39. Bölüm

Esma&Deniz Özel Bölüm

Zeynep
yazarzeeyzey

 

Esma'dan...

 

"Evet Semiha teyze ilaçların bunlar. Sabah akşam aç karnına kullanman yeterli olur."

 

"İyi ki varsın Esma kızım. Duydum nişanlanmışsın, Allah seni sevdiğine bağışlasın, bir yastıkta kocayın inşallah."

 

Tebessüm edip poşete koyduğum ilaçları Semiha teyzeye uzattım. Ağzımı açacağım sırada biri konuştu.

 

"Amin teyzecim, amin."

 

Elinde bir buket papatya ile içeri giren Deniz, Semiha teyzeye başıyla selam verip çiçekleri bana uzattı.

 

"H-hoş geldin."

 

Gülümsedi.

 

"Hoş buldum."

 

Semiha teyze de eczaneden çıkınca yalnız kalmıştık. Kasanın arkasından çıkıp yanına geldiğimde gözüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

 

"Sanırım ben bir gün bile olmamasına rağmen haddinden fazla bir şekilde özledim."

 

Tebessüm ettiğimde elini bana uzattı.

 

"Bu gününü bana ayırabilir misin?"

 

Ellerimi ellerinin arasına aldı.

 

"Adliyede küçük bir işim var. Oradan yemek yiyip biraz vakit geçirelim diye düşünmüştüm. Uygun olur mu senin için?"

 

Hızla başımı salladığımda gülüp başını önüne eğdi. Bakışlarım kıyafetlerime kaydığında ellerimde olan elleriyle onu sandalyeye oturtup yan şekilde döndüm.

 

"Ben o zaman üzerime daha düzgün bir şeyler giyip geliyorum. Beni burada bekleyebilir misin?"

 

Başını olumlu anlamda sallayıp yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Tebessüm ederek ayaklandım ve seri adımlarla eczaneden çıkıp apartmana girdim.

 

Bir yandan merdivenleri çıkıyor bir yandan ne ne giymem gerektiğini düşünüyordum. Tunik olmaz, kot çok basit kaçar. Elbise. Düğüne mi gidiyorum sanki?!

 

Beyaz kazak ve bej kumaş pantolon. Evet evet. Üzerine kabanım ve topuklu botlarım. İşte bu kadar. Rahat ve şık.

 

Kapıyı açıp seri adımlarla odama geçtim. Kafamda ayarladığım kombini üzerime geçirip saçlarıma hafif bir dalga modeli verdim. Sade bir makyajın ardından yine bej tonlarındaki çantamı alıp odamdan çıktım.

 

Önce evden daha sonra apartmandan çıkıp eczaneye geri girdim.

 

"Hazırım ben, gidebiliriz."

 

Başını salladığında elini belime koyup ikimizi de eczaneden çıkardı. Karşı kaldırımdaki arabanın yanına gidip ön koltuğa oturdum.

 

Çalıştığı adliye buraya yakındı bu yüzden sohbet ederek gereken mesafeyi kat etmiştik. Adliyenin önüne park ettiğinde arabadan inmiş ve ben kemerimi açıp, çantamı takana kadar kapımı açmıştı.

 

"Teşekkür ederim."

 

Elimi tutup emin adımlarla adliyeye girdiğimizde içimdeki heyecanı durduramıyordum. Yanımızdan geçen çoğu kişiye selam vermiş hayırlı olsun dileklerini sunanlara içtenlikte gülümsemişti.

 

Ve ben her hareketinde parmağımdaki yüzükte onun adının yazmasının ne kadar güzel bir şey olduğunu anlamıştım.

 

Odasına geldiğimizde kapıyı açıp eliyle içeriyi işaret etti. Arkamdan o da içeri girip kapıyı kapattı ve montunu askılığa astı.

 

"İçecek bir şey ister misin?"

 

Masasının önündeki koltuklardan birine oturup başımı iki yana salladım. Çantamı önümdeki küçük sehpaya bırakıp ona döndüm. Dolabından çıkardığı cübbesini giyip elindeki dosyaya göz gezdirmeye başlamıştı.

 

Cübbesinin boyun tarafı katlı kalınca yavaşça ayaklanıp önüne geçerek düzeltmeye başladım. Hareketlerimi soluksuz izlerken göz temasımızı bir saniye kesmemişti.

 

İşim bittiğinde ellerim yanıma doğru düşerken tekrardan eski yerime geçememiştim. Ayaklarım sanki bedenimden ayrılmış, burada durmamı emrediyor gibiydi.

 

Yavaşça yaklaşıp anlıma küçük bir öpücük kondurduğunda gözlerimi kapatıp tebessüm ettim. Yanımda var olmadığı her an onu deli gibi özlerken, yanımda olduğu anlarda gözlerine bakarken dahi çekiniyordum.

 

İki eliyle yüzümü avuçlayarak fısıldadı.

 

"Hayatımda ilk defa bir davaya gitmek istemiyorum. Odamda kalmak için ezbere bildiğim dosyaları bile baştan sona okuyacağımı hiç tahmin etmezdim."

 

Tebessüm edip içimdeki utangaçlığı bir mühlet kenarda bırakarak yanağına kısa bir öpücük kondurdum.

 

"Ben hep buradayım, seni bekliyorum. Davayı hallet ve gel."

 

Eli ensesine giderken derin bir iç çekti.

 

"Hem aklım hem de kalbim bu odadayken mi? İşim çok zor olacak."

 

Gülerek başımı salladım.

 

"Benim bildiğim Deniz Ilgaz bu işi tereyağından kıl çeker gibi halleder."

 

Güldüğünde tekrardan yanaklarında peydahlanan gamzeleri içimde tekrardan onu öpme isteği uyandırıyordu.

 

"Kalbimden bu denli gazımı aldığıma göre, üzülerek de olsa gidiyorum ben. Ayrıca o rahatsız koltuklara oturma, benim koltuğuma otur."

 

Belgelerini son kez kontrol edip el sallayarak odadan çıktı.

 

İlk beş dakika biraz dışarıyı izledim, sonrasında Deniz'in odasını inceledim ve daha sonra bu saate kadar telefonumla oyalandım. Çünkü gittiğinin üzerinden bir buçuk saat geçmişti ama hala gelmemişti.

 

Arkama yaslanıp esneyeceğim sırada bir anda kapı açılınca istemsizce doğruldum.

 

"Deniz savcım."

 

Elindeki dosya ile dingonun ahırına girer gibi içeri giren kadın beni baştan aşağıya süzüp - içeriye davet etmediğim halde- girip kapıyı kapattı.

 

"Siz kimsiniz?"

 

Ellerini göğsünde birleştirip tek kaşını sorguya çekermiş gibi havalandırdı.

 

"Bu odada olan benken ve siz sonradan gelmişken bu soruyu benim sormam gerekiyor. Ayrıca kapı çalmanın icat edildiği dönemlerde olduğumuzu hatırlamak isterim."

 

Bir anlık afalladığında bakışları etrafta gezindi.

 

"Acelem vardı dava ile ilgili, Deniz savcım olsa yadırgamazdı. Neyse asıl konuya dönelim siz ne vasıfla Deniz savcımın odasında o yokken bulunabiliyorsunuz?"

 

Bu kadın bana ayak üstü hesap mı soruyordu?

 

Ayağa kalktım. Yüzüğümün olduğu elimle saçımı kulağımın arkasına atıp başımı yana doğru eğdim. Bakışları parmağıma kaydığında kaşları çatılmıştı.

 

"Ben Deniz savcınızın nişanlısıyım. Asıl kimsiniz de beni bu şekilde sorguluyorsunuz?"

 

Elindeki dosyayı sertçe masaya bıraktığında sinirle derin bir nefes aldım.

 

"Güvenliği çağıracağım. Ne biçim hadsizlik, yüzsüzlük bu? Deniz savcım bekar nasıl böyle bir yalan söylemeye cesaret edebiliyorsunuz anlamıyorum? Bir de gelmiş böyle laubali şekilde oturuyorsunuz."

 

Bana doğru tehdit vari bir adım attığında sertçe başımı kaldırdım.

 

"Eğer bana biraz daha hakaret vari tavırlarda bulunursanız hak ettiğinizi yapmaktan geri çekilmem."

 

Ağzını açacağı sırada kapı açılmış ikimizin de odağı oraya yönelmişti.

 

"Esma, hayatım"

 

Tebessüm edip başımı hafifçe yana yatırarak seslendim.

 

"Efendim sevgilim."

 

Kadın bir adım geriye gittiğinde Deniz içeri girmiş ve kadını gördüğünde kaşları çatılmıştı.

 

"Aygün savcım, hayırdır?"

 

Az önce masaya çarptığı dosyayı alıp Deniz'e uzattı.

 

"Ben Yiğit Ertürk davası için gelmiştim Deniz savcım."

 

Deniz cüppesini çıkarıp yanıma geldi. Eli arkamdan belime dolandığında gururla Aygün'e doğru güldüm.

 

Herkes haddini bilmeliydi.

 

"Size o davaya ben bakmıyorum demiştim Aygün savcım."

 

Aygün sessiz kaldığında Deniz tekrardan konuştu.

 

"Başka bir şey yoksa?"

 

Başını sallayıp elindeki dava ile odadan çıktığında Deniz'e döndüm.

 

"Ben bu kadını hiç sevmedim."

 

Gülerek başımın üstüne uzun bir öpücük kondurdu.

 

"Boş ver, senin sevgine layık biri olduğunu düşünmüyorum zaten."

 

♟♟♟

 

Arabaya yeniden binip Deniz'in sürpriz dediği yemek yiyeceğimiz mekana gitmek için yola çıkmıştık. On beş dakika geçmesine rağmen hala yoldaydık.

 

Dikkatini dağıtmamak için konuşmak istemiyordum ama çok sıkılmıştım.

 

Dayanamayıp Deniz'e döndüm.

 

"Radyoyu açabilir miyim?"

 

Gülerek bana döndü.

 

"Sahip olduğun bir şey için neden benden izin alıyorsun?"

 

Dudaklarımda istemsiz bir tebessüm oluştuğunda başımı sallayıp radyoya uzandım. Çıkan şarkı Simge'nin Aşkın Olayım şarkısıydı. Değiştireceğim sırada Deniz beni durdurup yüzünü benden taraf çevirmişti.

 

"Kalsa olur mu? Sevdiğim bir şarkı."

 

Başımla onayladığımda önüne dönüp fısıldar gibi konuştu.

 

"Bana seni hatırlatıyor."

 

Yanaklarıma kan hücum ederken başımı önüme eğdim.

 

"Yüzün gülünce, güneş doğar ya
Gözlerimi kısarım, güller açar bir anda
İşte seninle, bir ömür böyle
Günler güneşler, dolup ellerimizde"

 

Parmaklarıyla direksiyonda ritim tutuyor her on beş saniyede bir bana dönüyordu.

 

Şunun şurasında evlenmemize bir haftadan az bir süre kalmıştı ama ben hala en ufak bir hareketinde domatese dönüyordum.

 

Arabayı durduğunda bana dönüp sıcacık gülümsedi.

 

"Geldik."

 

Tebessümüne karşılık verip arabadan indim. Yanıma gelip hemen elimi elinin arasına hapsettiğinde beraber Beyoğlu'nun meşhur sokaklarında yürümeye başladık.

 

Gezdiğimiz süre boyunca ben etrafın güzelliğini izlerken Deniz bakışlarını benden almamıştı.

 

Galata kulesinin önünde durduğumuzda kapıdaki görevliye başıyla selam verip ikimizi önce içeriye sonra asansöre yöneltti.

 

Asansörde bakışlarımı ondan çekemezken o da tebessümünü yüzünden eksik etmiyordu. Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına alıp yanağıma kısa bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde göz temasımızı kesmezken sessizce yutkundum.

 

Asansörün sesi ikimizi de kendimize getirirken önümüze dönüp kata doğru adımladık. Yemek yenecek olan salona geldiğimizde garson yanımıza geldi.

 

"Selam yenge. Sizin masa on sekiz numara afiyet olsun."

 

Deniz'in eli belime uzandığında garsonun davranışı ile başını önüne eğip güldü.

 

Bu adam beni nereden tanıyordu da bana yenge diyordu?

 

Bakışlarım Deniz'e döndüğünde bizi masamıza doğru yönlendirdi. Sandalyemi çekip kendi yerine geçtiğinde bende çantamı masanın kenarına bıraktım.

 

"Aaaa Esma yenge, selam."

 

Aniden yanımızdan geçip kaybolan adam ile kaşlarım çatılırken etrafa bakındım. Ne oluyordu be?

 

O sırada garson yanımıza geldi.

 

"Ne yemek istersin?"

 

Bana doğru menüyü uzattığında kuş bakışı yemeklere bakıp tekrardan Deniz'e döndüm.

 

"Karışık köfte tabağı. Sen?"

 

Önünde duran menüyü kapatıp kenara koydu ve garsona döndü.

 

"Bende aynısından."

 

Garson başını sallayıp elindeki kağıda bir kaç şey yazdı.

 

"Afiyet olsun Esma yenge."

 

Ağzımı açacağım sırada tıpkı biraz önceki adam gibi kalabalığa karışırken anlamaz şekilde Deniz'e döndüm.

 

"Ben bilmediğim bir dönemde ünlü falan mı oldum? Nasıl herkes tanıyor beni burada?"

 

Dudaklarını gülmesini engellemek ister gibi düz tutup boğazını temizledi.

 

"Bilmem, rastlantıdır belki."

 

Alaya eder gibi kaşlarımı kaldırdım.

 

"Ya Deniz biliyorsan söyle. Nasıl aynı anda beni tanıyıp da hem bana adımla seslenip hem de yenge diyecekler? Milyonda bir olan bir ihtimal bile değil ki bu!"

 

Masanın üzerindeki elimi yeniden elinin arasına alıp gülümsedi. Hala bir cevap beklerken yanımıza uçarak gelen başka bir garson tabaklarımızı önümüze bıraktı.

 

"Yemeğimizi yiyelim anlatırım sonra."

 

Başımı sallayıp yemeğime döndüm. Başımı kaldırmadan Deniz'e baktığım sırada arkamda birilerine kaş göz yaptığını fark ettim.

 

Bu gün bir bir şeyler olacaktı ama hadi hayırlısı.

 

"Hala hayal gibi geliyor biliyor musun?"

 

Deniz'in konuşmasıyla bakışlarımı tabağımdan çekip ona diktim.

 

"Ney?"

 

Çatalımı masaya bırakıp ellerimi çenemin altında birleştirdim.

 

"Altı gün sonra seninle uyanacağıma, güne seninle başlayacağıma, birlikte bir evimizin olacağına..."

 

Titrek bir nefes aldı.

 

"Karım olacağına."

 

Tebessüm edip elimin üzerinde duran elini baş parmağımla okşadım.

 

"Benim için de. Evleneceğimize, daha dün gelinlik provasından çıktığıma hala inanamıyorum."

 

Tebessüm edip ayağa kalktı.

 

"Biraz terasa çıkalım ister misin?"

 

Başımı sallayıp çantamı omzuna asarak ayaklandım. Elini belime yerleştirip aramızdaki mesafeyi sıfıra indirirken terasa doğru yürümeye başladı.

 

"Aslında seni ilk gördüğümde kokun bana o kadar tanıdık geldi ki, kendi on yıl öncesinde gibi hissettim. Deva'nın alt komşusu olduğunu öğrendiğimde sanmaktan çok öte emindim ki dünyada benden daha mutlusu yoktu. Kendimi bir anda buradaki davaları üstlenmek için adliyede buldum."

 

Derin bir nefes aldığında terasa çıktık. Korkuluklara yaslanınca karşısına geçip onu dinlemeye devam ettim.

 

"Baktığımda çevremde seni görememem bir yerden sonra sinirlerini bozmaya başlamıştı artık. Deva'nın yanında kalmamın sebeplerinden biri de buydu aslında. Sonra zaten bir cesaret karşına geçtiğimde hayatımda ilk defa heyecandan öleceğimi hissettim. Şimdi ise bir kaç gün sonra karım olacağın için heyecandan ölecek gibi hissediyorum ama önce yapmam gereken bir şey var."

 

Ceketinin cebinden siyah kadife bir kutu çıkarıp diz üstü çöktü.

 

"İlk seferki gibi fiyasko olmamasını istediğimden her şeyin önlemini aldım. Ne üzerime ilaç dökecek birileri ne de bizi azarlayacak tonton bir teyze. Komik olsa da çocuklarımıza anı olarak doğru düzgün bir şey kalsın istedim."

 

Kutunun kapağını açıp genişçe gülerek bana döndü.

 

"Gülüşünün, sesinin, kokunun her daim yanımda olmasına, bir kelimen ile bütün kötü şeyleri unutmama, varlığın ile beni dünyanın en mutlu adamı haline getirmene izin verir misin?"

 

Bir mühlet durup bakmasının ardından devam etti.

 

"Benimle evlenir misin?"

 

Elim istemsizce dudaklarımı örttüğünde hızla başımı salladım. Mutluluk ve heyecan karışımı duygu resmen karnıma ağrılar sokuyordu.

 

"Evet, tabi ki seninle evlenirim."

 

Bir anda konfetiler patladığında Deniz ayağa kalkıp kutudaki yüzüğü yavaşça sol elimin yüzük parmağına geçirdi.

 

Kollarımı boynuna doladığımda yüzünü omzuma gömdü. İki elini belime sardığında gülerek beni kendi ekseni etrafında çevirip sesli bir şekilde gülmeye başladı.

 

"Seni çok seviyorum. Ömrümün son anına kadar sadece yanımda senin olmanı isteyecek kadar."

 

Kıkırdadım.

 

"Ben daha çok seviyorum. Gözlerindeki denizde boğulup bir daha asla çıkmak istemeyecek kadar."

 

♟♟♟

 

Galata'dan indiğimizde etrafı biraz daha turlayıp sahile geçtik. Boş bir banka oturduğumuzda başını omzuma yaslamıştı. Ellerim saçlarında, bakışlarım ise yüzünde geziniyordu.

 

Dudakları iki yana kıvrıldığında konumunu bozmadan konuştu.

 

"Deniz'i izlemek için geldik, yanlış yöne bakıyorsun."

 

Onaylamaz mırıltılar çıkardım.

 

"Ben Deniz'imi izliyorum zaten."

 

Yüzündeki sırıtış sanki mümkünmüş gibi daha çok büyürken bacaklarımın üzerinde duran elimi dudaklarına götürdü. Gözlerimi kapatıp anın büyüsünde kaybolurken ona vermek için cebime koyduğum kolyeyi hatırlayıp elimi cebime attım.

 

"Ben sana bir şey vermek istiyorum. Yanında bulundurman için, benim için çok özel çünkü."

 

Başını göğsümden çekip doğrulduğunda cebimden kolyeyi çıkardım.

 

"Lisedeyken annem bana bunu vermişti. İlerideki kalbini armağan edeceğin adamı bulduğunda bunu ona vermemi istemişti. O gün okula gittiğimde kilosu yüzünden alay konusu olan bir çocuk ulu orta zorbalığa uğrayınca dayanamadım, ona sataşanlara çok pis bağırdım. Hayatımdaki ilk laf dalaşımdı."

 

Kolyeyi avcunun içine bırakıp ortasındaki çengeli açtım.

 

"O çocuk da bana teşekkür etmek için e-"

 

"Elindeki çiçekleri sana verdi."

 

Kaşlarım çatıldığında anlamaz gibi baktım.

 

"Evet de sen nereden biliyorsun?"

 

Başını önüne eğip titrek bir nefes aldı.

 

"Mavi şişe dibi gözlüğüyle dolaşan, adıyla değil de ona takılan lakabı okyanus diye anılan o çocuk benim."

 

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdüğünde elindeki kolyeye bir daha baktım.

 

"Gerçekten mi?"

 

Gülerek başını salladı.

 

"Kokunun neden bu kadar tanıdık geldiği şimdi anlaşıldı."

 

Sırtımı banka yasladım. Henüz bilmese de bana hayatımda ilk kez çiçek vermiş ve yine ilk kez kalbimin çok hızlı atmasını sağlayan kişi oydu, Deniz.

 

Beş gün kadar kısa bir süre sonra kocam olacak Deniz....

 

Yanağını öpmek için ona doğru döndüğüm sırada dudaklarım dudaklarıyla buluşmuş ve bütün kanım çekilmişti.

 

Gözleri açık bir şekilde şaşkınlıkla bana bakarken aramızdaki eli yanağıma uzanmıştı. Dudakları hareket ettiğinde nasıl yapılması gerektiğini bilmeden ona karşılık verip onun aksine gözlerimi kapattım.

 

Titrek bir nefes aldığımda dudaklarımızı ayırıp başımı göğsüne yasladı.

 

"İyi ki varsın. İnsanın hayattaki her anını bu denli güzelleştirecek bir şey hep var olmalı zaten."

 

♟♟♟

 

Nasıldı özel bölüm? Beğendiniz mi?

 

Aynı şekilde Derman ve Aslı için de özel bölüm gelecek.

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 38. bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııın.

Bölüm : 14.02.2025 20:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...