21. Bölüm

21. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

Merhabalar arkadaşlarrrr lütfen oy kullanıp düşüncelerinizi benimle paylaşın.🎈🎈🎈

21.bölüm

Haftalar geçmiş ağustosun sıcaklığı geride kalmış yerini eylülün tatlı esintisi almıştı. Eylül ayı, benim şimdilerde yaşamadığım ama çocukken yaşadığım tatlı telaşın ve sabırsızlığın ayıydı. 12 Eylül bu dünya ya gözlerimi açtığım gündü, çocukken etrafta koşturduğum, günler öncesinden hatta haftalar öncesinden ev ahalisine ne hediyeler istediğimi sıraladığım gündü. En son abimden istediğim hediye kendisiydi, bana gelmesini onunla çilekli pastamın üstündeki mumu üflemek istemiştim, ama ne o gelmişti ne de ben bir daha doğum günü kutlamıştım. Çilekli pasta bile ağzıma asla sürmemiştim, ben en son onunla girdiğim yaşta kalmış büyümeyi bile reddetmiştim. Ben onun küçük çilli kızı olarak kalmaya yemin etmiştim adeta, hala son doğum gününü kutlayan çilekli pastanın başında bekleyen 19 yaşındaydım.

Günler öncesinde olan bu tarihi yine sessiz ve sedasız bir şekilde geçirmiş annem ve babamla kısa bir telefon görüşmesi yapmıştım. Bana gelen hediyeler olduğunu ve yeni adresime göndermek istediğini söylemişti inatla itiraz etsem de zorla halletmişti işini. Bu geçen günler içinde Fırat’ı en son görüşüm o akşama aitti, bir yanım ondan kaçarken bir yanım bütün köşelerde onu arıyordu.

Kapımın aniden açılmasıyla yerimde sıçrayarak Elif’e döndüm, “ya kızım şu kapı neden Osmanlının Viyana kapısını zorladığı gibi zorluyorsun sürekli, bir çal içerde müsait miyim değil miyim?”

“iki haftadır her gün gelip çalıyorum ses mi veriyorsun? Hadi kalk İpek ile Fatih geldi.”

“niye gelmişler?”

“aaa Umay iyice yabani oldun gelen misafire sorulur mu öyle?”

“offf, Umay uyuyor de ya da öldü de en iyisi.”

“saçmalama kalk hadi.” Kollarımdan tutarak zorla beni kapıya sürüklediğinde el mecbur onu takip etmeye başladım. Bahçede Sadece Fatih ve İpek yoktu, günlerdir görmediğim adam sandalyede oturmuş kafası önünde öylece oturuyordu. Gözlerimi ondan çekerek tam karşısında olan sandalyeyi çekip oturdum, herkes sohbet ederken ikimiz sus pus öylece oturuyor konuşulanları dinliyorduk. Kapının çaldığını duyunca ben ayaklanana kadar mutfakta çay koyan elif, “ben bakarım.” Diyerek kapıya koşmuştu. Fırat moraran gözaltları ile bana bakınca uzunca gözlerimi ondan çekememiş, bu halinin nedenini sorguluyordum. Adımı bağırarak yanımıza gelen Elif’le gözlerimi zorla ondan çekerek Elif’e baktım, otuz iki diş sırıtarak yanımıza geldi,

“bak handan teyzeyle Akif amca sana hediye göndermiş, bana aldırmadın bir pasta ama bak hediyelerin geldi.”

Gözlerimi devirerek elinden kutuyu çektim, “dedem durmamış gene onlarda mecbur göndermiş.”

İpek: “doğum günün mü, e bize neden söylemedin.”

Fatih: “hiç kutlamaz ki bende unutmuştum.”

Meraklı gözlerle bana bakan maviliklere bakmadan kutuyu açmaya başladım, içinden sevdiğim parfüm, kitaplar ve bir küçük kutu çıkmıştı ben küçük kutu ile ilgilenirken Elif, “Umay bir zarf daha var.”

Gözlerim elindeki zarfa kaymış kimden gelebileceğini düşünürken Elif,

“üstünde Lavinia’ma yazıyor.”

Duyduklarımla içime çektiğim nefes tam göğsümün ortasına saplanmıştı. Ne yapacağımı şaşırarak titreye ellerimle zarfı aldım üstündeki yazı ona aitti, onundu bu yazı i’lerin üzerindeki noktalar yuvarlaktı bunu o yapardı. Ellerime aldığım zarfla kimseye bir şey söylemeden yavaşça merdivenleri tırmanarak odama çıktım. Sabırsızdım hem korkuyor hem de heyecandan kendimi zor tutuyordum, zarfı yırtmadan açmaya çalıştım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

14.08.2018

Laviniam, çilli kızım, umarım bu mektup hiç eline geçmez… bu ilk ve son mektubum, bana bir mektup yazmamı eğer geri dönemezsem bu mektubun size gideceğini söylediler. Çok düşündüm ne yazacağımı, insan ölmeden önce en son ne konuşmak ister bilemedim anneme mi yazsam babama mı yazsam…

Onlar beni anlarda sen beni asla affetmezsin be çilli kızım, küsme bana olur mu?

Eğer öldüysem unutma boşa değil bir sevda uğruna, babamızın aşık olduğu o bayrak için öldüm. Kör bir kurşun beni öldürmez ama senin bana küsmen beni öldürür Lavinia…

Önümüzde ki doğum günün yanında olur muyum bilmiyorum ama bu mektubu 25 yaşına girdiğine eline alacaksın, benim şuanda olduğum yaş. Umarım o istediğin sahneye çıkmış şarkılarını söylüyorsundur, bilirsin seni dinlemeyi çok severim bana son kez bir şarkı söyle ben duyarım seni.

Yaşa Umay, doya doya bu hayatı yaşa. Gez, gör ve hep gül. Unutma ben senin hep yanındayım gülüşlerinde, hıçkırıklarında…

Ama bana hiç küsme, biliyorum bana çok kızdın haksızlık olduğunu düşünüyorsun bu yüzden belki hiç yanıma bile gelmedin. Küçücük bir kızken de küsüp saklanır yanıma gelmezdin ben gelene kadar ama bu sefer gelemem Umay sen gel…

Seni çok seven abin ALİ.

 

Boğazımda oluşan düğüm ne ağlayınca gidiyordu ne de hıçkırdıkça, ben ona küsmüştüm ve hiç mezarına gitmemiştim. Bırak mezarına gitmeyi, ben Ankara’ya gitmemeye yemin etmiştim. Kimeydi bu küsüş? hiç gelmeyecek olan abime mi yoksa toprağıyla abimin üstünü örten Ankara’ya mı? Yıllarıdır kendime verdiğim bu sözü daha fazla tutamazdım, sıra bendeydi bu sefer küslüğü bitirecek olan bendim, yıllar öncesinde beni çağıran abime gidecektim.

Bölüm : 01.01.2025 22:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...