Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻
YENİ KİTABIM "MUM IŞIĞI KÜLLERİ"NE BEKLİYORUM 🩵
Sınırımız 25Oy ve yorum, sizlere güveniyorum canikomlar 🩵
17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸
💗💗💗
Son iki saatin nasıl geçtiği kafamda asla berrak değildi. O yağmurun mahvettiği, çamura buladığı yollardan son sürat geçişlerimiz, nefesi ve nabzı haddinden düşük Nil'in hareketsiz duruşu gözümün önünden asla gitmiyordu.
Ne olduğunu bilmiyorduk ve kanamasının olması artık işleri son raddeye taşıyordu.
Nasıl buraya gelmiştik, doktorlar ne deyip de onu içeriye almışlardı hatırlamıyordum. Tek bildiğim kırk dakikayı aşkındır burada habersiz bir şekilde durup içeriden sağ sağlim çıkmalarının beklemekti.
Çınar ve Oflaz kapının önünde volta atarlarken biz Sibel ile oturmuş kafamızı birbirine yaslayarak etrafa öylece bakıyorduk.
İçimdeki korku kalbimden beynime zıplıyordu. Ona ya da bebeğine bir şey olma ihtimali bile hıçkıra hıçkıra ağlamak istememe sebep olurken, böylece habersiz beklemek çıkmaz bir tünelin içinde oyalanmak gibi hissettiriyordu.
O benim hiç sahip olmadığım kız kardeşimdi. Çok sonradan kazandığım, hayatın bana hediye ettiği belki de en güzel şeylerden bir tanesiydi. Dertlerimi, mutluluklarımı, heyecanlarımı... Hayatımın her anını paylaştığım canımdı o. Hele bir de karnında bir can daha varken, o da annelik gibi dünyanın en kutsal şeyini yaşıyorken ne bebeğini ne de bizi bırakıp hiçbir yere gidemezdi.
"Biri çıkıp bir şey diyecek mi artık!"
Çınar'ın bağırması hiçbir işe yaramazken koşarak içeriye iki doktor daha girdi.
"Abi deliricem ben! Canlarım orada benim, hayatım orada, hayatımın parçası orada ama ben nasıl olduklarını, nefes alabiliyorlar mı onu bile bilmiyorum."
Gözlerini sildiği sırada Oflaz ona sıkıca sarıldı. İkisi de perişan durumdalardı. Oflaz arabada tek bir şey söylemezken ağlamamak için kendini sıktığını direksiyonu kavrayan ellerinin beyazlığından anlayabiliyordum.
Gözlerim buğulanıyordu, ağlamak istemesem de içimdeki korku artık katlanılabilir bir seviyede değildi.
En sonunda bir doktor yavaşça kapıdan çıktığında hepimiz ayaklanmıştık. Yüzündeki o hüzün kalbimi tekmelerken içimden dua etmeye devam ediyordum.
İkisi de iyi olmalıydı. Yoksa buradaki hiç kimse artık eskisi kadar iyi olamazdı.
"Nil Yalçınkaya'nın yakınları siz misiniz?"
Çınar dolan gözlerini elinin tersiyle silerken Oflaz'ın bakışları bana dönmüştü. Güç istiyordu benden. Dışarıdan sert duran, durmaya çalışan ifadesinin aksine bakışları haykırarak ağlıyordu.
O hiç kayıp vermemişti ve bu ne demek bilmiyordu.
Yanına adımlayıp elini sıkıca tuttum. O benim de kardeşimdi, o şamatalıklarıyla yüzümü güldüren, hayatımın mahvolduğunu sandığım zamanlarda bir nebze beni iyi hissettirmek için elinden gelenin fazlasını yapandı o.
"Kötü bir şey yok değil mi doktor?”
Başımdaki boneyi çıkartıp derin bir nefes aldı. Hissetmek istemiyordum, hissettiğimde o beni hep buluyordu ve ben şu an içimde büyüyen o lanet fikirlerin zehriyle zor zar ayakta duruyordum.
Bir adım atıp Oflaz'ın önüne geçtim.
"Onun için kritik süreçler devam ediyor, kendinizi her ihtimale hazırlamasını tavsiye ederim. Geçmiş olsun."
"Ne demek hazırlayın kendinizi Oflaz?" Çınar bize doğru döndü. Yüzünde tek bir ışık kalmamıştı.
"Gidecek mi bizim bebeğimiz? Sana dokunamadık biz ona!" Yakasını kavradığında artık Oflaz da ağlamaya başlamıştı.
Hepimiz Nil'in bebeği için heyecanını gördüğümüzden, bir şey olma ihtimali bile bizi mahvediyordu. O daha kokusunu bile alamamıştı bebeğinin, nasıl o soğuk toprağa emanet edecekti?
"Daha adını bile koyamadık! Kokusunu duyamadık! Sarılamadık ona!" Hıçkıra hıçkıra ağlarken Oflaz onu da sarıp çöken bedenini tuttu.
Birkaç adım geriledim. Sanki benim bebeğim o sonsuzluğa gitmiş gibi acıyordu kalbim. O benim kardeşimin bir parçasıydı.
Ben anne olamasam da onun teyzesi olacaktım. Anne yarısı.
"İyi olacaklar, ikisi de tamam mı? Biz bu hastaneye kaç kişi girdiysek yine o kadar kişi çıkacağız. Ona da yeğenime de bir şey olmayacak."
Hepimiz kapının önünde dağılmış bir şekilde bekliyorduk. Bir hemşire çıkıp kritik sürecin bu geceden ibaret olduğunu söylerken diğerleri yüzümüze acıyla bakıyordu.
Acıların aktığı bir nehrin tam ortasında kalmıştık. Ne geçebiliyorduk oradan, ne de içinde kalabiliyorduk.
İki saat kadar önde Nil kısa bir süre ayılıp büyük bir acıyla bebeğini haykırmıştı. O an tekrardan verilen ilaçlarla uyutulurken onun sesiyle bu koridordaki herkes dibi görmeye başlamıştı.
Kimsenin ayağa kalkacak hali yoktu. O kadar bir olmuştuk ki ortadaki sadece Nil'in değil hepimizin bebeği gibiydi. Oflaz ve Çınar kapının önüne çökmüşken, Sibel, Naz, Beril, ben ve Pervin yan yana oturuyorduk.
"Sıfır negatif kan grubuna sahip bir var mı aranızda?"
Bir anda kapıdan çıkan hemşire ile ayaklandım. Benim kan grubumdu bahsettiği.
Hızla başını sallarken beni içeriye doğru yönlendirdiler. Geniş bir koridordan geçip kapıdan içeriye girdiğimizde hemen karşımızda kalan koltuğa oturdum. Çok nadir bulunabilen bir kandı ve sırf bu yüzden hayatımda hiç kan vermemiştim.
Ama bu şu an önemli sayılabilecek bir şey değildi.
Sağ kolumu sıvayıp sıktığım anda diğer elimi tutan el kapattığım gözlerimi aralamıştı.
"Bana bak, hemşire hemen halledecek ama sen kötü hissettiğin an söyle tamam mı?" Saçlarımı yüzümün kenarına atıp hemşireye döndü.2
"Ben eşiyim, kendisini kan tutuyor da."1
Kadına dönmemem için eliyle yüzümün sağ tarafını kapatıp gözlerimin içine doğru bakmaya başladı. Kıpkırmızı olmuştu hareleri, gözlerinin altı çökmüştü.
Yüzümün hizasında tuttuğu yüzüne yaklaşıp iki gözünü de yavaşça öptüm. Biz birdik ve o ne kadar hissediyorsa acısını, bende o kadar kanıyordum.
Yanağımda duran eli yavaşça hareketlenirken bana doğru fısıldadı.
"Tabi ki iyi olacaklar bir tanem, tabi ki olacaklar. Senin gibi aslan bir dayıyla geçecek onun minik bebekliği, çocukluğu. Hep beraber olacağız biz. Eksilmeden."
Boştaki elinin tersiyle gözlerini sildi.
O ağladıkça ben daha çok boğuluyordum.
"Sıkıca bastırın pamuğu, ayrıca herhangi bir olumsuzluğa rağmen lütfen buradan ayrılmayın. Tekrardan kan almak zorunda kalabiliriz."
Yaslandığım yerden doğrulduğum sırada bir yandan da pamuğu bastırmaya başladım.
"O benim kardeşim, bebeğiyle beraber buradan sapasağlam çıkmadan gitmeyeceğim, merak etmeyin."
Güneşin ışıkları hastaneye vurmaya başlarken hepimiz kapının önünde devam ediyorduk bekleyişimize. Her ne kadar gece iki defa daha kan aldıkları için beni yatışa yönlendirseler de kardeşim içeride bebeğinin canıyla uğraşırken uyumak çok ağır gelmişti.
Kapı gece bir defa olsun açılmamıştı. Ne bir haber vermişlerdi bize, ne de bir hemşire girmişti içeri.
"Nil Yalçınkaya'nın yakınları?"
Koşar adımlarla içeriden çıkan hemşire Çınar ve Oflaz'a döndü.
"Bebeği kurtardık. Artık ikisi de iyiler çok şükür. Doktor bey size gereken bilgileri verir ama bu gece müşahede altında buradasınız. Geçmiş olsun."2
Hepimiz sevinçle ayaklandığımızda Çınar büyük bir haykırışla yere çökmüştü. Polat onun yanıma gidip sarıldığında Oflaz dolu gözleriyle karşıma geçip kollarını sıkıca bedenime sardı.
Yüzümü göğsüne gömüp bende sarıldım.
"Ne dedim ben sana? Benim kardeşim de yeğenim de çok güçlü. İkisinin de hepimizle beraber yaşayacak çok yılı var. Artık ne onlar bizi ne de biz onları bırakamayız dayısı."
Kapı yine açıldığında bu sefer dışarıya doktor çıkmıştı. İlk çıkışından eser kalmayan yüzüyle kocaman gülümseyip kapının hemen yanına çökmüş Çınar’a doğru eğildi.
"Genç adam çok şanslısın, karın da bebeğin de çok güçlü. Birazdan ayılır ama bayılma anında başına aldığı darbe beyin kanaması riskini neden olabilir. o yüzden bu akşam uyumayacak. Yerinizde olsam onu mutlu etmek için oyunlar alırdım, çünkü baygın haliyle bile gözlerinden yaşlar akıp duruyordu."4
BU BÖLÜM DE NİL'E YAKALIM DLKFDSJLFS
NASILSINIZ CANİKOLAR, NASIL GEÇİYOR HAYAT?
BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ?7
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIIIIN, ÖPÜLDÜNÜZ :)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.46k Okunma |
2.49k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |