
20. bölüm
Günler geçmiş biz edindiğimiz ismin bizi bir yere götürmesini bekliyorduk, araştırmalar devam ederken eve gitmek için yola çıkmıştım. Evin anahtarını yine unuttuğumu anlayınca kapıyı çalmaya başladım, beş on dakika sonra evde kimse olmadığını anlayınca bahçeye geçtim bizimkiler gene gezme sevdasına beni unutmuşlardı.
Bahçede beklerken bastıran yağmur yüzünden ıslanmaya başladım, yan bahçede Umay bir o tara bir bu tara koşarken seslendim, “girsene içeri ne geziyorsun yağmurda?” sesimle sıçrayarak bana döndü, “anahtarımı kaybettim, Elif’te yok.”
Yerimden kalkarak ona ilerledim resmen ıslanmaktan üstünde ki beyaz tişört içini gösteriyordu karanlıkta bile belli olan vücuduna bakmamak için gözlerimi gözlerine diktim, “nasıl becerdin, nerde düştü?”
“bilmiyorum, kış bahçesinin mobilyalarını değiştiriyorum, onları almaya gelen adamlarla dışarı çıkmıştım kapı da kaldım.” Aklıma gelenle elinden tutarak kış bahçesine yöneldim yerde sadece beyaz bir halı vardı, elimle ışığı açmak istediğimde çalışmayan lambaya baktım.
“şey avize de değişecek söktük.”
“aferin sana ne yapacağız şimdi, karanlıkta mı oturacağız?”
“yok mumlar var.”
Elimle çakmağı yakarak getirdiği mumları yaktık, saçları ıslanmış minik burnu çoktan kızarmıştı. Yağan yağmur dışarıyı görmemizi engelliyordu, yere halının üstüne oturduk etrafımızda olan çiçekler bizi oldukça saklıyordu.
Yerde dizlerini kendine çekmiş ısınmaya çalışan Umay’a yaklaşarak, “gel ısıtayım seni hasta olma”
“gerek yok Fırat.”
“Umay hadi bak bende üşüdüm gel.” Kollarımın arasına yerleşerek, bana yaslandı. İçimde gün gün büyüyen bu his bugün ve bu an beni resmen ele geçirmişti. Ellerim saçlarına gidince usulca okşadım, bahar kokan kokusunu içime çekerek, “ısındın mı?” diye sordum sadece kafasıyla beni onayladı. Çenesinden tutarak kendime çevirdim, çipil çipil bakan yeşil gözlerinde gecen bir duygu aradım fakat sadece korku vardı, “neden bu kadar uzaksın?
“anlamadım, ne demek şimdi bu?”
“sana ulaşmak imkansız gibi, hep uzaktasın duvarların çok yüksek.”
“neden bahsettiğini anlamıyorum Fırat.” Onu tamamen kendime çevirerek gözlerine baktım, ardından dudaklarına kayan bakışlarımla ona doğru eğilerek dudaklarına yaklaştım hiçbir tepki vermeden sadece olacakları izliyordu. Yumuşacık kiraz dudaklarına dokunan dudaklarımla yerinde titreyerek omuzlarıma tutundu iki dudağımın arasına aldığım üst dudağını emerken o sadece hareketsiz duruyordu. Geri çekilerek anlımı anlına dayadım,
“Umay ben… ben sana aşık oldum. Aklımdan hiç çıkmıyorsun” elinin birini omzumdan alarak tam göğsüme koydum, “kalbim artık senin. Sana ait. Senin için atıyor.”
Umay öylece gözlerime baktı elini kalbime hafif bastırarak iç çekti, gözlerinden akan yaşı ellerimle silmek istedim fakat izin vermedi.
“ben… Yapamam Fırat.”
“neyi yapamazsın Umay?”
“Fırat ben…”
Gözlerine bakarak ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordum, “sen ne Umay sen ne!”
“ben bir askerle yapamam. Ben seni bekleyemem, her gün ölüm haberin gelecek diye kapılarda bekleyemem.” Ellerimi geri çekerek duyduklarımla öylece kala kalmıştım, beni asker olduğum için istemiyordu. Benim ömrümü feda ettiğim mesleğim ona yük geliyordu. Derince yutkundum, nefesim yetmiyor kalbim göğsüme sığmıyordu resmen.
“ben aynı acıyı bir daha yaşayamam Fırat, bu sefer hayatıma devam edemem özür dilerim.” Diyerek ayağa kalktı ve beni bu çiçeklerin arasında çevirdiği harabeyi öylece bırakıp gitmişti. Son söylediklerini anlayamamıştım ne demek istemişti aynı acı derken, ben yerde çökmüş öylece onun gidişini izliyordum.
-Umay-
Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde koşarken eve yeni girmek üzere olan Elif beni görünce, “Umay, bu halin ne?”
Ona cevap vermeden hızlıca odama çıkarak kapımı kilitledim, olduğum yere çökerek hıçkıra hıçkıra ağladım. Gözlerim her kapandığında dudaklarımın üstündeki dudaklarla yerimde daha da titreyerek ağlıyordum, söyledikleriyle kalbime unuttuğum korkuları tekrar salmıştı sanki. Kendimi suyun altına atmış saatlerce sakinleşmek için orda oturmuştum çıktığımda Elif’in sesi kapıdan geliyordu. “Umay aç kapıyı bir şey mi oldu Umay!”
Kapıyı açıp içeriye girmesine izin verdim, cama doğru yürüdüğümde Fırat eve yeni giriyordu, yağan yağmura aldırmadan yavaş adımlarla ilerlerken birden durdu kafasını çevirerek benim olduğu cama baktı gözleri içimin üşümesine sebep oldu.
Elif, “ne oldu kiraz çekirdeğim?”
“bir şey olmadı, başlamaması gereken bir şeyi bitirdim.”
“neyi, Umay düzgünce anlat.”
Ona dönerek, “Fırat, bana aşık olduğunu söyledi.”
“Ne! Sen ne dedin.”
“yapamayacağımı.”
“neden böyle bir şey yaptın Umay, duygularını neden inkar ediyorsun?”
“benim ona karşı bir duygum yok. Olamaz, ben bir askerle yapamam Elif. Ali’nin gidişi benden altı yıl götürdü bu sefer sadece birkaç yılla kalmaz benden gidenler.” Sadece bana sarıldı, şuan sözlere ihtiyacım yoktu zaten bu bana yeterli desteği vermişti
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |