42. Bölüm

MEHLİKA (FİNAL)

Rabia
yaziyor

final bölümune ozel bol yorum bekliyorum, yıldızları yakmadan geçmeyelim...

Her birinize bana yoldaşlık ettiği için çok teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız. Allah'a emanet olun.🙋‍♀️🤍

 

 

Mezun olmuş ve istediği bölümde aktif bir şekilde çalışmış olmanın mutluluğu ve gururunu yaşıyordu Elişeva. Çok çalışmıştı. Doğum doktoru olmak için. Yeni hayatlara şahit olmak, bu uğurda fayda sağlamak için. Ebe ninesinden böyle öğrenmişti. Hayat serüvenine minik bedenleri hazırlamak müthiş bir duyguydu. Çok değerli ve sıcak bir histi. Özellikle anne olduktan sonra bu duyguyu daha derinden hissediyor, karşısında ki insanı daha doğru anlayabiliyordu. O da aynı yollardan geçmişti nihayetinde. Yabancı değildi. Yaklaşık iki yıl olmuştu mezun olalı. Evlenmek, aile olmak, çocuk doğurmak, okul okuyup meslek sahibi olmak, tüm bunlar aile kavramı içerisinde bahşedilmişti ona. Ne kadar şükretse azdı. Dolu dolu geçmişti her anı. Anneliği, öğrenciliği ve eş olma sanatı..

Alparslan en büyük destekçisi ve dayanağıydı. O olmasa nasıl olurdu bilmiyordu, gerçi düşünmek bile istemiyordu. O vardı ve onunlaydı. Önemli olan da buydu. Şimdi... şimdisi kıymetliydı. Yarın mechuldü. Var mıydı? Yok muydu? Anın kıymetini bilmeli, dolu dolu yaşanmalıydı. Aybala ve Yusuf Eymen altıncı yaşına gireceklerdi iki ay sonra, büyüyorlardı. Aybala büyüdükçe daha da güzelleşiyordu. İkisi de gözlerini babalarından almıştı. Hem güzel hem de akıllı çocuklardı. Yusuf Eymen biraz yaramaz olsa da çocuk olmamın hakkını veriyordu nihayetinde. Alparslan'ın çocuk ısrarı, Elişeva'nın geri püskürtmeleriyle sonuçlanıyordu. Tek seferde iki güzel emanetin sahibi olmuşlardı. En büyük şükürlerinden biriydi. Bu sebeple ikinci doğumu, üçüncü çocuğu ertelemekte sıkıntı görmüyordu.

Selin ve Cihangir bir yıl önce, içlerine sinen çok güzel bir düğünle hayatlarını birleştirmişlerdi. Aldıkları terapi sonucu daha sağlıklı ilerlemişlerdi. Cihangir gözünden sakınıyordu Selin'i. Selin ise geçmişte, aralarına koyduğu mesafeden dolayı pişmanlık duysada, geçmişe takılmaktan ziyade kocasına karşı sorumluluklarını en güzel şekilde yerine getirmek için gayret ediyordu.

Akif ve Meryem'in bir oğlu olmuştu, Göktuğ Emir. Henüz bir yaşında değildi. Akif baba olmanın haklı gururunu yaşıyor Meryem'de bu tablo karşısında sevgi pıtırcığı halleriyle dolaşıyordu. Çok güzel bir aile olmuştu onlarda.

~

"Alparslan! Delirtme beni. Ya gerçekten hiç çaba sarfetmeden nasıl bu kadar deli edebilirsin beni?"

"Bana delirebilirsin hiç sorun değil"

Bu adamın rahatlığı çıldırtacak beni diye düşünmeden edemiyordu Elişeva. Kocasının cevabına göz devirerek, "sana kabul etmediğimi söyledim değil mi? Ki zaten biliyorsun. Neden kapatmıyorsun konuyu ?"

"Çünkü hırsımı alamadım. İçimi de rahatlatamadım." Alparslan'ın baba tarafından, babasının amcasının oğlu ortak olduğu özel bir hastanede, çalışması için Elişeva'ya çok ayrıcalıklı bir teklifte bulunmuştu. Alparslan ise tanımaktan zerre haz etmediği yılışık ve yapışık adamın karısına olan bu teklifinden son derece rahatsızlık duymuş söylenip duruyordu. İşin hoş olmayan tarafı ise karısının telefon numarasını nereden bulduğu muammasıydı. Gözü dışarıda olan bu adamın karısına değil teklif adını dahi ağzına almasını asla kabul etmezdi. Aile büyüklerinin yanında tatsızlık çıkarmamak için sussa da iğneleyici ve sert sözleriyle durması gerektiği yeri belletmişti. Elişeva dahi adamın bakışlarından rahatsız olmuş, bu sebeple kocasına hak verse de konunun kapanmasını istiyordu.

"Hala mı soğumadı için? Ne yapabilirim iyi hissetmen için?" Son sözüyle, çapkın bakışlarını karısının üzerinde gezdirip onu utandıracak kelamlar etmişti. "Sen gayet iyi biliyorsun bebeğim... " karısının kızaran yanaklarını görünce arsız arsız sırıtıp konuşmaya devam etmişti. "Şöyle ateşl-" kafasına yediği yastıkla neye uğradığını şaşırdı. Karısına o kadar odaklanmıştı ki, koltukta ki kırlentin ne ara kafasına geldiğini anlamadı. "Ne ara attın anasını satayım! Nevrim döndü nevrim."

"Böyle konuşmaya devam edersen daha çok nevrin döner! Arsız adam!"

"Yuh ulan! Karımsın karım. " utandığını bilse de onunla böyle konuşup onun tatlı tatlı kızarmasının zevkini hiçbir seyde alamazdı. "Valla güzelim ister utan ister utanma. Seninle konuşmada sınırlara takılamam. ki... bizim aramızda sınır olamaz zaten. O yüzden... severim seni, anlarsın ya..." hiç vazgeçmeyecekti karısıyla uğraşmaktan. Ama konunun dağılmasından ötürü Elişeva gayet memnundu. Kocasının etkisi altına giren Elişeva, ona kapılmadan edememişti. Etmezdi, edemezdi zaten...

"Ya tamam olmaz olamaz zaten ama şöyle ortalık yerde, aniden yapıyorsun ya..." elleriyle oynayıp başını kocasına doğru kaldırarak, "Utanıyorum ne yapayım..."

"Sevgilim... Ben sana ne zaman nasıl konuşacağımı gayet iyi biliyorum. Ortalıkta olsak bile, buna dikkat ederek hareket ediyorum merak etme. " çocuklar da bahçede oldukları için bunda sorun görmüyordu. Sadece karısının utangaç halleriydi işte. Kocası o kadar derin ve imalı bakıyordu ki utanmamak elde olmuyordu.

"Haklısın ama, biliyor-.."

"Bilmez miyim karımın utangaç hallerini" eğlenen ifadesiyle karısına bakıyordu.

"Bakma şöyle. Ayrıca dalga da geçme tamam mı?"

"Nasıl bakmayayım? Dalga mı? Şu denizde olandan mı?"

"MaşaAllah, pek formumdasın, ayrıca çok da komik..."

"Eee yanında herşey olmaktan zevk duyduğumuz biri olunca..." kocasının bu hallerine dayanamayınca kollarını hemen dolamıştı kendisine.

"Seni çok seviyorum, koca adamım..."

"Bende sevgilim, hemde çok. çok.çok...

~

Aynadan kendisine bakan Elişeva ardındaki kocasına dönerek, "Kocam, bende bir değişiklik mi var ?"

Karısının sorusuna anlam veremeyen Alparslan, baştan aşağıya karısını süzmüş olabilecek ihtimalleri değerlendiriyordu. Ama gözle görülür bir değişiklik farkedememişti.

"Ne gibi bir değişiklik sevgilim? Bana faklı gelmedin. "

"Kilo almamış mıyım yani? Baksana şu elbisemin beli sıktı sanki beni, her zaman ki gibi rahat edemedim." Elbisesini göstererek, farkettiği değişimi kocasına göstermeye çalışıyordu. Karısına yaklaşıp kollarıyla belini saran Alparslan, farklı bir aleme sürüklese de onları, Elişeva konuyu saptırmamaya kararlıydı.

"Bakayım şöyle bi... " Biraz düşünüp gözlerini Ela gözlere dikerek, "sana öyle gelmiş, hala ince belli sırma şaçlısın." Elişeva kocasının bu tavrına, iflah olmazsın gülüşü attıktan sonra, "Ya ciddi cevap versene..!" Tatlı sinirli halleriyle kocasına nasıl bir seyir keyfi verdiğinin farkında dahi değildi.

"Son derece ciddiyim. Sevgilim..."

"İyi sormadım say." Kocasının kollarından ayrılacakken, Alparslan müsade etmemişti. Baktı ki karısı istediği cevabı alamadı kollarından kaçacak, daha ciddi bir ifadeyle, muziplikten uzak, "tamam tamam. Kaçma hemen "

"Bak öyle kaçamak cevap vermek yok tamam mı? Öyle kilo takıntısı olan biri değilim biliyorsun ?"

"Biliyorum güzeller güzelim... soruna gelince cidden farkettiğim bir değişim yok." Biraz sonra aklına gelenle gözleri parlamıştı. "Bunun sebebi başka birşeydir belki.." Kaşlarını kaldırıp neşesini pek de aşikar etmemeye çalışarak sormuştu. Çok da hevesli görünmek istemedi. Karısı itiraz eder, ya da sonuç farklı olur diye.

"Nasıl yani?" Ödem falan mı oldu acaba? Ay ama dikkat ediyorum ona bence o değildir."

"Yok öyle birşey değil bence ?" Kocasının niyetini anlayınca, olayı çakmıştı. Gözlerini kısarak, "her olayı oraya bağlamayı nasıl başarıyorsun hayret doğrusu. Potansiyelin baya yüksek."

"Yüksek olduğu doğrudur sevgilim, anlarsın ya?"

"Ya sen ne utanmaz bir adam oldun böyle? Gıcıklık yapma."

"Güzelim anlamam ben gıcık mıcık, ayrıca senin için fesatsa ben ne yapayım? Ben çocuk isteme potansiyelimin yüksek oluşundan bahsediyorum, sen ne sandın?"

"Çok fenasın sen. Bilerek yapıyorsun, maksat benimle uğraşmak olsun. Konuşup konuşup farklı yerlere çekiyorsun, ben sana kızınca da fesat oluyorum, aşk olsun" Gözleri dolan karısıyla neye uğradığını şaşırdı Alparslan. Oysa ikisi de tatlı tatlı atışıyor, ikisi de ciddi olmadıklarını biliyordu. Arada ki ciddi meseleleri saymazlarsa.

Yüzünü avuçlarına alarak karısına yaklaşmıştı. "Kurban olurum niye doldurdun harelerini?" Omuzlarını silken karısıyla gülmek istesede tutmuştu kendini. Ne kadar tatlı olduğundan haberi var mıydı? Bu küçük kadının çekimine kapılmak, hiç şüphesiz kaçınılmazdı.

"Sen bana fesat dedin, hemde karına! Çocuklarının annesine! Yazıklar olsun sana ! Utan utan, yaşından başından, çoluğundan çocuğundan utan!" İşler ne ara bu raddeye gelmişti, asla anlammaıştı. Fesat mı? Bu kelimeyi buraya nasıl çeker diye düşünürken eline damlayan karısının yaşıyla, açıklama telaşına düştü.

"Güzelim, ben şakasına söyledim sana. Yoksa sana o kelimeyi kullanır mıyım?"

"Kullandın ama, karına hemde... "

"Hay dilimi-..." karısının bakışlarını görünce susmuştu. "Yani şey... özür dilerim sevgilim... ama yemin ederim, kötü niyetle söylemedim. Sadece şaka , ters psikoloji gibi düşün."

"Düz bizim neyimize yetmiyor da tersi düşünecekmişiz ? Hem sen bana düzden anlamazsın mı demek istiyorsun? Karına? Ühüüü..." Şu an ne olduğuna zerre anlam veremeyen Alparslan, keşke çocuklar evde olsaydı diye düşünmeden edemedi. Belki bu çapraz paradoksun içine girmemiş olurduk diye düşündü. Bu halinin tek bir açıklaması olurdu, mantığa aykırıydı diğer türlüsü. Biraz daha atıştıktan sonra karısı mutfağa gitmişti. Alparslan'da olduğu yerde kala kaldı. Çocuklar Alparslan'ın kız kardeşi Selma'nın yanındaydı. Zümra ile oynamak için ısrarcı olmuşlar bu sebeple de oraya gitmişlerdi. Elişeva ile Alparslan'da bu fırsatı yanlız kalarak değerlendirmek istemişlerdi lakin sonucunun böyle olacağı akıllarına gelmezdi. Güzel bir sonucun çileli yolunun habercisiydi.

Alparslan salonda oturmuş leptopu kucağında halletmesi gereken bir kaç işe bakıyordu. Karısı ona tavır yapıp mutfağa gideli bir saat kadar oluyordu. Konuşma çabası olumsuz sonuçlanınca, o da işimi halledeyim düşüncesiyle salona geçmişti. Elişeva aklı selim düşününce ne kadar saçmaladığının farkına vardı. Niye bu kadar düşüncesiz davranmıştı ki, kocasının şaka yaptığını biliyordu. Dudaklarını ısıra ısıra kocasının yanına gitti. Alparslan yaptığı işe o kadar dalmıştı ki, farketmemişti yanına gelen karısını. Zira geleceğine hiç ihtimal vermiyordu. Çekine çekine kocasının yamacına sokulan kadın sessizce suçlu bir çocuğu andıran sakinlik ve suçlulukla, " Alparslan...? " stresten dudaklarını kemirip duruyordu. Kendisine dönen kocasıyla ağzından çıkacak bir çift söze dikkat kesilmişti. "Hı?" Bu kadar mıydı yani? Hiçbirsey soylemeyecek miydi diye düşündü.

"Şey... nasılsın?" Şaşırmıştı Alparslan, aynı zamanda komik te gelmişti. Belli ki karısı eski haline dönmüştü.

"Yaani... iyiyim. Sen?" Bu soruya bu kadar sevineceği hiç aklına gelmezdi.

"İyiyim bende teşekkür ederim "

"Daim olsun iyiliğin..." kocasının gülmemek için kendini tutması sonucu koluna çimdik yemesi kaçınılmaz olmuştu. "Yaa çok fenasın, uğraşma benimle... "

"Bak sen... Bende mi sana tavır yapayım? Hı? Fena falan..?"

"Aman hiç bir lafın altında kalma. Sanki bilerek yaptım."

"Bence de bilerek yapmadın..." imalı imalı bakıyordu. Hiç anlamadığı bir şekilde kocasının eli karnında buldu. Hafifçe okşayarak, "Diyorum ki burada ki minik arkadaş mı seni alıngan, yanlış anlayan kıldı? Hı? Ne dersin?" Bu merhametli tavrına tebessüm etmekten geri duramadı.

"Olabilir mi ki ?"

"Olabilir tabi, gayet mümkün. " bedenini kendisine çeken kocasının, şakağına kondurduğu öpücükle gözleri kapanmıştı. Onun sıcacık kolları arasında olmak paha biçilemezdi. Çok seviyordu kocasını, hemde çok. Kocasının da onu sevdiği gibi.

"Alparslan...?"

"Söyle güzelim.."

"Ben, ben korkuyorum sanırım..."

"Neden güzelim? Neyden korkuyorsun?"

"Biliyorum saçma gelecek ama... hamile olmaktan sanırım.."

"İlk defa yaşayacağın bir durum değil, neden böyle düşündün sevgilim? Hastanede yaşadığın, bana soylemediğin bir durum mu oldu, kötü etkilenmene sebep olacak?" Dayanamayıp kocasına sıkı sıkı sarılmış yüzüne öpücükler kondurmuştu. "Seni çok seviyorum aşkım, hayatım, kocamm... hiçbir zaman ön yargıyla kızıp, suclamadın. Her zaman dinledin, sordun sevdin. O kadar şanslıyım ki, Allah iyi ki kaderimizi bir yazmış. Sen yüzü gibi kalbi de çok güzel bir adamsın. Ufff çok seviyorum seni" bir süre ses gelmemiş öylece durmuşlardı. Normalde kocası sessiz kalmaz, aşk dolu sözlerini sıralardı. Başını kaldırdığında, kocasının dolan gözleriyle karşılaştı.

"Kocam... "

"Kurban olurum sana, saşırdım kaldım... birden öyle söyleyince ne diyeceğimi bilemedim, ama kalbime çok dokundu. Zaten oraya bir tek sen dokunabilirsin. Ne diyeyim ki ben sana, seni kendime saklama isteğime ket vurmam gerekiyor yoksa yanımdan ayırmayacağım. İşteyken burnumda tütüyor daima kalbimi yokluyorsun. İki tane pırlanta gibi evladımın dünyaya geliş sebebisin," sanki aralarında bir sır varmış gibi , sessizce fısıldamıştı, "sana aşığım... "

Biraz daha öylece kaldıktan sonra sessizliği bozan Elişeva olmuştu. "Çay içelim mi? Ya da kahve ne istersin? "

"Seni."

"Bana olan düşkünlüğünüz ziyadesiyle takdire şayan bay Alparslan... "

"Hmm... öyle mi bayan Elişeva?" Başını aşağı yukarı sallayarak, "hı hı..." Demişti. "Soruma cevap alayım kocam, hangisi? "

"Hmm... Bir düşüneyim... canım şu an kahve istedi." Elişeva ayaklanarak, "hemmen yapıyorum" demiş, hızlıca kocasını öpüp mutfağa gitmişti. Kocasının, arkasından içi gider gibi baktığını bilmeden...

~

Elişeva, kocasının da üzerine tadı tuzu olan şüphelerinin ve aklını karıştırmasının sonucu müsait olduğu şu vakitte ultrasonda hamile olup olmadığına beraber bakacaklardı. İki saatlik bir boşluğu vardı, Alparslan'ı bekliyordu kafetarya da, danışanı olmadığı için odasında beraber bakıp öğrenmek istemişlerdi. Çalan telefonuyla dikkatini ona verdi. Hızlıca kulağına götürmüştü. "Hayatım! Geldin mi?" Alparslan'ın gülen sesini işitince, dudaklarını ısırıp, heyecanını dizginlemeye çalıştı.

"Kapıdan giriyorum şimdi. Sen neredesin?"

"Kafeteryada bekliyorum seni. Hiç o tarafa gelme çıkıyorum şimdi asansörün orada buluşalım.."

"Tamam sevgilim görüşürüz" demiş telefonu kapatmışlardı. Elişeva yerinden hızla ayaklanıp asansörün olduğu giriş tarafına gitti. Kocası asansörün önünde etrafına bakıyordu. Onu görünce yüzünde oluşan tebessümle beraber hızlıca yanına gitti. Alparslan başını ondan tarafa çevirince göz göze geldiler. Hastanede Elişeva'yı tanıyan bir kaç kişinin gözü onlara takılmıştı. Nihayetinde Elişeva bu hastanenin sevilen doktorları arasındaydı. Kimisi takdir ve tebessümle bakarken, kimisi de içinde ki kıskançlığın tepkisizliğiyle bakıyordu.

"Hoşgeldin hayatım"

"Hoşbuldum sevgilim" gelen asansörle bir kaç kişinin daha binmesiyle onlarda binmişti. Alparslan karısının elini tutup destek olmak istedi, belli ki heyecanlı karısının içi içine sığmıyordu. İtiraf etmeliydi ki önlükler içerisinde dahi harika görünüyordu. Her hali onu mest ediyor ziyadesiyle göz zevki yaşatıyordu. İstedikleri kata gelince bir kaç kişiye selam vererek ilerlemişlerdi. Nihayet odaya geldiklerinde, Alparslan'ın dikkatini perdeli alan ve masanın üzerinde ki aile fotoğrafları çekmişti. Kendi masasında da aynı olmasa da hep beraber oldukları bir resim vardı. Bu durum dudaklarının kıvrılmasına sebep oldu.

"Güzelim buraya girmek tuhaf hissettirdi.." Elişeva gülerek, "Hiç tuhaf hissetmene gerek yok, ne kadar kadın hastalıkları ve doğum bölümü olsa da buraya da erkekler geliyor. Eşleriyle beraber çocuk kontrolüne..."

"Hadi ya geliyorlar mı?"

"Kocam...? Ciddi misin? Beraber kontrole girdiğimizi unuttun mu?"

"Haklısın gelincik, böyle gelince farklı hissettim. Sadece ikimiz olunca...

"Karının doktor olduğunu unutuyorsunuz sanırım yakışıklı?"

"Kurban olurum sana, canımın canı, haklısın"

"Hadi gel kontrol edelim, bakalım hamilemiymişim.." karısını takip ederek perdeli alana geçerklerken Alparslan karısını sözleriyle durdurmuştu. "Gelinciğim, kapıyı kilitledin mi ?" Kocasının kıskanç tavrına başını yana eğerek gülümsemişti.

"Merak etme, kapıyı çalmadan girmezler" paravanı işaret ederek, "hem bak bu var, sıkıntı olmaz yani"

"Biz yine de kilitleyelim sevgilim" Elişeva gülümseyerek kapıya gidip kilitlemişti. "Oldu mu kocam?"

"Şimdi oldu."

Elişeva sedyeye uzanarak karnını açmıştı. "Probu bana uzatırmısın?" Anlamsızca kendisine bakan kocasına, "bak şu başlık, karnımda gezdireceğim... Bir de jeli "

"Ha tamam. " diyerek karısının tuttuğu başlığa jeli sürerek karnında gezdirmesini izlemişti. Elişeva'nın ekranı izleyen yüzüne bakıp olan bitene anlam vermeye çalışıyordu. Karnında gezdirdiği aletin durmasıyla karısının gözlerinin içine baktı. Elişeva'nın bakışları da ona dönmüştü. Üzerinde anlamlandıramadığı bir hal vardı. Bu sakinlik ve belirsizliğe tahammül edemeyerek sordu. "Sevgilim... Ne oldu? Belli mi hamile olup olmadığın ?"

Karnını Silip doğrulmasına yardımcı olmuştu karısının. "Gelincik, konuşsana?"

"Aa-Alparslan... Ben... hamileyim. Tekrar hamileyim"

"Ne ? Ciddi misin?" Başını sallamasıyla harelerinden bir damla yaş süzülmüştü.

"Mutlu olmadın mı güzelim? Neden duygulandın böyle?"

"Çok. Çok mutlu oldum kocam, nasıl mutlu olmam. Sadece duygulandım işte. İlk hamileliğimi öğrendiğim gibi "

"Ohhooyy kurban olurum, benim güzelim canımızdan bir parça mı taşıyormuş yine... " yüzünü avuçlarına alıp alnına kokulu bir öpücük kondurmuştu karısının. "Sizi verene kurban olurum, gelinciğim..."

~

BİR HAFTA SONRA

"Anne kardeşimiz ne zaman doğcak? Ben onunla oyunlar oyniicam" Bu soruyu soran Aybala idi. Kardeşi olacağını öğrendiğinden beri bıcır bıcır ortalıkta dolaşıyordu. Öğrendiği ilk an bu haberi, Ali Asaf'a uçurmuştu. Ali Asaf'a olan bağlılığı çok farklıydı. Bu durumdan hoşnutsuz olan bir tek Alparslan'dı. Kızını paylaşmak düşüncesi kanını kaynatıyordu. Kızı onun biriciğiydi.

"Daha var güzel kızım, sen çok mu istiyorsun kardeşinin olmasını?"

"Evet! Çok istiyorum. Eymen'de çok istiyor ama söylemiyo işte. Anne sen hani diyodun ya ? Galiba Eymen içe dönük... ımmm, içine kapalı mıydı, ondan işte."

Elişeva kızının başıni okşayıp yüzünü sevmişti. "Evet kızım. Kardeşin daha çok içinde yaşıyor bazı şeyleri. Ama sen onun herşeyini anlıyorsun zaten, öyle değil mi?"

"Hı hı... evet annecim, demiştin ya sen. O benim ikizim hissederiz biz"

"Evet annem, kurban olurum sizi verene. Kardeşin babanın yanında mı?"

"Hı hı. Bahçedeler" güzel gözleri hayat vadeden. Neşe saçan, dünyanın en masum tarafıydı.

"Hadi onların yanına gidelim balam.."

Kızının Ellerinden tutmuş bahçeye çıkmışlardı. Babasıyla erkek erkeğe maç yapıyorlardı. Bahçeye salıncak ve Yusuf Eymen'in isteği üzerine küçük kaleler almışlardı. Arada babasıyla maç yapar, Ali Asaf abisini de çağırırdı. Aybala olmadığı sürece hiç sorun olmuyordu Alparslan için. Kızının gözü Asaf'ı görünce farklı bakıyordu. Bu çocukta şeytan tüyü olduğuna kanaat etmesinin en büyük sebebi buydu. Ama seviyordu hergeleyi.

"Bizde oynayabilir miyiz?"

Nefes nefese kendisine bakan kocasının yüzü karısını ve kızını görmesiyle güldü. Küçük oğlu da nefes nefese kalmıştı. Bu teklifinden diğer memnun taraf ta Yusuf Eymen'di.

"Ooo kimleri görüyoruz, buyrun efendim, şeref duyarız" elini oğlunun omzuna koyarak, "Çok iyi olur değil mi aslan oğlum "

"Evet baba. Ama Aybala düşmez değil mi?" Aybala Yusuf Eymen'in bu sözüne kızmıştı. İkizinin sinirlendiğini görünce hemen konuştu. "Ben senin için diyorum kardeşim, topa takılabilirsin, sonra çok üzülürüm "

Anne ve babası tebessümle bu hallerini izliyorlardı. Aybala yumuşasa da, bu ayrıştırmayı kabul edemiyordu. "Aynı yaştayız biliyorsun dimi Eymen ?"

"Biliyorum akıllım. Ama geçen düşmüştün canın çok acımıştı. Senin için diyorum."

"Ama o zaman önüme bakmadığım için düştüm. Şimdi oyun oynicaz hem sen beni tutarsın Eymen o zaman düşmem"

Elişeva hamilelikten olsa gerek duygulanmıştı. Başını kocasının omzuna yaslayıp miniklerini seyrediyordu. Kocası elini karısının beline dolamış, arada başına öpücük konduruyordu. Bu tablo için çokça şükrediyorlardı.

"Tutarım tabi akıllım ben sadece sana yetişemessem diye korkuyorum."

"Düşmem ama korkma hem o zaman daha küçüktüm şimdi daha çok büyüdük"

"Tamam ama dikkat et."

"Tamam" hep beraber güzelce oynamışlardı. Alparslan sürekli karısını uyarıp, hamile olduğu için dikkat etmesini söyledikçe, Elişeva bunalıyordu. Kocasına ara ara sitem edip rahat bırakmasını söylese de bir Aybala ve Yusuf Eymen vakasını da beraber yaşıyorlardı.

~

Alparslan gece yarısı uyanıp karısını yanında göremeyince farketmeden kaşlarını çakmıştı. Lavabo kapısına tıklayıp beklemiş, açılmayınca kapıyı açıp bakmıştı. Burada değildi. Mutfağa inince yansıyan ışık huzmesiyle orada olduğunu anladı. Kapıya geldiğinde, karısını mutfak masasında oturmuş elinde kocaman bir dilim karpuzu iştahla yediğini gördü. Kendisini o kadar kaptırmıştı ki kocasının geldiğini dahi anlamadı. Gece gece canı aşırı derecede karpuz istemişti. Evde olması onun için paha biçilemez bir nimetti. Tabi mevsiminde olmaları da. Ağzının kenarından akan karpuz suyunu masada ki peçetesiyle silmeyi de ihmal etmiyordu. Tam bir çocuk gibi tadını çıkara çıkara yiyordu. Öyle doğrayayım çatalı batırayım değil, karpuzu usulüne göre yiyordu. Bunun tadı çatalla çıkmazdı zaten. Kocası daha fazla dayanamamış içeriye girmişti, o kadar güzel ve tatlı duruyordu ki, şöyle yanaklarından kocaman kocaman ısırmak istediği doğuyordu içine. Başını kaldırmasıyla gecenin sessizliğinde kocasını görmek beklemediği bir durum olduğu için biraz ürkmüştü. Elinde karpuzla, dut yemiş bülbül gibi kalakalmıştı. Suç işlemiş çocuklar gibi mahcup mahcup bakıyordu. Kendisinin konuşmayacağını anlayınca Alparslan söze girdi. "Sevgilim... canın karpuz mu istedi? Uyandırsaydın keşke beni"

"Şey... evet canım karpuz istedi. Evde olduğu için seni uyandırmadım." Karısı birden ağlamaya başlayınca, Alparslan şaşkınlıkla baka kaldı. Ne olmuştu birden bire? Anlam veremedi. Ne güzel karpuzun yiyordu. Gerçi bitmiş sayılırdı. Karısına yaklaşıp yanında ki sandalyeye oturmuş, yaklaşarak elini yanağına koymuştu. Tişörtünde ki bir kaç damla karpuz lekesine gülmek istese de hiç zamanı olmadığının farkındaydı.

"Ne oldu gelinciğim, niye doldurdun incilerini?"

"Ben çok kötü bir anneyim Alparslan... ühüüü..." mümkünmüş gibi daha da şiddetlenmişti ağlaması.

"Olur mu öyle şey? Nerden çıktı bu? Senin ne kadar güzel bir anne olduğunu bilmeyen yok"

"Ama... ama baksana.." karpuzu işaret ederek devam etmişti. "Bu dilimi çocuklara ayırmıştım. Dayanamayıp yedim. Hangi anne evladının payını yer ki ? Canımın istemesine engel olamadım, sulu sulu rüyama girdi resmen... ühüüü " hıçkırarak ağlamaya başlayınca Alparslan ne yapacağını şaşırmıştı. Bu hormon denilen şeyin etkisi ne kadar da büyüktü öyle. Acilen sakinleştirmem lazım diye düşündü. Yoksa bu gidişle çocuklar dahi uyanacaktı.

"Güzelim, çocuklara vermiştin ya bugün, hatta hep beraber yemiştik."

"Ama ben bu parçayı onlara ayırmıştım. Onlara verecektim, dayanamadım... kötü bir anneyim işte.." içli içli nefes çekip nemli gözleriyle ve açıklamalarıyla suçlu bir çocuğu andırıyordu. Oysa çocukların o dilimden haberleri dahi yoktu.

"İçin rahat olsun ben onlara yarın alırım. Hem onlar yedikleri için canı çekmiyordur." Burnunu çekip konuşmuştu." Emin misin? Ya sabah kalkıp göremez de üzülürlerse? "

"İçin rahat olsun, ben sabah erkenden alırım tamam mı güzelim?"

"Hı hı... ama çabuk al tamam mı? "

"Tamam sevgilim, tamam... Hadi gel yatağa gidelim uykunu al" kocasını onaylayarak uzattığı elini tutup odalarına çıkmışlardı. Alparslan gün geçtikçe şaşırmaya devam ediyordu. Hiç şüphesiz yanında olsunda, nazı da niyazı da baş göz üstündeydi.

~

Elişeva gözlerini aralamış, vücudunu esnetip gerinirken kocasının kendisine bakan bakışlarıyla karşılaşınca duraksamıştı. Bakışları... sanki bir şeyi ima eder gibi muzip ve anlamlıydı. Gece gece yaşadıkları an aklına gelince dudaklarını ısırıp üzerlerinde ki ince pikeyi başına kadar çekmişti. Kocasının gülen sesi daha çok yatağa sinmesine sebep oluyordu. "Karıcığım..." diline düsmeyedursun du. Şimdi uğraşıp duracak diye düşündü. Cevap verip vermeme konusunda kararsız kalsa da nereye kadar susabilirim ki diye düşününce, çareyi cevap vermede buldu.

"Hı...?"

"Aç yüzünü, aç. Göster güzel yüzünü..."

"I-ı..."

"Hatırlıyorsun değil mi gece gece sergilediğin performansı?" Elişeva başına çektiği pikeyi hızlıca indirip kocasının koluna sinek ısırığını aratmayan bir vuruşla vurmuştu. "Hamileyim ben, tamam mı? Çok normal bu tavırlarım. Hormonlarım yüzünden oluyor ne yapabilirim?"

"Hmm... demek hormonlar yüzünden...?"

"E-evet. Başka neyden olucak sanki?"

"Hormonlardan olduğu konusuna hemfikiriz zaten..."

"Rahatsız mı oldun canım? Hıhh..." küskünce omuzlarını sallayıp trip atıyordu.

"Rahatsızlık mı? Asla! Söz konusu dahi olamaz. Senden gelen herşeye eyvallah." Yüzünde güller açmıştı işte. Böyle hem onunla uğraşıp hemde gönlünü almasını çok iyi biliyordu.

~

7 AY SONRA

Elişeva doğum yapalı iki hafta oluyordu. Bir oğlu saha olmuştu onların. Minicik elleri olan, küçük bir insan hayatlarına dahil olmuştu. O kadar mutlu olmuşlardı ki, tarifi zor bir histi. Aybala ile Yusuf Eymen 1. Sınıfa başlamışlardı ve bu süreç hamile olması ve doğum süreciyle zorlaşsa da üstesinden gelmeyi başarabilmişlerdi. Gerek Alparslan olsun gerek Alparslan'ın ailesi, çok yardımcı olmuşlardı. Elişeva'nın annesi de çokça yardımcı olmuştu bu süreçte. Memlekete döneli iki gün oluyordu. Bugün haftasonu olması hasebiyle Alparslan evdeydi. Elişeva minik bebişinin, biricik Aslan Zeyd'in altını değişip karnını doyurduktan sonra uyutmuştu. Çok sık aralıklarla uyanan oğlu uyumuşken hemen salona inip ikizlerle vakit geçirmek istedi.

Aşağıya inince salonda babalarıyla oynayan çocukları görmüş içi sımsıcacık olmuştu. Bazen çok zorlandığını hissediyordu ama bu duygu hepsine bedeldi. Ne de olsa zahmetsiz Rahmet olmuyordu. Kocası, farkedince geldiğini çocuklarla beraber mutfakta hazırlamış olduğu moral sofrasına oturtmuşlardı onu. Bunca yorgunluğun ve yoğunluğun içinde onu mutlu etmek için babalarıyla iş birliği yapıyor onu üzmemeye ve yorgunluğunu aza indirgemeye çalışıyorlardı.

Çocuklarla beraber vakit geçirdikten sonra çocuklar bahçeye çıkmış oyun oynamak istemişlerdi. Baş başa kalan Elişeva ve Alparslan birbirlerine aşk ve minnetle bakıp, "güzelliğim, sevgilim... seni çok seviyorum, hayatımı çekilmezlikten kurtarıp anlamlı kıldığın için, çocuklarımın annesi olup bana hayatı yaşanılır kıldığın için..."

"Beraber yaşanılır kıldık sevgilim... seni çok seviyorum, dayanağım...."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 08.04.2025 16:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...