış onunla konuşuyor, Derman yastıkla Bora'yı boğuyor Demir de onları ayırmaya çalışıyordu.

"Ya çocuk musunuz ne yapıyorsunuz ya?"

Abimi Aslı ile beraber zor zar kenara çekip ağzı yüzü yastığın altında kaymış Bora'yı Gülce yüzünü yıkatmak için lavaboya götürdü.

"Ya bu çocuk beni deli edecek. Tutturmuş Aslı'nın babası sana Aslı'yı vermez, o cimri, pinti insan sevmiyor diyor."

İlk defa gördüğüm bir masumiyetle Aslı'ya döndü.

"Verir dimi Aslı? Ben valla pinti değilim."

Demir yüzünü sıvazladığında Aslı gülerek Derman'ın boynuna sarıldı.

"Sen o Bora'ya ne bakıyorsun medeni öküzüm, tabi verir."

"Ay yeter! Yemek yapacaksınız yapın, yapmayacaksınız ben hazır söyleyeceğim!"

Bu ses kimden geldi tahmin edin?

Hayır Bora değil. Kız versiyonu, onun mümin kardeşi Gülce.

"Ne yapalım ortak bir karar almamız lazım."

"Pizza."

"Hamburger."

"Lahmacun."

"Beyti kebabı."

Bunlar benim evimi kebab salonu falan mı sanmışlardı?

"Tamam makarna yapıyorum."

Söylenmelerini duymazdan gelip mutfağa gittim. Daha önce yapıp buzluğa kaldırdığım köfteleri ve patatesleri çıkardım. Kızartma tavalarını hazırlayıp bir yandan da makarnanın suyunu koydum.

Aslı yanıma gelip patatesleri doğrarken Derman ve Demir'de masayı kuruyorlardı.

"Kaç tane köfte kızartacaksın?"

Gözümle bütün poşetleri işaret ettim.

" Bora hariç kişi başı dörder tane yese, Bora'da en fazla yedi tane yese otuz beş tane köfte yapar."

Başını sallayıp kalan doğradığı patatesleri kızartma tavasına attı.

Aradan geçen kırk dakikanın ardından her şey hazırlanmış ve sofra kurulmuştu. Hepimiz yemeğimizi afiyetle yedikten sonra içimde bulaşıkların pisliğini düşünen ve kriz geçiren tarafım kazanmış, içerdekiler yapacak bir şey bulurlarken ben bulaşık makinesini yerleştirmiş mutfağı bal dök yala yapmıştım.

Bir daha uyarıyorum, yalamayın!

Önlüğü çıkarıp kapının arkasına astım ve ahaliye döndüm. Saat sabah altıya geliyordu ama hala etraf zifiri karanlıktı.

"Tabu oynayalım."

Aslı atıldığında Bora, Gülce ve Esma hızla başını sallayıp onayladılar. Diğerleri de zorla da olsa kabul ettiklerinde dolaptan tabuyu getirdim.

"Kızlar erkeklere karşı. Hazır mıyız?"

Gülce anlatacak ve biz anlayamaya çalışacaktık.

"Gökten iner?"

Aslı atıldı.

"Yıldız"

"Kanatları var."

Hızla konuştum.

"Melek."

Elini türetmemi ister gibi salladı.

"Gibi, böyle topuklu ayakkabı giyer."

Aslı resmen çığlık atarak Gülce'ye döndü.

"Ben ben ben."

Gülce Aslı'ya bakıp başını iki yana salladı.

"Pas."

Diğer kelimeye geçti.

"İnle kim top oynar?"

"Cin."

Gülce başını salladı.

"Yanında ne iyi gider?"

Aslı hızla ileri atıldı.

"Toniiik."

Bütün herkes ona döndüğünde boğazını yapmacık bir şekilde temizledi.

"Süre bitti tamam."

Bora bağırdığında Derman ayağa kalktı.

"Hani bi hayvan var spiral şeklinde bi kabuğu var."

Bora parmak kaldırınca hepimiz kahkaha atmaya başladık.

"Lan oğlum söylesene ne parmak kaldırıyorsun?"

"Tamam be. Salyangoz!"

Derman başını sallayıp devam etti.

"Hah ona çok benziyor. Şey ile bağdaştır, sen nezle olunca ne akar burnundan?"

Demir ve Deniz abim tek kelime etmeden Bora'yı izlerken Bora bir anda ayaklandı.

"Sümük."

"Evet evet bu salyangoz benzeri hayvanda bundan var."

Bora kaşlarını çatıp çenesini kaşımaya başladı.

"Nasıl yani hayvanin sümüğü mü var?"

Derman derin bir nefes aldı.

"Evet. Karafatma nedir?"

"Hamamböceği."

Derman parmağını şaklattı.

"Hah 2. kelimeyi kes."

"Boc"

Elini alnına vurup başını iki yana salladı.

"Yok yok kelimenin tamamını."

"Hamamboc."

Kum saati aktığında hızla ayağa kalktım.

"Süre bittiiii."

Derman Bora'ya döndü.

"Allah belanı vermesin tamam mı? Sümüklü böcek lan alt tarafı!"

Bora gözlerini devirip kahvesinden bir yudum daha aldı. Sıra bizdeydi ve kızılcık şerbetim anlatacaktı.

"Ben Deniz ile neyim?"

Aynı anda bağırdık.

"Nişanlı."

Elini şıklattı.

"Son heceyi at."

"Nişan!"

Gülerek diğer kelimeye geçti.

"Deva sen neyi çok seviyorsun ?

Kaşlarım çatıldığında elini salladı.

"Hani burcun getiriyor sana bu özelliği, sırf sürekli yaptığın için elektrik süpürgesini sessiz aldın ya?"

Bir anda ayaklandım.

"Temizlik."

"Heh işte. Temizlik neyden gelir?"

Gülce atladı.

"İmandan."

"Son heceyi at."

"İman!"

Elindeki oyuncağı kahkaha atarak salladı.

"Doğruuu."

"Bitti bitti süreniz bitti."

Bu sefer anlatmak için Deniz abim kalktı.

"Savaşta yaralıları kurtarır!"

Derman ve Demir aynı anda bağırdı.

"Doktor!"

Abim elini devam et anlamında salladı.

"Değil. Türetin."

"Sıhhiye!"

Demir konuştuğunda abim ona döndü.

"Değil, yukardan gelen bir şey."

Bora çığlık atarak kalktı.

"Allah!"

Abim elini yüzüne kapatıp iki yana salladı.

"Pas geçiyorum."

Diğer kartı eline aldığında bir anda yüzü parladı.

"Cin nerden çıkar?"

Aynı anda bağırdılar.

"Lambadan."

En sonunda bir sayı aldıklarından hepsi birden sevinç dansı yaparken kum saatini salladım.

"Bitti bitti, süreniz bittiii."

Aslı anlatmak için ayağa kalktı. Kartı eline aldığında direk bana döndü.

"Ceylin buraya geldiğinde bir yere gidelim demişti. Neresi orası?"

"Kafe."

"Heh tamam. Orada neler var?"

Esma ve Gülce benimle beraber saymaya başladı.

"Masa, bardak."

"Kahve, cam."

"İnsan, müşteri, yemek."

Aslı hızla elini iki yana salladı.

"Hani sana yavşıyorlardı ya Deva!"

Başta Demir ve Derman olmak üzere erkek grubu ayaklandığında Aslı'ya 'mal mısın sen' der gibi baktım.

Bu burada söylenecek şey miydi canım?

"Garson!"

"Evettt."

Demir karşıma geçti.

"Hangi kafe o?"

Omzumu silktim.

"Bilmiyorum ki."

Alayla kaşlarını kaldırdığında elini beline koydu.

"Ha hepsinde sana yavşayan var yani. Çok güzel çok güzel."

Aslı koltuğun tepesine çıktı.

"Deva taş gibi kız yavşamayıp ne yapacaklar? Oturun yerinize oyun devam ediyor. Hadi hadi hadi."

Derman eliyle 'gözüm üzerinizde' der gibi el kol yapınca dil çıkardım. Sıra onlardaydı ve Demir anlatacaktı.

"Şimdi diyelim Mısır'da deden var, ve artık yaşamıyor, sana ne bırakır?

Bora hızla ayaklandı. Allah'tan alt komşumuz Esma'ydı. Yoksa şimdiye deprem oluyor diye apartmanı ayağa kaldırırlardı.

"Piramit."

Demir gözlerini devirip Bora'ya eğildi.

"Lan senin deden tutankamon mu? Ne piramidi?"

"Aman be. Pas hadi pas."

Demir bir diğer kartı seçti. Kelimeyi gördüğünde grubuna döndü.

"Kurban olayım sadece Bora'ya bırakmayın."

Abimle gülerek başını salladığında Demir anlatmaya başladı.

"Cennet kimin ayakları altındadır?"

Hepsi bir ağızdan konuştu.

"Anne."

Başını sallayıp devam etti.

"Heh. Annelerin özel bir günü olur?"

"Regl."

"Anneler günü."

Kocaman bir kahkaha attığımızda Demir elindeki kartı Bora'nın gözüne gözüne soktu. Çünkü evet, regl cevabını Bora vermişti.

"Oğlum Samet amca seni üç kere atıp hiç tutmadı mı? Sen nasıl yaşıyorsun bu mantıksızlıkla?"

Bora alayla gözlerini devirdi.

"Demir sen bilmiyor musun benim küçükken ne kadar toplu olduğumu? Nasıl kaldırsın babam beni ?"

Derman atıldı.

"Niye lan top mermisi misin sen de adam seni kaldıramasın?"

Sıra tekrardan ve son kez bize gelmişti.

Aslı anlatacaktı.

"Derman'ı anlatırken en çok kullandığım sıfat?"

"Ayı?"

Başını iki yana salladı.

"Odun?"

"Hayır ya iyi düşünün."

"Kalas!"

Derman söylediğimiz her kelime tekrar tekrar şok olmuş şekilde Aslı'ya dönüyordu.

"Öküz."

Kartı sevinç çığlığının eşliğinde masaya attı.

"Evetttt."

Derman Aslı'ya doğru dönüp başını eğdiğinde Aslı şirince sırıtıp ona öpücük atarak yanıma oturdu.

"Cidden mi yani?"

Bora hala katılır gibi kahkaha atıyor Derman'da onu öldürecekmiş gibi bakıyordu.

"Gel lan buraya."

Onlar aralarında konuşurken(!) odama gidip kendime kalın bir hırka aldım. Sabah saatleri olduğu için üşümeye başlamıştım.

Odadan çıkacağım sırada bilgisayarıma bildirim gelince merakla masanın başına oturdum.

Bu saate kim mail atacaktı ki?

Şifreyi girip mailleri açtım. Karşımda gördüğüm mail ve tarif ile gözlerim kocaman açılırken dudaklarımdan istemsizce bir çığlık firar etmişti.

İçerideki sesler kesildiğinde odama doğru koşma sesleri yükseldi ve kapalı kapı sertçe açıldı.

"Deva ne oldu?

"Bir şey mi gördün? İyi misin?"

Abimler ve Demir yanıma geldiğinde elimle bilgisayarı işaret ettim.

"Demir ben mahvoldum."

Önümde çöküp ellerini dizlerimin üzerine koydu.

"Ne oldu ki bir tanem?"

Bilgisayarı çevirip ağlanarak ona baktım.

"Satranç turnuvasına üç hafta kalmış ve ben bunu unutmuşum bile!"

♟♟♟

Bölüm Sonuuuu.

Nasıldı bölüm, beğendiniz mi?

Bol kahkahalı bir bölüm yazayım dedim. Şahsen yazarken çok güldüm de dkdkdk

Neyse neyse.

Bu bölüm adı geçen Yiğit, Kumsal ve Poyraz karakterleri haziran ayında yayınlayacağım 'Ölümün Sessiz Uykusu' kitabımın karakterleri. Eğer bu bölümü haziran ayında okuyorsanız profilimden kitabıma bakmayı unutmayıııın.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Onlar benim tek motivasyon kaynağım.

Sizleri kocaman öpüyor ve bir sonraki bölüme davet ediyorum. Görüşmek üzere, hoşça kalın❤️

 

Bölüm : 01.02.2025 20:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...