
"Temizlik mi yoksa ben mi bittim karar veremiyorum"
Erhan, elindeki bezi kovaya atıp kendini sıraya bıraktı.
"Elinize sağlık çocuklar"
Güzelce temizledikleri sınıfta gezindi bakışlarım. Kovaları toplayıp berfin ve cana verdim.
Hizada olmayan sıraları düzelttim. Yazı tahtasını da sildiğimde Temizlik tamamlanmıştı
"Sizin de elinide sağlık öğretmenim"
Erhana gülümsedim. "Birazdan gelirler. Hadi yerlerinize geçin"
"Geliyorlar!"
Berfin ve can koşarak yerlerine geçtiler. İçeriye giren müdür yardımcısı ve başka bir öğretmene tebessüm edip müsade buyurdum.
Yaklaşık üç dakika inceledikleri sınıftan birsey demeden ayrıldılar. "Eee niye birşey söylemediler?!"
Erhan panikle ayarlanmıştı. "Yarın bahçede açıklayacaklar erkancığım"
Tekrardan oturdu yerine. Aşırı heyecanlı bir çocuktu.
...
"Daha iyileşmedi! Bakamazsınız siz"
Kayanın sesiyle attım adımımı Konağa. Hümeyranın Babası da buradaydı. "Kızıma nasıl ne şekilde baktığım seni ilgilendirmez delikanlı "
"Öyle bir ilgilendirir ki"
Kaya her an karşısındaki adama kafa göz dalacak gibiydi. "Gel bu akşam iste lan kızı! Ama hümeyra benimle gelecek!"
Hastaneden yeni çıkan hümeyra ayakta durmakta güçlük çekiyor gibiydi. "Bırak gideyim. Birşey yapamazlar"
Bakışları Hümeyrayı buldu. Ayakta durmakta zorluk çektiğini görünce kucağına aldı. "Belki başka bir gün isterim kızını. Ama bugün değil "
Hümeyrayı alıp yukarı kata çıkardı. Adam peşinden gitmeye yeltenmeyeceksin karan önüne durdu. "Biraz toparlasın. Öyle kafana göre gireceğini de düşünmedin herhalde"
"Evlenmeden dokunamaz Kızıma"
"Namus bekçiliği yapacak en son kişi bile değilsin. Al adamlarını da kalabalık yapma"
İstemeyerek giden adamla karan kendi adamlarına döndü. "Dikkatli olun"
Bakışları beni bulduğunda yüzündeki tüm ciddiyet kayboldu. Kahve harelerine çöken sakinlik ve sıcaklık kalbime işliyordu. Yavaş adımlarla Yanıma geldi. Elini belime dolayıp dudaklarını yanağıma bastırdı. "Hoşgeldin karım"
"Hoşbulduk kocam"
Çalan telefonumun sesi aramıza girerken çantadan çıkardım. Numaraydı. Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm. "Alo"
"Güneş!.. "
Serraydı. "Serra?"
"Güneş sen benim herşeyimsin."
Öksürdü. "Ailemin olmadığı zamanda aile, dostumun olmadığı zamanda dost oldun"
Bu neydi şimdi veda eder gibi?
Ne oluyordu?!
"Ser-"
"Dinle..." konuşmakta zorlanıyordu. Ara ara öksürüyor, Ağlamaklı sesle durup nefes alıp devam ediyordu. "Seni çok sevdiğimi bir de Ömere onu çok sevdiğimi söylemeyi unutma. Belki başka evrende tekrar beraber olmak dileğiyle"
Koca bir sessizlik...
Derin bir kayıp...
Kalbime saplanan zehirli bir ok...
"S-serra?"
Ses yok. Gözyaşlarım akın etmek üzere. "Serra cevap ver"
Ses yok. Gözyaşlarım durmak bilmiyor. "Serra Ses ver!!! Serra noluyor! Nerdesin cevap versene!!!! Noluyor gitme gitme Serra gitme!!!"
"Güneş!!!"
Bedenim karanın kolları arasında çırpınmakta zorlanınca anladım kendimden geçtiğimi. "Tamam... sakin ol"
Elleri sakinleşmem için saçlarımda gezindi. Kulağımı okşayan sıcak nefesi biraz olsun sakinleşmeme yetmişti.
Beni kendinden uzaklaştırıp gözlerime baktı. "Ne oldu? Sakince anlat bana"
"Serra... veda eder gibi konuştu. Sonrası yok!! Karan kesin birşey oldu kesin! Serra böyle çekip gitmezdi! Bana görünmeden gitmezdi! Düşmanı çok serranın. Son zamanlarda ona kafayı takan bir adam vardı. Serra haberini paylaşıp foyasını ortaya çıkardı diye sürekli tehdit ediyordu"
"Adamın adını biliyor musun?"
Hatırlamaya çalıştım.
"Serranın mardine ilk geldiği gün, siz viran beyle kavgaya tutuşmak üzereydiniz. Serra o gün o mekana o adam için getirmişti bizi. Kafasında şişe kırmıştım adamın. Yılmaz Süer"
"Adamı araştırın. Adresine kadar istiyorum "
"Yenge noluyor?!"
Ömeri buldu bakışlarım. "Serra diye bağırdın?"
"Veda eder gibi konuştu. Sonra Ses kesildi"
Kahvelerine Çöken korkuyu ikinci kez görüyordum. "Ne? Ne demek Ses kesildi?"
Telefonu elimden alıp serrayı aradı. Açmamış olacak ki sinirle telefonu kulağından çekti.
"Açmıyor! Neden ya neden?! Neden söylemedi? Neden peşimde biri var demedi?! Sen neden söylemedin Yenge!?"
"Bilmiyordum! En son hapse girdi, artık rahatım. Birsey yapamaz yapmaya yetkisi yok demişti!"
"Ona birşey olursa..."
Ömer çekip giderken yer ayaklarımın altından kaydı sanki. Kendimi karanın kollarında bulurken gözyaşlarım süzüldü yanaklarıma. "Endişelenme. Bulacağım serrayı"
"Ya ona birşey olduysa?"
Düşüncesi bile vücudumun her bir zerresini sarsıyordu. "Abi?
Başımıza gelen adamla karanın kollarından ayrıldım. "Yılmaz Süer. Mardinli. Moda tasarımcı bir adam. Yalnız bir moda tasarımcıya göre fazlasıyla lüks ve gizli yaşıyor. Evli. Bir kız çocuğu var. Karısı avukat. Beş ay önce hapse girmiş. Bir hafta önce çıkmış"
"Bu kadar mı?"
Karanın sorusuyla elindeki tabletin ekranını değiştirdi. "Bir de eşini aldattığı bir kadın var. Aynı şirkette çalışıyorlar. Yalnız adam hapse girdikten sonra kadın yurtdışına taşınmış. "
"Kaçmış"
Diye düzeltti karan.
"Son olarak eşinden ayrılmış. Şu an istanbulda dolanıyor. Sanırım bir otelde kalıyor"
"Üç tane uçak bileti ayarlayın en yakın saate"
Kaşlarım çatıldı. "Dört tane diyecektin herhalde?"
Kahve harelerini bana yöneltti.
"Sen gelmiyorsun"
"Tabiki de geliyorum"
"Güneş gelmiyorsun dedim! Neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Adamı tanımıyorum bile. Seni riske atamam. Üstelik hatırlatırım adamın kafasında şişe kıran sendin. Ya unutmadıysa seni?"
"Umrumda değil serrayı bulmak ıstiyorum "
Ayaklandım. "Serrayı sen olmadan da bulabilirim. Söz veriyorum onu almadan dönmeyeceğim"
Bedenimi kendine çekip kollarını belime sardı. Kafasını gömdüğü omzumdan saçlarımın kokusunu içine çekti. Dudaklarını boynuma bastırıp gözlerimin en içine baktı. Parmakları dolan gözlerimin altını okşadı. "Ağlamak yok Güneşin kızı. "
"Sağlam getir onu bana "
Sadece Kafasını salladı. Benden ayrılıp kaya ve ömere seslendi. Bir dakika içinde yanlarında bittiklerinde ömer çoktan hazırdı. Arabaya binip gözden kayboldular. "Güneş, ne oluyor ?"
Merdivenin başındaki Hümeyranın yanına koştum. Kollarımı açıp sıkıca sardığım bedenine tek kelime etmeyip karşılık verdi.
Öyle dostluklar vardır ki kan bağı olmasa bile kardeş gibi gelir. Öyle dostluklar vardır ki karanlığını aydınlatır.
Hümeyradan ayrıldım. Burnumu çektim. "Serra... veda eder gibi konuştu. Sonra Ses gitti. Birşeylerin ters gittiği kesin"
"Birşey olmamıştır. Sakinleş biraz "
Oturmam için sandalyeyi işaret ettiğinde bulanan midem buna engel oldu. Koşarak lavaboya yöneldim.
"Güneş iyi misin?"
Hümeyranın sesiyle Musluğu kapadım. "İyiyim. Stresten oldu herhalde. "
Ellerimi kurulayıp balkona geçtim.
...
Saatlerdir oturmaktan ruhum sıkılmıştı. Akşam olmuştu yine de karandan tek bir haber alamamıştık. Yalnızca içimde bir his, "kötü şeyler oluyor. Kötü bir şey oldu " deyip duruyordu ve susmak bilmiyordu.
"Ay! Ruhum sıkıldı benim! Niye kimse telefonunu açmaz ki?!"
"Duymamışlardır belki. Sakin ol"
"Olamıyorum hümeyra! Beynim izin vermiyor!"
Araya giren telefonun sesiyle masaya yöneldim. Nihayet! Karandan gelen aramayı cevapladım. "Noldu?! Buldunuz mu serrayı? İyi mi?"
"Bulduk"
"Karan söylesene iyi mi?"
Ses yok. Nefes alış veriş. Ve kalbimi sızlatan bir cümle.
"Çok geç kaldık"
"Neye?"
"Zehir enjekte edilmiş. Güneş, bulduğumuzda yaşamıyordu"
Kalbim önce hızlandı. Sonra durdu. Ateş bastı yüreğimi. Sesler sustu. Dünya durdu sanki. Gözlerim ve hislerim dondu. Aklım algılayamadı. Ellerim gevşedi. Dizlerim tutmaz oldu. Göz yaşlarım durmadı.
Bu acı... kalbimde hissettiğim bu acı tarif edilemezdi. Biri kalbime ucu alevli bir bıçak sağlamış gibi yanıyordu. "Güneş" Derinden gelen bir ses. "Güneş yapma"
Ne yapıyordum ki?
"Dur artık. Yardım edin!"
Hümeyraydı. Ağlamaklı bir sesle yardım istiyordu. İyi ama ne için?
"Yenge sakin ol gözünü seveyim"
"Güneş geliyorum! Geliyorum yalvarırım dayan! Seni kaybedemem bunu bana yapma!"
Karanın yalvaran sesi içime işlerken kendime geldim. Etrafıma bakındım. Sandalyeler düşmüş. Masanın örtüsü dağılmış, üstündeki eşyalar kırılmış. Elimde bir cam parçası. Sıkmaktan kana bulanan elimde ufalanmış. Ne yaptığımın bilincinde değildim. Ne ara yapmıştım?
Acı zihnimi etkisiz hale getirmişti. Başım dönerken adamlardan biri gelip düşmemi engelledi. Hıçkırarak ağlıyordum şimdi. Çığlığım konağı inletiyordu. Tüm çalışanlar ağlıyordu. Peki ya kime? Bana mı, benim bu içler acısı haykırışıma mı? Yoksa biricik, canımın içi Serrama mı?
O benim herşeyimdi. O benim yoldaşımdı. O benim evimdi. O benim adının anlamı gibi mutluluğum, ışıltımdı. Şimdi ne ışıltı kaldı geride ne mutluluk...
Üç saat sonra...
"Güneş kalk artık. K-korkuyorum"
Her ne kadar hümeyrayı üzmek İstemesem de kormakta haklıydı. Tam üç saattir ne oturduğum zeminden kalkmış ne de elimdeki kesiğe bastırmıştım. "Biraz daha yarayı Pansuman etmezsek kan kaybından öleceksin Yenge. Allah için eline bakalım yav"
Ses çıkarmadım. "Güneş "
Karanı buldu bakışlarım. Önümde çöküp kana bulanan elimi tuttu. Kaşları çatıldı. Çağırdıkları doktordan aldığı pamukla kanı temizledi. Doktorun talimatlarına göre elimi sargıya almaya başladı. "O... o öldü mü?"
Bakışları beni buldu. Çok çaresizdi. Belki de onu gördüğüm en çaresiz anındaydı. Başını salladı. "Karan, canım çok yanıyor"
Beni kendine çekip sarıldı. Başımı kalbine yasladı. "Benimki daha çok yanıyor. Elimden hiçbirşey gelmiyor. Bunu bana niye yaptın Güneş. Kendi canımdan bile çok sevecek kadar ne yaptın? Canın yansa canımı verecek kadar ne yaptın bana?"
Benden ayrıldı. "Özür dilerim. Onu sana sağ getiremedim"
Cebinden çıkardığı mektubu uzattı. "Bu serranın cebinden çıktı. Üstünde sana olduğu yazıyordu"
Elim titrerken küçük bir kağıdın verdiği ağırlığı anlatsam inanmazdınız. Zarfı açtım. Serranın el yazısıyla yazılmış mektubun satırlarında gezindi bakışlarım
"Bana kızgınsın biliyorum. Sessizce çekip gittiğim için. Ama inan bana öyle yapmak zorundaydım. Bazı vedalar sessizdir bilirsin. Kalmaya devam etseydim seni de bitirecekti. Ben zaten bitmiştim. Hastalığımın son evresine gelmiştim. Ne hastası diye sorguluyorsun şimdi. Ama yorma kendini bebeğim. Tedavisi olsa söylerdim. Ama yoktu. Seni bu denli sarstığım için çok ama çok özür dilerim. Seni çok seviyorum. İlerde bir bebeğin olursa zarfa bıraktığım küçük hediyeyi teyzesi adına armağan et. Kendine çok iyi bak Güneş yüzlüm "
Gözyaşlarım arasında zarfın içindeki paketi aldım. İçini açtım. Serrayla tanışmaya vesile olan bilekliğiydi. Bize öyle güzel şanslar getirmişti ki günlerce gezip aynısını bana da bulmuştuk. "Niye bıraktın beni? Niye yaptın bunu bana? Tehdit oluşturan bir durum var mı diye sordum sana! Yok dedin! Hapiste zaten çıkamaz dedin! Hasta? Hasta olduğunu neden söylemedin bana ?! Ne hastası ya ne hastası?!!!!"
"Güneşim?"
Karan bedenimi kollarının arasına alsa da Hıçkırıklarıma engel olamıyordu. "Beni bir mektupla bıraktı! Hiç bir açıklama dahi yapmadan! Onu asla affetmeyeceğim!"
Midem bulanıyor başım dönüyordu. Kalp atışım yavaşlarken sesler derinleşti. Son gördüğüm karanın endişe ve korku dolu yüzüydü.
...
"Nerden buldun sen bunu?!"
"Y-yerden"
Hızla elimden çekti. Bakışları arkamda oyalandı. Beş saniye içinde çekip gitti.
Böyle dikkatsiz bir kız görmemiştim hayatımda. Önce defterini düşürmüştü şimdi de bilekliğini. "Hey! Bekle"
Peşinden gidiyordum. Pardon sürükleniyordum çünkü durmak bilmiyordu. Kulağına yasladığı telefonla kesinlikle konuşmuyordu. Sevişen bir adam ve kadını fotoğraflıyordu. "Özel hayata gizlilik diye bir şey duymadın sanırım "
Beni görmeyi beklemiyormuş gibi kaşları çatıldı. "Ortada yapılan şey özel hayat değildir"
"Ortada değiller ki"
Kafenin gizli bir köşesine geçmişlerdi. Gözlerini devirdi. "Senin işin yok mu?"
Bilekliği uzattım. "Düşürdün. Dışarıya bakmaktan kendinin farkında değilsin"
Anında Bilekliği aldı. "Gayet farkındayım. Senin de gözünün pek içeride olduğu söylenemez"
"O ne demek?"
"Herkes işine baksın demek"
Tabi ya. "Magazincisin-"
Eliyle ağzımı kapadı. "Şşt!"
Bize dönen adamla elimden tutup koşarak uzaklaştırdı. Adam bağırıp çağırırken biz çoktan kafeden çıkıp köşeyi dönmüştük
"Kızım amma çenesizsin ya! Bağırılır mı öyle ?!"
Bakışları yüzümde oyalandı. "Adın ne senin?"
"Güneş"
"Soy adın"
"Giray"
Hafif kaşları çatıldı. "Sen? Uraz Girayın kızısın. Katil kızı"
Gözlerim doldu. "O öyle değil. Yemin ederim değil. Ben kardeşime hiçbirşey yapmadım!"
Yine aklıma gelmişti. Ağlıyordum işte. "Bir kahve içelim mi?"
"Laf alacaksın değil mi?"
"İşim ayağıma gelmiş "
Kaşlarım çatıldı. "İyi günler"
"Dur. Gerçekten dinlemek istiyorum"
"Gerçekten mi?"
Sesimdeki şaşkınlığı gizleyememiştim. Biri beni ilk defa dinlemek istiyordu. Gülümsedi. Aşağı yukarı kafasını salladı. Sahile doğru yürürken nasıl olsa bir daha görmem diye anlattığım kızın hayatım olacağını bilemezdim. Babama olan öfkesinden haber yapmaya kalkışınca zoraki durdurdum. Sinirden Bilekliği ile oynarken çok beğendiğimi dile getirdim.
Aynısından zor buluruz ama sana da alalım dedi. Akşama kadar oturmuştuk. O anlatmış ben dinlemiş, ben anlatmış o dinlemişti. Çok ortak yönlerimiz çıkmıştı. İkimiz de eve çıkmak istiyorduk mesela. Birlikte çıkmaya karar vermiştik. Serra denen kız ilk arkadaşımdı ama yıllardır yanımdaymış gibi samimiydi
Şimdiki zaman
Gözlerimi açtığımda yüzüme vuran ışıkla rahatsız ediciydi. Doğrulmak istediğimde göğsümde uyuyan karanla kalakaldım. Anında uyanıp uykulu gözlerle bana baktı. "Güneş? "
İyi oldugumu görünce sesli bir şekilde nefesini bıraktı. "Karan?"
Konuşmakta zorlandım."Serra... "
"Bir gün geçti. Annemin yanında merak etme"
"Ne?"
"Çok kötüydün Güneş. Bayıldıktan beş dakika sonra ayılıp kustun. Doktor bu kadar stresin bünyene zarar vereceğini, uyuman gerektiğini söyledi"
Saçları dağılıp birbirine karışmıştı. "Çok korktum. Bırakma kendini olur mu? "
Elleri saçlarımı okşarken boynuna sarıldım. "Nasıl geçer bu? Sen nasıl atlattın karan?"
Elleri saçlarımı okşamaya devam etti. "Geçmiyor. Ama hafifliyor"
Karandan ayrıldım. "Ömer nasıl?"
"İyi değil. Ama olacak. Ömer güçlü biri. Toparlayacağına eminim. Bir daha aşık olamaz orası ayrı. Serraya çok öfkeli"
Bir hafta sonra...
Mide bulantılarım arttığı için doktora gelmiştik. Her ne kadar istemesemde karan ısrar etmişti
"Tebrik ederim"
"Neyi?"
Karanın sorusuna gülümseyen kadın bakışlarını bana yöneltti. "Hamilesiniz Güneş hanım"
Tepki veremedim. Veremedik. "Anne baba oluyorsunuz"
Karan ayaklandı. Ayaklanırken düşürdüğü kalemliği umursamadı bile. "Baba oluyorum! Baba oluyorum! Baba oluyorum!"
Hızla gelip kucağına aldı. Odanın içinde amaçsız şekilde koştururken haline gülmemek elde değildi. Hızını alamayıp koridora çıktı. Gördüğü herkese "Ben baba olmuşum, oluyormuşum, olacakmışım!" Diye bağırıyordu
Arabanın yanında bekleyen kayagile doğru ilerledi. "Baba oluyoruz! Yani ben anne o baba ay! Ben baba o anne oluyor ! Hamileyiz lan!"
"Ne?"
Karan beni yere Nihayet yere bıraktığında sarılıp kokumu içine çekti. Benden ayrılıp kayagilin yanına gitti. Hümeyra ağlayarak yanıma geldi ve kollarını bedenime sardı. "Tebrik ederim çiçeğim"
Ben de ağladım. "Teşekkür ederim hümüşüm"
Hayat aldığı kadar veriyordu da. Canımı kaybetmiş, can kazanmıştım. Anne sevgisini tatmamıştım ama anne olacaktım. Korkuyordum. Ya iyi bir anne olamazsam diye çok korkuyordum
Biraz kısa oldu ama bu bölümü de burada bitirelim. Serra'm. Bu bölüm biraz hüzünlü oldu:( Beğenmeyi ve yorum yapmayı eksik etmeyin lütfen. Sağlıcakla kalın;)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |