11. Bölüm

11. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

11.bölüm

Fırat Ateşoğlu

Yalnızlık, bu yaşıma kadar hiç fark etmediğim ya da garipsemediğim bu duygu geçen gece Umay’ın bana sorduğu soru ile gün yüzüne çıkmıştı sanki. Kimse uzun mu kalırsın, sorusunu bu kadar içten ve derinden sormamıştı ya da ben onun azından çıkan her söze anlam yüklemek için can atıyordum. Herkesi etkileyen, kendine hipnoz eden ışığı beni de etkisi altına almaya başlamıştı. Portakal rengi saçları, çiçekleri kıskandıran yeşil gözleri, kuşları bile susturan sesi bir beni etkisi altına alıyor olamazdı.

“komutanım, müsait misin?” Cihangir’in sesi ile daldığım yerden çıkarak bakışlarımı ona çevirdim. “ne oldu Çiço.”

“komutanım, sınırdan ihbar geldi.”

“ne ihbarı?”

“bilmiyoruz komutanım, bir kız aramış sadece plaka verip yardım istemiş en yakında bizim Tim var.”

“tamam hazırlanın.”

“emredersiniz komutanım!”

Bindiğimiz kirpi ile bir saattir yoldaydık aracın terkedildiği bilgisi vardı elimizde. Geldiğimiz arazi tamamen boşaltılmış bir köye aitti, Alperen: “komutanım, ilerde bir araç var.”

“iniyoruz, dikkatli olun.” Kirpiden indiğimizde ilerdeki aracın etrafına göz gezdirdim bomboş olan alan daha da şüphelenmeme sebep olunca Dilsize baktım, “tuzaklanmış olabilir kimse dokunmasın ilk önce kontrol.” Aracın etrafını sardığımızda tamamen terkedilmiş olduğunu anladık, aracın her yerini kontrol ettikten sonra çocuklara kamyon kasasına ait olan kapıyı işaret ederek Ayça ile tam karşısında ateş etmek için hazırlandık her hangi bir tehdide karşı. Kapı açılınca sadece kasalarla karşılaştık, hızlıca kasaya çıkıp aramaya başladık fakat kasaların arkasında bir battaniye görünce oraya ilerledim, battaniyeyi yavaşça çekince karşımda altı yedi yaşlarında gözleri kızarmış, eli ağzında bir kız buldum. Beni görünce bulunduğu köşeye daha da sinerek titremeye başladı, “Ayça, buraya gel.” Ayça’ya ihtiyacı olabilirdi belli ki benden korkmuştu. Ayça gelince kıza yaklaşarak konuşmaya başladım, “korkma, ben Türk askeriyim sana yardıma geldik.” Kızın dediklerimden anlamadığı belliydi. Metehan gelerek Kürtçe, Arapça dillerinden bir şeyler söyledi, bana bakarak, “abi, sanırım şokta konuşamıyor gibi.”

“anladım yapacak bir şey yok bizimle gelecek.” Biz konuşurken dilsiz gözleriyle kasaları inceliyordu, “bir şey mi oldu Dilsiz?” sorumla gözleri Ayça’yı buldu biz araçtan inmiş konuşurken o hala araçtaydı. “kasaları indirin.” Gözler beni bulunca kafamla onayladım yine kafasında bir şey vardı belli ki.

Kasalar inince araçta çocuğun oturduğu kasadan başka bir şey yoktu çocuk ise Ayça’nın bütün ısrarlarına rağmen inmiyor kasayı sıkı sıkı tutuyordu. Birden Dilsiz, “Ayça! Sakın hareket ettirme!”

“ne oldu Dilsiz!” bana dönüp sertçe yutkundu, “tuzaklamışlar! Kız kalkarsa patlar!” duyduklarıma kafamı çevirdiğim an kız çocuğu ile göz göze geldim, Türkçe biliyordu ama korkudan bize hiç bir şey söyleyemiyordu. Hızlıca yanına gittim ve elini tutarak konuştum, “korkma tamam ben yanındayım seni almadan hiçbir yere gitmiyoruz.”

“etrafı sarın güvenli mi kontrol edin!” dediğim an hepsi aracın etrafını sarmış güvenlik çemberi kumuş etrafı kolaçan ediyorlardı, Dilsiz yanımıza gelip ne yapacağını planlıyordu. “yapabilecek misin?”

“kasanın yan kısmını çıkarıp bombanın düzeneğine bakacağım, sakın hareket ettirme.” Kafamı sallayarak bana yapışan kıza daha da sarılarak sabit durmasını sağladım. Ya buradan bu kızı canlı çıkaracaktık ya da onunla ölecektik, kızın kafasını bilerek diğer tarafa çevirip dilsizi görmesini engelledim. Görüş açımda olan dilsiz tahtaları kesmiş içine bakıyordu, “kablolar bu tarafta halledebilirim, halledemezsem eğer…” sözünü hemen kesip,

“Halledeceksin dilsiz! Bizi değil ama bu kız çocuğunun buradan çıkarmak zorundasın!”

“tamam kardeşim ama sen gende hakkını helal et!”

“çenen açıldı senin de dilsiz! Normalde adamı çatlatırsın iki kelime etmezsin.”

“sen de çok konuşuyorsun!”

“tamam kardeşim, helal olsun! Sen bu işi hallet sana hakkım o zaman helal olsun!

Biz konuşurken kız iyice göğsüme sinmiş içli içli ağlıyordu, kablolarla uğraşan dilsiz çıkardığı aletlerle mavi olan kabloyu kesmeye hazırlandı, “kırmız kesilmez mi oğlum?”

“ya tetik saçmalama iki kablo var biri beyaz biri mavi!”

“o zaman beyaz.”

“niye beyaz?”

“ne biliyim, maviden emin misin?”

“sen sorana kadar evet!”

“tamam karışmıyorum.” Bana ters ters bakarak işine döndü. Normalde asla işine karışmazdım bunun için özel eğitim almıştı fakat kollarımda tir tir titreyen kız beni iyice sorgulamama sebep oluyordu. Tam kestiği an gözlerimi sıkı sıkı kapatıp kızı daha çok sarıp sarmaladım. Derin bir “ohhh” sesi duyunca anladım ki o gün bu gün değildi.

“tamamdır, yavaşça kaldır.” Kızı yavaşça kaldırdığımda daha da şiddetli ağlamaya başlayan kızın sırtını sıvazladım araçtan inip Kirpiye doğru hareket ettim, “Ayça buraya gel.”

“efendim Tetik.”

“kızı kontrol et bir şeyi var mı?” kızı yere indirmek istediğimde bana daha çok sarıldı, “korkma bak abla seni kontrol edecek ben buradayım tamam mı?” kafasını sallayıp yere indi Ayça daha rahat kontrol etsin diye araca girince çocukların yanına gittim.

Alperen: “komutanım ben anlamadım, niye böyle bir şey yaptılar bunu küçücük kıza?”

“belli ki amaç kız değil Çakmak, anlarız çıkar kokusu.”

Kubilay: “komutanım yola çıkmalıyız kızı daha fazla burada tutmayalım tehlikeli.”

“doğru, Bambi işini halletsin çıkarız.” Biz konuşurken aracın kapısında bekleyen Cihangir Ayça ile bir şey konuşuyorlardı, hızla yanıma gelip elindeki kâğıdı bana uzattı. “bu ne?”

“komutanım kızın cebinden çıkmış.” Kağıdı elime alıp açtığımda,

bu sadece bir uyarıydı komutan.

Bir daha ayağıma dolanma yoksa o patlattığın silahlar gibi patlarsın!

MARAZ”

Okuduklarımla sinirle soludum, “belli ki Maraz bizimle yakından tanışmak istiyor!”

Söylediklerimle bana dönen dilsiz sıktığı dişlerinin arasından tıslayarak, “tanışırız!” dedi.

 

Bölüm : 19.12.2024 18:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...