Bir insanın zayıf noktası olmamalıydı,
İki korumanın ortasında elleri kelepçeli bir şekilde içeri giren Barışla beraber içimden bir küfür savurdum.
Barış'ın bakışları bana değdiği an dehşet verici bir hal aldı ve ani bir hareketle korumaların elinden kurtulup yanıma doğru koşmaya başladı, tam yanıma geleceği zaman Rüzgar onun iki kolundan tutup bana yaklaşmasını engelledi, Barış'ın ölü görmüş gibi bakışları bütün vücudumda dolanırken bir yandan da Rüzgar'ın elinden kurtulmaya çalışıyordu "Bırak lan beni, kızı ne hale getirmişsiniz piç kuruları!" Korumalar Barış'ı Rüzgar'ın elinden aldıklarında onu yere doğru fırlattılar, Barış sert bir şekilde kafasını yere çarptığında daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladım "Rüzgar! Senin derdin benimle Barış'ın bu konuyla hiç bir ilgisi yok!" zaten yanımda duran Rüzgar, söylediklerimi duymamış gibi adamlarına emir verdi "Bağlayın şu çocuğu." korumalardan biri sandalye getirdiğinde bir diğer koruma ise yerdeki Barış'ı kolundan tutup kaldırdı "Rüzgar Morgan!" sesim depoda yankılandığında Rüzgar'ın sert bakışları bu sefer beni buldu "Görüyorum da bu çocuğa çok değer veriyorsun." sinir bozucu sesi kulaklarıma çarptığında Barış'a bir şey yapma düşüncesi beni endişelendiriyordu.
Rüzgar tam karşıma geçip Barış'ı görmemi engellediğinde yavaşça yüzünü yüzüme yaklaştırıyordu, yüzümü omzuma doğru çevirdiğimde Barış'ın sesi duyuldu "Ondan uzak dur Morgan!" hemen ardından ise Barış'ın inlemesi, Barış'ı görmek için kafamı oynatacağım zaman Rüzgar elini çeneme koyup bunu engelledi.
Dudakları kulağıma yaklaştığında huylanmaya başlıyordum "Bu oyunu sen başlattın ama kurallarını ben koyarım, ya uslu uslu öteceksin ya da o çok sevgili Barışcığını bir daha göremeyeceksin." hiç bir duygu barındırmayan sesi kulaklarımda yankılanmaya başladığında yüzü görüş açıma girdi, kafamı biraz kaldırdım ve dudaklarımın üstünde dilimi gezdirdim "Yalnız atladığın bir şey var, eğer sen Barış'ı öldürmezsen ben öldüreceğim zaten." bakışları önce dudaklarımda sonra da yavaş bir şekilde irislerime ulaştığında ikimizde birbirimize meydan okuyorduk.
Evet, buradan çıkarsam ki çıkamaycağımı biliyorum, ilk yapacağım iş Barış'ı kovmak olacaktı, Barış'ı yakalayıp karşıma getiriyorlarsa bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapmışız demektir bu.
Rüzgar önümden çekilip Barış'ın yanına giderken hızlıca gözlerimle Barış'ı inceledim, burnundan az bir miktarda kan gelmişti, muhtemelen az önce yüzüne yumruk yemişti.
Rüzgar, sandalyeye bağlı bir şekilde oturan Barış'ın arkasına geçip ellerini sandalyenin iki yanına koyduğunda bakışları yine bendeydi "Eğer sen konuşmuyorsan bu arkadaş konuşur değil mi Barış?" Alaycı bir şekilde söylediklerinden sonra Barış nefret dolu sesiyle "Asla sana istediğini vermeyeceğim." istemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu ama bu tebessüm dudaklarım kuruduğu için canımı acıttı, Barış şu an tamamen rehavete kapılıyordu, az sonra silahlarını çıkarıp bana tuttuklarında şakır şakır öteceğinden emindim.
Rüzgar bu sefer ellerini Barış'ın omzuna koyduğunda Barış omzunu hareket ettirmeye çalıştı ama Rüzgar'ın omzunu sıkmasıyla hareket etmeyi bıraktı "Sence karşındaki kadın daha ne kadar böyle durabilir, bir gün? iki belki de üç ama sonrasında dayanamaz, iyi düşünmeni tavsiye ederim." dedi, Barış'ın omzunu bıraktığında hiç bir yere bakmadan korumalarıyla beraber depodan çıktı, şimdi Barış ve ben yalnız kalmıştık
"Sen aptal mısın neden yakalanıyorsun kaçıp gitsene!" içimde biriken bütün öfkeyi yavaşça dışarı akıtıyordum "Seni bırakamazdım, onca işi beraber yaptık, başın belada diye çekip gitmek yakışmazdı bana." ayağımla yere tekme attım "Senin düşünceni sikiyim böyle daha mı iyi oldu!" Barış etrafına kısaca bir bakış atıp "Kaçabilirsek-" kahkaha atarak sözünü kestim "Kaçmak kolay iş kaçtık diyelim, imzaladığımız o sözleşmeleri ne çabuk unuttun!" aklına yeni gelmiş gibi kaşlarını havaya kaldırdı, sinirle kafamı olumsuz anlamda salladım "Afferim sana Barış, afferim!" sesli bir şekilde nefes verip boynumu serbest bıraktım. Rüzgar'ı bu saatten sonra öldüremezdim, buradan kaçsak bile Alex denen adamın sözleşmesi vardı ve o da yetmezmiş gibi buradan kaçamazsak gizlilik sözleşmesi maddesi gereğince çalıştığım yeri ifşalayamazdım.
Yüksek sesle ofladım ve gözlerimi kapattım, şimdi gerçek anlamda çıkmaz sokaktaydım.
Depoda ölüm sessizliği vardı, ne Barış ne de ben konuşuyordum, gözlerimi açtım ve Barış'a baktım, aklımdaki bazı soruların cevabı belki Barıştadır "Nasıl oldu da Rüzgar benim hain olduğumu anladı?" Barış da bana baktığında gözlerinde gördüğüm ifade onun da bunu bilmediğini söylüyordu "Hiç bir fikrim yok ama sadece sen Rüzgar'ın yanındayken adamlarımız indirilmiş, bunu fark ettiğim gibi sana söyleyecektim ama çoktan bağlantı kopmuştu ve sen ortalarda yoktun, seni kaçırdıklarını anladığımda elimdeki bütün elektronik aletler kendini resetledi." her şey sadece bir kaç dakika içinde olmuştu, kafamı sallayarak söylediklerini onayladım.
Adamlarımızın yerini ben, Barış ve çete biliyor olduğuna göre bizi çetedeki biri ifşalamış olmalı ama kim niye böyle bir şey yapsın? Tamam, çetede beni sevmeyenler var ama hiçbirimiz birbirimize bunu yapacak kadar aşağılık insanlar değiliz.
"Sözleşme süresinin bitmesine ne kadar var?" söylediklerimle beraber Barış hesaplama yapmaya başladığında sadece onu izliyordum "Bir gün kadar bir süre var." yine kafamı sallayarak onu onayladığımda çekinceli bir sesle "İyi misin abla?" dedi, içten bir tebessümle ona karşılık verdim "Merak etme daha kötülerini yaşadım." dedim, yine aynı ses tonunda "Biliyorum ama gördüğüm görüntü hiç bana o günlerdeki kadını anımsatmıyor." dediğinde sessiz kaldım bu sırada boynuma giren ağrıyla yüzümü ekşitip boynuma uygun bir pozisyon aramaya başladım, hiç bir pozisyon boynumu rahatlatmıyordu.
Aramızda yine sessizlik hakimken deponun kapısı açıldı, Barış kapıya bakarken ben gelen kişiyi bildiğim için gözlerimi kapattım ve boynumu omzuma yasladım, ayak sesleri yavaş yavaş yaklaşıp yakınlarımda durduğunda halen gözlerim kapalıydı, boş depoda silahın emniyetinin açılma sesi yankılandı ve hemen sonrasında ise başımda soğuk bir metal hissettim, soğuk metal tenime değdiğinde Barış'ın sesi duyuldu "Hayır, yapma!" o kadar aciz bir şekilde söylemişti ki istemsizce yüzümü buruşturdum "Neden yapmayayım, kimse bana istediklerimi vermiyor" onun sesini tekrar duymamla sıkılmaya başlıyordum "Hiç bir şey öğrenemeyeceğini sana en başında söylemiştim." sakin ve gözlerim kapalı bir şekilde onu yanıtladığımda beni bekletmeden konuştu "Evet, senden hiç bir şey öğrenemeyeceğimi söyledin, bende senden değil başka birinden öğreneceğim zaten." gözlerimi açıp ona baktığımda göz kırptı ve bakışlarını Barış'a taşıdı "Genç adam ne dersin bu hanımefendiyi artık bu acıdan kurtarsak mı?" şefkat dolu sesi tam da Barış'ı kandıracak cinstendi "Barış bir şey bilmiyor" bakışları tekrar benim üzerime geldiğinde pişkin bir ifadeye takındı "Hadi ama tek zeki sen değilsin, küpelerin ve kolyelerinin ardındaki çocuğu bulmak o kadar da zor değildi." demek ki Barış'ın aletlerinin resetlenmesinin ardında o vardı, şaşırmıştım evet beni şaşırtmayı başarmıştı.
"Artık sadede gelelim." bakışlarımla Barış'a bunu yapmaması gerektiğini söylüyordum ama o bana bakmıyordu "Kim gönderdi sizi?" az önceye nazaran tepkisiz ve sert sesiyle birlikte Barış'ın stres olduğunu görebiliyordum, bakışları halen yerdeydi, bir ayağını sallıyordu. Konuşamazdı ikimizin de konuşmasına izin yoktu
Bu sırada depoda bir silah sesi duyuldu, vurulan ben değildim, kimse vurulmamıştı ama bu hareketle beraber Barış bana bakmıştı "Bir dahaki kurşun bu güzel hanımefendinin beyninde olur." konuşurken aynı zamanda silahı yüzümde gezdiriyordu.
Bir şeyler yapmalıydım ama ne yapacaktım?
Bütün tepkilerini izlediğim Barış'ın ağzını açtığını gördüğüm gibi söze atladım "Kapa çeneni Barış!" Barış'ı engellediğim için sinirlenmiş olan Rüzgar yanındaki korumadan bant istedi, ağzımı bantlayacağını anladığım an aklıma gelen senaryolarla birlikte hızlıca konuşmaya başladım "Tamam, konuşacağım ama bir şartla..." Rüzgar'ın bakışları bana değdiğinde tek kaşı havaya kalktı "Konuşacağına neden inanayım" dedi, "Konuşacağım ama tek bir şartla." hiç bekletmeden "Barış'ı bırak ve peşine düşme o zaman sana istediğin şeyleri söylerim." dedim, yaptığım şey kahramancılık oynamak değildi, Barış daha on dokuzunda bir gençti ve eğer konuşursa üstüne büyük bir yük binmiş olacaktı, ben zaten ölmüştüm, ölen birini bıçaklamak ona zarar vermezdi.
Rüzgar silahı alnımdan indirdiğinde adamlarına Barış'ı kafasıyla işaret ettikten sonra Barış hızlı bir şekilde itiraz etti "Ne, hayır!" bana bunu yapma der gibi bakıyordu ama korumalar çoktan onu çözmüşlerdi, Barış ayağa kalkıp yanıma gelirken bir koruma onu kolundan tuttu "Ne yaptığının farkında mısın?" hiç bir duygu barındırmayan sesimle "Çıktığında yapacağın ilk iş istifanı vermek olsun." bana öyle bir baktı ki bunu yapmak istemediğini anladım "Eğer sen yapmazsan ben seni kovarım." korumadan kolunu kurtarıp çıkışa doğru ilerlemeye başladı, çok kırıldığını biliyordum ama geleceği için bunu yapmıştım, hain olarak anılmak onun hayatını bitirirdi.
Depodan çıktığında Rüzgar silahını beline koydu ve tam karşıma geçti "Seni dinliyorum." derin bir nefes aldım, ihanet edemezdim bu fıtratımda yoktu ama başka bir çarem de yoktu, kendimi böyle bir duruma düşürdüğüm için kendimden nefret ediyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |