9. Bölüm

SON ŞANS

Yaz Dostum
yazdostum

Yanlıştı, evet bu yaptığım yanlıştı, iliklerime kadar bunun yanlış olduğunu hissediyordum ve ağzımdan herhangi bir kelime çıkmıyordu. Çıkmazdı da zaten, bunu yapamazdım. Sırf ölmeyeyim diye yıllarca çalıştığım yere ihanet edemezdim, bu çok yanlıştı, bunun yerine ölmeyi tercih ederdim. Bir şey benim konuşmama engel olmalıydı, ya ölmeliyim ya da Barışla beraber kaçıp gitmeliydim, tabi Barış'ı bulduğumda beni dinlerse.

Rüzgar'ın meraklı bakışları her geçen saniye beni daha çok streslendirirken halen tek bir kelime dahi etmemiş olmam gözünden kaçmamış olmalı "Konuşmayı düşünüyor musun?" Rüzgar dan sert bir tepki beklerken tam tersi anlayışlı bir sesle soru sorduğunda şaşırmıştım "B-ben..." boğazım kurumuştu, bunu yeni fark ediyordum. Rüzgar da fark etmiş olmalı ki yanındaki bir korumadan su istedi, koruma suyu almak için gittiğinde Rüzgar'ın da telefonu çalmıştı, meraklı bir şekilde tepkilerini izliyordum.

Nolur bir şey olsun ve gitsin!

Koruma bir bardak suyla içeri girdiğinde Rüzgar halen deponun bir köşesinde telefonla konuşuyordu, bütün bakışlarım onun üzerindeyken önüme bir koruma geçti, kafamı kaldırıp ne olduğunu anlamaya çalışırken korumalardan birinin bileklerimdeki kelepçeyi çıkarmaya çalıştığını gördüm, kafamı indirip tekrardan Rüzgar'a baktığımda bileklerimde boşluk hissi hissettim ve hiç beklemediğim bir anda dizlerimin üstüne düştüm, düşmemin sesi depoda yankılandığında uyuşmuş vücudum yüzünden, yüzümü buruşturdum, bileklerimden, sırtıma; sırtımdan bacaklarıma kadar her yerim uyuşmuştu. Sol elimle sağ bileğimdeki kesiği ovuşturuyordum, zaten iki bileğimde kanlar içerisindeydi.

Önümde bir çift tanıdık ayakkabı gördüğümde birkaç saniye sonra tanıdık yüzü görüş açıma girmişti, benimle aynı boya gelmek için diz çökmüştü ve elinde bir bardak su uzatıyordu, suyu gördüğüm gibi yavaşça elinden aldım ve bileklerimin ağrısına rağmen suyu içtim

Aslında elimdeki bardağı kırıp Rüzgar'ın boynuna saplasam görevimi yerine getirmiş olurum ama sonrasında-

Bir saniye bile düşünmeden bardağı sert bir şekilde yere vurdum, kırılan parçaların ardından elimde kalan camı hızlı bir şekilde Rüzgar'ın boynuna doğru saplayacakken benden önce davranıp bileğimi sert bir şekilde kavradı, bir diğer eliyle de belimden tutup beni ters çevirdi ve kendi göğsüne yasladı, kavradığı bileğimi ise kendi boğazıma dayadı

"Bırak!" elinden kurtulmak için çırpınırken bileğimi kendime daha çok bastırdı, soğuk cam boğazıma baskı yaptığında hareket etmeyi bıraktım ve refleks olarak kafamı onun göğsüne daha fazla yasladım.

Gözlerim etrafımızdaki adamlara çarptığında hepsinin silahlarını bana doğru tuttuğunu gördüm, omuzlarım yenilgiyle çöktüğünde gözlerimi kapattım

Kaybettim

"Hadi durma sapla camı boğazıma."

Teslim oluyordum

"Daha değil" yüzümde buruk bir tebessüm oluştu, yaptığı imayı anladığımda gerçekten buradan bir çıkışım olmadığını anladım. Ölecektim. Bunca yıl yaptığım şeylerin hepsi bir sözleşmeyle unutulmuş muydu?

Rüzgar elimin içindeki camı kolaylıkla alıp bir köşeye fırlattığında hiç zorlanmadan koltuk altlarımdan tutup beni kaldırdı ama kendimi o kadar bitkin hissediyordum ki Rüzgardan destek almadan ayakta duramıyordum. Ne olmuştu bana?

Rüzgar beni hiç beklemediğim bir anda kucağına aldığında kaşlarımı çatarak ona baktım, neden böyle bir şey yapmıştı ki, tamam belki biraz vücudum uyuşmuştu ama esir aldığı bir kıza göre fazla iyi niyetli davranıyordu.

Depoda hiç görmediğim bir kapıdan geçtiğimizde küçük bir odaya girmiştik, odada ki koltuğa beni bıraktığında kol saatinden saate baktı, saatten sonra ise bakışları irislerimi buldu "Seninle gelince hesaplaşacağız ama geldiğimde bu kadar sakin olur muyum bilmiyorum?" odadan çıkıp gittiğinde sinirle ağzını ökeledim, sinirli olsan ne olur be!

Hızlıca ayağa kalktığımda kalktığım gibi başım döndü ve geri yerime oturdum. Ne olmuş bana böyle, ne zamandır orada öylece asılı, aç ve uykusuzsam vücudum isyan ediyordu. Aklım çok karışıktı, hareket edecek gücüm yoktu.

Üstümdeki kıyafeti umursamayıp bulunduğum koltuğa uzandığımda hissettiğim rahatlık ile saniyeler içinde uyuya kaldım.

...

"Bilmiyorum ama Rüzgar Bey depodaki korumaları bile azalttı, önemli bir saldırı herhalde"

"Sence Rüzgar Bey'in evine saldırı düzenlenebilir mi?"

Başım zonkluyordu, o da yetmezmiş gibi bileklerim de de keskin bir ağrı vardı.

Gözlerimi yavaşça açtığımda baş ucumda ve koltuğun yanında bir koruma gördüm, gözlerime ilk çarpan şey ise bileklerimin sargılı olması oldu, dik bir şekilde oturup bileklerime baktım "Hadi yine şanslısın Rüzgar Bey sana acıyıp pansuman yapmamızı istedi." kaşlarımı çattığımda konuşmama fırsat vermeyip odadan çıktılar ve artlarından kapı kilitleme sesi geldi.

Dikkatli bir şekilde ayağa kalktığımda kendimi uyumadan öncesine göre daha iyi hissediyordum hatta iyi hissetmek ne kelime mükemmel hissediyordum.

Gözüme odadaki bir boy aynası çarptı, onun önüne doğru ilerlediğimde kıyafetlerimi değişmiş olarak gördüm, siyah bir eşofman altı ve siyah da bir tişört vardı üstümde, onca adamın önünde kıyafetimin bir kısmını kesip sigarasını tenime bastırdığında utanmamıştım ama bu yaptığı şey de hiç doğru değildi.

Sinirle yumruklarımı sıktığımda içimde büyük bir adrenalin seziyordum, vücudumda kontrol edemediğim bir güç vardı, birkaç saate nazaran çok daha dinçtim ama nasıl?

Arkamı döndüğümde yattığım koltuğun başında asılı bir şekilde duran serumu gördüm, basit bir serum sayesinde mi böyleydim? Serumun yanına gittiğimde üstünde yazan şeyleri okumaya çalışıyordum ama görebildiğim kadarıyla gerçekten basit bir serumdu.

Serumda ki yazıları okurken bulunduğum odadaki cam açıldı ve içeri bir adam girdi, şaşkınlık ve tedirginlikle bulunduğum yerden adamı izliyordum, gözüme çarpan makası elime alıp adama doğru tuttuğumda "Sen kimsin!" dedim, ellerini başının iki yanına koyup "Sakin ol, senin için buradayım." dedi. Benim için mi? Çete mi göndermişti onu?

"Kim gönderdi seni?" aramızda üç adımlık bir mesafe vardı ama yine de makası halen ona doğru tutuyordum "Bu sorularla vakit harcamayalım." yavaş bir şekilde omzunda asılı duran çantayı koltuğun üzerine koydu, çantayı açıp içinden bir tane silah, bir tane bıçak ve birkaç tane de şarjör çıkardığında en son ise siyah bir maske, eldiven çıkardı ve ceket çıkardı. Yaptığı bütün hareketleri dikkatli bir şekilde izliyordum, çantayı boşalttığında fermuarını çekip koluna taktı "Bu gece Rüzgar'ın evine bir saldırı düzenlenecek, sen de o fırsattan yararlanıp Rüzgar'ı öldüreceksin." dedikleri ile beraber kaşlarımı çattım. Bu adam kimdi ve benim Rüzgar'ı öldürmem gerektiğini nereden biliyordu? "Rüzgar'ı öldürmek istediğimi nereden çıkardın?" kolundaki saate baktığına cama doğru ilerledi "Her şeyi biliyorum Mavi, Rüzgar'ı öldürmek için son şansın." camı açıp dışarıya doğru bir adım attı ve hızlı bir şekilde gözden kayboldu, bende ardından camı kapattım.

Rüzgar'ın evine bu gece saldırı mı düzenlenecekti? uyandığımda başımda dikilen korumaların sohbeti aklıma geldi

"Bilmiyorum ama Rüzgar Bey depodaki korumaları bile azalttı, önemli bir saldırı herhalde"

"Sence Rüzgar Bey'in evine saldırı düzenlenebilir mi?"

Onlar da bu geceki saldırıdan bahsediyorlardı, aklım çok karışmıştı, ne yapacağımı bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı o da elime bir fırsatın geçtiği, burada öylece oturup kaderime teslim olmayacaktım.

Adamın getirdiği siyah ceketi, maskeyi ve eldiveni taktığımda belime de içini doldurduğum silahı koydum, bıçağı ise ceketimin iç cebine koyduğumda kendime son bir kez aynadan baktım. Tanınmayacak haldeydim, yüzümdeki maske bir tek gözlerimi gösteriyordu.

Adamın yaptığı gibi camı açtım ve kolaylıkla dışarı çıktım, sessiz adımlar atmaya özen göstererek deponun önüne doğru ilerledim, bu sırada elime silahımı almıştım, deponun önüne geldiğimde kafamı uzatıp baktım, sadece iki tane koruma vardı onlarda başımda dikilenlerdi, silahımla ikisine de ateş ettiğimde ormanın içindeki kuşlar yüksek sesle beraber uçmuşlardı, hızlı bir şekilde yanlarına gittiğimde bir elimle üstlerini aradım, elime gelen araba anahtarı ile arabayı açma tuşuna bastım yanımdaki arabanın ışıkları yandığında hızlıca bindim ve ezbere bildiğim adrese doğru yol aldım.

Akşam olmuştu ve hava kararmıştı, zamanında gitmek için hızlı bir şekilde sürüyordum, şehir trafiğine girdiğimde ise arkamdan korna basanlar çoğalmıştı, sadece yarım saat içinde Rüzgar'ın evinin bulunduğu konuma geldiğimde arabanın ışıklarını kapattım ve arabayı köşeye bir yere park ettim. Evi zaten villaların olduğu bir mahalledeydi ve bu mahalle de genellikle yazın dolu oluyordu, arabanın içinden eve baktım, ışıkları yanmıyordu, evin etrafına göz gezdirdim. Acaba gerçekten bu bir tuzak mıydı?

Etrafta ne bir ceset ne de çatışma olduğunu belli edecek izler yoktu, gitmese miydim? Ama gitmezsem elimdeki belki de son şansı kaçıracaktım.

Arabadan indim ve elimdeki silah ile eve doğru ilerledim, normalde etrafı koruma kaynayan ev şu an bomboştu, temkinli adımlarla evin arka kapısına ilerliyordum çünkü ön kapıdan girmem çok dikkat çekerdi. Arka kapıya geldiğimde kapıyı ittirmem ile beraber kapı açılmıştı, açtığım kapının arından önüme bir kaç ceset çıktı, umursamadan evin mutfak bölümündeki kapıya ilerledim, bu sırada da herhangi bir ses duymayı bekliyordum, herhangi bir sesi kaçırmamak için ise çok sessiz hareket ediyordum, mutfaktan evin içine girdiğimde birkaç ses kulağıma ilişti, görünmemek için herhangi bir dolabın arkasına saklandım ve sese kulak verdim.

Ne dediğini anlamasam da sesin sahibini tanıyordum, sesi gittikçe yaklaşırken silahımı daha sıkı kavradım ve nefesimi tuttum:

"Onu bulduğum an kafasına sıkacağım..."

 

 

 

Bölüm : 22.01.2025 16:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...