15. Bölüm

15. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

Herkese iyi akşamlar arkadaşlar lütfen oy kullanarak bana destek olun❤️❤️❤️❤️❤️

 

15. Bölüm

Bilincim yeni yeni yerine gelirken gözlerim benden bağımsızlığını ilan etmiş gibi açılmamak için direniyordu. Etraftan tek gelen ses Elif’in birine sürekli “iyi dimi, ne zaman uyanacak?” gibi soruları tekrarlamasıydı, tam sol yanımdan gelen sesin ona ait olduğunu fark ettim. “iyi sadece korktu.”

Evet korkmuştum ama kendim için değil, onun için korkmuştum. Beni korumak isterken ona bir şey olacak diye ödüm kopmuştu. Gözlerimin hakimiyetini tekrar ele geçirip yavaşça açtım, tepemde tam yüzüme bakan üç suratla irkildim bir anda.

“uyandı! Umay kiraz çekirdeğim iyi misin?” telaşı gözlerinden görünüyordu kuzumun. Belli ki uzun zamandır baygındım. Zaten en küçük şeye telaşlanır ve vesvese yapardı. Ben cevap vereve kadar Sancar Elif’in omzuna dokunarak konuştu.

Sancar: “iyi bak gel dinlensin biraz.” Dedi. Elif gözlerimin içine bakınca gözlerimi kapatıp onay verdim iyi olduğuma emin olmak istediğini anladım.

İkisi odadan çıkınca yanımda sadece Fırat kalmıştı, anladığım kadarıyla ben gözümü açana kadar Elif ortalığı ayağa kaldırmıştı. Ona baktığımda üstünde benim kanımın olduğu gömlek yoktu, beyaz bir tişört vardı. Üstünü incelediğimi anlayınca, “üstümde kanınla gezmek istemedim.” Dedi.

“anladım.” Derken sessim pürüzlü çıkmıştı.

“iyisin dimi ağrın var mı?” gözlerindeki telaş öyle ortadaydı ki az daha benim için korktuğunu düşünecektim, yerimde doğrulmak istediğimde bana engel olup belimden tutarak beni oturttu.

“iyiyim, teşekkür ederim gene hayatımı kurtardın.” Dediklerime gözlerini devirdi.

“genelde etrafında hep tehlike oluyor anladığım kadarıyla bana ihtiyacın var.” Valla sen hayatıma girdin gireli bir haltlar dönüyor benle alakası yok yani. Gözlerimi devirdim tam cevap verecekken olanlar aklıma geldi merakla,

“kimdi o adam neden ateş etti bana?”

“anladığım kadarıyla Fatih’in rakipleri, tehlike geçmiş değil eve gidemezsin bu gün.”

“e ne yapacağız biz Elif’le, onlara gidemeyiz Kader teyze anında annemle babama haber verir, onların telaşlanmasını istemiyorum.”

“tamam hallederiz hele bir doktor gelsin.” Biz konuşurken kapıdan doktorun girdiğini gördüm arkasından Elif koşarak girip yanıma gelerek elimi tutu.

“geçmiş olsun Umay Hanım, kurşun sıyırmış biz gerekli işlemleri yaptık. Ama siz her gün pansuman yapın mikrop kapmasın.”

“şey nasıl yapılacağını anlatırsanız, kendim yapabilirim.” Fırat hemen lafa girip,

“gerek yok ben yaparım.” Hepimiz ona garip garip bakınca gözlerini bizde gezdirdi en son bana bakıp,

“ben alışkınım ondan sen bir yanlış yaparsın.”

Sancar: “tabi.” Dedi manidar bir sesle. Bu “tabi” sanki altında başka şeyler taşıyordu ama anlayamadım. Doktor odadan çıkınca ne yapacağımızın derdine düştüm, Fırat tehlikenin geçmediğini söylemişti eve gidemezdik, Elif annesine hiç gidemezdik zaten. Hayır neden sürekli hayatım tehlike altına giriyordu, resmen çekiyordum belayı adam haklı bana bir Fırat lazımdı. Düşüklerimle irkildim. Saçmalama Umay sana en son gerekecek kişi o.

Ben bunlara dalmışken Fırat, “ Sancar sen Fatih’in evine git güvende olmaları için orda kal yanına Metehan’ı al, Elif sen Annene git ama sakın olanları çaktırma. Sancar seni götürsün.” En sert haliyle ortalığa emirler dağıtırken Elif sözünü keserek soru sorma gereğinde bulundu.

“e Umay ne olacak? Gizleriz yaranı hemen odaya gideriz, olmaz mı?” evet ben ne olacaktım lan. Hiç aklıma gelmedi ki.

Ben cevap verecekken Fırat yine sözümü kesti, “olmaz elbise kan içinde zaten.” Ona hak vermiştim resmen kan revan içindeydim, böyle gidemezdim. Ama benim adıma konuştuğunu gözden kaçırdım sanılmasındı.

“Elf, ben iyiyim aşkım sen git. Sabah görüşürüz.” Diyerek Elif’i rahatlatmak istedim. Uzunca gözlerime baktı sonra Fırat’a baktı bir saniye. Aralarında geçen bu bakışmada ne konuşuldu anlamadım ama pes ederek omuzlarını indirerek konuştu.

“kendine dikkat et bir şey olursa ara beni tamam mı?” dediklerini kafamla onayladım onlar kapıdan çıkarken yanımıza gelen hemşire kolumdaki serumu çıkartıp çıkabileceğimizi söyledi. Yerimden doğrulunca ayakkabılarımı giymek için elime aldığımda Fırat elimden aldı, hızla itiraz ettim, “kendim giyebilirim gerek yok.”

O ise kaşlarını çatmış yüzüme baktı. Hemen dizinin üstüne çökerek, “saçmalama tek elle nasıl giyeceksin bu işkence aletini.” Kaşlarımı çatarak ona baktım o istifini bozmadan bileğimden tutarak ayakkabıları ayağıma geçirdi. Topuklu ayakkabılarıma işkence aleti demişti. Benim bebeklerime.

“sen topuklu ayakkabılarıma ne dendin öyle?”

“işkence aleti dedim. Hangi akıllı bunu giyip kendine acı çektirir?” tuhaf tuhaf ayaklarıma bakarak.

“onlar benim bebeklerim, ayrıca her kadının en güçlü silahı topuklu ayakkabılarıdır.”

“niye kimin neresine saplıyorsunuz?” adam belinde silahla geziyordu ama benim ayakkabılarıma mı laf ediyordu.

“öyle değil be! Kadının zarafetidir topuklu. Hem ben kime ne anlatıyorum.”

Yerinde doğrulup kalkmam için elini uzattı, sağlam olan elimi tutarak beni kaldırdı ve belime sarıldı. Yürümem için kendine yaslıyordu beni fakat ben bu durumdan oldukça rahatsızdım, ferahlatıcı o kokusuna karışsan barut kokusu beni bozguna uğratıyordu. Arabaya beni yerleştirip yanıma oturdu,

“nereye gidiyoruz?”

“güvenli bir yere.”

“ama nereye?”

“gidince görürsün Umay.” ruhsuzdu be. soru sorulmuyordu adama.

Bir saatin sonunda ormanlık, sakin geniş bir sitenin içine girdik, evler birbirlerinden oldukça uzaktı ve aralarına ağaçlardan çitler vardı. Gözlerim evlerdeyken konuştum.

“buranın güvenli olduğuna emin misin?”

“evet merak etme.”

En uçta bulunan bahçeli eve gelince arabayı kapalı garaja park etti ve indi, benim kapımı açarak inmem için elimi tutu yine. Gereğinden fazla temas kuruyorduk bugün ve bu bana hiç iyi gelmiyor aklımı bulandırıyordu. Evin kapsından girdiğimizde ahşap ve kahvenin hakim olduğu evi incelemeye başladım gerçekten huzur veren sade bir evdi.

“beğendin mi?”

“evet. Kimin evi burası?”

“benim.” Dedi. Ben ailesiyle yaşıyor diye biliyordum oysa.

“senin mi? Sen annen ve kız kardeşinle yaşıyorsun ya.”

“evet iki sene önce babamı kaybetmeden önce ben burada yaşıyordum, sonra ailemi yalnız bırakmak istemedim.” Dedi. Sesinde değişen bir ton aradım ama buz gibiydi.

“üzüldüm başın sağ olsun.”

“sen sağ ol, hadi gel üstünü değiştir.”

Saat oldukça geç olmuş olmalıydı, uykudan gözlerim batmaya başlamıştı. Arkasından takip ederek merdivenlere kadar geldim, belimi tutarak merdivenleri çıkmamı bekledi. Merdivenler bittiğinde uzun bir koridor, üç adet kap vardı Fırat beni ilk kapıya yönlendirerek girmemi bekledi. Oda tamamen siyah döşenmişti, “burası benim odam.” Dedi. Beni ilk bu odaya getirdiği için garipsedim.

“ben başka odada kalsaydım.”

“uzun zamandır kimse olmadığı için bir bu oda var bide aşağıdaki salon.”

Kafamı salladım, belli ki bu gece koltukta yatacaktım. Beni yatağa oturtup dolaba doğru yöneldi, fakat dolaplar tamamen boştu elini ensesine atıp bana döndü, “annem ne var ne yoksa eve taşımış.” Omuzlarımı kaldırıp indirdim ne aradığını anlamamıştım. Birden yanıma gelip tişörtünü çıkarınca şok içinde,

“ne yapıyorsun Fırat giy üstünü!” adam niyeti bozdu valla.

“bu elbiseyle daha fazla durma.” Dedi. O hiç olmazdı. O tişörtü giyersem hiç iyi şeyler olmazdı ruhumda Fırat.

“olmaz ben idare ederim.”

“Umay, uzatma hadi güzelim.” O konuşurken benim gözlerim göğsünün tam altında olan kurşun izine takılı kaldı, daha önce vurulmuştu. Titrek bir nefes aldım gözlerimin nereye baktığını fark edince,

“çok öncesine ait.” Dedi. Beni geçiştirmek için söylemişti ama öyle görünmüyordu, beni kaldırıp elbisemin fermuarını açmak istedi, “olmaz! Ben yaparım.” Diyerek panikledim. Bu adam aklıma zarardı kesinlikle. İki dakika önce olmaz diyordum.

“Umay yaralı kolunla nasıl yapacaksın izin ver ben yardım edeyim bakmayacağım söz.” Dedi. Mantıklı konuşuyordu vesselam. Zaten sızlıyordu kolum el mecbur kabul edecektik yapacak bir şey yoktu.

“ışıkları kapat bari.” Kafasını sallayarak odanın ışıklarını kapatmaya gitti, kapattığında ortalığın kararması ile derin bir nefes verdim ama bahçeden vuran ışık odayı gayet aydınlatıyordu. Arkama geçip saçlarımı topladı ve omzumdan önüme doğru saldı, fermuarımı indirirken nefesimi enseme vuruyordu ve bu benim nefesimi daha da sıklaştırıyordu. Önüme gelerek gözlerini gözlerime sabitledi, nazik bir şekilde kolumu çıkarmama yardım etti, ellerinden kayan elbisem yeri boyladı ama gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmedi. Üstünden çıkardığı tişörtün kolunu yavaşça yaralı kolumdan geçirdi ardından kafamdan gecen tişörtün uçlarını aşağı indirirken elleri tenime dokunduğu an nefes almayı bıraktım. Ben iyi gitmiyordum. Umarım sonu tahmin ettiğim gibi olmazdı. Eyvahlardı şuan.

Gözlerimi hapsinden kurtardığımda odanın içinde gezdirdim, “ışığı açıyorum” dedi.

Işığı açtığında bana bakmadan banyo olduğunu düşündüğüm kapıyı açıp, “gel” diyerek beni yanına çağırdı. Yanına yürürken yan tarafta gördüğüm aynaya baktığıma da, onun vücudunu saran tişörtün bana elbise gibi olduğunu fark ettim. Banyoya girince beni koltukaltımdan tutarak banyo tezgâhına oturttu, bense ne yaptığını sessiz sessiz izleme başladım, ıslattığı gazlı bezle ilk önce yaralı kolumun bandajın dışında kalan kısmını sildi. İşi bitince gözlerime bakıp, “uykun mu geldi?” dedi.

“evet.” Beni kucağına aldığın da hiç ses çıkarmadan kafamı omzuna koydum, ona ihtiyacım vardı şuan biliyorum yarın kendime çok kızacaktım ama bu anı bozmak içimden hiç gelmiyordu. Beni yatağa koyduğunda,

“uyu ben buradayım, verdikleri ilaçlar yüzünden ateşin çıkabilir o yüzden burada duracağım tamam mı?” dedi şefkatli sesiyle. İçimde büyüyen hissi yok saymak istedim. O kadar güzel duruyordu ki. Bir insan nasıl bu kadar kusursuz olabilir diye düşündüm ama içimdeki ses fısıldadı. Onun kusuru vardı. Abime çok benzemesi en büyük kusuruydu.

“tamam ama sen uykusuz kalacaksın?” dedim gözlerimi açık tutmaya çalışırken.

“alışkınım ben hadi kapat gözlerini.”

Zaten aşırı bastıran uykumun beni ele geçirmesi çok zaman almamıştı, burnumda o nefret ettiğim barut kokusu ve bu aralar her yerde aradığım ferahlatıcı koku vardı.

Bölüm : 24.12.2024 18:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...